Sözde sosyalistler arasında bu saçmalığın kökü eskilere
dayanıyor.
Emperyalizmin "Etnik ve dinsel örgütlenme özgürlüğü
demokrasinin temelidir" zokasını yutan sözde sosyalistler, her sorunda
emperyalizmin yedeğine düşme tehlkesinden kurtulamamışlarıdr.
Amerika'nın Irak'a saldırmaya hazırlandığı
günlerdeydi.
"Savaşa hayır" afişleri ortalığı kapladı. Ne kadar itiraz
etsek de, "Arkadaşlar, savaş yok, ABD saldırısı var" desek de anlatamadık.
Doğru söylem "Amerikan saldırısına hayır" olmalıydı.
"Savaşa hayır" söylemi, Iraklıların saldırıya direnmesini önlemekten başka bir
sonuç vermezdi. Amerika saldırıdan vaz geçmeyeceğine göre, Irak'ın teslim olması
isteniyordu. Sözde solcuların isteği bu olmasa bile, söylemlerinin yaşamdaki
karşılığı buydu.
Daha sonra, "Ne Sam ne Saddam" söylemi geldi. Sözde
sosyalistlerimiz ne Amerika'yı (Sam Amca), ne de Saddam'ı istiyorlardı. Saddam
gitmeli idi. İtiraz ettik, "Arkadaşlar, şu anda Irak'ta örgütlü, silahlı tek güç
Saddam. Ondan başka Amerikan saldırısına direnebilecek bir güç yok. Varsa
söyleyin, biz de onu destekleyelim. Saddam giderse Amerika gelir. Üçüncü seçenek
var mı?" dedik. Cevap yok. "Saddam'a hayır" demek, o şartlarda Amerka'yı
desteklemekten başka bir anlama gelmiyordu.
Ne Sam, ne Saddam. Peki, ne? Bu ikisinden başka bir üçüncü
seçenek var mı? Orada sosyalistler örgütlenmiş, silahlanmış da hem Saddam
güçlerine, hem de Amerikan askerine karşı savaşıp sosyalizmi kurmak için hazır
bekliyorlar mıydı? Tam tersine, bizim sözde solcularla aynı kafada olan Irak
Komünist Partisi, "Amerikalılara direnmeyin" talimayı yayımladı. Mükafat olarak
işgalcilerin kurduğu mecliste koltuk kaptılar.
"Savaşa hayır", "Ne Sam ne Saddam" saçmalıklarının, bu
söylemi ortaya atanların amaçları bu olsa da olmasa da, aslında Amerikan
taraftarlığı olduğu böylece tabak gibi ortaya çıkmış oldu.
***********
Şimdi de "Ne Mursi ne Sisi" saçmalığı... Sisi, Mursi'yi
deviren Genelkurmay Başkanı... "Ne Mursi ne Ordu" yani...
Bunlara göre, ordu, devrimi çalmış. Halk devrim
yapacakmış, ama ordu buna engel olmuş. Peki, halk nasıl bir devrim yapacak, bir
iktidar adayı var mı "Mursi istifa" diyen kitlenin? Bir Başbakan, Cumhurbaşkanı,
Bakanlar Kurulu önerileri var mı?
Diyelim ki, Mursi gitti, veya halk saraya girip onu
bacağından astı. Ordu da kenarda seyrediyor, hiç karışmıyor. Kim, hangi parti
veya partiler kuracak yeni hükümeti?
ÖDP'ye yakın BİRGün gazetesinin
manşeti:
"Halk: Ne Mursi ne de
ordu"
Halk sözde böyle diyormuş. Ben duymadım. Kimse duymadı.
Herkesin gördüğü manzara şu: Halk, askeri helikoptere el sallıyor, komutanları,
askerleri omzuna alıp yürüyor. Tahrir Meydanı'nda "Mursi istifa" diye haykıran
kitlenin içinden bir tek kişinin bile "Ordu sen işe
karışma" dediğini hiç kimseler duymadı. Öyle bir pankart yok.
Öyle bir slogan yok. Bu, ÖDP yöneticilerinin kendi düşünceleri. Masa başı
uydurması.
PKK kuyrukçusu EMEP'e yakın evrensel gazetesinin manşeti:
"Devrime ordu
müdahalesi"
İyi de, sokağa dökülen halkın içinde orduya "Ne müdahale ediyon devrime, git lan işine" diyen
var mı? Yok. Yirmi milyon insan devrim yapmak için sokaklara dökülecek, ordu
devrime müdahale edecek, yirmi milyon kişiden tek bir itiraz gelmeyecek. Acaba
EMEP yöneticisi arkadaşlar bu saçmalığa kendileri inanıyorlar mı?
Başka bir sözde diğerlerinden daha akıllı olarak
bildiğimiz bir sosyalist parti de, "Mısır ordusu
halkın devrimini çaldı" buyurmuş.
Heyecanla ayağa kalkıp ortalığı birbirine katan 20 milyon
kişinin elinden bir şey çalacaksınız, kimsenin sesi çıkmayacak. Buna çocuklar
bile inanmaz.
Bu "halkın devrimini çalma" işi aşağıdaki karikatürdeki
gibi olmuşmuş:
Peki, üçüncü bir seçenek var mı? Mursi'den veya ordudan
başka üçüncü bir seçenek var mı? Yok tabii. Olsa, söylemezler mi?
Mursi'nin kovulmasından bugüne, üç gündür, halk yine
ayakta, ve devrimi kutluyor. "Vay devrimimi çaldın" diye orduya söz söyleyen
yok.
Demek ki, bizim sözde solcuların kuruntuları gerçek
değildir.
***********
Bu arkadaşlar, hala 19. yüzyılda, 20. yüzyılın ilk
yarısında yaşıyorlar.
Barikat devrimleri çağı bitti arkadaşlar. Öyle devrimler
olmayacak artık. Olmuyor da.
Aristokrat orduları, Sultanların orduları çağı bitti
artık. Osmanlı'nın son zamanlarında bile orduda halk içinden gelen subaylar
vardı. Bırakın artık geçmişte yaşamayı.
Bugünkü Aydınlık'ta Silivri tutsağı
Prof. Dr. Yalçın Küçük,
"Ey Türkiye'nin Gericileri. Hayır, "Darbe" Değil, Bu
Bir Devrim" başlıklı yazısında olayı şöyle
özetliyor:
"Mısır Devrimi'ne bakarak, Beşar Esad, "İşte sonları
budur" açıklamasını yaptılar.
"Peki, darbe olsa ne çıkar? Yobazizm gidiyor mu, Nasırizm
geliyor mu, işte asıl mesele budur."
"Demokrasiye uymuyormuş, gerçekte çok uyuyor.... Şu CHP
tümden bir cahiliye partisi olmuştur. Sokaklar cadde, ve artık barikatlar mazi
oldular. Barikat devrimi sona ermiştir. Artık halk yapar, ordu sona erdirir.
Başka yolu yoktur. Mısır'da milyonlarca halk sokaktaydı, yobazlar azınlık
oldular, ve Silahlı Kuvvetler son noktayı koydular. Tek yol,
budur."
"İşte, "aynen öyle", 27 Mayıs'ta öyle yaptık. Biz yaptık,
gençlık ve halk. Bakkal Mektebi mezunu Kılıçdaroğlu, köyündeki jandarma
onbaşısından başka asker ve subay görmemiştir, ve hiç bir mücadelesi yoktur.
Ordu düşmanıdır."
***********
Aydınlık'ın bugünkü sürmanşetindeki fotoğraf, "demokrasi"
palavrasını sona erdiriyor.
Yobazın elindeki
Mursi fotoğrafının altında: "Mursi...
El-Şeriat" yazıyor.
Demokrasi değil, şeriat, yani dikta
istiyorlar.
Aydınlık sürmanşet 9 Temmuz
2013
Peki, demokrasi ile şeriat arasındaki ilişki
nedir?
7 Temmuz 2013 günlü Aydınlık'taki
"Ya demokrasi, ya Allah'ın nizamı"
başlıklı yazısında Mehmet Ali Güller
bu ilişkiyi ortaya koyuyor.
Müslüman Kardeşler örgütünün
en önemli isimlerinden, 1966'da idam edilen Seyyid Kutub şöyle demişti:
"Demokrasi, Allah'ın nizamının gasp
edilmesidir"
Şeriatçılar, demokrasiyi kullanarak iktidara geldikten
sonra Allah'ın nizamını kurmak için demokrasiyi ortadan kaldırmak zorundadırlar.
Çünkü, Allah'ın nizamı tektir, kuralları Allah koymuştur ve hiç kimse bu
kurallara karşı gelemez.
Mehmet Ali
Güller şöyle yazıyor:
"Gerçekten de demokrasi, Allah'ın nizamını gasp etmektir.
Doğrusu, "Allah egemenliği" yerine "millet egemenliği"ni hakim kılmaktır. Nasıl?
Devrimle. Allah adına yeryüzünde düzeni uyguladığını söyleyen kralları,
padişahları devrimle yıkarak."
Neden devrimle yıkıyorlar? Çünkü o düzende demokrasi,
seçim yok ki. O düzen devrşimle yıkılıyor, ancak o zaman demokrasi
kurulabiliyorr.
"Müslüman Kardeşler hareketi, Seyyid Kutub'un saptamasına
göre konumlanmıştır . "Ya demokrasi, ya da Allah'ın nizamı" seçeneklerinden
"Allah'ın nizamı"nı seçmiştir."
"Dünyadaki tüm Müslüman Kardeşler üyesi yöneticilerin
"demokrasi" tanımlarının sakatlığı buradan gelir. Demokrasiyi doğrudan
reddedemedikleri için (çünkü onu kullanacaklar), onu "araç", "tramvay" diye
niteliyorlar."
Uygun zaman gelince tramvaydan inecekler, demokrasi
ortadan kaldırılacek, diktatörlüğe geçilecek.
Mursi, tramvaydan hemen inmek istediği için maskesi çabuk
düştü ve millet ayaklandı.
Müslüman Kardeşlerin kardeşi AKP bu süreci yavaş yürüttüğü
için maskesi geç düştü, ama düştü. "Tramvay" benzetmesini Tayyip Bey de
kullanmıştı. Ama o zaman diktatörlüğe gideceği geniş kitlelerce anlaşılmamıştı.
Gezi sürecinde diktatör olduğu geniş kitlelerce anlaşıldı. "Hükümet istifa",
"Diktatör istifa" haykırışları jetonun düştüğünü gösteriyor.
Güller şöyle devam ediyor:
"Dolayısıyla, demokrasiyi gerçekte reddeden, fakat
demokrasiden yararlanarak Allah'ın nizamını kurmaya çalışanların devrilmesi,
demokratiktir.
Bu durumda Başbakan Erdoğan'ın "demokratik darbe mi olur"
diye yakınması anlamsızdır.
**********
Abdel Fattah el Sisi'nin BiRADER Ziyâ ul Hak'a benzer bir yanı hiç mi yok? Bu Ziyâ, 1983 yılında buraya geldiğinde, bugün Şeyh Tamim bin Hamad el Tani'nin estirdiği güzellik rüzgarlarını estirmişti.
YanıtlaSil