22 Mart günlü Aydınlık'ın manşet ve ana
başlıkları:
Kürt ateşe sürülüyor, Ayyıldız kuşatılıyor.
Başbakan'ın "Diyarbakır'ı BOP'un merkezi yapma" rüyası
Nevruz'da prova edildi.
Öcalan'ın mesajından "Kürtleri savaşa sürme"
çıktı.
Ankara'da ise polis Türk bayraklı yurtseverleri
kuşattı.
Amerikan rüyası gerçekleşiyor
"Silahları bırakın" demedi.
Öcalan "yeni anayasa"yı tarif etti (Mehmet Faraç
yazdı)
Aydınlık, 22 Mart
2013
İçişleri Bakanı laf olsun diye "Öcalan posteri açmak
suçtur" demişti.
Hem Öcalan posteri açıldı, hem de PKK, HPG (PKK'nın sözde
ordusu), KCK ve BDP flamaları...
Poster ve flama bir yana, "silah bırakacak, sınır dışına
çıkacak" denen PKK teröristleri dağdan silahları ile inerek Diyarbakır'daki
kürsünün güvenliğini sağladılar, Lice'de açıkça PKK olarak kutlama
yaptılar.
PKK Diyarbakır'da
kürsüde 21 Mart 2013
PKK Lice'de 21 Mart 2013
19 Mayısları, 23 Nisanları, 29 Ekimleri Türk bayrakları
ile kutlamak, 10 Kasımları anmak kararname çıkararak, polis zoru ile önlenmeye
çalışılırken, Öcalan posterli, PKK bayraklı, terörist destekli gösteriler
serbestti.
Çünkü Atatürkçüler, yurtseverler AKP hükümetine karşı
idiler, PKK ise AKP hükümetine karşı değildi, hükümeti yıkmak istemiyordu.
Ayrıca PKK sayesinde barış gelecek, Kuzey Irak ve Kuzey Suriye topraklarımıza
katılacaktı.
Bölünme provası haline dönüşen mitingde okunan mektubunda
Öcalan "çekilin" dedi ama "silahları bırakın" demedi.
Çekilmek bir yana, PKK, dağ kıyafetleri içinde silahlı
olarak şehire indi.
Tayyip Bey, Diyarbakır mitinginde Öcalan posterleri, PKK
bayrakları açılmasından, asılmasından rahatsız olmamıştı. Türk bayrağının
olmamasından yakınması ise, Türk bayrağı ile PKK flamasını eşit düzeyde gördüğü
ve öyle görülmesini istediği anlamına gelir.
PKK ve Öcalan posterlerinin asıldığı bir alana Türk
bayrağının da asılması isteği başka türlü yorumlanamaz.
Aslında Öcalan, çekilmenin başlaması için bir tarih
vermedi. Çekilme ile ilgili sözleri, aynen şöyle:
"Artık silahlı unsurlarımızın sınır
ötesine çekilmesi aşamasına gelinmiştir."
Öcalan, "çekilin" diyerek Amerika'nın Kürtlere biçtiği
rolü tebliğ etti: Araya Türkmenleri Asuriler ve Arapları da katarak laf
kalabalığına getirip, Misak-ı Milli'ye aykırı olarak Kürtlerin parçalandığını
söyledi. Yeniden birleşmek zamanıydı.
Irak ve Suriye Kürt bölgelerini o devletlerden kopararak
Türkiye'ye bağlamak, bu suretle Misak-ı Milli'yi Türkiye-Kürdistan federasyonu
şeklinde gerçekleştirmek şeklindeki Amerikan rüyası
gerçekleştirilecekti.
Daha sonra sıra İran'ın parçalanıp oradaki Kürt bölgesinin
de federasyona dahil edilmesine ve bir sonraki aşamada 4 parçanın birlik halinde
Kürdistan adı altında Türkiye'den ayrılmasına gelecekti.
Geniş
bilgi için bakınız: http://aliserdarbolat.blogspot.com/2013/03/dogu-perincekin-olaganustu-kehanet.html
Bu plan için Kürtler Suriye ve Irak'ın üzerine
sürülecekti. Dolayısıyla PKK'nın "silah bırakması" diye bir şey
yoktu.
Zaten PKK, ilerde Kürt devletinin silahlı kuvvetleri
görevini görecekti. Hiçbir şekilde PKK'nın silah bırakması söz konusu
olamaz.
Bundan dolayı silahlarını bırakıp değil,
silahları ile beraber yurt dışına çıkacaklardır. Ne kadarının çıkacağı, ne kadarının eylemsiz olarak içeride kalacağı
belli değil. Duran Kalkan "Kimin ülkesinden kimi kovuyorsunuz" demişti bir ay
kadar önce.
Öcalan'ın mektubunda konu çok açık olarak
yazılmış. Okuyalım:
"Silahlı direniş sürecinden, demokratik siyaset sürecine kapı
açılıyor.
Siyasi, sosyal ve ekonomik yanı ağır basan bir
süreç başlıyor; demokratik hakları, özgürlükleri, eşitliği
esas alan bir anlayış gelişiyor"
...artık yeni bir dönem başlıyor, silah değil,
siyaset öne çıkıyor. Artık silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi
aşamasına gelinmiştir.
Öcalan, "silahlı süreç
bitmiştir" demiyor. Ne diyor? "Siyasi, sosyal ve ekonomik yanı ağır
basan bir süreç başlıyor" diyor.
"Silahlı unsurlar" silah bırakmayacak, sadece sınır
ötesine çekilecek, silahlı bir şekilde bekleyecek.
Silahlı güçler, Kandil'de, bu siyasi, sosyal ve ekonomik
sürecin AKP'nin söz verdiği şekilde yürüyüp yürümediğini denetleyecek. AKP su
koyverirse silahlı güçlerin tekrar ülkeye girmesi ve terörist eylemlere
kaldıkları devam etmesi engellenemez.
Süreci en tepeden Amerika kontrol ediyor. "Anlık
istihbarat" onlarda.
Demokratik siyaset sürecine silahlı direniş yolu ile
ulaştıklarını söylüyor. Tekrar okuyalım: "Silahlı direniş sürecinden, demokratik siyaset sürecine kapı
açılıyor. Çok açık: Bugünkü kazanımlarını silahla elde ettiklerini
söylüyor. İstekleri yerine getirildiği müddetçe silah kullanmak zaten akla
aykırıdır. Terör amaç değil, bir araçtır. Clausewitz'in dediği gibi, savaş,
siyasetin silahla devam ettirilmesidir. Siyaset tıkanınca silah devreye girer.
Türkiye en baştan "Demek toprak istiyorsun, al sana Hakkari'yi Şırnak'ı
Diyarbakır'ı falan vereyim çek git" dese idi, PKK terör falan yapmazdı. Şimdi
sınır dışından AKP'nin söz verdiği özerkliği, ana dilde eğitimi, Kuzey Irak'la
ekonomik bütünleşmeyi falan gözleyecek. AKP, söz verdiği her şeyi bu silah
tehdidi altında yapmaya mecbur. İşte Amerika'nın Büyük Ortadoğu projesi bizi bu
noktaya getirdi.
Mitingdeki bir afiş konuyu özetliyor:
"Başkanım, barışa da savaşa da
hazırız"
Şu sözlerle de kazanımların silahla elde edildiğini tekrar
vurguluyor:
"...köleliğe
karşı bireysel isyanımla başlayan bu mücadele her türlü dayatmaya karşı bir
bilinci, bir anlayışı, bir ruhu oluşturmayı amaçlıyordu. Bugün görüyorum ki, bu
haykırış bir noktaya ulaşmıştır....... Bugün artık yeni bir Türkiye'ye, yeni
bir Ortadoğu'ya ve yeni bir geleceğe uyanıyoruz. "
Yeni Türkiye, yani AKP'nin bizi içine soktuğu bu durum,
Öcalan'ın başlattığı isyanla mümkün olmuştur.
Bütün bu sözler, bir zafer ilanıdır. Yandaş yalakaların
"PKK yenildi, başarı kazanamayacağını gördü, onun için silah bırakıyor. Bu,
AKP'nin başarısıdır" iddialarının havada kaldığının en bariz
göstergesidir.
Adamın isteklerini tek tek yerine getiriyorsun. ABD
talimatı ile birlikte Anayasa yapıyorsun. Yenilen tarafla oturup anayasa
yapılır, her isteği yerine getirilir mi?
Öcalan'ın mektubundaki en çarpıcı bölümlerden biri de,
süreci Milli Kurtuluş Savaşımız ile kıyaslaması. Aynen şöyle diyor:
"Tıpkı
yakın tarihte Misak-ı Milli çerçevesinde Türklerin ve Kürtlerin öncülüğünde
gerçekleşen Milli Kurtuluş savaşı'nın daha güncel, karmaşık ve derinleşmiş bir
türevini yaşıyoruz."
Yani Türkiye Batı emperyalizminden nasıl kurtuldu ise,
Kürdistan da Türkiye emperyalizminden aynı şekilde kurtulacak. PKK'nın
Türkiye'yi emperyalist, Kürdistan'ı ise Türkiye'nin sömürgesi olarak gören
"sömürge teorisi"ni hatırlayalım.
Milletvekili Aysel Tuğluk Şırnak’ta
şöyle dedi:
“Kürdistan’ı kuruncaya kadar mücadelemiz devam edecektir. Şehitlerimize
sözümüz budur”
Murat Karayılan
Kandil'den Aysel Tuğluk'a yanıt verdi:
“Eğer egemen devletler
hazırsa biz de barışçıl yollarla Kürdistan’ı özgürleştirmeye
hazırız.
Herkes bilmeli ki PKK
savaşa da, barışa da hazırdır.
Bu bir mücadele sürecidir, Önderliğimiz bu yeni süreçte Kürt sorununun ‘tüm parçalarda’ çözümünü istiyor. 2013 yılı ya savaşla, ya barışla çözüm yılı olacak”
(Tüm parçalar demekle Türkiye, İran, Irak ve Suriye Kürt bölgelerini kastediyor)
Diyarbakır'da Nevruz sloganı:
"Başur Azad e, Rojava Azad e, İsal we Serok ve Bakur Azad
bibin.
(Güney Kürdistan (Kuzey Irak) özgür, Suriye Kürdistanı (Rojava) özgür, bu yıl Başkan Apo ve Kuzey de (Türkiye Kürdistanı) özgür olacak) |
Her şey tabak gibi ortada. Türkiye'nin karpuz gibi ortadan
ikiye bölünmesi kutlanıyor "Nevruz" bahanesi altında. "Barış geliyor" diye
millet morfinleniyor. "Kan duracak, analar ağlamayacak" ninnileri ile
uyutuluyoruz.
********
Öcalan'ın mektubunun tam metni:
"MAZLUMLARIN ÖZGÜRLÜK NEWROZU KUTLU OLSUN
Selam
olsun bu uyanış, canlanış ve diriliş günü olan Newrozu en geniş katılım ve
ittifakla kutlayan Ortadoğu ve Orta Asya halklarına…
Selam
olsun yeni bir dönemin miladı ve gün ışığı olan Newrozu büyük bir coşkuyla ve
demokratik bir hoşgörüyle kutlayan kardeş halklara…
Selam olsun demokratik hakları özgürlük ve eşitliği rehber edinen bu büyük yolun yolcularına…
Selam olsun demokratik hakları özgürlük ve eşitliği rehber edinen bu büyük yolun yolcularına…
Zağros
ve Toros dağ eteklerinden, Fırat ve Dicle nehir vadilerine; kutsal Mezopotamya
ve Anadolu topraklarından tarım, köy ve şehir uygarlıklarına ANAlık eden
halkların en eskilerinden olan Kürtler sizlere selam olsun...
Binlerce
yıllık bu büyük medeniyeti farklı ırklarla, dinlerle, mezheplerle kardeşçe ve
dostça birlikte yaşayan, birlikte inşa eden Kürtler için Dicle ile Fırat,
Sakarya ve Meriç'in kardeşidir. Ağrı ve Cudi Dağı, Kaçkar ve Erciyes'in
dostudur. Halay ve Delilo, Horon ve Zeybek'le hısım-akrabadır.
Bu
büyük medeniyet bu kardeş topluluklar, siyasi baskılarla harici müdahalelerle
grupsal çıkarlarla birbirlerine düşürülmeye çalışılmış hakkı, hukuku, eşitliği
ve özgürlüğü esas almayan düzenler inşa edilmeye çalışılmıştır.
Son iki yüz yıllık fetih savaşları batılı emperyalist müdahaleler baskıcı ve inkarcı anlayışlar, Arabi, Türki, Farisi, Kürdi toplulukları ulus devletçiklere, sanal sınırlara suni problemlere gark etmeye çalışmıştır.
Son iki yüz yıllık fetih savaşları batılı emperyalist müdahaleler baskıcı ve inkarcı anlayışlar, Arabi, Türki, Farisi, Kürdi toplulukları ulus devletçiklere, sanal sınırlara suni problemlere gark etmeye çalışmıştır.
Sömürü rejimleri, baskıcı ve inkarcı anlayışlar artık miadını
doldurmuştur. Ortadoğu ve Orta Asya halkları artık uyanıyor.
Kendine ve aslına dönüyor. Birbirlerine karşı kışkırtıcı ve köreltici savaşlara
ve çatışmalara dur diyor.
Newroz
ateşiyle yüreği tutuşan, meydanları hınca hınç dolduran yüz binler, milyonlar
artık barış diyor, kardeşlik diyor, çözüm istiyor.
İçinde doğduğumuz çaresizliğe, bilgisizliğe, köleliğe karşı
bireysel isyanımla başlayan bu mücadele her türlü dayatmaya karşı bir bilinci,
bir anlayışı, bir ruhu oluşturmayı amaçlıyordu.
Bugün görüyorum ki, bu haykırış bir noktaya
ulaşmıştır.
Bizim
kavgamız hiçbir ırka, dine, mezhebe veya gruba karşı olmamıştır, olamaz. Bizim
kavgamız ezilmişliğe, bilgisizliğe, haksızlığa, geri bırakılmışlığa her türlü
baskı ve ezilmeye karşı olmuştur.
Bugün artık yeni bir Türkiye'ye, yeni bir Ortadoğu'ya ve yeni bir
geleceğe uyanıyoruz.
Çağrımı
bağrına basan gençler, mesajımı yüreğine katan yüce kadınlar, söylemlerimi
baş-göz üstüne diyerek kabul eden dostlar, sesime kulak kesilen insanlar;
Bugün
yeni bir dönem başlıyor.
Silahlı direniş sürecinden, demokratik siyaset sürecine kapı
açılıyor.
Siyasi, sosyal ve ekonomik yanı ağır basan bir süreç başlıyor;
demokratik hakları, özgürlükleri, eşitliği esas alan bir anlayış
gelişiyor.
Biz, onlarca yılımızı bu halk için feda ettik, büyük bedeller
ödedik. Bu fedakarlıkların, bu mücadelelerin hiçbiri boşa gitmedi. Kürtler
özbenliğini, aslını ve kimliğini yeniden kazandı.
"Artık
silahlar sussun, fikirler ve siyasetler konuşsun" noktasına geldik. Yok sayan,
inkar eden, dışlayan modernist paradigma yerle bir oldu. Akan kan Türküne,
Kürdüne, Lazına, Çerkezine bakmadan insandan, bu coğrafyanın bağrından
akıyor.
Ben, bu çağrıma kulak veren milyonların şahitliğinde diyorum ki;
artık yeni bir dönem başlıyor, silah değil, siyaset öne çıkıyor. Artık silahlı
unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi aşamasına
gelinmiştir.
Yüreğini
bana açan, bu davaya inanan herkesin sürecin hassasiyetlerini sonuna kadar
gözeteceğine inanıyorum.
Bu bir son değil, yeni bir başlangıçtır. Bu mücadeleyi bırakma
değil, daha farklı bir mücadeleyi başlatmadır.
Etnik ve tek uluslu coğrafyalar oluşturmak, bizim aslımızı ve
özümüzü inkar eden modernitenin hedeflediği insanlık dışı bir
imalattır.
Kürdistan
ve Anadolu tarihine yaraşır şekilde tüm halkların ve Kültürlerin eşit, özgür ve
demokratik ülkesinin oluşması için herkese büyük sorumluluk düşüyor. Bu Newroz
münasebetiyle en az Kürtler kadar Ermenileri, Türkmenleri,
Asurları,
Arapları ve diğer halk topluluklarını da yakılan ateşten kaynaklı özgürlük ve
eşitlik ışıklarını, kendi öz eşitlik ve özgürlük ışıkları olarak görmeye ve
yaşamaya çağırıyorum.
Saygı
değer Türkiye halkı;
Bugün
kadim Anadolu'yu Türkiye olarak yaşayan Türk halkı
bilmeli ki Kürtlerle bin yıla yakın İslam bayrağı altındaki ortak yaşamları
kardeşlik ve dayanışma hukukuna dayanmaktadır.
Gerçek
anlamında, bu kardeşlik hukukunda fetih, inkar, red, zorla asimilasyon ve imha
yoktur, olmamalıdır.
Kapitalist Moderniteye dayalı son yüzyılın baskı, imha ve
asimilasyon politikaları; halkı bağlamayan dar bir seçkinci iktidar elitinin,
tüm tarihi ve de kardeşlik hukukunu inkar eden çabalarını ifade etmektedir.
Günümüzde artık tarihe ve kardeşlik hukukuna ters düştüğü iyice açığa çıkan bu
zulüm cenderesinden ortaklaşa çıkış yapmak için hepimizin Ortadoğu'nun temel iki
stratejik gücü olarak kendi öz kültür ve uygarlıklarına uygun şekilde demokratik
modernitemizi inşa etmeye çağırıyorum.
Zaman
ihtilafın, çatışmanın, birbirlerini horlamanın değil, ittifakın, birlikteliğin,
kucaklaşma ve helalleşmenin zamanıdır.
Çanakkale'de
omuz omuza şehit düşen Türkler ve Kürtler; Kurtuluş Savaşı'nı birlikte
yapmışlar, 1920 meclisini birlikte açmışlardır.
Ortak
geçmişimizin önümüze koyduğu gerçek; ortak geleceğimizi de birlikte kurmamız
gerektiğidir. TBMM'nin kuruluşundaki ruh, bugün de yeni dönemi
aydınlatmaktadır.
Tüm
ezilen halkları, sınıf ve kültür temsilcilerini; en eski sömürge ve ezilen sınıf
olan kadınları, ezilen mezhepleri,
tarikatları ve diğer kültürel varlık sahiplerini, işçi sınıfının
temsilcilerini ve sistemden dıştalanan herkesi çıkışın yeni seçeneği olan
Demokratik Modernite Sistemi'nde yer tutmaya, zihniyet ve formunu kazanmaya
çağırıyorum.
Ortadoğu
ve Orta Asya kendi öz tarihine uygun, bir çağdaş modernite ve demokratik düzen
aramaktadır. Herkesin özgürce ve kardeşçe bir arada yaşayacağı yeni bir model
arayışı, ekmek ve su kadar nesnel bir ihtiyaç haline gelmiştir.
Bu
modele yine Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasının, ondaki kültür ve zamanın
öncülük etmesi, onu inşa etmesi kaçınılmazdır.
Tıpkı yakın tarihte Misak-i Milli çerçevesinde Türklerin ve
Kürtlerin öncülüğünde gerçekleşen Milli Kurtuluş Savaşı'nın daha güncel,
karmaşık ve derinleşmiş bir türevini yaşıyoruz.
Son
doksan yılın tüm hata, eksiklik ve yanlışlıklarına rağmen bir kez daha yanımıza,
mağdur edilmiş, büyük felaketlere uğramış halkları, sınıfları ve kültürleri de
alarak bir model inşa etmeye çalışıyoruz. Tüm bu kesimleri; eşitlikçi, özgür ve
demokratik ifade tarzının örgütlenmesini gerçekleştirmeye çağırıyorum.
Misak-i Milli'ye aykırı olarak parçalanmış ve bugün Suriye ve Irak
Arap Cumhuriyeti'nde ağır sorunlar ve çatışmalar içinde yaşamaya mahkum edilen
Kürtleri, Türkmenleri, Asurileri ve Arapları birleşik bir "Milli Dayanışma ve
Barış Konferansı" temelinde kendi gerçeklerini tartışmaya, bilinçlenmeye ve
kararlaşmaya çağırıyorum.
Bu
toprakların tarihselliğinde önemli bir yer tutan "BİZ" kavramının genişliği ve
kapsayıcılığı dar, seçkinci iktidar elitleri eliyle "TEK"e indirgenmiştir. "BİZ"
kavramına eski ruhunu ve pratiğini vermenin zamanıdır.
Bizi
bölmek ve çatıştırmak isteyenlere karşı bütünleşeceğiz. Ayrıştırmak isteyenlere
karşı birleşeceğiz.
Zamanın
ruhunu okuyamayanlar, tarihin çöp sepetine giderler. Suyun akışına direnenler,
uçuruma sürüklenirler.
Bölge
halkları yeni şafakların doğuşuna şahitlik etmektedir. Savaşlardan,
çatışmalardan, bölünmelerden yorgun düşen Ortadoğu halkları artık kökleri
üzerinden yeniden doğmak, omuz omuza ağaya kalkmak istiyor.
Bu
Newroz hepimize yeni bir müjdedir.
Hz.
Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed'in mesajlarındaki hakikatler, bugün yeni
müjdelerle hayata geçiyor, insanoğlu kaybettiklerini geri kazanmaya
çalışıyor.
Batının
çağdaş uygarlık değerlerini toptan inkar etmiyoruz.
Ondaki
aydınlanmacı, eşit, özgür ve demokratik değerleri alıyor kendi varlık
değerlerimizle, evrensel yaşam forumlarımızla sentezleyerek
yaşamlaştırıyoruz.
Yeni
mücadelenin zemini fikir, ideoloji ve demokratik siyasettir, büyük bir
demokratik hamle başlatmaktır.
Selam
olsun bu sürece güç verenlere, demokratik-barış çözümünü destekleyenlere!
Selam
olsun halkların kardeşliği, eşitliği ve demokratik özgürlüğü için sorumluluk
üstlenenlere!
,Yaşasın
Newroz, yaşasın halkların kardeşliği!
İmralı
Cezaevi 21 Mart 2013
Abdullah
ÖCALAN."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder