22 Mart 2013 Cuma

21. Yüzyıl sosyalizmi


Chavez, "21. Yüzyıl Sosyalizmi" diyordu. "21. Yüzyıl" vurgusu ne anlama geliyor?
Chavez, 19. Yüzyılın çok arkalarda kaldığının, Marx döneminin çoktan bittiğinin farkındaydı.
19. Yüzyıla saplanıp kalmış olanlar gibi kafasında hamam tası taşımıyordu.

 
Kapitalizme ilk geçmiş olan Batı ülkeleri 20. Yüzyılın eşiğinde emperyalist bir karakter kazanmışlardı. Hala ortaçağ karanlığında, toprak ağalığı ve dinsel gericilikle belirlenen feodal düzende debelenen ülkelerin gelişmelerine izin vermiyorlardı. Sömürgeleştirdikleri bu ülkelerden elde ettikleri gelirlerden kendi işçi sınıflarına da koklatarak sınıf savaşını havuzlamışlardı. Kendi işçi sınıflarını da ezen millet içine almışlardı. Bakü Kongresi ve Komintern, bu durumu, "Batı Avrupa işçi sınıfının burjuvalaşması" olarak ifade edecekti.
Avrupa merkezli devrim dönemi sona ermişti.
 
Marx, bu süreci sezmiş, ömrünün son yıllarında Rusça ve Türkçe öğrenmeye yönelmişti.
Bu dahice sezgi gerçekleşmiş, bir Rus ve bir Türk, Lenin ve Atatürk, dünyada oluşan yeni saflaşmayı berrak bir şekilde tespit etmişlerdi.
 
Dünya, "Ezen Miletler" ve "Ezilen Milletler" olarak iki karşıt kampa ayrılmıştı.
Devrimin merkezi bu yüzden Doğu'ya kayıyordu. Devrimler, ezilen milletlerin emperyalizme karşı kurtuluş savaşları ile gelecekti. Buna "Leninizm" dediler. Lenin çağına girilmişti.
Mustafa Kemal Paşa, "Mazlum Milletler" adlandırmasını kullanıyordu. Ve Mazlum Milletlerin ilk büyük devrimcisi oldu.
 
Kendi kaderini tayin etme hakkını kullanarak emperyalizmin sömürgeciliğinden kurtulan milletler bağımsız devletler kurdular. Sömürgecilik böylece sona erdi.
Ancak, milli kurtuluş devrimlerini sosyalizme doğru ilerletemeyen ülkelerin çoğu tekrar emperyalizmin pençesine düştüler. Emperyalizm bağımsızlıkta ısrar eden ülkeleri denetimine almaya ve geri kalmış ülkeleri parçalamaya girişti.
Aslında 20. yüzyılın sonlarında başlayan bu yeni dönem ülkelerin bağımsızlık ve halkların devrim mücadelesi dönemi oldu.

                                                           Hugo Chavez 1954 - 2013
 
Ho Şi Minh, Kim İl Sung, Abdülnasır, Bin Bella, Fidel Castro, Lumumba, Mugabe hep 19. Yüzyılın Avrupa merkezli devrim döneminin sona erdiğinin farkında olan devrimcilerdi.
Chavez, hem onların son temsilcisidir, hem de yarınların habercisidir.
 
 
"Komünist" adlı partiler niçin devrim yapamıyor
++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++
 
Çok önemli bir soru:
Küba, Nikaragua, Venezuela devrimlerine ve bugün Güney Amerika'daki devrimci çabalara kendilerini "komünist" olarak adlandıran partiler değil de Castro, Ortega ve Chavezlerin partileri önderlik etti. Niçin?
Ve hatta, bu devrim yapan partiler, o "komünist" adlı partilere karşı mücadele etmek zorunda kaldılar. Niçin?
Kendilerine "komünistim" diyen partiler bu mücadelenin kenarında ve hatta karşısında vaziyet alıyorlar. Niçin?
 
Çünkü, o sözde solcu partiler hala daha 19. Yüzyılda yaşıyorlar. Devrimi sermayeye karşı işçi sınıfının yapacağı yanılgısı içindedirler.
Halbuki çağımızda devrim artık burjuvazi-işçi sınıfı çelişmesinin ürünü değildir. Devrim, çağımızda, emperyalizm ile millet arasındaki çelişmenin çözülmesidir.
Bununla bağlantılı olarak, kendisine "komünist" diyen o sözde solcu partiler, içinde yaşadıkları toplumun devrim geleneklerinden ve milletlerinin tarihsel köklerinden kopmuşlardır.
İçinde yaşadıkları toplumu tanımaz bir durumdadırlar. Hangi çağda, hangi ülkede yaşadıklarını bilmez bir hale gelmişleridir.
 
Devrimciler ülkelerinin tarihsel köklerine sarılır
+++++++++++++++++++++++++++++++++++++++
 
Küba'da her yerde Jose Marti'nin heykellerini görürsünüz.
Küba Devrim Müzesi'nde sömürgeciliğe karşı savaşın komutanları olan generallerle karşılaşırsınız.
Castro önderliğindeki devrimciler sözde solcuların "burjuva, aristokrat" diye burun kıvırdıkları bu tarihsel önderlerine dayanarak mücadele ederken, Küba Komünist Partisi Batista'yı savunan bildiriler dağıtıyordu.
 
Chavez de Venezuela'nın tarihsel köklerine sarılmış, "Bolivarcıyız" demiştir.
Venezuela'yı ziyeret eden sözde solcularımız her yerde gördükleri Bolivar resimlerinden rahatsız olmaktadırlar. Çünkü: "Bolivar aristokrattı, işçilerle ilgilenmedi, emekten yana değildi, sermayeyi sorgulamadı."
Ancak unuttukları bir şey var. Chavez, devrimi "Marx Engels Lenin" değil, "Bolivar" diyerek yapmıştı. Elinde Venezuela bayrağı taşıyordu.
Ülkesinin adını şöyle koydu: República Bolivariana de Venezuela = Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti.
Bunu ülkemize uygularsak şöyle olur: Atatürkçü Türkiye Cumhuriyeti. Sözde solcularımızın tüylerinin diken diken olduğunu görür gibiyim.
Kaldı ki, Atatürk aristokrat falan değil, sosyalist idi. İşte el yazısı:
"Evvela sosyalist olmalı, maddeyi anlamalı !" (Ünlem işaretini kalınlaştırmış) (1904 tarihli not defteri, Atatürk’ün Bütün Eserleri, Kaynak Yayınları, c. 1, s. 15).
 
Bizim sözde solcular ise Atatürk adını duyunca şeytan çarpmışa dönüyorlar.
Ellerine Türk bayrağı almaktan utanıyorlar. Cumhuriyetin kurulması bile onları pek ilgilendirmiyor.
Onlara göre Atatürk burjuvadır, Kürtleri kesip biçmiştir, etnik milliyetçi ve hatta faşisttir. Bazılarına göre İngiliz işbirlikçisidir. Daha ne zırvalar.
Hiçbir milli bayramda ve 10 Kasımlarda onları Atatürk anıtları önünde göremezsiniz.
İşte yukarda sorduğumuz çok önemli sorunun cevabı burada yatmaktadır. İşte bunun için devrim yapamazlar. Milletlerinin köklerinden kopmuşlardır. Atatürk ve Türk bayrağı karşıtlıklarından dolayı devrime en yakın kitle olan cumhuriyetçi, laik çoğunlukla bile birleşme yeteneğinden yoksundurlar. Kendi kendilerini toplumdan soyutlamışlardır.
 
Amerikan emperyalizminin önlerine attığı "halkların kaderini tayin hakkı" safsatası ile vakit harcamaktadırlar. Haritasında Büyük Kürdistan hedefinin açıkça gösterildiği Büyük Ortadoğu Projesi'ni duymak bile istemezler.
Dincilerin "türban" zokasını yutmalarına benzer şekilde,  "Anadilde eğitim" zokasını yutmuşlardır. Chavez'in yerliler için anadilde eğitimi reddettiğini ve onları İspanyolca eğitimle "asimile ettiğini" duysalar ne derler yaman meraklanırım.
 
Milli Demokratik Devrimler Çağı
++++++++++++++++++++++++++
 
Chavez, Millî Demokratik Devrimler çağında yaşadığımızı çok açık saptadığı için başarılı oldu. Kesintisiz olarak sosyalizmin kuruluşuna yönelmesi de, başarısının sırlarındandır. Çünkü her millî demokratik devrim, ancak sosyalizme yönelerek tamamlanabilir. Millî Demokratik Devrime kazık çakarsanız, ülke en sonunda Tayyip Erdoğan ve Fethullah Gülenlerin eline geçer.  Atatürk de bunu çok iyi gördüğü için, 1935 yılı Mayıs ayındaki CHP 4. Genel Kurultayı’ndaki konuşmasında, “arasız devrimler” hedefini Partisinin önüne koymuştu (Atatürk’ün Bütün Eserleri, Kaynak Yayınları, c. 27, s. 205).
 
Bolivar’dan gelen devrimci enerji
++++++++++++++++++++++++++++
 
Devrim, her zaman bir ülkenin tarihsel birikiminin ürünüdür.
Venezuela halkının devrimci kökleri, 19. yüzyılın İspanyol sömürgeciliğine karşı savaştadır. Ve o savaşın önderi Bolivar’dır. Bolivarcılık Latin Amerika’da hâlâ geçerliydi. Latin Amerika halkları, o devrimci gelenekten beslenerek ayağa kalkabilir ve zafere ulaşabilirdi. Fidel Castro, Chavez gibi önderler bunun derinliğini anladıkları için halklarına önderlik ettiler. Küba’ya gidin, tarihten alınan enerji, hala Jose Marti’dir.
 
Atatürk'te birleşmek
++++++++++++++++
 
Latin Amerika'nın Bolivar'da birleşmesi gibi, Türkiye de Atatürk'te birleşiyor.
Bugün Türkiye’de İşçi Partisi’nin yüzbinleri ayağa kaldırabilen bir önderlik yeteneğine kavuşması da, Kemalist Devrim mevzisinde savaşması nedeniyledir.
Bulutların üzerinde değil, tarihsel sürecin içinde mevzilenmiştir. Savaş, hâlâ emperyalizme karşı millet savaşıdır. Ve emperyalizme karşı savaşın tarihsel önderi, Atatürk’tür.
 
Tarihin dışında devrimcilik olmaz. Sosyalizm hiç olmaz
++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++
 
ÖDP, TKP, EMEP gibi tarihin dışına düşen ve 1968 geleneğinden de kopan partiler, çağımızda sınıf mücadelesinin millî bağımsızlık mevzisinde olduğunu anlamak zorundadırlar.
Kemalist Devrim geçmişte kalmış olan değil, önümüzde duran, başarmak zorunda olduğumuz bir hedeftir. Bunu anlamak için yeterli tecrübe birikmiştir. Türkiye’de artık devrime örgütlü olarak katılmak için, İşçi Partisi’ne üye olmak dışında bir seçenek yoktur.
 
 
Enternasyonalizm
++++++++++++++++
 
Chavez, çağının farkında olduğu için, Enternasyonalizmin ne olduğunun bilincindeydi. O’nun cenazesinde en çok alkışlanan liderin Ahmedinejad olması anlamlıdır. Bugün enternasyonalizm, her iklimde ve her yerde vatanseverlik olarak özetlenebilir. Yoksa Avrupa’nın sermaye sınıflarının güdümündeki işçi sınıflarıyla veya onların bürokratik ve sistem yanlısı partileriyle dayanışma değildir. İnsanlığın geleceğini belirleyen çarpışmalar, Suriye’de, Irak’ta, Afganistan’da yaşanıyor. Bugün insanlığın ön cephesi, İran’dır, Türkiye’dir, Mısır’dır, Tunus’tur, Çin’dir, Hindistan’dır, Pakistan’dır, Venezuela’dır.
 
21. Yüzyıl devriminin bayrakları
++++++++++++++++++++++++++
 
Emperyalizme karşı savaşan büyük insanlık bugün Latin Amerika’da Bolivar, Türkiye’de Atatürk, Mısır’da Nasır, Tunus’ta Burgiba, Çin’de Mao bayraklarıyla ayağa kalkıyor.
Bu gerçeği anlamadan devrimcilik yapamazsınız!
 
Ve Rus halkının en sevdiği liderler, son anketlere göre, Stalin ve Lenin. Onlar da Avrupa’nın değil Doğu’nun devrimcileridir.
İşte Chavez, bu gerçeği anladığı için, bugün Venezuela halkının geçmişinde değil, geleceğindedir.
Güney Amerika’nın yerlileri Mayalardan ve siyah kölelerden gelen isyan ruhu Bolivarlar ve Chavezlerden geleceğe uzanıyor.

Ahmedinejad tabutu öperken                          
                                                       Ve, Chavez'in annesi ile...

********
Doğu Perinçek'in 12 Mart 2013 günlü Aydınlık köşe yazısı (Rota) esas alınarak hazırlanmıştır.
********
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder