21 Aralık 2013 Cumartesi

Apo'nun taşeronluk dönemleri

Apo, yurtdışından getirildikten hemen sonra kendisini sorguya çeken yurtsever komutanlara "Biz taşeronuz" itirafında bulunmuştu. Aydınlık gazetesi, Apo'nun bu sorguda söylediklerini 16 Aralık Pazartesi gününden beri yayımlıyor. Bu yazı dizisinin amacı, Apo ve PKK'nın gerçek yüzünü, yani taşeron niteliğini göstermektir.

Bu taşeronluğun temel özelliği şudur: Apo, ve onun üzerinden PKK, her dönemde, kendilerini yönetme olanak ve yeteneği olan güç hangisi ise, onun düdüğünü çaldılar. Stratejik düzlemde başka güçlerin siyasetlerini uyguladılar, kendilerine ait bağımsız bir stratejik hedefleri olmadı. Ancak, taktik düzlemde inisiyatif kullanabildiler.

PKK, kurululundan başlayarak, çeşitli devletlerin politikalarına alet olmayı değişmez strateji olarak belirledi. Gerekçesi ise, "Taktik yaptık", "O devletleri ve istihbarat örgütlerini kullandık" gibi uydurmalardır.

Tarih sırasına göre PKK'nın taşeronluk dönemleri şöyledir.

1
1975 - 1980 arası
MİT ve Gladyo'nun (dolayısıyla ABD'nin) taşeronu

Gazeteci Avni Özgürel, Bekaa'da (Lübnan sınırları içinde o günlerde Suriye denetiminde olan bir vadi) görüşmeleri sırasında, Öcalan'a, kendisini 1966-1967 yıllarında Fikir Ajansı'ndan anımsadığını söyledi. Öcalan, "Doğru hatırlıyorsun. Ama ben bunları bir müddet sonra açıklayacağım" diye cevap verdi. Refik Korkut'un yönetimindeki Fikir Ajansı, MİT'in bir yan kuruluşu idi. Demek ki, 1948 doğumlu olan Öcalan, daha 18 yaşında iken, 1966 yılında, MİT için çalışmaya başlamıştı.
Geniş bilgi için bakınız:

Gerçekten Avni Özgürel söyleşisinde ne demişti:
"1966–67 yıllarında Ankara’da İzmir Caddesi'nde MİT`e ait bir yerde anti-komünist yayınları ve bildiriler alırdık, kara yağız genç bir delikanlı hep orda bulunuyordu, oraya her gittiğimde onu orada görüyordum. Daha sonraları Apo’yu sık sık medyada görünce acaba bu o mu diye kendime sorardım. Tabi insan yaşlanınca görüntü de değişiyor. Ancak 1993’de Apo basını Bekaa’ya çağırınca, Panorama dergisinin genel yayın yönetmeni olarak ben de oraya gittim. Daha sonra haftalık dergi olan Panorama adına özel bir söyleşide bulundum. Kendisine Ankara’da İzmir Caddesi'ndeki Fikir Ajansı diye bir yerde “sanki görmüşüm, yanlış hatırlıyorum olabilirim “ diye sordum, Öcalan’da “Yoo doğru hatırlıyorsun. Ama ben bunları bir müddet sonra açıklayacağım" dedi. Avni Özgürel kendi yoldaşını iyi hatırlamıştı, tabi Abdullah da.
Avni Özgürel, bu kuruma MİT elemanları dışında kimsenin giremeyeceğini, MİT’in tam güvendiği kimselerin girebileceğini söylüyor.

Apo, 12 Mart döneminde Doğu Perinçek (Aydınlık) gurubu tarafından gizli olarak basılan Şafak gazetesini dağıtırken yakalandı ve tutuklandı. Aydınlıkçılarla birlikte 3 ay kadar Mamak Cezaevi'nde kaldı. Ve serbest bırakıldı. Oysa, onun durumunda olan diğer Aydınlıkçılar 7,5 yıl hüküm giydi.
Apo'nun Askeri Savcı Baki Tuğ ile ilişkisi dillere destan oldu. Uğur Mumcu, bu konu üzerinde çok durdu.

PKK, 1980'e kadar polise ve askere karşı eylem yapmadı. Sol partilere, devrimci örgütlere saldırdı sadece. "Böcek yiyen böcekler" taktiğini uygulayan Kontrgerilla (Gladyo), bu saldırılara göz yummuş, hatta destek vermiştir.
O nedenle, Apoculara o dönem "Doğu'daki MİT" tanısı konmuştu.

Apocular, 1980 öncesinde, Doğu Perinçek gurubunun o zamanki partisi olan Türkiye İşçi Köylü Partisi'nin (TİKP) Güneydoğu'daki 5 önemli önderini pusular kurarak şehit ettiler:
-- Gaziantep İl Başkanı Zeki Ön
-- Tunceli İl Örgütü Yöneticisi Adil Turan
-- Nazımiye İlçe Başkanı Hasan Erkılıç
-- K.Maraş İl Örgütü Yöneticisi Mehmet Ongan
-- Pazarcık Yöneticisi İnan Özdemir

Birçok parti üyesi de pusulardan yara alarak kurtuldu. Güvenlik güçlerinin desteği ile, günlük olarak yayımlanan Aydınlık gazetelerine el koyarak yaktılar.
Sadece Aydınlıkçıları değil, diğer sol örgütlerin ve başta Kawa ve Denge Kawa olmak üzere Kürt örgütlerinin 100'ün üzerinde önderini öldürdüler. Bu cinayetler yalnızca PKK'nın diğer sosyalist örgütlere düşmanlığı ile açıklanamaz. MİT'in, Gladyo'nun bu düşmanlığı kışkırttığı ve cinayetlere destek olduğu ortadadır.

3-4 yıl süresince solu yaygın ölçülerde kıran ve ezen bu cinayetlerin arkasında o zamanki işbirlikçi iktidarların ve ABD'nin bulunduğu apaçıktır. MİT ve polis, Apocuların bu eylemlerini desteklediler. Sonuç olarak, halk milliyet ekseninde bölünme sürecine girdi ve ABD'nin Türkiye'yi bölme (Büyük Ortadoğu Projesi - BOP) planının uygulanabilmesi için gereken ortam yaratılmış oldu.

PKK'nın MİT ile ilişkileri üzerine eski PKK yöneticilerinin açıkladığı somut bilgiler yayımlanmıştır.
1980'li yılların başlarında Suriye'de Apo ile Dev-Yol adına cephe kuran Taner Akçam, bu konuda şu bilgiyi veriyor:
"Apo, eşi Kesire'nin babasının MİT elemanı olduğunu biliyordu. Bana kendisi söyledi. Suriye'de ilk karşılaştığımızda, bana "Bizim Kesire'nin babası MİT'tendir. Bizi kullanmaya kalktılar. Zor attım kendimi Suriye'ye" dedi. Belki ilk başlarda öteki Kürt örgütlerine karşı Apo'yu kullanmaya kalkmışlardır ve o da kendini kullandırtmıştır. Ama sonuçta kusura bakmasınlar, kendi eşekliklerini şimdi marifetmiş gibi söylemeleri anlamlı değil."
(Taraf, 13 Mart 2012); (Doğu Perinçek, Türkiye Solu ve PKK, Kaynak Yayınları, sayfa 26-28)

Öcalan ile Kesire Yıldırım'ı 1978 yılında evlendiklerinden 3 ay sonra Ankara'dan Diyarbakır'a götüren ordudan ayrılma Pilot Necati Kaya da MİT ile ilişkili idi. Öcalan, yılar sonra, bu ilişkileri "MİT'İ kullandım" diye 180 derece tersinden açıklamaya çalıştı.

2
1980-1991 arası
Suriye'nin taşeronu

12 Eylül 1980 darbesi sol gurupları etkisiz hale getirmişti. Apo'ya verilecek bir görev bulunamadı. Suriye istihbarat örgütü Muhaberat, darbe yönetiminden kaçarak Suriye'ye sığınan Rızgari ve diğer Kürt guruplara silahlı eğitim için Lübnan'da kamp yeri ve destek önerdi. Rızgari Lideri İbrahim Güçlü, Doğu Perinçek'e, Suriye'nin bu önerisini reddettiklerini anlatmıştır.
Diğer örgütlerin reddettiği bu öneriyi Öcalan kabul etti ve Bekaa Kampı kendisine verildi. Öcalan, eylemsiz kalan örgütün dağılacağından endişe etmişti.

1981 sonrasında Dev-Yol yöneticisi olarak Suriye'de bulunan Taner Akçam anlatıyor:
"Suriye, Türkiye'den gelen örgütlere birtakım şartlar ileri sürmeye başladı. Bu şartlar, açıkça, Türkiyeli sol örgütlerin Türkiye'ye karşı kullanılması anlamına geliyordu. Türkiye'de bazı işleri yapmanı isteyebilecek şeyler söylüyordu Suriye... Ben bu konuyu Öcalan'la konuştum, ona: "Biz Suriye'den çıkıyoruz. Terk etme kararı aldık. Biz kendimizi kullandırtmayız. İsveç'e ya da başka bir yere gidersen iyi olur" dedim. "Beni kullansınlar, önemli değil. Bana birkaç yıl lazım." dedi.
(Taraf, 13 Mart 2012); (Doğu Perinçek, Türkiye Solu ve PKK, Kaynak Yayınları, sayfa 28-29)

Suriye'nin Türkiye'ye karşı eylem yapma kararı almasının ve bu amaçla Apo'yu kullanmasının nedeni şuydu:
ABD, Suriye'deki Hafız Esad rejimini yıkmak için Müslüman Kardeşler Örgütü'nü isyan çıkarmakla görevlendirdi. 12 Eylül faşist rejimi ve Turgut Özal'dan yardım gören Müslüman Kardeşler, Hama ve Humus kentlerinde ayaklanmalar düzenledi. (Tıpkı bugün AKP Hükümeti'nin yaptığı gibi). Esad da, karşılık olarak, PKK'nın Türkiye içinde şiddet hareketlerine başlamasını örgütledi. 15 Ağustos 1984'te Siirt'in Eruh ve Hakkari'nin Şemdinli ilçelerine yapılan baskınlarla terör saldırıları başlatılmış oldu.

Hafıs Esad rejiminin bu şekilde misillemeye başvurması elbette onaylanamaz, nitekim Suriye 1999 sonrasında bu konuda hatalı davrandıklarını resmen açıkladı. Ancak, Türkiye'nin başına açılan bu terör belasını tetikleyenlerin ABD planlarına alet olan 12 Eylül rejimi ve Turgut Özal olduğu apaçık görülmektedir.

PKK'nın Suriye denetiminde olduğu1980-1991 yılları arasında ABD ve AB, PKK'yı uluslararası alanda yalnızlaştırma çabası içinde idiler.Avrupa'da yapılan Kürt konferanslarına PKK konuşmacı olarak alınmak bir yana, PKK yandaşları konfarans salonlarının kapısından bile içeri sokulmadı. Hatta binaya yaklaştırılmadılar bile.

3
1991-1998 dönemi
PKK'nın iki başlı duruma gelmesi
Örgütün gövdesi Barzanistan'da ABD denetiminde, Apo Şam'da Suriye denetiminde

Ocak 1991'de ABD Irak'a saldırdı ve kuzeyde bir Kürt ayaklanması kışkırttı. Saddam ayaklanmayı bastırınca, ABD, Silopi ve İncirlik'te konuşlandırdığı Çekiç Güç vasıtası ile, Irak Ordusu'nun kuzeye geçmesini önledi. Böylece, ABD himayesinde Barzani devleti fiilen kurulmaya başlandı. ABD işbirlikçisi tüm Türkiye Hükümetleri, Çekiç Güç'ün görev süresini her defasında uzatmak sureti ile, Barzanistan'ın kurulmasına yardımcı oldular.
Geniş bilgi için bakınız: Emcet Olcaytu, Devlet Bahçeli'nin Dokuz Sabıkası, Kaynak Yayınları, Sayfa 36 - 46

PKK 15 gün içinde saf değiştirdi. Yapılan tahlil çok yalındı: "Irak'ın kuzeyinde Kürtlere bir devlet sağlayan ABD, aynı işi Türkiye'nin güneydoğusunda da yapacak"

Örgütün gövdesi Irak'ın kuzeyine, Barzanistan'a giderek ABD denetimine girdi. Ancak Öcalan Şam'dan ayrılamadığı için Suriye'nin de isteklerini yapmak zorunda kalıyordu. Örgüt iki başlı hale gelmişti.  

4
1998-2004 dönemi
Apo Türkiye'de yurtsever komutanların denetiminde
PKK Kandil'de ABD denetiminde

Apo'nun Suriye'den çıkartılarak "kurtarılması", ABD için bir zorunluluk haline gelmişti. ABD, her zaman olduğu gibi, bu kez de maşa olarak Türkiye'yi kullanacaktı.

1 Eylül 1998'de, T.C. Devleti -Öcalan görüşmeleri sonucunda PKK ateşkes ilan etmişti. Bu ateşkes, 1 Haziran 2004'e kadar altı yıl boyunca sürecekti.
Ama, Apo'yu denetim altına almak isteyen ABD'nin çomak sokması ile, T.C. Devleti bir anda, deyim yerinde ise, "aklını oynattı"

Taraf gaz tenekesinde Yıldıray Oğur anlatıyor:
"1998 yılının Eylül ayında devletimize bir şey olur. Ortada ne büyük bir çatışma, ne de yeni bir gelişme vardır. Ama devletin canına bir anda tak demiştir artık: Öcalan, savaş pahasına, 19 yıldır kaldığı Suriye'den çıkartılacaktır"
"Tam aksine 1998 eylül ayında Öcalan onlarca Türk gazetecinin MED TV’de katıldığı bir tele-basın toplantısıyla ateşkes ilan etmiş, ateşkesi ilan ederken “Türk askeri bölgede olduğu gibi dursun, hükümranlığını tartışmıyoruz” gibi sözler söylemiş, 13 eylülde telefonla bağlandığı MED TV’de çıtayı biraz daha yükseltip “Kimlik, ulusal demokratik hakları versinler PKK’yı tümüyle lağvedeyim, başkanlık dahil tüm sıfatlarımı terk etmeye hazırım’’ diyen bir Öcalan vardır.
Uzun bir aradan sonra çatışmalar bitmiş. Bir çözüm ümidi belirmişken nedense hiddetlenen Ankara, bunca yıldır çatışmalar tavan yapmışken pek bir şey demediği Suriye’yi “Öcalan’ı barındırmayı sürdürürsen sana savaş açarım” diye tehdit etmeye başlıyor."
"Ardından 1 ekim günü sahneye önce Meclis açılışında, sonra ani bir kararla Hatay Üniversitesi tarafından verilen fahri doktora unvanını almak için kendisini Suriye sınırında bulan Cumhurbaşkanı Demirel çıkar. Devlet Suriye’ye Öcalan’ı bırak yoksa karışmam demektedir
"Sonra yarı tiyatral bir gösteri izleriz: 15 Eylül'de Hatay Reyhanlı’da Suriye sınırında bir vesile yaratılıp konuşturulan dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş, Suriye’yi Öcalan konusunda tehdit eder

Türkiye'nin baskıları sonunda 10 Ekim 1998 günü Suriye'den çıkartılan Öcalan, 15 Şubat 1999 günü Türkiye'ye teslim edildi.
Ecevit, "ABD Öcalan'ı bize niye teslim etti anlamadım" diyerek dünyadan haberi olmadığını ilan etmektedir.

