19 Ekim 2011 Çarşamba

MHP'nin "milliyetçilik" efsanesinin sonu

Yeniçağ 16 Ekim

Resti çekenin MHP değil, kişisel olarak Reşat Doğru olduğu bir gün sonra açığa çıktı...
MHP yönetimi, resti görmüştür.
 

Ali Serdar Bolat    17 Ekim 2011
 
Anayasa hazırlık komisyonunun toplanmasına üç gün kala, MHP’den farklı sesler yükselmeye başladı.
Partinin iki Genel Başkan Yardımcısının birbirinden farklı açıklamaları dikkat çekti.
Reşat Doğru, “Kırmızı çizgilerden taviz yok” derken Tunca Toskay “Ön koşullarımız yok” dedi...
 
Böylece, MHP içinde ciddi bir çatlak başgösterdi.
 
Genel Başkan Yardımcısı Reşat Doğru:
“Türklüğümüz, üniter yapımız, bayrağımız, dilimiz ve başkentimiz konusunda asla taviz vermeyeceğiz.
İlk 3 maddenin değiştirilmesi için teklif dahi getirilmemesi gerekir.
MHP, bu ön şarta uyulmazsa masadan kalkacak” dedi.
 
Diğer Genel Başkan Yardımcısı ve Anayasa Uzlaşma Komisyonu Üyesi Tunca Toskay ise, Reşat Doğru'yu adeta yalanladı:
"“Ön koşulla masaya oturmayacağız. Bu konuda karşı olan partileri masada ikna etmeye çalışacağız.
Şimdiden şu olmaz, bu olamaz demek spekülasyon olur.
Amacımız söz verdiğimiz gibi Türkiye’ye yeni bir Anayasa sunmaktır.
MHP olarak bu konuda halka verdiğimiz sözün arkasındayız.....
Bütün partilerin amacı Türkiye halkına söz verdiğimiz yeni çağdaş bir anayasayı yapıp sunmaktır.
MHP bu konuda son derece uzlaşmacı bir tavır sergileyecek.”
 
Her iki Genel Başkan Yardımcısının açıklamalarının tamamı için bakınız:
 
Olayın can alıcı noktası şudur:
Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nun MHP'li üyesi Tunca Toskay,
                         AKP dahil bütün partilerin yeni çağdaş bir Anayasa yapmak istedikleri inancındadırlar.
Yani AKP, sanki PKK ile Bölücü Anayasa konusunda anlaşmış değildir,
                          AKP sütten çıkmış ak bir kaşıktır ve "Yeni ve çağdaş bir Anayasa" yapmak istemektedir.
"Yeni Anayasa" yapma emri Amerika ve Avrupa Birliği tarafından AKP'ye bir görev olarak verilmiş değildir.
Tam aksine, Bölünme Anayasası'nı halkımız istemiştir, ve MHP de bu konuda Türkiye halkına söz vermiştir.
 
MHP, Türkiye halkına değil, Amerika ve Avrupa Birliği'ne söz vermiş olduğunu gizlemek için çırpınmaktadır.
 
Bu, Amerikan mandacılığının, Avrupa Birliği mandacılığının resmen ilanı demektir.
Milliyetçilik, MHP gemisinin küpeştesinden aşağı atılmıştır.
MHP'nin "milliyetçi" olduğu efsanesine parti yönetimi tarafından son verilmiştir.
MHP içinde milliyetçi, yurtsever milletvekillerinin olması, sadece milliyetçi seçmenin gözünü boyama görevi görmektedir, bu milliyetçi milletvekilleri MHP'nin politikasına etki edememektedirler.
 
CHP içinde de aynı şey olmaktadır. CHP içindeki Atatürkçü, devrimci milletvekillerinin varlığı sadece Atatürkçü seçmenin gazını almaya yaramaktadır, bu devrimci milletvekilleri CHP'nin politikasına etki edememektedirler.
 
Mandacı parti yönetimleri, yurtsever CHP ve MHP seçmenini havuzlamaktadırlar.
Yurtsever CHP ve MHP milletvekilleri, bu oyunu bozma cesareti bulamamaktadırlar.
 
Eski CHP Milletvekili Şahin Mengü, 17 Ekim günlü Aydınlık köşe yazısında şöyle demektedir:
"CHP'nin Anayasa Hazırlık Komisyonu'na verdiği 3 üyesinden biri (Süheyl Batum) "Türklük" kavramının Anayasadan çıkabileceğini, bir diğeri (Rıza Türmen) "Kırmızı çizgiler olmadan masaya oturulması gerektiğini" savunuyor. Üçüncüsü de, hangi gerekçeyle bilmem ama, "Merak etmeyin çok iyi bir Anayasa olacak" demiştir."
 
Bu durumda şaşılacak bir şey yoktur.
Parti programlarına "Avrupa Birliği'ne tam üye olmak" hedefini koyan partilerin, AB'nin isteklerini kabul etmeleri gayet doğaldır.
Avrupa Birliği, Atatürk'ü istememektedir, Türkiye'nin bölünmesini istemektedir, o yüzden Bölücü Anayasa'yı Türkiye'ye dayatmaktadır.
Tüm Avrupa Birlikçi partilerin "Yeni Anayasa isteriz" çığırışları bu yüzdendir.
 
"Avrupa Birliği üyesi olacağız" diyen bir parti Atatürkçü olabilir mi, milliyetçi olabilir mi?
Olamayacağı bir kere daha görülüyor. Kırmızı çizgileri Avrupa Birliği tarafından yok edilmiştir.
 
Avrupa Birliği Türkiye Komisyonu'nun geçen hafta açıkladığı İlerleme Raporu diyor ki:
"Yeni Anayasa......  aralarında Kürt meselesinin de bulunduğu köklü sorunların çözülmesini sağlayacaktır.
Hükümet ve muhalefet, özgürlükleri merkezine alan Yeni Anayasa için çalışma konusunda taahhütte bulundular."
 
Avrupa Birliği, gizlemeden, çekinmeden açıklıyor:
Muhalefet partileri, Bölücü Anayasa için Avrupa Birliği'ne söz vermişler (taahhütte bulunmuşlar) 
İşte bu kadar. Gerisi boş laftır.
Anayasa'nın nasıl çıkacağını bizim muhalefet partileri henüz bilmiyorlar (!), ama Avrupa Birliği biliyor.
"Yeni Anayasa Kürt meselesini çözecektir" diyor Avrupa Birliği. Nereden biliyor?
Çünkü Yeni Anayasa, ABD ve AB denetiminde PKK ile AKP arasında hazırlanmış.
Uzlaşma Komisyonu falan palavra. Uzlaşma olmayacak.
Yeni Anayasa, ABD-AB-AKP-PKK arasında kararlaştırıldığı şekliyle çıkarılacak.
Muhalefet partilerine sadece peştemal tutma görevi verilmektedir,
                                  CHP, MHP bu görevi canla başla kabul etmiştir.
                      DSP ve HAS parti ise meclis dışından şakşakçılık yapmaktadırlar.

İdeoloji olmazsa, Türk Milleti de olmaz

Ali Serdar Bolat   17 Ekim 2011
 
CHP yönetimi, Anayasa Uzlaşma Komisyonu'na 3 üye verdi.
AKP yöneticileri "Bunlar uyumlu arkadaşlar" diye sevinç açıklamaları yaptılar.
3 üyeden biri, Süheyl Batum idi (Hukuk Profesörü, CHP Genel Başkan Yardımcısı, Eskişehir Milletvekili)
 
Süheyl Batum, 14 Ekim'de Taraf gaz tenekesine yaptığı açıklamada şöyle dedi:
" 'Türklük' ibaresi çıkarılarak yerine getirilecek olan 'Yurttaşlık' ifadesi
           ırk, etnik köken veya dine dayanmayan hukuksal bir bağ olduğunu içermeli."
Süheyl Batum
 
Bilumum gericiler, yobazlar, bölücüler, Amerikancı - Avrupa Birlikçi mandacılar
            sevinç çığlıkları atarak Süheyl Batum'u alkışladılar.
 
"CHP'nin ideolojisi yok" diyen Kılıçdaroğlu yönetimi,
              "İdeolojisiz Anayasa" için Avrupa Birliği'ne vermiş olduğu sözü perçinliyordu.
"İdeolojisiz Anayasa isterük" diye bastıran Gül ve Erdoğan, bir mevzi daha kazanıyordu.
"İdeoloji" olmayacak, yani "Türklük" olmayacak.
Kılıçdaroğlu, "İdeoloji olmaması" konusunda Erdoğan ve Gül ile hemfikir.
Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı olanlara bundan böyle "Türk" denmeyecek, "T.C. vatandaşı" denecek.
 
Niçin?
Çünkü "Türk" ifadesi ırka, etnik kökene dayanıyormuş.
YUH. Bunu diyen kim? Anlı şanlı Hukuk Profesörü.
"Yurttaşlık ifadesi ırka, etnik kökene dayanmasın, onun için Anayasa'da "Türklük" ibaresi olmasın"
buyuruyor.
 
Oysa, din, dil, ırk, etnik köken farkı gözetmeksizin Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı olanlara Türk denildiğini ortalama bilgi sahibi herkes biliyor.
Bunun aksini söylemek gibi bir cehalet sahibi olmak için meğerse Hukuk Profesörü olmak gerekiyormuş.
 
Atatürk, en kalın kafalıların bile anlayabileceği şekilde bu konuyu şöyle açıklamıştı:
"Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir"
 
"Türk halkına Türk denir" demiyor, ırk ve etnik köken gözetmeksizin, "Türkiye halkına Türk Milleti denir" diyor.
Yani Türkiye'de yaşayan insanların tümüne "Türk Milleti" deniyor.
Süheyl Batum'un aksini iddia etmesi bilgisizlikten değil, kasıttan kaynaklanıyor.
Buradaki kasıt, ideoloji istememektir, yani Atatürk'ü istememektir.
 
++++++++++++
 
CHP Genel Başkan Yardımcısı İstanbul Milletvekili PKK'lıların avukatı Sezgin Tanrıkulu, Süheyl Batum'a sahip çıkarak şunları söyledi:
"25 Mayıs'ta bir Anayasa raporu hazırlamıştık.
O raporda Sayın Batum'un ifade ettiği yaklaşım var.
Anayasa'da din, dil ırk ve mezhep ayrımı yapmadan yani bir yurttaşlık tanımı yapmaya ihtiyaç olduğunu söylüyoruz.
Anadilde öğretim de yeni bir şey değil.
Yerelde sadece Kürtçe için değil, anadilini öğrenmek isteyen herkese kamu eliyle bu imkanın sağlanması gerektiğini düşünüyoruz"
 
Sezgin Tanrıkulu
 
++++++++++++
 
SABAH gaz tenekesi yazarı Mahmut Övür, bilumum gerici, yobaz, bölücü, Amerikancı-Avrupa Birlikçi mandacıların hislerine tercüman olarak şunları yazıyor:
 
"Bu net açıklamanın Batum'dan gelmesi moda deyimle "ezberbozan" bir çıkış oldu.Ve yeni anayasa için "önşart" öne sürdüğü gerekçesiyle son günlerde çok eleştirilen CHP'ye nefes aldırdı.
Aynı şekilde CHP'nin Anayasa Komisyonu üyelerinden Rıza Türmen'in şu sözleri de kamuoyuna verilmiş önemli bir taahhüt niteliğinde:
"Yeni anayasa konusunda tüm taraflar 'ön koşulsuz' masaya oturmalı. Kırmızı çizgi diye bir şey olmaz."
CHP'nin bu çıkışıyla BDP'nin Meclis'te pantolon giyme önerisine eklediği ve zekice devreye soktuğu "başörtüsü" önerisini birarada düşününce, muhalefetin artık "siyasetle" AK Parti'yi sıkıştıracağı anlaşılıyor.
CHP hem bu konuda hem de barış sürecinin hızlandırılması konusunda şaşırtıcı tezler ileri sürüyor.
Devlet okullarında ana dilin öğretilmesini savunan CHP
,
--YÖK'ün, MGK'nın, Askeri Yargıtay'ın kaldırılmasını,
--Genelkurmay'ın Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanmasını ve
--Türkiye'nin tümü için yerel yönetim reformunun yani özerkliğin gerçekleştirilmesini istiyor.
 
++++++++++++
 
Süheyl Batum'a sert tepki gösteren CHP eski Gurup Başkanvekili Hakkı Süha Okay şunları söyledi:
"CHP'nin Cumhuriyete sahip çıkma iddiası artık tartışılır bir hal aldı.
Anayasa'nın değiştirilemez ilk 3 maddesi ve başlangıç hükümleri bir bütünlük halindedir.
"Türk" tanımı sadece Anayasa'nın 66. maddesinde değil, başlangıç hükümlerinde de yer almaktadır.
Bu haliyle anlaşılan o ki, değiştirilemez maddelerde ve başlangıç hükümlerinde de bir değişiklik amaçlanmaktadır."
 
Hakkı Süha Okay
 

"İdeoloji istemiyoruz" demek, "Atatürk'ü istemiyoruz" demektir

Aslında bütün gericiler, yobazlar, bölücüler, 
                    Amerikancı - Avrupa Birlikçi mandacılar 
"İdeolojisiz Anayasa"nın "Atatürksüz Anayasa" demek olduğunu biliyorlar.

"İdeolojisiz Anayasa" isteği, Atatürkçüleri ve Atatürk'ü sevenleri kandırmak için öne sürülmektedir.
Çünkü, AKP'ye oy verenler arasında bile, azımsanmayacak oranda Atatürk'ü seven kişi bulunmaktadır.
"İçinde Atatürk Milliyetçiliği, Atatürk İlkeleri olmayan bir Anayasa istiyoruz" diye açıkça söyleyemiyorlar bu yüzden.

Gayrımilli, tarikatçı, bölücü ideolojilerini temel alan bir Anayasa istediklerini gizlemektedirler.

Bütün gericiler, yobazlar, bölücüler, Amerikancı - Avrupa Birlikçi mandacılar son derece bilinçlidirler.
Atatürkçülerin, Atatürk'ü sevenlerin, milliyetçilerin ise düşman kadar bilinçli olduklarını söyleyemeyiz.
"Stratejik müttefikimiz Amerika" ve "İçine girip medeniyete ve refaha kavuşacağımız Avrupa Birliği" masalları halkımızı afyonlamış, uyuşturmuş, düşmanın "İdeolojisiz Anayasa" kandırmacasının etkisine açık hale getirmiştir.

İşçi Partisi, bu hafta içinde halkımıza açıkladığı, ayrıca tanınmış şahsiyetlere, kurum ve kuruluşlara gönderdiği Milli Anayasa Bildirgesi'nde, bu aldatmacayı şu cümlelerle açığa vurdu:

         “Anayasa, hiçbir ideolojinin mührünü taşımamalı” 
                                             görüşü, 
                             en sinsi ideolojik tavırdır.
                    Cumhuriyeti yıkan, milleti parçalayan,
               milli devleti ve Orduyu tasfiye eden ideoloji, 
                           kendisini gizlemektedir.
                                Buradaki ideoloji, 
 ABD güdümündeki neo-liberal tarikatçı mafya ideolojisidir. 

Cehaletin sivili olur, Anayasanın sivili olmaz...


Karşıdevrim anayasası, 2007 yılından beri, “Sivil anayasa” sloganıyla tezgâhlanıyor.
Bu konuyu daha önce iki kez yazdık, ancak “Sivil cehaletin” sonunu getirmek ne mümkün!
Dünyada sivil olamayacak ne vardır derseniz, ilk akla gelen devlettir ve anayasadır.
Hiçbir anayasa sivil olamaz, sivil olan herhangi bir şey de, anayasa olamaz.
Cahilliğin sivili de oluyor resmisi de, ancak anayasanın sivili olmaz.
Niçin?


"Sivil", devlet dışı alanı kapsar
++++++++++++++++++++++++++
Latince civis (Türkçe okunuşu: Kivis) kökenli sözcük, bütün Batı dillerine girmiştir.
Kavram, Roma’da gelişti. Her şehirli, aynı zamanda yurttaş idi ve medeniyete mensuptu (civil).
Yurttaşların kendi aralarındaki ilişkileri düzenleyen hukuka Medenî Hukuk (Ius Civile = Sivil Hukuk) denir.  
Demek ki, "Sivil", devlet dışı alanı kapsayan bir kavramdır.

Devletin temel hukuku sivil olabilir mi
+++++++++++++++++++++++++++++++
Anayasa, yurttaşlar arasındaki özel ilişkilerle (Sivil Hukukla) ilgilenmez.
Yurttaşların devletle olan özel ilişkileri de genel olarak Anayasa Hukukunun ilgi alanı dışındadır.
Anayasa Hukuku, Devletin temel hukukudur (Eskiden Esas Teşkilat Hukuku deniyordu)
              Devletin esas örgütlenmesini düzenler ve devletin temel ilkelerini belirler.

Devlet, politik alanın merkezindeki ve eksenindeki kurumdur.
            Sivil olan, devlete ait değildir. Devlete ait olan da sivil değildir.
                                                          Bu nedenle anayasanın sivili olmaz.
"Anayasa" dendiği zaman devlet vardır.
                     "Sivil" dendiği zaman da, devlet dışılık vardır.

Ağaçları Sevenler Derneği’nin tüzüğü sivildir.
     Devletin Anayasası ise, ancak ve ancak kamusaldır; resmîdir.


Nerden çıktı bu “Sivil Anayasa”
++++++++++++++++++++++++++
“Sivil Anayasa” tuhaflığı, millî devlet düşmanlığından çıktı.
Kemalist Devrim’le kurduğumuz devleti yıkma programını uygulayan emperyalist merkezlerin ideologları, daha 1980’li yıllarda “Sivil toplum” teranesi tutturdular.
Kavrama yüklenen ideolojik görev, devrim yıkıcılığı idi.
Onlara göre, devrime ve Atatürk Cumhuriyetine ait olan her şey kötüydü.
Devleti şeytanın alanı ilan ettiler.
Topluma ait olan her şey, ekonominin baronlarıyla, cemaatiyle, tarikatıyla iyiyi temsil ediyordu.
Sivil toplumda, ABD ve ABD’den yemlenen NGO yöneticileri,
                                           tarikat şeyhleri, cemaat liderleri gibi melekler uçuşuyordu.
Sivil toplum kavramı, her tür devrim düşmanı kurum, ilişki ve girişimi kucaklayan bir içerikle doldu.
Kitle örgütlerinin adı bile, ABD’nin küreselleşme saldırısına uygun olarak, “sivil toplum kuruluşları” diye değiştirildi.Sivil sözcüğüne yüklenen millî devlet düşmanlığıyla bağlantılı olarak, aynı çevrelerde “sivil anayasa” lafı üretildi.
Bilir bilmez konuşanlar hadi neyse, sorumlu görevlerde bulunan hukukçular bile, bu kavramı kullanmaya başlayınca kulaklarıma inanamıyorum.

“Sivil Anayasa” dedikleri şey,
                      yabancı devlet (Amerika) diktasının hukukudur.
+++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++
“Sivil Anayasa”yla yapılmakta olan bellidir:
--Devletsizleşmek, başka deyişle sömürgeleşmek,
--BOP Eşbaşkanlığına dönüşmek;
--ABD ile yapılan “2 sayfa 9 maddelik gizli anlaşma”larla yönetilmek;
--yasama, yürütme ve yargı yetkilerini yabancı devlete devretmek;
--Okyanus ötesindeki devletin ayakları altında kalmak.
--Atatürk Devriminin yıkılışını hukuka geçirmek, millî devleti tasfiye etmek, milleti parçalamak, vatanı bölmek,
--kamu ekonomisini boğmak ve canlanmasını önlemek, Ortaçağ ilişkilerini hakim kılmak, yurttaşı mürit ve kul yapmak.

“Sivil anayasa” dedikleri, devletsizleşen bir halkın bağlanacağı kurallardır;
                  kulların üzerindeki yabancı devlet diktasının hukukudur.
+++++++++++++++++
Doğu Perinçek'in 14 Ekim 2011 günlü Aydınlık köşe yazısıdır. Tarafımdan kısaltılmıştır.

Faşizmi kim önleyecek?

CHP’li belediye yöneticileri de sıra sıra içeri alınıyor.
CHP yöneticileri, “Ordudaki darbeciler temizlensin” diye
                                  AKP iktidarına çağrı üzerine çağrı yapıyorlardı.
Demek ki, CHP’li belediyelerin, de “temizliğe” ihtiyacı varmış!?
TSK’de “darbeciler” temizleniyordu.
Peki, CHP’li belediyelerde temizlenen ne?
Kılıçdaroğlu, belediyelere sahip çıkmadığına göre, Tayyip Erdoğan yargısına güvenini sürdürüyor.

AKP, “Demokrasinin üstündeki vesayeti kaldırıyoruz” diye başlamıştı bu operasyonlara.
Neyin kaldırıldığını herkes yaşayarak gördü.
Çok sayıda CHP yöneticisi dâhil, özgürlük güçleri,
                                                      artık “Faşizmin ayak sesleri"nden söz ediyor.
Kapıyı sütçünün çalmadığının büyük çoğunluk farkındadır. 
O zaman soru önümüzdedir.



Soruyoruz!
Faşist bir diktanın kuruluşunu kim önleyecek?
Hangi güçlerle önleyeceğiz?
Yoksa bu belayı CHP ve MHP’li üyeler, Anayasa Uzlaşı Komisyonu’nda etkili konuşmalar yaparak mı durduracaklar?
 
“Ordudaki darbecileri temizleyin” diye operasyona alkış tutanlar,
                                                                          faşist tırmanışın aleti olmuşlardır.

2007 Haziranından bu yana 4 yıldır bağır bağır bağırıyoruz:
- "Ordudaki darbecileri temizleme" operasyonu, bir yabancı devlet (Amerika) operasyonudur!
- Hedefte Gladyo yok, operasyonu yapanın kendisi Gladyo!
- Hedefte darbeciler yok, Ergenekon, Balyoz vesaire soruşturması yapanların kendileri darbeci.
- Darbenin hedefi Türk Ordusu ve yurtseverler
- Amaçları, milli devletin ve Cumhuriyetin tasfiyesidir!

 Şimdi, önemle ve tekrar soruyoruz:
 Bu faşist tırmanışı hangi güçle önleyeceğiz?


 FAŞİZM ZOR KULLANARAK GELİYOR
+++++++++++++++++++++++++++++
 Herkesin ortak cevabını biliyoruz: Halkla önleyeceğiz!
 Doğru, halkla önleyeceğiz!
 Ama yetmez!
 Faşist dikta, adım adım şiddet uygulayarak zor kullanarak geliyor!


DİRENÇ MEVZİLERİNİ YIKA YIKA GELİYOR
+++++++++++++++++++++++++++++++++
Ve öncelikle karşısındaki direnç mevzilerini tahrip ederek geliyor.
En şiddetli saldırılar, Kara, Deniz, Hava Kuvvetlerine ve Jandarmaya!
                                        TSK’nin generaline, subayına, astsubayına.
                                                                              Aynen bir düşman gibi.
Çünkü bu iktidarın ordusu, ABD ordusudur
                ve içeride Fethullahçı örgütlenmeyle oluşturdukları silahlı güçlerdir.  
Düşman, önündeki en önemli engeli tanımlamıştır.
Bunun bir anlamı yok mu?


“DARBECİLER TEMİZLENSİN” AYMAZLIĞINA SON!
++++++++++++++++++++++++++++++++++++++
Önce bugüne kadarki aymazlığa, budalalığa son verilecek.
Faşist tırmanışın önü “ordudaki temizlik”le açılıyor. 

Şu andan itibaren,
     “Darbeciler Ordudan temizlensin”
                             nakaratına devam edenler,
                                      faşizmin piyonlarıdır; aletleridir.

SEÇİMLE GELMİŞ SEÇİMLE GİTMEMİŞLERDİR
++++++++++++++++++++++++++++++++++++
Almanya’dan İtalya ve Japonya’ya, İspanya’dan Portekiz’e, Endonezya’dan Filipinler ve Latin Amerika’ya, dünyada faşizmin tırmanışını ve yıkılışını iyi inceleyelim.
Faşizmi ya savaşla yabancı ordular yıkmıştır
                                   veya içeride halk ile ordunun birlikteliği.
Önlemek için geçerli olan çözüm de aynıdır. 
Faşist diktatörler, seçimle gelmiş ama seçimle gitmemiştir:                   
Hitler, Mussolini, Franko, Salazar, Markos, Batista, Videla, Yunan Cuntası, daha sayalım mı?


HALK-ORDU BİRLİĞİ
++++++++++++++++
ABD’nin Türkiye’yi denetim altında tutmak için, TSK’yi şiddet kullanarak sindirdiği apaçık ortadadır.
Öte yandan Türkiye’ye bölgede verilen görevler de, sopalı bir rejimi zorunlu kılmaktadır.
Bu koşullar, zaten Halk ile Orduyu yan yana getirmiştir.
ABD güdümlü Gladyo-Tarikat faşizminin tırmanışını ancak halk ile ordunun beraberliği önler.Bu, matematik bir denklemdir.


++++++++++++++++++++
Doğu Perinçek'in 7 Ekim günlü Aydınlık köşe yazısından kısaltılarak oluşturulmuştur
Yazının aslı için:

CHP'nin ideolojisi: Kemalizm

Kılıçdaroğlu, "CHP'nin ideolojisi yoktur" demişti.
 
Bu durumda iki olasılık vardır
 
Birinci olasılık:
Kılıçdaroğlu
1 - Atatürk'ün el yazılarını okumamıştır
2 - CHP programlarını okumamıştır.
3 - Kemalist kadronun Atatürk döneminde yazdığı kitapları okumamıştır.
Bu kadar cehalet mümkün olmadığına göre, bu olasılık geçerli değildir.
 
İkinci olasılık:
Okumuştur, bilmektedir, ancak, ideoloji olarak Kemalizm yerine liberalizmi geçirmek için böyle söylemektedir.
Çünkü, Kılıçdaroğlu, Doğu Perinçek'in de belirttiği gibi, Genel Başkan olduktan sonra, CHP’yi ısrarla “liberal” diye tanımlamıştır.
Yani, Yeni CHP'nin ideolojisinin "liberalizm" olduğunu defalarca belirtmiştir.
Kılçdaroğlu, liberalizmin bir ideoloji olduğunu tabii ki bilmektedir.
Öyle ise neden "CHP'nin ideolojisi yoktur" demektedir?
Kemalizmin ve liberalizmin birbirine düşman iki ideoloji olduğunu
     ve birini alınca öbürünü atmak gerektiğini CHP'li seçmenin gözünden saklamak için.
Demek ki geçerli olan, bu ikinci olasılıktır.
 
CHP'nin ideolojisi Kemalizm, veya Altı Ok'(tur)/(idi)
Kemalizm (Altı Ok) yavaş yavaş terkedilirken,
           yerini önce "Ortanın Solu" üzerinden "Sosyal Demokrasi" ye
                                                                            ve şimdi de "Liberalizm"e terk etti.
 
Demek ki, günümüzde, Yeni CHP'nin ideolojisi Kemalizm değil, liberalizmdir.
Atatürk ve arkadaşlarının "düşman ideoloji" olarak tanımladıkları liberalizm,
                                                     Atatürk'ü küpeşteden atarak kaptan köşküne kuruldu.
 
 
+++++++++++++++++++++++++++++++++
Şimdi Atatürk'ün el yazılarından, CHP programlarından ve Kemalist kadronun Atatürk döneminde yazmış oldukları kitaplarından ve demeçlerinden kısa bir seçki sunalım:
+++++++++++++++++++++++++++++++++
 
CHP 4. Büyük Kurultayı 9-16 Mayıs 1935 günlerinde Atatürk'ün Genel Başkanlığı altında toplandı.
Bu kurultayda Kemalizm kavramı parti programına alındı.
Bu Kurultayda kabul edilen CHP programının Giriş bölümünün ikinci ara başlığı "Kamalizm"dir.
 
Programın  bu bölümü aynen şöyle:
"CHP'nin programına temel olan ana fikirler, Türk devriminin başlangıcından bugüne kadar yapılmış olan işlerle, yalın olarak ortaya konmuştur.
Yalnız birkaç yıl için değil, geleceği de kapsayan tasarılarımızın ana hatları burada toplu olarak yazılmıştır.
Kamalizm
Partinin güttüğü bu esaslar, Kamalizm prensipleridir."
(Doğu Perinçek, Kemalist Devrim-6 Atatürk’ün CHP Program ve Tüzükleri, Kaynak yayınları, s.171-172).
 
+++++++++++++++++++++++++++++++++
 
Atatürk, 1937 yılında, CHP 5. Büyük Kurultayı için elyazısı ile şu notları almıştı:
"Bunlardan başka, 1935 Kurultayınca saptalanan fikirler de bu programa ulanmıştır.
C.H. Partisinin güttüğü bütün bu esaslar, Kamalizm prensipleridir"
 
(El yazısı belgenin aslı Anıtkabir Arşivi'nde 1. Dosyada 1091 no. da saklanmaktadır.
Doğu Perinçek'in kitabında fotokopisi vardır)
 
+++++++++++++++++++++++++++++++++
 
1935 Kurultayından sonra Kemalizm/Kamalizm kavramı resmi metinlerde ve yazın hayatında yaygın olarak kullanıldı.
 
Edirne Mebusu Şeref Aykut, 1936 yılında "Kamalizm" adlı bir kitap yayımladı.
Kitabın alt başlığı: "C.H. Partisi Programı'nın İzahı"
 
(Kitabın 2. baskısı 2008 yılında Kaynak Yayınları tarafından yapılmıştır)
 
+++++++++++++++++++++++++++++++++++
 
Yine 1936 yılında, Kemalist Devrimin düşünürlerinden Tekin Alp "Kemalizm" adlı kitabını yayımladı.
 
(Kitabın 2. baskısı 1998 yılında Toplumsal Dönüşüm Yayınları tarafından yapılmıştır)
 
+++++++++++++++++++++++++++++++++++
 
Atatürk döneminde Adalet Bakanlığı yapmış olan Mahmut Esat Bozkurt, yine Atatürk döneminde üniversitede Devrim Tarihi dersleri vermekteydi.
Bu derslere kaynak olarak yazdığı ve Atatürk döneminde yayımlanan "Atatürk İhtilali" adlı kitabında, Kemalizmi şöyle tanımlıyor.
 
"Türk ihtilalinin verimi, sembolik Altı Ok içindedir ki, buna Kemalizm diyoruz ve diyorlar."
 
(Kitabın yeni baskısı 2003 yılında Kaynak Yayınları tarafından yapılmıştır.
Kemalizm tarif, kitabın 191. sayfasındadır)
 
+++++++++++++++++++++++++++++++++++
 
Atatürk'ün yakın çalışma arkadaşı Prof. Dr. Afetinan,
"Atatürk'ün uğraştığı ve kendi mesuliyeti altında tahakkuk ettirmek istediği inkılaplar, ona izafeten Kemalizm tabiri ile tarihte yer almıştır"
demektedir.
(Afetinan, "Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler" Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 1984, sayfa 294)
 
+++++++++++++++++++++++++++++++++++
 
CHP Genel Sekreteri Recep Peker ve Kemalist Devrim'in önemli düşünürlerinden Sadri Etem'in Kemalizm tariflerinden şunu anlıyoruz:
"Kemalizm, Kemalist Devrim denen uygulamaların toplamıdır"
 
(Recep Peker'in 1935 Kurultayı'na sunuş konuşması "CHP 4. Büyük Kurultayı Tutulgası, 1935)
(Sadri Etem, "Türk İnkılabının Karakteri" Kaynak Yayınları 2007, sayfa 28, 101)
 
++++++++++++++++++++++++++++++++++++
 
Kamalizm ile Kemalizm arasında ne fark var?
Atatürk, Kemal ismini değiştirerek Kamal ismini almıştı.
Bu ad değişikliği, halkımızdan köşe bucak saklanmaktadır.
Nüfus cüzdanı fotokopisi ektedir.
Niçin Kamal ismini almıştır?
Hatırladığım kadarıyla, Türk dilinin özleştirilmesi çalışmalarına uygun olarak, Arapça olan Kemal adını Türkçe olan Kamal ile değiştirmiştir.
Kamal ne demektir? "Kamuya mal olan" veya eski Türkçede "kale" veya "kule" anlamına geliyormuş. Tam olarak bilmiyorum. Araştırmaya zaman bulamadım.
Dolayısıyla, Kamalizm ile Kemalizm aynı şeydir.
 
Büyütmek için resmin üzerine tıklayınız 
 
 

CHP’nin ideolojisi yok

8 Ekim 2011
Bu bir yorum veya iddia değil. Kılıçdaroğlu'nun resmi açıklaması.
Kılıçdaroğlu, “CHP’nin ideolojisi yok” dedi.

Şu ana kadar bekledik, “var” diyen çıkar diye.
CHP Eski Manisa Milletvekili Şahin Mengü’den başka bir ses duymadık.
Şahin Mengü

Koskoca bir devrime önderlik etmiş olan bir partide,
   “Hayır bizim ideolojimiz var” diyen bir ses çıkmayışı,
       Kılıçdaroğlu’nun  “ideolojimiz yok” deyişinden daha vahim bir durumdur.


Siyasal partilerle ilgili bütün tanımlarda ideoloji başta gelen unsurlar arasındadır
                                                                           ideoloji yoksa, parti yoktur.

Aslında ideoloji yok değil, var.
Kılıçdaroğlu, Genel Başkan olduktan sonra, CHP’yi ısrarla “liberal” diye tanımlamıştır.
Demek ki, Yeni CHP'nin ideolojisi vardır: Liberalizm
Liberal sözcüğü aynen Kılıçdaroğlu’na aittir.**  
Atatürk ve arkadaşları liberalizmi düşman ideolojisi olarak tanımlamışlardı;
                     "liberalizm" sözcüğünü siyasal küfür anlamında kullanırlardı*** 

Kurucu ideolojinin terk edilmesi
+++++++++++++++++++++++++++

Kılıçdaroğlu “Bizim ideolojimiz yok” derken, aslında özetle "Bizim Atatürkümüz yok" demiş oluyor.
Çünkü Atatürk, CHP’nin kurucu ideolojisinin özetidir.
O nedenle CHP, 1935 Kurultayında Atatürk’ün adını, Kemalizmi, “Türk Devriminin başlangıcından beri yapılmış olan işler” diye somut olarak tanımlamış ve Parti Programına yazmıştır
(Bkz Doğu Perinçek, Kemalist Devrim-6 Atatürk’ün CHP Program ve Tüzükleri, Kaynak yayınları, s.171-172).


CHP’nin ideolojisi, Atatürk zamanında özet olarak “Kemalist Devrimle gerçekleştirilen işler”dir.
İdeoloji, materyalist bir tutumla, devrimci pratikle tanımlanmıştır.
CHP 4. Büyük Kurultayı 9-16 Mayıs 1935 günlerinde Atatürk'ün Genel Başkanlığı altında toplandı.
Bu kurultayda Kemalizm kavramı parti programına alındı.
Bu Kurultayda kabul edilen CHP programının Giriş bölümünün ikinci ara başlığı "Kamalizm"dir.

Programın  bu bölümü aynen şöyle:
"CHP'nin programına temel olan ana fikirler, Türk devriminin başlangıcından bugüne kadar yapılmış olan işlerle, yalın olarak ortaya konmuştur.
Yalnız birkaç yıl için değil, geleceği de kapsayan tasarılarımızın ana hatları burada toplu olarak yazılmıştır.
Kamalizm
Partinin güttüğü bu esaslar, Kamalizm prensipleridir."

Büyütmek için arka arkaya iki efa tıklayınız: 

Atatürk, 1937 yılında, CHP 5. Büyük Kurultayı için elyazısı ile şu notları almıştı:
"Bunlardan başka, 1935 Kurultayınca saptalanan fikirler de bu programa ulanmıştır.
C.H. Partisinin güttüğü bütün bu esaslar, Kamalizm prensipleridir"




El yazısı belgenin aslı Anıtkabir Arşivi'nde 1. Dosyada 1091 no. da saklanmaktadır.


Tarih içinde birikmiş bütün değerlerin reddi
+++++++++++++++++++++++++++++++++++++

“İdeolojimiz yok” denince, insan bir an duralıyor.
Acaba Kılıçdaroğlu ideoloji kavramının anlamını mı bilmiyor?
Çünkü ideoloji değiştirmek, programda değişiklik yapmaya benzemez.
                 Bir partinin tarih içinde biriktirdiği bütün değerlerin yok olduğu anlamına gelir.
CHP’nin daha önce cemaat, tarikat, türban, tekke ve zaviyeler, Dersim, yerel özerklik, profesyonel ordu, sadaka ekonomisi açılımlarıyla Atatürk’ten kalan değerleri tek tek küpeşteden aşağı attığına tanık olduk, ama, ideolojinin toptan reddi yeni bir gelişmedir.

Soros’un nüfusuna nakil
+++++++++++++++++++++

Her karşıdevrim, devrimci birikimin reddiyle başlar.
Tayyip Erdoğan-Abdullah Güller, Cumhuriyeti yıkınca,
                   Neo-CHP de karşıdevrime uyum gösteren hamleleri yapıyor.
Karşıdevrim içindeki yerini alıyor.

Neo-CHP, özel hukuktaki terimle nesep tashihi yapıyor.
Adını Cumhuriyet Devrimi Kütüğünden siliyor. Kendisini Soros’un kimliğine kaydettiriyor.
+++++++++++++++++++
* Bkz. Doğu Perinçek, Anayasa ve Partiler Rejimi, Kaynak Yayınları
** Küreselleşme döneminde artık liberalizm yok, Neo-liberalizm var.
***  Bkz. Mahmut Esat Bozkurt, Liberalizm Masalları, Kaynak Yayınları+++++++++++++++++++
Doğu Perinçek'in 8 Ekim 2011 günlü Aydınlık köşe yazısına eklemeler yapılarak oluşturulmuştur.
Yazının aslı için:







Azeri Bürokrat: "Mehmet Perinçek su kadar temizdir"


Azerbaycan Devlet Yayınevi Yöneticisi,
     Karabağ Bölgesi eski Milletvekili Elövset Ağalarov,
                                                                   dün Silivri Cezaevi'ndeydi. 
 
Ağalarov, son Ergenekon operasyonuyla tutuklanan İstanbul Üniversitesi Araştırma Görevlisi Mehmet Perinçek'i ziyaret için Silivri'ye geldi.
Ancak bürokrasi engeline takılarak Perinçek'i ziyaret edemedi.
 
'Yurtseverlere Azadlık'
 
Ağalarov, bizzat tanıştığı Perinçek'in çok değerli bir araştırmacı olduğunu dile getirdi, şunları söyledi:
 
"Ermeni soykırımı iddiaları konusunda Mehmet Perinçek,
     bizim bile girip araştırma yapamadığımız Rus arşivlerinde çalışmalar yaptı.
Mehmet Perinçek su kadar temizdir.
Perinçek'in araştırmalarını Türk dünyası unutmayacak.
Onun sözde Ermeni soykırımı iddialarını darmadağın ettiği kitapları bugün de yarın da hepimize lazım olacak."
 
Ağalarov sözlerini "Yurtseverlere azadlık (Özgürlük)" diyerek bitirdi.

Aydınlık, 14 Ekim 2011

Amerikan İmparatorluğu'nun çöküşü

E. Tuğg. Dr. Noyan Umruk çöküşün fotoğrafını çekti: (Aydınlık, 13 Ekim 2011)
 
Açlık sınırının altındakilere verilen ‘Yiyecek Pulu’yla yaşayan Amerikalı sayısı 40 milyon 800 bin.
2007-2010 yılları arasında 11 milyon kişi işini kaybetti. Resmen açıklanan % 10 işsizlik oranı gerçeği yansıtmıyor.
ABD, Gayri Safi Milli Hâsılasının sadece yüzde 13’ünü üretiyor.
Dış ticaret açığı 630 milyar dolara dayanmış durumda. Ulusal borç 7,4 trilyon dolar.
Her gün 1 milyar dolar nakit paraya ihtiyaç var. Sadece Çin’den alınan borç 83 milyar dolar.
Amerikan toplumu içinde huzursuzluk var; ekonomi çöküş sürecinde. Sosyal haklar sürekli geriye gidiyor.
 
Brooklyn Köprüsü üzerinde tutuklananlar arasındaki Pulitzer Ödülü sahibi, New York Times’in eski editörü Chris Hedges şu açıklamayı yaptı:
"Amerika’nın geri zekâlılaştırılmış orta sınıfı henüz iflas ettiğimizin farkında değil.
Amerikan ekonomisinin düze çıkabilmesi için 200 trilyon dolara ihtiyacımız var. Bu dünya GSMH'nın (gayri safi milli hâsıla) 3 katı demektir.
Bu matematiğin bir çözümü yok. Askeri ve ekonomik olarak her an çökebiliriz. Artık, sadece çöküş tarihi tahmin edilebilir. 2011, 2012, en geç 2020..."
 
Yazının tamamı:
 
Kapitalizme karşı ayaklandık!
 
Protestolar dün itibariyle New York’u aşıp, aralarında Boston, San Francisco, Los Angeles, Portland ve Chicago’nun da bulunduğu 52 şehre yayıldı.
52 şehir ve yaklaşık 800 kasabada gösteriler yapılıyor 
 
17 Eylül'den beri her gün, günde 24 saat kesintisiz gösteri yapılıyor, eylemciler sokaklarda uyuyor.
 
Kapitalizm organize suçtur!  CAPITALISM IS ORGANIZED CRIME !
 
99 yoksula karşı 1 zengin, bu büyük bir eşitsizlik  99 to 1, THOSE ARE GREAT ODDS
 
 
Fotolar:
 
Video kaydı:
 
 
Pankartlar:
 
“Her ırktan, cinsiyetten, her inançtan insanlarız"
"Biz çoğunluğuz"  "Yüzde 99’uz ve artık sessiz kalmayacağız”
“Bankaları kurtardınız bizi sattınız,” “Bu da geçer,” “Modern köleleriz”
“Kamusal alanı işgal demokratik haktır”
“New York emniyeti zenginlere hizmet eder”
"50 milyon yoksul"
"Dolardan önce insanlar"
"Kapitalizm organize suçtur" "Kahrolsun kapitalizm"
"Zenginler nüfusun yüzde biri, biz yüzde 99"
"99 yoksula karşı 1 zengin, bu büyük bir eşitsizlik"
 "Yüzde 99 çok güzel bir şeydir" 
 
 
Yüzde 99 çok güzel bir şeydir   The 99 percent is a beautiful thing!

 
ABD’nin New York kentindeki küresel finans merkezi Wall Street’te yüzlerce kişinin katıldığı oturma eylemleriyle 17 Eylül’de başlayan protestolar yayılıyor. “Daha adil bir ekonomik düzen” talebiyle artık çok sayıda şehirde düzenlenen gösteriler, güvenlik güçlerini de endişelendirmeye başladı. Protestocular önceki gün New York’un ünlü Brooklyn Köprüsü’nde toplanıp trafiği durdurdu. Polis, ilk aşamada köprüye girmelerine izin verdiği 700’ü aşkın göstericiyi trafiği durdurmaları üzerine oldukları yerde kelepçeleyerek gözaltına aldı.
 
Susan Sarandon ve Michael Moore gibi çok sayıda ünlünün ardından, Kuzey Amerika’nın en büyük işçi birliği olan Çelik İşçileri Sendikası (USW) da, protestolara destek verdiğini duyurdu. İlk kez gelen bu kurumsal destekle ilgili açıklamada, 850 bin üyesi bulunan söz konusu sendika şu ifadeleri kullandı: “İşçilerimiz Wall Street İşgali’ni güçlü bir biçimde desteklemektedir. Çoğu işsiz gençler olan cesur erkek ve kadınlar, New York’ta son iki haftadır 24 saat gösteri yapmakta ve dünyamızdaki birçok insanın sesi olmaktadırlar.”
 
Göstericiler New York Şehri Genel Meclisi adıyla bir organizasyon komitesi oluşturup ilk resmi bildilerini yayınladılar:
 
Demokratik bir hükümet gücünü halktan alır.
Holdingler ise insanlardan ve Dünya’dan zenginlik sağlamak için rızaya ihtiyaç duymaz.
Ekonomik iktidarın belirleyici olduğu bir süreçle hiçbir gerçek demokrasi türüne ulaşılamaz.
Kârı insana,
     çıkarı adalete
          ve zulmü eşitliğe tercih eden holdinglerin
                             hükümetleri yönettiği bir dönemde
                                    barışçı toplanma hakkımız için dayanışmak istiyoruz.
Bu sorunları çözecek bir süreç yaratmak hedefimiz. Gücünüzü gösterin.”
 
 
 
 
 

Yedi Deniz (Sebe Bahrat) Meydanı'nda Suriye, Rusya ve Çin bayrakları

Rusya ve Çin'e teşekkür,
Amerika, Avrupa Birliği ve Türkiye'ye öfke...


Milyonlar Suriye ve Halkı İçin Meydanları İnletti
Ekim 13, 2011



ŞAM – Sabahın erken saatlerinden muhtelif kesimlerden ve bölgelerden başkent Şam’ın Merkezinde yer alan Sebe Bahrat Meydanına kitleler halinde akın eden milyonlarca vatandaş; Suriye’nin istikrarını ve ulusal-milli rolünü muhafaza etmek için her türlü fedakarlığa hazır olduklarını haykırarak, reformlara olan desteklerini vurguladılar.





Suriye, Çin ve Rusya bayraklarının renklerini ihtiva eden çok sayıda balonun havaya bırakıldığı mitingde kimi katılımcılar, Suriye’nin içişlerine yönelik müdahalelere karşı Rusya’nın ve Çin’in tutumları ve reformlara destekleri karşısında takdir ve teşekkürlerini ifade eden bayraklar taşıdı.




Konuşmacılar, kalabalığın, özellikle Suriye’nin kötülüğünü isteyen ABD ve Siyonistler başta olmak üzere, tüm dünyaya, Suriye halkının gücünü iman ve sevgiden aldığı ve özgürlüğü ile onuru için her türlü fedakarlığa hazır olduğu mesajı verdiğini söyledi.




Çin ve Rusya’ya Teşekkür
İnsanın ne olduğunu bilen, insanlığı ve özgürlüğü savunan olarak nitelendirdikleri Çin ile Rusya’daki barışsever halka seslenen katılımcılar ve konuşmacılar, iki halka insancıl ve yüksek ahlaklı tutumlarından dolayı şükranlarını dile getirdi.


En Büyük Fedakarlık Ordudan
Konuşmacılar ve katılımcılar, en büyük fedakarlığı sunan Suriye Arap Cumhuriyeti Ordusunun vatandan kötülükleri defetmede sebat ve büyüklük sergilediğini; özgürlük ve onuru savunurken yüzlerce şehit verdiğini ifade etti.

Suriye Yiğitleri ve Devrim Önderleri Anıldı
Suriye halkının sahip olduğu ulusal birliğin, ülkeyi zaferden zafere koşan bir vatan haline getirdiğini kaydeden konuşmacılar, bu durumun yeni olmadığını ve tarihte birçok örneğinin mevcut olduğunu dile getirdi.




-