9 Şubat 2013 Cumartesi

"Ordumuz savaşta değil, mahkeme salonunda yenildi"

Sözcü, 7 Şubat 2013


E. Org. Engin Alan, Sözcü gazetesine yukarıdaki değerlendirmeyi yapıyor.
Peki bu değerlendirme doğru mu?
 
Yenilgi mahkeme salonunda değil, muharebe meydanında
+++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++
 
Yenilgi, mahkeme salonunda olmadı.
Yabancı bir devlet (ABD), Türk Ordusu'na kendi ülkesi içinde bir harekat yaptı.
TSK, bu harekata karşı koymadı. Çünkü komuta kademesi teslim oldu.
 
Savaş savcılıkta, emniyet nezarethanesinde yapılmadı. Savaş, iç cephede cereyan etti. 
İç cephe kurşun atmadan düşürüldü.
Bu olayı E. Org. Ergin Saygun "Orduya Balyoz" diye adlandırdı. 
Görevde Tümamiral Semih Çetin "Bir İhanetin Öyküsü"nü yazdı.


Komuta kademesi teslim olmuştur
+++++++++++++++++++++++++++++
 
Türk subayının gururu kırılmıştır.
Düşman savaş alanında silahı doğrulttuğu zaman elleri havaya kaldırmak ne anlama geliyorsa, komuta kademesinin yabancı devlet harekatına karşı tavrı da aynı anlama gelmektedir.
Komutanlarımız, savaşın silahlı ve silahsız bütün cephelerde yürütüldüğünü kuşkusuz çok iyi biliyorlar.
Silah kullanmadan yenmek, her savaşta birinci önceliktir.
Düşman, bizi bu aşamada silah kullanmadan yenmiştir. Ayağa kalkmak için, önce bu gerçeği saptamalıyız.
 
Mahkemede zafer merasimi yapıldı
+++++++++++++++++++++++++++++
 
Komuta kademesi direnmediği için, düşman olayı "mahkeme salonlarında" bitirmiştir.
Düşman, kazandığı zaferin merasimini mahkeme salonlarında yapmıştır.
Mahkeme salonlarında savaş yapılmadı ki yenilgi mahkemede alınmış olsun. Türk subayı mahkeme salonuda bir muharip değil, bir esir idi. Savaş bitmiş ve yenilmiş olduğu için mahkeme salonunda bulunuyordu.
 
Komuta kademesi savaşı yargıya havale etti
+++++++++++++++++++++++++++++++++++++
 
Savaş, Genelkurmay Karargahında kaybedilmişti.
Komuta kademesi, düşmanın Türk Ordusu'na karşı iç harekat yaptığını görmezden geldi, görmeye cesaret edemedi.
O nedenle "Hukuk çözer, yargı çözer" dedi, askerlerinin esir edilmesine göz yumdu.
 
Bütün komutanlara soruyoruz:
Bir ordunun iç cepheyi savunma görevini mahkemelerin üzerine attığı bir başka örnek var mıdır?
Bırakalım binlerce yıllık geleneği olan Türk Ordusunu, hangi ordu düşmanın iç cephedeki harekatına karşı koymaları için savcı ve yargıçlardan medet ummuştır?
 
Asıl cephe Beşiktaş Adliyesi'nde
++++++++++++++++++++++++++++
 
2002'den bu yana komuta kademeleri iç cephede direnemedikleri için Doğu Akdeniz, Ege, Güneydoğu ve "Kürt Koridoru" kurma amaçlı Suriye cephelerinde teslim olmuşlardır.
Düşman (ABD), Güneydoğu'da dolaylı güçlerle (PKK) yürüttüğü savaşı iç cepheye yayıyor. Güneydoğu'da kaç subay esir verildi? Görülmüyor mu? Asıl cephe Beşiktaş'tadır.
 
Kuzey Irak cephesi düştü, sıra Diyarbakır'da
+++++++++++++++++++++++++++++++++++++
 
Ergenekon ve Balyoz'un ilk sonucu: Kuzey Irak cephesi düştü. TSK'nın kırmızı çizgileri paspas gibi çiğnendi.
Beşiktaş'ta direnmeyen Genelkurmay, şimdi, Diyarbakır'ın BOP başkenti olması tehdidi ile karşı karşıya. Veya: Vatanın bölünmesi artık tehdit değil.
Bu durumda, savaşın Beşiktaş cephesinde kabul edilmesi, düşmanın iç cephedeki bu taarruzuna her imkanla karşı koyulması gerekirdi.
Kuvvet dengesi ne olursa olsun, düşman silah çektiği zaman, savaşı kabul etmeye mecburuz.
Kaldı ki, o zaman direnseydik, bugün "Diyarbakır'ı nasıl koruyacağız?", "Doğu Akeniz'de nasıl savaşacağız?" noktalarına gelmezdik. Ege Denizinde adalarımıza Yunan bayrakları çekilmesini seyretmezdik.
 
"Asıl olan dahili cephedir"
++++++++++++++++++++++
 
Mustafa Kemal vurguluyor:
"Görünürdeki cephe, doğrudan doğruya ordunun düşman karşısındaki silahlı cephesidir. Bu cephe sarsılabilir, mağlup olabilir. Fakat bu hal, hiçbir vakit bir memleketi, bir milleti mahvedemez.
Mühim olan, memleketi temelinden yıkan, milleti esir ettiren, dahili cephenin düşmesidir." (Nutuk II, Atatürk'ün Bütün Eserleri c.20)
Bunu komutanlarımız bilmez olurlar mı?
 
İç cepheyi savunma kararlılığında zaaf
++++++++++++++++++++++++++++++++
 
Komutanlar, harekatın ABD tarafından uygulandığını biliyorlar. Nitekim, mahkeme dosyasına giren raporlarda bu saptamayı yapmışlar. Ancak iç cepheyi ABD'ye karşı savunma kavramı yok.
Bu yazıyı okuyan bazı sorumlu komutanlarımızın "Ne yapsaydık yani, darbe mi yapsaydık" dediklerini duyar gibiyim.
İç cephedeki harekata karşı koymak ille darbeyle olmaz. Sonsuz yöntem ve olanak vardır. Ama önce iç cepheyi savunma kararı olacak. Komuta kademesinde o karar olmadığı için yenildi.
 
Org. Işık Koşaner'in direnişi sürdürülmedi
+++++++++++++++++++++++++++++++++++
 
2002'den sonraki on yıllık süreçte Org. Koşaner'in direnmesini görüyoruz.
İstifa, direnme eylemiydi. Ama sonra gelen komutanlar o çizgiyi izlemedi. damat Feritlere topuk selamı düzenine geçildi.
Yaşananlar asker karakteri için utançtır.
 
Hava kuvetlerinde 110 pilotun istifa etmesi haberlerine Genelkurmay "Yıkıcı propaganda" diyor.
Pilotlar Aydınlık gazetesi yüzünden mi istifa etti?
Demek ki, Hava ve Deniz Kuvvetlerinin onurlu subayları, komutanları teslim olduğu için değil, fakat Aydınlık gazetesinin yayınları nedeniyle görevlerini bırakıyorlar.
Genelkurmay, dün savaşı yargıya havale etmişti, bugün de basına havale ediyor.
Askerlik, en yüksek ciddiyet isteyen iştir. Çünkü bedeli ölümdür ve ülkenin esir olmasıdır.
 
Savaş görevi Genelkurmay hariç herkesin
+++++++++++++++++++++++++++++++++++
 
Genelkurmayın anlayışına göre yargıdan basına kadar herkes iç cepheyi savunmakla görevli. Savaşta görevi kabul etmeyen bir tek Genelkurmay var.
NATO düzeninde askerin adı "personel" olmuştur. Personel, porselen gibi bir çağrışım yaratıyor Türk milletinde. TSK, bu "personel" lafını bırakmalı, subay ve asker kavramlarına sarılmalıdır.
 
Yenilen komutandır. Türk Ordusu yenilmemiştir.
Ve kesinlikle belirtiyoruz: Göreceksiniz, Türk Ordusu bu süreçten Mustafa Kemalleşerek çıkacaktır.
 
********
Doğu Perinçek'in 9 Şubat 2013 günlü Aydınlık köşe yazısından kısaltılarak alıntılanmıştır
********

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder