12 Eylül darbesi ile başlayan ve Sovyetler'in yıkılması ile
devam eden süreçte ülkemizde Aydınlık hareketi dışındaki sosyalistler
emperyalizmin ulus devletleri yıkmak için
başlattığı ideolojik saldırının etkisinde kaldılar. Buna göre, etnik ve dinsel
kimliklerin sınırsızca örgütlenmesi demokrasinin özü idi. Bu kimliklerin
kaşınması ve örgütlenmesi ile ulus devletlerin parçalanması hedefleniyordu. Bu
amaçla emperyalizmin güdümünde sivil toplum örgütleri kurulmaya başlandı.
Ülkemizde bu saldırı şu başlıklarla
yürütüldü: Atatürk diktatördü, bir burjuva idi, hatta faşistti. Sosyalistleri,
Kürtleri, tarikatları ezmişti. Türkler Ermenilere soykırım yapmıştı. Türk
bayrağı, tüm bu olumsuzlukların sembolü idi.
Atatürk devrimleri ile uluslaşma sürecine giren Türkiye, bu
süreçten geri döndürülüp Ortaçağ karanlığına sokulmak isteniyordu. Sanayi
toplumunun kurulması sürecinde ekonomik ve sınıfsal temelde örgütlenme becerisi
kazanmaya başlamış olan Türkiye halkını bu modern örgütlenme sürecinden geri
döndürerek etnik ve dinsel örgütlenme tuzağına çekmeye çalıştılar ve kısmen de
başarılı oldular.
Bu süreçte, Kürt milliyetçileri, kendilerini sosyalist ilan
ederek, toplumun en dinamik gücü olan sosyalistlerin gözünde "demokrasi cephesi"
içinde yer almayı başardılar. Kendilerini "ezilmiş" göstererek duygu sömürüsü
yaptılar. PKK, bayrağına orak-çekiç koydu, kendisini marksist-leninist ilan
etti. Esasa değil de görüntüye aldanan sosyalistler, bölücülerin karşısında başı
eğik duruma düştüler ve bölücülüğün kuyruğuna takıldılar.
Halbuki, bölücü bir hareket sosyalist olabilir mi? Bunun bir
örneği tarihte var mı? Devrimler ülkeleri birleştirir, gericilik
böler.
İlerici, devrimci, solcu olmak için olmazsa olmaz şart,
emperyalizme karşı olmaktır. Oysa Kürt bölücü hareketi ABD emperyalizminin
güdümündedir. Kürt milliyetçileri Amerikancılarla işbirliği yapmaktadırlar.
Bakınız: http://aliserdarbolat.blogspot.com/2013/02/bag-depremi-2-kurt-milliyetciligi-ve.html
********
Yıldırım Koç,
bugünkü Aydınlık'ta çıkan "Gerici Kürt milliyetçilerinin oyununa gelmeyelim"
başlıklı yazısında şöyle diyor:
"Kürt milliyetçiliği emperyalizmin kuyruğuna kapılmış, aşiret
reislerinin, toprak ağalarının, tarikat şeyhlerinin, mafyanın, Kürt kökenli
sermayedarların, her türlü gericiliğin değirmenine su taşıyan bir
harekettir.
Halkın Atatürk ve Türk bayrağı etrafında birleşmesi,
ABD-AKP-PKK üçlüsünün oyununu bozdu. Bunun üzerine yeni bir oyuna geçtiler.
Lice'de karakol yapımını engellemek isteyen köylüler "demokrasi mücahitleri"
olarak sunuluyor. Bu girişimin amacı, safları karıştırmak ve böylece halkın
başkaldırısını parçalamaktır.
Halkın başkaldırısının temel talepleri ile Lice'de karakola
saldırtılanların talepleri birbirinin tamamiyle zıddıdır.
Lice'de karakola yapılan saldırıya destek vermek, Atatürk'e ve
Türk bayrağına ihanet etmek anlamına gelir.
Halkın başkaldırısı, AKP-PKK ittifakını zora soktu. Bu
ittifakta yaşanan sorunları aşmak için Kürt milliyetçilerinin AKP karşıtı bir
görünüme bürünmeleri, bizi aldatmamalıdır.
AKP'nin Kürt milliyetçilerine verdiği sözlerin hayata
geçirilmesini engelleyen halk tepkisi, AKP'ye sınırlı bir tepki veren Kürt
milliyetçilerini "dost" kabul etmemelidir."
********
Bölücüler "Diren Lice Diren Gezi" diyerek Gezi eylemcilerini
kendi taraflarına çekmek istiyorlar.
Ayrıca, Lice ve Gezi aynı safta imiş gibi bir görüntü vererek,
Atatürkçü kitlelerde Gezi hakkında şüpheler uyandırmaya
çalışıyorlar.
İşte buyurun: İyi niyetle açılmış bir pankartın arkasında bir
bölücü "Savaş değil barış istiyoruz" pankartını açıyor, pası alan gerici basın
"Gezi eylemcileri PKK yandaşları için yürüdüler" lafını
sokuveriyor.
Halbuki, "Tayyip'in destanı Lice'de sürüyor" sözleri, "Polis
destan yazdı" sözünün Lice'deki jandarmaya uygulamasıdır ve Lice eylemcilerini
destekleyen sözler değildir. "Diren Lice" pankartı değil bu. Ama gerici basın
işte böyle çarpıtıyor.
Bu durumda görevimiz bölücülerin eylem yaptığı bölgelerden
uzak durmak, Gezi direnişine katılmış tüm gurupları da uzak tutmaya çalışmaktır.
********
Emperyalizmin "etnik ve dinsel örgütlenmeye özgürlük"
virüsünün etkisi altına girmiş olan sosyalistlerimiz ve sosyal-demokrasi mikrobu
ile zehirlenmiş Atatürkçülerimiz, bölücüleri ilerici ve demokrat görüyorlardı.
Onların emperyalizm ile işbirliği içinde olduklarını göremiyorlardı.
Sosyalistlerimiz bir yandan "kahrolsun Amerikan emperyalizmi" derken, diğer
yandan Amerika'nın piyonu PKK'nın kuyruğuna takılmakta mahzur görmüyorlardı.
Kilitlenmiş beyinleri bu çelişkiyi görmüyordu.
Gezi direnişi, bu kilidi çözdü. Türk bayrakları ve Atatürk
posterlerinin alanlardaki ezici hakimiyeti, sosyalistlere bu iki simgenin
devrimci özünü kavratmaya başladı. Türk bayrağı gördüklerinde tüyleri diken
diken olan, 1 Mayıslarda Türk bayrağı taşıdığı için İşçi Partililere saldıran
sosyalistler, şimdi bu bayrakla birlikte mücadele etmeyi doğal görmeye
başlamıştı. En azından Türk bayrağı ve Atatürk allerjisi belli bir oranda
kırılmıştı. TKP "Türk bayrağı gericilerin elinden halkın eline geçti" yorumunu
yapıyordu. Gerçi Türk bayrağı hiçbir zaman gericilerin eline geçmemişti ama,
olsun, önemli olan sonuçtu. Böylece, sosyalistleri, hepsini değilse bile bir
kısmını bölücülerin kuyruğundan kurtararak milli saflara kazanma olasılığı
belirmeye başlamıştı.
Oluşmaya başlayan bu birliği bozmak için, ABD-AKP-PKK cephesi
açılımı hızlandırma yoluna gitti. Akil Adamlar, bölücülerin kuyruğundan kurtulma
aşamasına gelmiş sosyalistleri geri kazanmaya yönelik istekleri içeren
raporlarını acele ile hazırladılar. Böylece sosyalistler Gezi hareketinin
"Hükümet istifa" talebinden koparılarak "Açılım hızlandırılsın" talebine
getirilecek, hükümet karşıtı hareket bölünmüş olacaktı.
Lice olayı, imdatlarına yetişti. "Her yer Lice, her yer
direniş", "Karakol değil barış" yaygaraları kopararak "Hükümet istifa" talebini
unutturma gayreti içine girdiler.
Bu durumda görevimiz bölücülerin eylem yaptığı bölgelerden
uzak durmak, Gezi direnişine katılmış tüm gurupları da uzak tutmaya
çalışmaktır.
"Hükümet istifa" hareketi şimdi mahallelerde halk meclisleri
kurmakta, "AKP'den nasıl kurtuluruz" sorusuna cevap aramaktadır. Akşamları
parklarda toplanan meclislerin birçoğunda "örgütlenerek kurtuluruz" önerisi
destek görmüş, "nasıl örgütlenelim" sorusunun tartışılmasına geçilmiştir.
Mücadele çadır kurma, yürüyüş, miting ve duran adam aşamalarından sonra
örgütlenme aşamasına gelmiştir.
Bu aşamadan sonra, kitlenin AKP hükümetini yıkma yerine
AKP'den açılım dilenme noktasına geri çekilmesi mümkün değildir. Amerikan
elçisinin Güneydoğu gezileri, Akil Adamlar Raporu, "Diren Lice" yaygaraları
halkın yobaz diktasından kurtulma mücadelesini durduramayacaktır. "Gezi'yi
bölme" planları başarısızlığa uğramaya mahkumdur.
********
arşiv:
Diren Lice - Gezi
seninle 30 Haziran 2013
BAG depremi - 2 : Kürt
milliyetçiliği ve ilericilik 5 Ocak
2013
********
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder