13 Şubat 2013 Çarşamba

Tayyip Bey Hilmioğlu'nu morgda mı ziyaret edecek?


Org. Ergin Saygun'u öldürmeyi başaramayan Mahkeme Heyeti, Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu'nu taammüden öldürme harekatını yürütmeye devam ediyor.
Tayyip Erdoğan'ın kılı bile kıpırdamıyor. Aynen Org. Saygun ölümün kenarına getirilirken kılının kıpırdamadığı gibi.
Hilmioğlu'nun ameliyatla kurtulma şansı da yok. Bu durumda Tayyip Bey onu morgda mı ziyaret edecek?

Aydınlık, 12 Ocak 2013

Fatih Hoca, 14 Nisan 2009 tarihinde gözaltına alındı, 3 gün sonra tutuklandı. Mahkemede ilk defa 1 Kasım 2010 tarihinde ifade verdi, savunmasını yaptı. 45 aydır Ergenekondan tutuklu.
Yıllardır siroz tedavisi görüyordu.
 
Tutuklandıktan 3 ay sonra yüz felci geçirdi. Sevk edildiği Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde felç için verilen ilaçlar karaciğer enzimlerini 8-10 kat artırdı. Siroz durumu ağırlaşınca Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hepatoloji Servisi'ne gönderildi. 21 ay burada kaldı.
 
19 Ağustos 2009 tarihli Hepatoloji Servisi Raporunda şöyle deniyordu:
"Hastada Hepatit-B'ye bağlı karaciğer sirozu ve başlangıç halinde portal hipertansiyon bulguları mevcuttur. Beslenmesinin çok düzenli olması ve iltihabi hastalıklardan korunması için bulunduğu ortam hijyenik olmalıdır. Yakın aralıklarla karaciğer kanseri için kontrol  edilmelidir. Stresli koşullar bağışıklığı düşürerek enfeksiyon ve mide kanamalarına yol açabilir. Bu da ölüm tehlikesi yaratabilr. Tutukluluğunun devamı hayatı için kesin bir tehlike teşkil eder."
 
Ancak 13. Ağır Ceza (Ergenekon) Mahkemesi, aynen Org. Saygun'a yaptığı gibi, hastayı Adli Tıp Kurumu'na havale etti.
Adli Tıp Kurumu da, aynen Org. Saygun'a yaptığı gibi, 28 Ocak 2010 günü "Hapishanede kalmasına engel bir durum olmadığı" kararı verdi.
 
AKP yandaşı Mehmet Ali Birand bile, Org. Saygun'a yapılan uygulamayı anlattığı yazısında "cinayet işlenmektedir" demekteydi. Bakınız: http://aliserdarbolat.blogspot.com/2012/07/e-org-saygun-sinsice-oldurulmek.html
Prof. Hilmioğlu'na yapılan uygulama da cinayetti. Adli Tıp Kurumu'nun değil, Cerrahpaşa'nın raporunun doğru olduğu 11 ay sonra anlaşıldı. 22 Aralık 2010 günü Cerrahpaşa'da çekilen tomografide  "Parankim segment 2'de bir adet, ve segment 6'da üç adet silik sınırlı lezyon - displastik nodül-" yani muhtemel kanser nodülleri tespit edildi. Cezaevi şartlarında karaciğer sirozu ve Hepatit B ilerleyerek karaciğer kanserine yol açmıştı.. Bugüne kadar biyopsi yapılmadı.
 
Yandaşların doldurulduğu Adli Tıp'ta doktorlar Hipokrat'ın değil, Hitler'in işkenceci doktoru Mengele'nin izinden gidiyorlardı.
Ergenekon Hakimleri de onlarla eşgüdüm içindeydi. Kanser bulgusuna rağmen tahliye talebini reddettiler.
 
Fatih Hoca, Ekim 2012'de oğlunu trafik kazasında kaybetti. Depresyon tedavisi görmeye başladı.
 
Bakırköy Sadi Konuk Hastanesi Psikiyatri Kliniği'nden Uzman Dr. Ayfer Şirin'in raporunda, Hilmioğlu'nun yoğun depresyonda olduğu belirtildi.
"Yoğun depresyon belirtileri gösteren Hilmioğlu'na siroz ve hepatit hastası olması nedeniyle antidepresan ilaçların verilemediği, bunun da hayati tehlikeye yol açtığı" nın anlatıldığı rapor şöyle devam ediyor:
"Tam teşekküllü psikiyatri kliniği olan bir merkezde muayene, teşhis ve müşahade terapisi görmesi gereklidir. Daha önce Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde muayene ve takibi olduğu anamnezde belirttiğinden, adı geçen fakültenin psikiyatri kliniğine sevki uygun ve gereklidir."
 
Daha sonra, yemek borusunda "ölümcül kanamalara yol açabilen varis"  tespit edildi.
 
Karaciğer kanseri tedavisi görmekte olduğu Avcılar Murat Kölük Devlet Hastanesi'ndeki son muayenesinde Prof. Fatih Hilmioğlu'nda şeker hastalığı ve böbrek yetmezliği de teşhis edildi.
Tutar bir tarafı kalmamıştı, dört tarafında mum yanıyor deyimi ile tarif edilecek bir duruma girmişti.
 
Ancak mahkeme bu raporlara rağmen tahliye talebini yine reddetti ve hastaneye götürülmesi hayati önemde olan bir hastayı ölmesi için cezaevi koğuşuna nakletmeyi uygun buldu.
Bu, taammüden cinayete teşebbüstür.
 
Son olarak, hastane doktoru, Fatih Hoca'yı iki hafta kadar önce hepatoloji yerine psikoloji servisine havale etti.
Yakınları: "Bunlar doktor değil, katil" diye feryat ettiler.
 
Mahkeme heyeti, bugüne karşı işlediği yirmiye yakın taammüden cinayete bir cinayet daha eklemek üzeredir.
Cumhuriyet savcılarına soruyorum, bu suçlar için müebbet hapis isteği ile dava açmayacak mısınız?
 
 arşiv:
 
Üniversitede 40 piyano
+++++++++++++++++++
                                                           Aydınlık, 14 Ocak 2013
 
Piyanist - Eğitmen Nazlı Işıldak anlatıyor:
 
"Konservatuarın hocası bir gün 12-13 piyano ihtiyacından bahsediyor. Fatih Hoca de "Peki bu işin ideali nedir? Bir piyano başına kaç öğrenci düşmelidir?" diyor. Konservatuar hocası "İdeal olan 40 piyano, ancak buna gücümüz yetmez" yanıtını veriyor. Bunun üzerien Hilmioğlu: "Benim öğrencilerim eğitim konusunda hiçbir mahrumiyet yaşamayacak" diyor ve İnönü Üniversitsi'ne 40 adet piyano alınıyor."
 
"Şimdi, üniversitelerine yapılan bağış paraları ile 200-300 binlik jiplerde gezenler el üstünde tututlıyorlar. Fatih Hoca hukuksuz bir şekilde tutulduğu zindanlarda canıyla uğraşıyor. Bu zulme kayıtsız kalınamaz."
 
Çalışma arkadaşı Yakup Kıvrak anlatıyor:
 
"Hiç unutmam, bir yılbaşı arifesiydi. Fatih Hocam dedi ki: Hocalar, yarın yılbaşı. Biliyorum ki bizim öğrenciler gidecek Malatya'da bir yerlerde içki içecek. Belki bazıları sorun yaratacak, sorun yaşayacak. Bırakalım ne yapacaklarsa kampüsümüzde, kontrolümüzde yapsınlar. Yarın içki serbest kampüste." Ve o yılbaşı gecesi sabaha dek nöbetteydi, bir sorun yaşanmasın diye kampüste dolandı durdu sabaha kadar."
 
"Hocam, Çankaya Köşkü'nde bir çeyrek kuyruk piyano varmış. Necdet sezer ihtiyacı olan bir üniversiteye armağan edecekmiş. Piyano akortçusu Mehmet Akbulut haber verdi, kaçırmayın dedi."
 
"Kızım Cumhurbaşkanlığı Sekreterliği'ni bağlayın bana, çok acil. Bunu kaptırmayalım. Yakup Hoca, hemen bu akşam uçağa atla, al gel piyanoyu. Piyanoyu almadan gelme sakın"
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder