31 Mart 2012 Cumartesi

51 Komutandan Aydınlık'a ıslak imzalı mektup

Aydınlık'a gönderilen mektup, 51 Komutanın ıslak imzasını taşıyor.
Altını çizdiğim cümleler:
"Kendi ülkemizde aylardır esir olarak tutuluyoruz.
Balyoz ve diğer Harekat Planları, seminerdeki konuşmalarla ilişkilendirilmek suretiyle art niyetli guruplarca bilgisayar ortamında hazırlanmıştır.
Seminerde Balyoz, Sakal, Oraj gibi planların adı geçmemiştir.
Örneğin:
--Sözde cami bombalamak için 2003 yılında yapılan keşif raporlarında adı geçen bazı cadde ve sokak isimlerinin 2006 yılında verildiğini gösteren İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin resmi yazısından haberiniz var mı?
--Aksaz'da gizli toplantıda oldukları iddia edilen amirallerin o zaman diliminde yabancı bir limanda olması
--sözde "gözaltına alınacak personel" isim listesindeki üniversite öğrencisi olarak gösterilmiş olanlardan bir kısmının o tarihte ortaöğretim çağında bulunması,
--bazı kurumlarda 2003 yılında çalişiyor gibi gösterilen personelin o kurumlara 2006 yılından sonra girmiş olduklarının resmen tesbit edilmiş olması
--sözde darbe hazırlığı için görev yapan gemilerin o tarihte tersande bakımda olması
gibi daha nice sahtekarlıkları resmi duruşma kayıtlarında bulabilirsiniz.
2008 yılından sonraki bir tarihte 2003'e aitmiş gibi bir plan hazırlamak birçok yalanı bir araya getirmeyi gerektirdiğinden, sahtekarlar tarafından yapılan sözde planlarda 1500'ün üzerinde hata yapılmıştır.
Tüm dünyada: "Türk Ordusu basit bir komplo ile general, amiral ve subayları saf dışı edilebilecek bir ordudur" şeklinde algı yaratılmıştır.
İşte bu, tarihe ve çocuklarımıza bırakabileceğimiz en kötü mirastır ve Türk tarihine ihanettir.
Ülkemizin geleceğini de ipotek altına alabilecek bu durumdan bir an önce kurtulmamız gerekmektedir.
Düzmece olayların ve yalanların yanında saf tutmak, vicdanları kanatan, yanlış ve insanlığa yakışmayan bir davranıştır.
Türk milletinin, her zaman gerçeğin ve doğrunun yanında olan aydın duruşunuza ihtiyacı vardır."
Mektubun tamamı 29 Mart 2012 günlü Aydınlık'ta
                                                        Aydınlık, 29 Mart 2012

Taraf'ın foslaması ve Org. Yalman'ın toslaması

Amerikan "Arsenal Consulting" firmasından sonra, Yıldız Teknik Üniversitesi de 11 ve 17 No'lu CD'ler hakkında rapor hazırladı..
Mahkeme dosyasına giren rapor, CD'lerdeki Oraj, Suga, Çarşaf vs gibi belgelerde 80 sahtecilik tesbit ediyor.
Her biri bu belgelerin sahte olduğunu tek başına kanıtlamaya yeter.
Üniversite, raporda şu tesbiti yapıyor:
"Bu belgelerin 2007 yılından önce hazırlanmış olması mümkün değildir.
Çünkü 2007 yılında imal edilmiş olan yazı karakterlerinin ve şemalar 2003 yılında yapılmış olan bir CD'de kullanılmış olamaz.
CD ve içindeki dokümanlar, tarih göstergesi ile oynanarak 2003 yılında yapılmış gibi gösterilmiş."
 
Taraf'ın foslaması
+++++++++++++++
CD'nin bir tertip eseri olduğunun kabak gibi ortaya çıkması üzerine şaşkına dönen Taraf gaz tenekesi, can havliyle bir palavra öne sürdü:
"Darbeciler, planları 2007 yılında güncellemişler.
Güncelleme yaparken de, 2007 yılında yeni çıkmış olan Calibri gibi karakterleri ve XML gibi programları kullanmışlar."
Peki, niçin güncelleme gereği duymuşlar?
"Eski harf karakterleri çok çirkin, bu muhteşem darbe planlarımıza yakışmıyor.
Yeni çıkan harf karakterleri ile planlarımızı güzelleştirelim.
Ayrıca yeni XML programı kullanarak cami bombalama şemamızı daha iyi gösterelim.
Bu arada 2003 yılındaki sokak isimleri yerine 2006 yılında konan yeni isimleri kullanalım"
demişler.
Demişler de, niçin tarih göstergesi ile oynayıp CD ve dokümanların oluşturulma tarihlerini 2003 olarak göstersinler.
Bunu ancak sahte delil hazırlayan biri yapar.
Tarafın ilk foslaması burada.
İkinci ve esas foslama ise şurada:
Taraf'ın "Darbeciler 2007 yılında güncelledi" dediği planlarda tüm askeri personel 2003 yılındaki rütbe, yer ve görevlerinde gösteriliyor.
Bunların birçoğu emekli olmuş, bazılarının rütbeleri yükselmiş, birçoğu da başka yerlere tayin olmuş.
Ama "güncellenen" programda hala 2003 tarihindeki rütbe, yer ve görevlerinde görünüyorlar...
Harf karakterlerini ve excel programlarını güncelleştiren darbeciler, bunları niçin güncelleştirmemiş?
Org. Çetin Doğan, emekli olduğu halde hala 1. Ordu Komutanı olarak gözüküyor örneğin.
Darbeyi emekli komutan mı yapacak?
Emekli Org. Çetin Doğan, darbe sabahı eski üniformasını giyerek 1. Ordu Komutanı'nı ziyaret edecek:
"Komutanım, bugün kendinizi izinli sayın, evinize gidip dinlenin. Ben bugün darbe yapacağım. 2003 yılında böyle kararlaştırıp 2007'de güncellemiştik. Artık değiştiremeyiz. Kusura bakma" diyecek.
Yurdun dört bir tarafına tayin olup gitmiş olan darbeci askerler de eski görev yerlerine çağırılacaklar, onlar da aynı şekilde haleflerini evlerine gönderecekler.
Ve darbe yapacaklar. Çok komik. Böyle salakça güncelleme mi olur?
Taraf gaz tenekesi fena halde foslamıştır.
 
E. Org. Aytaç Yalman'ın toslaması
++++++++++++++++++++++++++++
Eğer ZAMAN gaz tenekesinin haberi doğru ise, Org. Yalman fena halde duvara toslamıştır.
Org. Yalman: "Kara Kuvvetleri Komutanı olduğum dönemde, 2004 baharında, Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök bana Ayışığı ve Yakamoz darbe planlarını gösterdi" demiş savcıya.
"Böylece de sanıkların savunmalarını çökertmiş" imiş ZAMAN'a göre.
Özkök, Yalman'a "Bunlardan bilgin var mı?" demiş, Yalman da "Yok" demiş.
Sadece dedikodu. "Dedim, dedi", eee, hani kanıt?
Nerede bu Yalman'ın "Slayt halinde gördüm" dediği planlar?
Özkök ve Yalman, darbe planlarını gördükleri halde niçin darbeciler hakkında işlem yapmamışlar?
Suçluyu korumak suç değil midir?
Çeşitli teknik kuruluşların "2007 yılından önce hazırlanmış olamaz" dedikleri bu belgeleri 2004 yılında nasıl görmüş olabilirler?
"Gördüm" dedikleri bu planları gösteremedikleri taktirde sadece tertipçilerle işbirliği içinde oldukları anlaşılmış olur.
Bu planları Özkök'e kim vermiş?
Darbe planının slayt haline getirilmesi hangi darbede görülmüş?
Özkök ve Yalman slayt halindeki bu planları  nereye koymuşlardır? İmha mı etmişlerdir? Askeri savcıya niçin vermemişlerdir? Her iki durumda da feci halde suçludurlar.
İmha edemezlerdi. Askeri savcıya da veremezlerdi. Gösteremezler de. Çünkü böyle planlar yoktu ve görmemişlerdi.
ZAMAN'ın haberi doğru ise, "Gördüm" diyerek tertibe alet oluyorlar.
Gerçek şu ki, 2003 yılında hazırlanmış olan herhangi bir plan yoktur, dolayısıyla gösteremezler.
Sanıkların ısrarlı isteklerine rağmen, mahkeme heyeti Özkök ve Yalman'ı niçin tanık olarak dinlemeyi ısrarla reddetmektedir?
Çünkü çapraz sorguda yalanlar ortaya çıkacaktır. Bunu göze alamıyorlar.

26 Mart 2012 Pazartesi

"Sosyalist Enternasyonal" maskaralığı


İsmi hariç "sosyalizm" ile bir ilgisi bulunmayan çakma örgüt "Sosyalist Enternasyonal" toplantı yaptı.
Toplantının adı: "Arap Baharı Özel Komitesi Toplantısı"...
CHP maalesef bu uğursuz örgütün üyesi.
"Sol", "sosyalizm" yaygaraları yaparak, kendisini ilerici olarak tanımlayan saf insanları emperyalizmin arabasına bağlama işlevi gören bir örgüt bu.
********
Osman Akgün, "Sosyalist Enternasyonal Orospuluğu" başlıklı yazısında şöyle diyor:
"Sosyalist Enternasyonal denen güruh toplanmış. Hepsi sahtekar bunların.
İçlerinde bir tane bile sosyalist devletin vatandaşı, partisi, siyasetçisi bulunmayan bir madrabazlar, yalancılar, sahtekarlar topluluğu.
Amerikan uşaklığı için sıraya dizilmişler.
"Suriye'de muhalifler silahlandırılmalı" imiş. Katil sürüsü bunlar.
CHP utanmadan bu sahtekar yalaka uşakların içine giriyor.
Sözde Mustafa Kemal'in partisini temsil ediyorlar. Utanın diyorum. Yüzünüz kızarmalı diyorum.
Yaptığınız sadece sahtekarlık değil, aynı zamanda utanmazlık diyorum"
********
Ayala, Papandreu ve Kılıçdaroğlu, aşağıdaki resimde görüldüğü gibi yanyana dizildiler.
Sosyalist Enternasyonal Genel Başkanı (Eski Yunanistan Başbakanı) Yorgo Papandreu toplantı sonuç bildirgesini okudu:
"Suriye'deki katliamları kınadık. Esad rejimi değişimin kaçınılmaz olduğunu kabul edememektedir.
Değişiklik mukadderdir, ne zaman olacağı bilinmemektedir.
Suriye halkının demokrasi ve insan hakları mücadelesinde yanındayız."
Kılıçdaroğlu ise şunları söyledi:
“Esad rejiminin hergün sürdürdüğü katliamlar derin acı ve dehşetle izlenmektedir.
Bu bağlamda insan hakları ve demokrasi mücadelesi vermekte olan Suriye halkının yanında güçlü bir şekilde duruyoruz.
Arap Birliği ve BM’nin katliamları durdurmak, Suriye vatandaşlarının hayatlarını korumak, demokratik taleplerini hayata geçirmek ve insani bir tutum almak için gösterilen tüm çabaları destekliyoruz. Uluslararası toplumun Suriyelilerin hayatlarını korumak ve gecikme olmaksızın Suriye vatandaşlarının demokratik taleplerini hayat geçirmek için alacağı etkili ve kararlı rolü güvence altına alınması gerekir. Bu kapsamda BMGK üyesi Rusya ve Çin’i uluslararası toplumla aynı çizgide durmaya çağırıyoruz”
********
Gördüğünüz gibi, Kılıçdaroğlu, terörist isyancıların yaptıkları saldırılara hiç değinmedi.
Teröristlerle mücadele eden Suriye yönetimini sivil halka katliam uygulamakla suçladı.
Amerika ve Avrupa Birliği'nin yalanlarını yalan olduğunu bile bile tekrar etti.
Bu tutumu ile de AKP Hükümeti'nin Suriye düşmanı siyasetine tam destek vermiş oldu.
********
Suriyeli muhalifler raporu "Yetersiz" diye eleştirince, Papandreu şunları söyledi:
“Gerekirse daha sert bir dille değiştiririz. Önemli olan tavrımız.
Sosyalist Enternasyonal, Rusya ile Çin’e karşı olan tepkisini ve Esad rejimine olan tavrını en sert biçimde ortaya koyacak”
********
Kılıçdaroğlu Lübnan Sosyalist Partisi Lideri Velid Canbolat sahtekarı ile özel bir görüşme gerçekleştirdi.
Görüşmede Canbolat toplantının ilk gününde yaptığı “Suriye’ye askeri müdahale” çağrısını yine ledi.
Kılıçdaroğlu, Canbolat sahtekarının bu sözlerine itiraz etmedi.
Bay Kemal'in "Ne işimiz var Suriye'de" çıkışının sahte olduğu, Tayyip Bey'in "Ne işi var NATO'nun Libya'da" çıkışı ile aynı karakterde olduğu böylece görülmüş oldu.
********
Amerika'nın "yeni" dostları
ABD Ankara Büyükelçisi Ricciardone, Amerika'dan "En Cesur Kadın" ödülü alan CHP Milletvekili Şafak Pavey'in onuruna resepsiyon verdi.
Resepsiyona Kılıçdaroğlu ve Nedim Şener de katıldı.
Büyükelçi: "Eski dostları görmekten ve yeni dostlarla tanışmaktan onur duyuyorum" dedi.
"Yeni dostlar" derken CHP heyetinin olduğu tarafa gülümseyerek baktı.
Kılıçdaroğlu ve Büyükelçi kadar Nedim Şener de mutluydu. Kahraman olarak girdiği cezaevinden teslim olarak çıkmıştı. Demeçler vererek tahliyesini sağlamış olan Büyükelçi'ye medyundu. O artık bir "Ricciardone gazetecisi" yani gaz tenekecisi idi.
********
Amerikancılık soydan geçme.
Büyükelçi şöyle dedi:
"Şafak Pavey'in genlerinde var cesurluk.
Yıllar önce annesi Ayşe Önal da Başkan Clinton tarafından "En Cesur Kadın" seçilmişti."
********
İşte resepsiyona katılan diğer "Amerika dostları":
Hasip Kaplan - BDP
Sırrı Sakık - BDP
Gürsel Tekin - CHP
Hikmet Çetin - CHP (NATO Afganistan Kıdemli Sivil Temsilcisi)
Hüseyin Aygün - CHP (Atatürk'ü Dersim katliamı yapmakla suçlayan zat)
Rakel Dink (Kocasının katilinin toplantısına katılan aldatılmış bilinçsiz zavallı kadın.
                     Emperyalistlerden "dost" tutarak sosyalist arkadaşımız Hrant'ın kemiklerini
                     sızlattığının farkında olmayan bahtsız kadın...)
Leyla Alaton
********
Şafak Pavey, 2012 "En Cesur Kadın" ödülünü Bayan Obama'nın da katıldığı törende ABD Dışişleri Bakanı Bayan Klintın'dan almıştı.
********
                                                               Aydınlık, 24 Mart 2012

25 Mart 2012 Pazar

Balyoz Davası: "Cahil Tertip" çöktü

Aydınlık, 25 Mart 2012

Balyoz İddianamesi'ne göre:
Kasım 2002 seçimlerinden hemen sonra Aralık 2002'de AKP Hükümeti'ni devirmek için 1. Ordu Komutanı Org. çetin Doğan önderliğinde bir darbe planı hazırlanmaya başlanıyor.
Camiler bombalanacak, jetler düşürülecek vesaire.
5-7 Mart 2003'de 1. Ordu Komutanlığı'ndaki seminerde ise bu darbe planının provası yapılıyor.
Ocak 2010'da Taraf yazarı Mahmet Baranu'ya teslim edilen bavulun içindeki 11,16 ve 17 nolu CD'lerde Oraj, Suga, Çarşaf, Sakal, Balyoz planları, tutuklanacak gazeteciler, el konulacak araçlar vesaire listeleri var.



Balyoz Davası'nın temelini oluşturan 11, 16 ve 17 numaralı CD'leri inceleyen Amerikan Adli Bilişim Uzmanları da bu CD'lerin sahte olduğunu tespit etti.
2003 yılında düzenlendiği iddia edilen belgelerin, 2006 ortasında piyasaya çıkan yazı karakteri ve dosya sürümleri ile hazırlanmış olduğu tesbit edildi.

Tertipçiler sahte belgeleri 2006 veya 2007 yılında hazırlamışlar, 2003 yılında düzenlenmiş gibi kaydetmişler.
İşte "Cahil Tertip" böylece bir kere daha ortaya çıktı.

Avukat Celal Ülgen:
"Bu kumpas, bu yalan düzeni ve bu cahil tertip çökmüştür"


2003 tarihli suikast planları 2006 da üretilmiş
++++++++++++++++++++++++++++
Bir numarali sanık emekli Orgeneral Çetin Doğan'ın avukatı Hüseyin Ersöz, CD lerin imajlarını Amerika da 10 yıldır hükümet, emniyet ve hukuk firmalarına danışmanlık yapan -Arsenal Consulting- isimli danışmanlık şirketine gönderdi. 

Amerikan şirketinin 21 Mart'ta hazırladığı ilk raporda şöyle deniliyor:

"--11 ve 17 numaralı CD'lerdeki en az 76 dokümanın tarihlerinde
    ve aynı zamanda bu CD'lerin oluşturulma tarihlerinde de
    sahtecilik yapıldığı belirlendi.

2003 tarihinde kaydedilmiş gibi görünen dokümanlar
XML şemalarına sahiptir ve Calibri yazı karakteri ile yazılmıştır.

11 ve 17 numaralı CD'lerdeki 337 Office dokümanının 9 tanesi XML referansı taşımaktadır.

Halbuki XML şemaları ve Calibri yazı karakteri,
2006 yılı ortasında Office 2007 sürümü ile piyasaya sürülmüştür.

2003 yılında düzenlenmiş olan CD'lerin XML şemaları ve Calibri yazı karakteri taşıması mümkün değildir.

Bu durumda 11 ve 17 numaralı CD'lerin oluşturulma tarihleri en erken 2006 ortası olabilir.
Arsenal, sahtecilik yapıldığı tesbit edilen 76 adet dokümanın yanısıra, 11 ve 17 numaralı CD'lerdeki diğer tüm dokümanların da orijinalliği hakkında ciddi endişeler taşımaktadır."

********
CHP Konya Milletvekili Atilla Kart:
"Delil üretim merkezleri var.
Silivri ve benzeri yargılamalarda dijital ortamda delil üreten, delilleri karartan, müdahale eden, legal ve illegal birimlerin birlikte çalıştığı Polis odaklı bir karargah var."




23 Mart 2012 Cuma

Bilirkişi Raporu: Başbuğ'u suçlayan DVD poliste hazırlanmış


Başbakanlık'a bağlı TÜBİTAK (Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu) Bilirkişi Raporu:
"51 No'lu DVD'nin kopyası, 31 Aralık 2008 günü Emniyet bilgisayarlarında üretilmiştir" dedi.
Yani, E. Albay Av. Levent Göktaş'ın bürosuna polisin yaptığı baskında ele geçirilmesinden 1 hafta önce, DVD'nin kopyası Emniyet bilgisayarında üretilmiş...

Böylece, E. Org. Başbuğ'un tutuklanmasına neden olan sahte suç delilinin Emniyet'te üretildiği kanıtlandı.

2. Ergenekon Davası tutuklusu E. Albay Levent Göktaş, bilirkişi raporunu mahkemeye sundu.

51 No'lu DVD'nin, Göktaş'ın bürosuna yapılan baskında ele geçirildiği iddia ediliyordu.
Bilirkişi, bu DVD'nin baskından bir hafta önce Emniyet bilgisayarında üretildiğini tesbit etti.
Bu DVD'nin, içine Emniyet'te suç delili yerleştirildikten sonra, polisler tarafından Göktaş'ın bürosuna konulduğu böylece anlaşılmış oldu.

AKP'nin yarı resmi sözcüsü Ali Bayramoğlu, 21 Şubat'ta HaberTürk televizyonundaki "Akşam Raporu" programında, 22 Şubat'ta da Yeni Şafak'taki köşesinde "Fethullahçı Savcı  ve polislerin Ergenekon Davası'nda sahte delil ürettiğini" açıklamıştı.

İşte o sahte delillerden biri daha böylece açığa çıktı.
Suç delilleri arasında gösterilen "Bilgi Notu",  51 No'lu DVD'nin içerisinde idi.


*******
Olayın gelişimi şöyle:
7 Ocak 2009
E. Albay Av. Levent Göktaş'ın bürosuna baskın yapan polis, "51 No'lu DVD bulduk" diye feryadı bastı.
Göktaş defalarca ısrarla parmak izi incelemesi istedi, Mahkeme kabul etmedi.
15 Ocak 2009
Göktaş, Savcılığa 2 dilekçe vererek, DVD'nin üzerindeki parmak izlerinin silinebileceği uyarısı yaptı, DVD'nin koruma altına alınmasını istedi.
Bu istek üzerine orijinal DVD, Savcılık Adli Emaneti'ne konuldu.
3 Kasım 2009
Göktaş'ın talebi ile DVD incelenmek üzere mahkemeye getirildi (13. Ağır Ceza)
Ancak DVD'nin Adli Emanet'te kırıldığı görüldü, DVD açılamadı.
11 Kasım 2009
Silivri Emniyet Müdürlüğü kırılmış DVD'yi inceledi.
Emniyet Uzman raporu şöyle diyordu:
"DVD, açılamayacak şekilde özel olarak kesilmiş, üzerindeki parmak izleri tümüyle silinmiş".
Göktaş'ın bürosunda sağlam olarak bulunan ve içindekiler okunup kayıt altına alınlış olan DVD, savcılık Adli Emaneti'nde kırılmamış, özel olarak okunmaması için kesilmişti.
Kim kesmişti? Tabii, DVD'yi hazırlayan Fethullahçı çete mensupları, DVD'nin Emniyet bilgisayarında hazırlanmış olduğu anlaşılmasın diye kesmişlerdi.
11 Aralık 2009
Bunun üzerine, İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü, Mahkemeye DVD'nin kopyasını gönderdi.
12 Ocak 2010
Kopya DVD, TÜBİTAK'a gönderildi.
17 Mayıs 2010
TÜBİTAK Raporu geldi. Rapor şöyle diyor:
"Kopya DVD'nin 31 Aralık 2008 günü saat 17:40'da Emniyet'in bilgisayarlarında oluşturulduğu tesbit edildi"
Yani, Göktaş'ın bürosunda "bulunduğu" 7 Ocak 2009'dan 1 hafta önce, DVD'nin kopyası Emniyet'te çıkarılmış...
DVD'nin kopyasını Göktaş'ın bürosunda bulduktan sonra değil, bulmadan 1 hafta önce çıkarmışlar...
E. Albay Av. Levent Göktaş, DVD'nin Emniyet'te oluşturulduğu gün ve saatte, Ankara Adliyesi'nde duruşmada idi.
Bu bilgi de Ankara Adliyesi'nce doğrulandı.
1 yıl 10 ay sonra...
Geldik Mart 2012'ye...
Levent Göktaş, tutuklanmasına sebep olan DVD'nin Emniyet'te oluşturulduğu, DVD'nin oluşturulduğu saatte Adliye'de duruşmada olduğu tesbit edildiğine göre, hemen tahliye edilmiştir diye düşünüyorsanız çok yanılıyorsunuz.
Çünkü bu Özel Görevli Mahkeme denen  tiyatrolarda kanun, hukuk ve vicdan yoktur.
Levent Göktaş bırakılmadığı gibi, aynı sahte DVD delil gösterilerek Org. Başbuğ da tutuklandı.
16 Mart 2012
E. Albay Av. Levent Göktaş, mahkemede şunları söyledi:
"Bana ait bilgisayarların hiçbirinde 51 No'lu DVD ile ve "Bilgi Notu" isimli word belgesiyle ilgili herhangi bir "dijital iz"e rastlanmamıştır.
Ayrıca, 51 No'lu DVD'de de, bilgisayarlarıma ait herhangi bir dijital iz bulanmamıştır.
Bu DVD'nin orijinali, orijinalinin içeriği ve "Bilgi Notu" adlı belge Mahkeme, Savcılar, ben ve avukatlarım tarafından görülmemiştir.
3 yıl 2 aydır tutukluyum.
Bu DVD'nin Emniyet bilgisayarlarında üretildiği ve üretildiği saatte Adliye'de duruşmada olduğum tesbit edildiğinden bu yana 1 yıl 10 ay geçmiş olmasına rağmen tutukluluğum devam etmektedir.
Israrla yaptığım "Bu DVD'yi koruyun, parmak izleri kaybolmasın" taleplerine rağmen Adli Emanette maket bıçağı ile kesilmiş ve parmak izleri silinmiştir."

18 Mart 2012 Pazar

Coniler Kur'an yakabilsin diye Mehmetçik şehit oluyor



Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan
   askerlerimizin Afganistan'da ABD adına değil,
       "barış ve insanlık" adına bulunduklarını iddia ettiler.

********
Amerikan askerleri Afganistan'da Kur'an yakıyor.
Niçin? Afganistan'a bir an önce "barış ve insanlık" gelsin diye,
                                                              demokrasi ve insan hakları gelsin diye.
Ama bir de bakıyorlar ki, "barış ve insanlık" hala gelmemiş.
Demek yeterli, değil. Bir kaç bin tane daha yakmak lazım.

Amerika askerleri can sıkıntısından kurtulmak için ateş açıp 16 Afganı öldürüyor.Yargılanmıyorlar bile.
E, o kadar uğraşıyorlar, canlarını tehlikeye atıyorlar
                         Afganistan'a "barış ve insanlık" gelsin diye, demokrasi gelsin diye.
Bir de yargılayacak mıyız? Daha neler.

Birkaç ay önce videosu çıkmıştı.  
Yoldan geçen iki Afganı öldürüp cesetlerine işiyorlar.
Ceplerini yoklayıp ölü soygunculuğu yapıyorlar.Maksat demokrasi gelsin. 

Guantanamo'da Afganlıların kullandığı hela çukuruna da Kur'an atmışlardı.
Ki, üzerine yapılsın da "barış ve insanlık" bir an önce gelsin,
                                                             Hazreti Demokrasi bir an önce gelsin...

Bunlar son zamanlardaki örnekler. Daha nice gayretleri var Amerikan askerlerinin bu konuda...
İşte Amerikalılar bu demokrasi getirecek eylemleri daha rahat ve huzur içinde yapabilsinler diye Mehmetçik Afganistan'da...

********
Ama NATO'ya verdiğimiz 12 kurbanın haberini yandaş televizyonlar öyle bir veriyorlar ki...
İP MKK Üyesi Bülent Esinoğlu, "Haçlıya Verdiğimiz 12 Can" başlıklı yazısında bu yalakalıkları tek tek saptamış:


"İzleyicilerin  “Yanıltıcı Bağıntı Kurma yolu ile kızgınlığını asıl suçluların üzerinden alarak, başka yönlere dağıtmayı amaçlayan programlar izledik.
.Askerlerimizi Afganistan halkına karanfil dağıtsın diye göndermişiz. (Afganlılara karanfil veren asker görüntüleri)
.Medeniyet ve uygarlık götürmeleri için göndermişiz. (İnşaatta çalışan Türk askerleri görüntüsü)
.Giden askerlerimizin Amerika ile hiçbir ilişkisi yokmuş.(Türk askeri ile Afganlıları birlikte gösteren görüntüler eşliğinde…)
.Muharip asker değillermiş. (Sivil giyinimli askerler görüntüsü eşliğinde)
.Bakın Afganistan’a Türkiye’den sivil vali bile atanmış. ("Ganimetten payımıza bir şey düşer" imajını yaratmak için Batı'nın has adamı Hikmet Çetin eşliğinde görüntüler)
Bunların hepsi Türk halkının kafasını karıştırmak için bize anlatılanlardır.
Amerika ve onun işbirlikçilerinin, masum gösterilme çabalarıdır.

Gerçekte, Afganistan’daki 1800 askerimiz, Amerikalılar, İngilizler, Fransızlar Afganlı Müslümanları öldürürken, onlara yardım ve yataklık etmek üzere oradadırlar.
Yani, Haçlılar Müslümanları daha kolay öldürebilsin diye orada görev yapıyorlar."
********
Menderes, Kore'ye Mehmetçiği göndermiş, Haçlıların çıkarları uğruna yüzlerce şehit vermiştik.
Özal ABD'nin talimatıyla Mehmetçiği Irak'a sürmek istemiş, Org. Torumtay engerl olmuştu.
Menderes ve Özal'ın izinden gittiğini söyleyen Tayyip Erdoğan, Mehmetçiği Afganistan'a yolladı.
Şimdi de Suriye tamtamları çalıyorlar.
Feto'nun sesi ZAMAN gaz tenekesi utanmadan BÜYÜK ACI  diye manşet attı.
Mehmetçiğin Afganistan'a gitmesi için gaz veren onlar değil miydi?
Suriye'den öyle 5-10 şehit gelmez, şehit sayısı Kore'dekini de geçer, binlere dayanır.
Bunun hesabını veremezler.
Mehmetçiğin Suriye'ye sürülmesi her ne suretle olursa olsun engellenmelidir.

********
Selcan Taşçı, Yeniçağ'da yazıyor:
"Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Ekvador Cumhurbaşkanı onuruna yemek veriyor.
Masa pek şenlikli; gülüş mü istersiniz cümbüş mü hepsi var...
Ev sahibi ile konukları kah sesleriyle, kah alkışla tempo tutarak sahnede İspanyolca şarkılar söyleyen gruba eşlik ediyorlar. !
   Ekvador Dışişleri, Ticaret ve Entegrasyon Bakanı Ricardo Patino hızını alamıyor sahneye fırlıyor.
   Yanında mevkidaşı Ahmet Davutoğlu.
   Birlikte “Besame Mucho”yu söylüyorlar.!
   Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız, Bakanlarımız izlerken kahkahadan kırılıyor...! 
    

   Bütün bunlar 12 askerimizi şehit verdiğimiz gün yaşanıyor...  
*******

Üç Leventler ve hücrede 10 yurtsever

               Albay Levent Göktaş - Levent Perinçek - Binbaşı Levent Bektaş

Silivri L Tipi Cezaevlerinde tecrit hücreleri var.
Bir bölümde yanyana 5 hücre var.
Ancak her hücreye tutuklu konmuyor. Arada mutlaka bir hücre boş tutuluyor. Duvara vurup haberleşmesinler, birbirinin sesini duymasınlar diye.
Tam tecrit.
F-6 Alt Blokta 3 Leventler kalıyor.
Albay Levent Göktaş,
Levent Perinçek
Binbaşı Levent Bektaş.
Doğu Perinçek'e "Levent" ismi takılmasının hikayesi şöyle:
Diğer iki Levent "Madem ki aynı bloktayız, ayrı gayrımız olmasın, senin de adın Levent olsun" demişler.
O gün bu gündür Doğu Perinçek'in adı Levent Perinçek.
Diğer 7 esir şu hücrelerde kalıyor:
B-3 Üst
Durmuş Ali Özoğul (Toplumsal Dönüşüm Yayınevi sahibi)
İbrahim Özcan
E. Üsteğmen Av. Serdar Öztürk
B-3 Alt
Tuncay Özkan
F-3 Üst
Binbaşı Fikret Emek
F-3 Alt
Mustafa Balbay
F-6 Üst
Semih Tufan Gülaltay

********
Yandaş basına göre sadece 2 kişi hücrede.
Perinçek'i, hele askerleri hiç görmek istemiyorlar...

ABD ve AB emperyalistleri ile TÜSİAD’tan diğer işbirlikçi sermaye çevrelerine kadar, sistemin efendileri, Ergenekon operasyonlarında “Kontrol dışı tutuklamalar” olduğunu söylüyorlar. “Operasyon kazası” yapılmış! Yani "suçsuzlar da tutuklanmış"
Ahmet Şık, Nedim Şener gibileri "Yanlışlıkla" tutuklanmış, diğerleri gibi "terörist" değillermiş.
Böylece halka: "Bakın suçsuza suçsuz diyoruz, ötekiler ise suçlu" denilerek Ergenekoncu terörist suçlamalarının doğru olduğu  bilinç altına işleniyor.
Bir taşla iki kuş: Tutuklular arasına kama sokulmak isteniyor.

Bazı tutuklular da kendilerini “Kaza kurbanı” statüsü içine atabilmek için ne yapacaklarını şaşırdılar.
F örgütüne mesajları ibretle izleniyor.

********
Tecrit Hücreleri
Silivri L Tipi Cezaevlerinin hepsinin planlarında, bütün bloklarda tecrit hücreleri vardır.
B-3, F-3 ve F-6 bölümlerindeki, toplam 30 hücredir. Altlı üstlü toplam 6 ayrı bölümün her birinde 5 hücre vardır.
Tecrit hücrelerinde yasalara göre, yalnız
 --cezaevinde disiplin cezası alanlar, veya,
 --mahkemelerin tecrit hücresi cezası verdiği tutuklular kalır.
Oysa bugün tecrit hücrelerinde tutuklananlar hakkında böyle bir karar yoktur.
Hücre cezası geçicidir, belirli bir süre için verilir, bilemediniz bir iki hafta olur.
Ancak Silivri'de yurtseverler bir yılı aşkın bir süredir hücrededir, süre konulmamıştır.
Bu durum yasalara aykırıdır. Yasalarımızda "süresiz hücre cezası" yoktur.
Bunun hesabını elbette vereceklerdir.
Doğu Perinçek duruşmada hakime soruyor:
"Biz disiplin cezası almadık, siz de mahkeme olarak hücre cezası kararı vermediniz.
O halde bizi hücreye kimler, hangi yetki ile koydular?"
Hakim gözlerini kaçırıyor, cevap veremiyor.
Cevabı yok çünkü. Emir Hükümet kademelerinden geliyor.
Tecrit hücrelerinin bölümlerinde 5 hücreden biri, “ortak yaşam alanı” ilan edilmiştir.
Bu 2x2 metrelik yaşam alanının açılıp kapanan penceresi yoktur. Yalnızca cam takılmış deliği vardır.
"Yaşam alanı"nı dedikleri bu yer, havalandırılamıyor.
Koridor, yaşam alanı içinde gösterilerek, Adalet Bakanlığı, Cezaevi Yönetimi ve ilgili Mahkeme, kamuoyunu aldatmaktadır.
Kamera kayıtları da kanıtlar, koridorda yaşanamaz. Zaten koridor yaşam alanından ayrıdır.

www.gazetevatanemek.com
Gazete Vatan ve Emek | Aydınlık bir gelecek için...

16 Mart 2012 Cuma

19 Mayıs etkinliğine destek yemeği daveti


19 Mayıs’ta Ümraniye’de, “19 Mayıs 2012 Mustafa Kemal ve Yeniden Samsun Yürüyüş ve Mitingi” düzenlecektir.
Yürüyüş ve mitingde hiçbir partinin bayrağı, flaması, pankartı taşınmayacaktır.
Bu etkinliğin masraflarını karşılamak amacı ile 17 Mart 2012 Cumartesi Saat 19.30’da bir dayanışma yemeği yapılıyor.


Prenses Salonları - Pembe Salon
Mithatpaşa Cad. 102 Prenses Plaza Kat 5
Ümraniye

İrtibat Tel:  0542 - 399 4144
                     0544 - 582 5487
Yemeğin tüm gelirleri Miting Tertip Komitesi'ne verilecektir.
Bilgileri aşağıda bulunan dayanışma yemeğine katkılarınızı bekler, sizi aramızda görmekten onur duyarız.

14 Mart 2012 Çarşamba

Dün insan yakanlar bugün hükümet olarak karşımızda

İnsan yakan yaratıklara İstanbul Büyükşehir Belediyesi maddi destek yaptı.
 
Yakılarak öldürülenlerin yakınları şunları söyledi:
 
Öğrenci Belkıs Çakır'ın amcası Mustafa Çakır:
"O günkü sanık Şevket Kazan, sonradan cüppe giyip karşımıza avukat diye oturdu.
Avukatların kimi şu anda AKP Milletvekili, kimi de bu partide bürokrat.
Cafer Erçakmak ve kırmızı bültenle aranan diğer faillerin İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından finanse edildiğini ortaya çıkardık.
O dönemin Belediye Başkanı, şimdi Başbakan olan Tayyip Erdoğan.
AKP bunun için davayı kapatmaya çalışıyor"
 
Şair Behçet Aysan'ın kızı Eren Aysan:
"AKP, siyasi partilerin verdiği 18 öneriyi ısrarla reddetti.
Şevket Kazan katildi, sonra nasıl avukatlık cüppesi giydi, yargı buna nasıl izin verdi"
 
********
 
AKP, Anayasa değişikliği ile yargıyı bugünler için denetimine almıştı.
AKP tarafından tayin edilen HSYK Başkanvekili İbrahim Okur, bu gibi durumlarda adet olmadığı halde, "Yapacak bir şey yok, zaman aşımı kararı verilir. Bu saatten sonra Madımak için yapılabilecek bir şey yok" diye yargıya talimat niteliğinde bir demeç verdi.
 
Talimatı alan mahkeme, zaman aşımı kararı verdi.

********
 
İleri demokrasi düzeninin polisi, yaraya tuz bastı.
Kararı protesto için toplanan mağdurlara gaz bombası atıldı, coplandı.
Polis, gaz bombalarını tabaca ile kalabalığın başı hizasında ateşledi. Milliyet muhabiri başından yaralandı.
Polis "Muhabir göstericilerin attığı taşla yaralandı" dedi.
Milliyet gaz tenekesi bu açıklamaya çok şaşırmış. Şaşılacak bir şey yok. İşte verdiğiniz desteğin sonu bu.
AKP Milletvekilleri Milli Eğitim Komisyonu'nda yere düşen CHP Milletvekilini tekmeler, diğerlerini yumruklar, gırtlağını sıkarsa, gazete muhabirini kafa göz yararak Komisyon odasından dışarı atarsa, polis de böyle yapar.
 
Tayyip Erdoğan, yaraya basılan tuzun üzerine bastırdı, kanırttı.
"Milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olsun.
Yıllar yılı içeride olan vatandaş, içlerinde kaçak olanlar vardı" dedi.
 
İnsan yakan yaratıklara verdiği desteği devam ettirdiğini böyle ilan etti.
 
********
 
CHP ve MHP yönetimlerine artık seslenmiyorum.
Yurtsever CHP ve MHP Milletvekillerine bu çağrım:
 
Bu insanlarla mı Anayasa yapacaksınız?
İnsan yakanlarla, "5 dakka konuş yeter lan" diyenlerle, yere düşeni tekmeleyenlerle Anayasa yapılabilir mi?
“Hangi dilden anlarlarsa, o dilden konuşuruz diye Kasımpaşavari meydan okuyanlarla Anayasa yapılabilir mi?
 
Her ne yaparsanız yapın, Anayasa Uzlaşma Komisyonu'ndaki arkadaşlarınızı ikna edin. Komisyondan çekilsinler.
Bu Meclis Anayasa yapamaz. Anayasa 87. Madde böyle bir yetki vermiyor.
Velev ki vermiş olsa bile, AKP ile ancak insan yakma anayasası, gücü gücü yetene kabadayılık anayasası yapabilirsiniz.
 
Katil yobazların avukatları AKP Milletvekili oldular
++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++

1993 yılında Sivas'ta yobaz katiller 27 aydınımızı yakarak öldürdüler.
Katillerin avukatları tekmili birden AKP saflarında siyaset yapıyor.
 
Katillerin avukatlarından sekizi AKP'den Milletvekili
Dördü halen Milletvekili,
      Biri Bakan: Hayati Yazıcı,
                   Diğer üçü geçen dönem Milletvekili idiler.
                    H. Kemal Kurt: Isparta MV
                    Zeyid Aslan: Tokat MV
                    Ali Aşlık: İzmir MV
                    Halil Ürün: Afyon MV
                    Hüsnü Tuna: Konya MV
                    Mehmet Ali Bulut: K.Maraş MV
                    Bülent Tüfekçi: Malatya MV
 
İkisi AKP'den Belediye Başkanı.
Bir avukat Başakşehir'de , diğeri de Afyon'da...
 
AKP Hükümeti marifetiyle
     biri Anayasa Mahkemesi Üyesi (Celal Mümtaz Akıncı)
           diğeri Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu Üyesi (Reşat Yazak)     
 
İnsan yakan yaratıkların avukatlarından Nevzat Er ise, Milletvekili seçilinceye kadar Tayyip Erdoğan'ın avukatlığını yaptı.
 
İşte size komple insan yakan hükümet tablosu.

Fotoğraflar için tıklayınız.

13 Mart 2012 Salı

Org. Kılınç: 28 Şubat hala devam ediyor

Eski MGK Genel Sekreteri E. Org. Tuncer Kılınç, Aydınlık gazetesine konuştu.
Can Özçelik'in sorularını yanıtladı.

Org. Kılınç, özetle şunları söyledi:
 
"28 Şubat hala devam ediyor. Sadece kesinti var.
 
28 Şubat sürecinde çağdaşlığın devamına fırsat vermeye çalışıldı.
Arada bir zihniyet değişikliğinin gelip hükümet ediyor olması, her şeyin bittiği anlamına gelmez.
Çağdaşlıkla çağdışı düşüncelerin uğraşması,
                                           bilimin cahillikle uğraşması,  
                                                    bin yıl da sürer, on bin yıl da.
 
Eğitimin 8 yıla çıkarılması devrim gibi bir tutumdu.
Her çağdaşlık tutumu, karşıt bir harekete neden olur.
Her yenilik hareketine karşı gerici bir hareket oluşur.
Halk eğitildikçe daha doğruyu bulacak ve kendine yakışan bir iktidar getirecektir.
 
Türkiye her zaman AKP ile idare edilmeyecektir. Yarın bu görüntü değişecektir."
 
********
 
Org. Kılınç, 28 Şubat'ı kesintiye uğratan 2002 seçimlerini şöyle değerlendirdi:
 
"Refah Partisi'nden kopan kişilerin "Dış dünyaya dayalı aşırı liberal bir tutumla Türkiye'yi idare edeceklerine" dair Batı'ya vermiş oldukları sözler, onların daha güçlenmesine neden oldu.
Emperyal güçlerin etkisi ile AKP beklenenden fazla oy aldı."
 
********
 
NATO hakkında düşünceleri:
 
"Soğuk savaşın bitmesinin ardından, TSK'nın NATO içerisinde olması çok fayda getirmiyor.
NATO'nun patronu ABD, Ortadoğu'daki emellerini NATO üzerinden gerçekelştirmeye çalışıyor.
Ben o zaman "NATO Türkiye'ye çok faydalı olmuyor, TSK kullanılıyor" dedim.
"Komşu ülkelerle sıfır problem" söylemi birden "alabildiğine problem"e dönüştü.
NATO içerisinde oluşumuz, emperyalist Batılı ülkelerin Türkiye'yi kullanma beklentilerinin bugünkü yönetime ters gelmeyişi, bizi bu noktaya getirdi.
Türkiye, ABD'nin Ortadoğu'daki çıkarları için kullanılıyor."
 
********
 
Tarikatlar ve Ecevit hakkındaki görüşleri:
 
"Cemaat faaliyetleri maalesef Türk siyasetinin etkilendiği konulardan biri.
Bundan Sayın Ecevit de kendisini uzak tutamadı. O cemaatin seçimlerde kendisine faydalı olduğunu söyledi.
Tarikatların alt yapısına baktığımızda, sömürü aracıdır. Birtakım ticaret unsurlarıdır.
Tarikatlar insanları sömürür, din sapkınlığıdır.
Maalesef siyaseti yönlendirmek isteyen insanlar oy alabilmek için cemaatlerin peşine düşmüştür."
 
********
 
Org. Kılınç'a göre, Ergenekon tertibi, içerdeki gericilerle dışardaki emperyalistlerin çıkarları için tezgahlandı.
Bu konuda Org. Kılınç şunları söyledi:
 
"Ergenekon soruşturması, 28 Şubat'tan mağduriyetlerinin öcünü almak için yapıldı.
AKP hükimeti, Avrupa Birliği ile uyum yasalarını hızlandırdı.
Avrupa'nın öteden beri TSK'nın etkisini kırma çabası vardır.
AB'nin isteklerinin milli menfaatlere uygun olmadığını söyleyenler, demokrasiye karşı olmakla suçlandı.
Bir taraf (AKP, yani gericiler) geçmişin (Atatürk devrimlerinin ve 28 Şubat'ın) rövanşını almak istiyor, diğer taraf (Avrupa Birliği) sizin (Türkiye'nin, TSK'nın) varlığınızı yok etmek istiyor.
Dolayısıyla iç ve dış menfaatler birleşti."
 
********
 
Org. Kılınç, MGK Genel Sekreterliği görevinde iken, 7 Mart 2002'de Harp Akademileri Sempozyumu'nda şöyle demişti:
 
"Türkiye, AB'den en ufak bir yardım görmemiştir.
AB, Türkiye'yi ilgilendiren konulara menfi bakıyor.
Türkiye, kendisine yeni bir arayış bulmalıdır.
Türkiye'nin Rusya Federasyonu ve İran'ı da içine alacak şekilde bir arayış içinde olmasında fayda buluyorum"
 
********
Türk Ordusu'nun Batı kıskacından kurtularak Doğu'ya yönelme planından endişe duyan emperyalizm ile Atatürk devrimlerine nefret duyan iç gericiliğin elbirliği yapması ile Ergenekon adı altında Türk Ordusu'na darbe tezgahı yürürlüğe konmuştur.
Org. Kılınç, bunu özlü bir şekilde açıklamış olmaktadır.
********

Bir CHP düşmanı; Kılıçdaroğlu

Sanki CHP Genel Başkanı değil, bir CHP düşmanı konuşuyor.
Evet, CHP'ye düşman olduğu için "Yeni CHP" demektedir.
Maalesef artık CHP diye bir parti mevcut değildir. Bay Kemal'in başında olduğu parti artık başka bir partidir, adı da "Yeni CHP".
 
İşte söyledikleri:
 
"CHP Dersim'de katliam yaptı"
"Sabahattin Ali'yi CHP öldürttü"
 
CHP'yi karalamak, yerin dibine batırmak için elinden geleni yapıyor.
İşte son incisi:
 
“AKP iktidarına karşı mücadele ederken ben bazen kendimi 1940’lar CHP iktidarına karşı mücadele ediyormuş gibi sanıyorum.
Çünkü AKP iktidarı aynen 1940’lar CHP iktidarının ortamını, koşullarını yarattı."
 
Ankara’da Filistin Caddesi’ndeki Bay Nihat Restoranı'nda Habertürk Gazetesi yazarlarıyla buluşmasında aynen böyle dedi.
 
 Serdar Turgut, bu CHP ve İnönü düşmanı açıklamaya şöyle gaz veriyor:
"Ben bugüne kadar çok sayıda siyasetçi ve liderle konuştum ama bugüne kadar Kılıçdaroğlu’nun söylediği cümle kadar çok katmanlı anlamlar içeren ve güçlü olan cümle kuranını görmedim”
 
********
 
Dersim iftirasını çok konuştuk
Şimdi, pek bilinmeyen Sabahattin Ali olayına bakalım.
Bu cinayet hakkında ortada hiçbir delil olmamasına rağmen "CHP öldürttü" demek apaçık bir iftiradır.
 
********
 
Okan İrtem, 17 Şubat 2012 günlü Aydınlık köşe yazısında konuya açıklık getiriyor:
 
"CHP'nin Meclis boykotu sırasında tekel basının "uzlaş, uzlaş" bağırışlarını emir telakki eden Kılıçdaroğlu, tutuklu milletvekillerini AKP'ye rehin bırakarak Meclis'e girmeyi kabul etmişti.
Ama görünen o ki, bütün bunlar Kılıçdaroğlu'na yetmemiştir; "daha, daha" demektedir.
Üzerinde çalıştığı replik ise şöyledir: "Sabahattin Ali'yi kim öldürttü? CHP"
 
Sabahattin Ali'yi oldukça iyi tanıyan Aziz Nesin'in bu açıklamasını da mı bilmez:
 
"Bana göre Sabahattin Ali'yi devlet ya da devletin herhangi bir kuruluşu öldürtmüş olamaz.
Çünkü devlet eliyle işlenecek böyle bir cinayetin hiçbir mantıksal nedeni yoktur."
 
"MİTöldürmüşse ne diye öldürecek? Markopaşa'yı çıkarıyor diye...
Markopaşa'yı benim çıkardığımı herkes biliyordu, MİT de biliyordu...
Markopaşa çıkmasın diye adam öldürmek gerekseydi, beni öldürürlerdi, ne diye Sabahattin'i öldürsünler."
 
Bunlar Aziz Nesin'in yazdıklarıdır ve Sabahattin Ali'nin ölümündeki sorulara işaret etmektedir.
 
Bununla birlikte, buradaki tartışmamız, Sabahattin Ali'nin nasıl ve ne için öldürüldüğü değil;
              bunun hâlâ aydınlanmamış bir ölüm olduğunu göstermemiz bu yazı için yeterlidir.
Mesele, böyle tartışmalı bir konu için Kılıçdaroğlu'nun,
     "Evet, biz yaptık" diyerek ortaya çıkmasıdır.
 
                   Başka hiç mi işi yoktur,
CHP'yi küçük düşürmeden rahat edememekte midir?
             İşlevi CHP'yi rezil etmek midir?
 
Cumhuriyet rejimine saldırmak için sebep gereksinmeyen Kılıçdaroğlu'nun yargıdaki cemaat örgütlenmesi üzerine açıklaması ise, herhalde "Sabahattin Ali'yi biz öldürdük" açıklamasına bir ektir:
"Yargı içinde cemaat kadrolaşması vardır demeyi doğru bulmuyorum."

 CHP ve Cumhuriyet düzenine yönelik saldırılarındaki fütursuzluğuyla, 
          cemaat konusundaki aklayıcılığı hep bir aradadır. 
 
Cemaatin ve AKP'nin CHP'deki koludur demek muhtemelen daha uygun olacaktır.
 
Çöküşün örgütleyicilerindendir ve CHP'nin AKP'li başıdır."