21 Şubat 1999 günlü Aydınlık'ta çıkan "ABD'nin Apo Hediyesinin Arkasında Ne Var?" başlıklı Doğu Perinçek'in başyazısı, bu sorunun cevabını vermektedir. (Doğu Perinçek, Türkiye Solu ve PKK, Kaynak Yayınları, sayfa 33-38). Perinçek dışında hiçbir sol örgüt veya lider bu saptamaları yapamamıştır. Yapamazlardı ve bugün de yapamıyorlar.

Halbuki, Öcalan kendisi açıkça itiraf etmişti ki:
1-- Beni Suriye'den ABD ve İsrail çıkarttı.
2-- Suriye'den çıktıktan sonra NATO'nun özel operasyon biriminin kontrolündeydim. Beni enterne eden NATO Gladyosudur.
3-- İmralı'da da ABD'nin arkasında durduğu, AB'nin kontrol ettiği bir sistemin içindeyim.
(Özgür Halk Dergisi, Aralık 1999; Öcalan'ın "Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü" adlı kitabı, Doğu Perinçek, Türkiye Solu ve PKK, Kaynak Yayınları, sayfa 32-41)

Ancak bir sorun vardı. Öcalan, İmralı'da yurtsever Türk komutanlarının denetimine girmiş, dünya ile bağı kesilmişti. İşte bu dönemde, Öcalan, kendisini sorgulayan komutanlara Kemalist olduğunu, Türkiye ile işbirliği yapacağını söyledi. Çünkü o dönemde güç yurtsever Türk komutanlarında idi. "Kendisini yönetme olanak ve yeteneği olan gücün taşeronluğunu yapma" ana stratejisinin gereği olarak, Öcalan, Türk komutanlarının taşeronu olma isteğini dile getiriyordu. Aydınlık gazetesinde 16 Aralık 2013 gününden beri devam eden "Kendi ağzından Apo" dizisi, bu dönemde söylediklerini vermektedir.

5
2004'de başlayan son dönem
PKK, ABD taşeronu olan AKP'nin taşeronu
Taşeronun taşeronluğu dönemi.

ABD'nin Türkiye, İran, Irak ve Suriye'den koparacağı toprak parçaları üzerinde Büyük Kürdistan kurmayı öngören Büyük Ortadoğu Projesi'nin yürümesi için, Apo'nun bu defa da yurtsever Türk komutanlarının elinden kurtarılması gerekiyordu. Ki, örgüt artık iki başlılıktan kurtulsun.

2004 yılında Ergenekon tertibinin başlaması ile, bu sorun çözülmüş oldu. Yurtsever komutanlar tutuklandı. İmralı, MİT'in, AKP'nin, dolayısı ile ABD'nin denetimine girmiş oldu. Öcalan, Tayyip Erdoğan'a biat mektubu gönderdi. Örgütün 1991'den beri süregelen iki başlılığı sona erdi. 

"Hükümet ile PKK ve Öcalan arasında müzakereler olduğu" bir masaldır. Büyük Ortadoğu Projesi ABD'nin projesidir. Tayyip Erdoğan, bu projenin Eşbaşkanı olduğunu defalarca teyit etmiştir. Öcalan, bu ABD projesinin uygulanmasında projenin Eşbaşkanı olan Tayyip Erdoğan'a bir mektup ile biat etmiştir. "Müzakere" denilen şey, bu projenin uygulanmasında hangi adımların hangi zamanlama ile atılacağı üzerinedir. AKP - Kandil - Öcalan arasındaki danışıklı sözde tartışmalar, gerçekten müzakere yapıldığı sanısını yaratmak içindir.

"Eğer dış görünüş ve şeylerin özü aynı olsaydı, bilime gerek kalmazdı"
Karl Marks

***********
arşiv:
Apo taşeronluğa nasıl başladı 18 Aralık 2013
Kendi ağzından Apo... Kelime kelime, olduğu gibi... 15 Aralık 2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder