Apo, yurtdışından getirildikten hemen sonra kendisini sorguya
çeken yurtsever komutanlara "Biz
taşeronuz" itirafında bulunmuştu. Aydınlık gazetesi, Apo'nun bu
sorguda söylediklerini 16 Aralık Pazartesi gününden beri yayımlıyor. Bu yazı
dizisinin amacı, Apo ve PKK'nın gerçek yüzünü, yani taşeron niteliğini
göstermektir.
Bu taşeronluğun temel özelliği şudur: Apo, ve onun üzerinden
PKK, her dönemde, kendilerini yönetme olanak ve yeteneği olan güç hangisi ise,
onun düdüğünü çaldılar. Stratejik düzlemde başka güçlerin siyasetlerini
uyguladılar, kendilerine ait bağımsız bir stratejik hedefleri olmadı. Ancak,
taktik düzlemde inisiyatif kullanabildiler.
PKK, kurululundan başlayarak, çeşitli devletlerin
politikalarına alet olmayı değişmez strateji olarak belirledi. Gerekçesi ise,
"Taktik yaptık", "O devletleri ve istihbarat örgütlerini kullandık" gibi
uydurmalardır.
Tarih sırasına göre PKK'nın taşeronluk
dönemleri şöyledir.
1
1975 - 1980 arası
MİT ve Gladyo'nun (dolayısıyla
ABD'nin) taşeronu
Gazeteci Avni Özgürel, Bekaa'da (Lübnan sınırları içinde o
günlerde Suriye denetiminde olan bir vadi) görüşmeleri sırasında, Öcalan'a,
kendisini 1966-1967 yıllarında Fikir Ajansı'ndan anımsadığını söyledi. Öcalan,
"Doğru hatırlıyorsun. Ama ben bunları bir müddet sonra açıklayacağım" diye cevap
verdi. Refik Korkut'un yönetimindeki Fikir Ajansı, MİT'in bir yan kuruluşu idi.
Demek ki, 1948 doğumlu olan Öcalan, daha 18 yaşında iken, 1966 yılında, MİT için
çalışmaya başlamıştı.
Geniş bilgi için bakınız:
Gerçekten
Avni Özgürel söyleşisinde ne demişti:
"1966–67
yıllarında Ankara’da İzmir Caddesi'nde MİT`e ait bir yerde anti-komünist
yayınları ve bildiriler alırdık, kara yağız genç bir delikanlı hep orda
bulunuyordu, oraya her gittiğimde onu orada görüyordum. Daha sonraları Apo’yu
sık sık medyada görünce acaba bu o mu diye kendime sorardım. Tabi insan
yaşlanınca görüntü de değişiyor. Ancak 1993’de Apo basını Bekaa’ya çağırınca,
Panorama dergisinin genel yayın yönetmeni olarak ben de oraya gittim. Daha sonra
haftalık dergi olan Panorama adına özel bir söyleşide bulundum. Kendisine
Ankara’da İzmir Caddesi'ndeki Fikir Ajansı diye bir yerde “sanki görmüşüm,
yanlış hatırlıyorum olabilirim “ diye sordum, Öcalan’da “Yoo doğru
hatırlıyorsun. Ama ben bunları bir müddet sonra açıklayacağım" dedi. Avni
Özgürel kendi yoldaşını iyi hatırlamıştı, tabi Abdullah da.
Avni Özgürel, bu kuruma MİT elemanları dışında kimsenin giremeyeceğini, MİT’in tam güvendiği kimselerin girebileceğini söylüyor.
Avni Özgürel, bu kuruma MİT elemanları dışında kimsenin giremeyeceğini, MİT’in tam güvendiği kimselerin girebileceğini söylüyor.
Apo, 12 Mart döneminde Doğu Perinçek (Aydınlık) gurubu
tarafından gizli olarak basılan Şafak gazetesini dağıtırken yakalandı ve
tutuklandı. Aydınlıkçılarla birlikte 3 ay kadar Mamak Cezaevi'nde kaldı. Ve
serbest bırakıldı. Oysa, onun durumunda olan diğer Aydınlıkçılar 7,5 yıl hüküm
giydi.
Apo'nun Askeri Savcı Baki Tuğ ile ilişkisi dillere destan
oldu. Uğur Mumcu, bu konu üzerinde çok durdu.
PKK, 1980'e kadar polise ve askere karşı eylem yapmadı. Sol
partilere, devrimci örgütlere saldırdı sadece. "Böcek yiyen böcekler" taktiğini
uygulayan Kontrgerilla (Gladyo), bu saldırılara göz yummuş, hatta destek
vermiştir.
O nedenle, Apoculara o dönem "Doğu'daki MİT" tanısı
konmuştu.
Apocular, 1980 öncesinde, Doğu Perinçek gurubunun o zamanki
partisi olan Türkiye İşçi Köylü Partisi'nin (TİKP) Güneydoğu'daki 5 önemli
önderini pusular kurarak şehit ettiler:
-- Gaziantep İl Başkanı Zeki Ön
-- Tunceli İl Örgütü Yöneticisi Adil Turan
-- Nazımiye İlçe Başkanı Hasan Erkılıç
-- K.Maraş İl Örgütü Yöneticisi Mehmet Ongan
-- Pazarcık Yöneticisi İnan Özdemir
Birçok parti üyesi de pusulardan yara alarak kurtuldu.
Güvenlik güçlerinin desteği ile, günlük olarak yayımlanan Aydınlık gazetelerine
el koyarak yaktılar.
Sadece Aydınlıkçıları değil, diğer sol örgütlerin ve başta
Kawa ve Denge Kawa olmak üzere Kürt örgütlerinin 100'ün üzerinde önderini
öldürdüler. Bu cinayetler yalnızca PKK'nın diğer sosyalist örgütlere düşmanlığı
ile açıklanamaz. MİT'in, Gladyo'nun bu düşmanlığı kışkırttığı ve cinayetlere
destek olduğu ortadadır.
3-4 yıl süresince solu yaygın ölçülerde kıran ve ezen bu
cinayetlerin arkasında o zamanki işbirlikçi iktidarların ve ABD'nin bulunduğu
apaçıktır. MİT ve polis, Apocuların bu eylemlerini
desteklediler. Sonuç olarak, halk milliyet ekseninde bölünme sürecine girdi ve
ABD'nin Türkiye'yi bölme (Büyük Ortadoğu Projesi - BOP) planının uygulanabilmesi
için gereken ortam yaratılmış oldu.
PKK'nın MİT ile ilişkileri üzerine eski PKK yöneticilerinin
açıkladığı somut bilgiler yayımlanmıştır.
1980'li yılların başlarında Suriye'de Apo ile Dev-Yol adına
cephe kuran Taner Akçam, bu konuda şu bilgiyi veriyor:
"Apo, eşi Kesire'nin babasının MİT elemanı olduğunu biliyordu.
Bana kendisi söyledi. Suriye'de ilk karşılaştığımızda, bana "Bizim Kesire'nin
babası MİT'tendir. Bizi kullanmaya kalktılar. Zor attım kendimi Suriye'ye" dedi.
Belki ilk başlarda öteki Kürt örgütlerine karşı Apo'yu kullanmaya kalkmışlardır
ve o da kendini kullandırtmıştır. Ama sonuçta kusura bakmasınlar, kendi
eşekliklerini şimdi marifetmiş gibi söylemeleri anlamlı değil."
(Taraf, 13 Mart 2012); (Doğu Perinçek,
Türkiye Solu ve PKK, Kaynak Yayınları, sayfa 26-28)
Öcalan ile Kesire Yıldırım'ı 1978 yılında evlendiklerinden 3
ay sonra Ankara'dan Diyarbakır'a götüren ordudan ayrılma Pilot Necati Kaya da
MİT ile ilişkili idi. Öcalan, yılar sonra, bu ilişkileri "MİT'İ kullandım" diye
180 derece tersinden açıklamaya çalıştı.
2
1980-1991 arası
Suriye'nin
taşeronu
12 Eylül 1980 darbesi sol gurupları etkisiz hale getirmişti.
Apo'ya verilecek bir görev bulunamadı. Suriye istihbarat örgütü Muhaberat, darbe
yönetiminden kaçarak Suriye'ye sığınan Rızgari ve diğer Kürt guruplara silahlı
eğitim için Lübnan'da kamp yeri ve destek önerdi. Rızgari Lideri İbrahim Güçlü,
Doğu Perinçek'e, Suriye'nin bu önerisini reddettiklerini
anlatmıştır.
Diğer örgütlerin reddettiği bu öneriyi Öcalan kabul etti ve
Bekaa Kampı kendisine verildi. Öcalan, eylemsiz kalan örgütün dağılacağından
endişe etmişti.
1981 sonrasında Dev-Yol yöneticisi olarak Suriye'de bulunan
Taner Akçam anlatıyor:
"Suriye, Türkiye'den gelen örgütlere birtakım şartlar ileri
sürmeye başladı. Bu şartlar, açıkça, Türkiyeli sol örgütlerin Türkiye'ye karşı
kullanılması anlamına geliyordu. Türkiye'de bazı işleri yapmanı isteyebilecek
şeyler söylüyordu Suriye... Ben bu konuyu Öcalan'la konuştum, ona: "Biz
Suriye'den çıkıyoruz. Terk etme kararı aldık. Biz kendimizi kullandırtmayız.
İsveç'e ya da başka bir yere gidersen iyi olur" dedim. "Beni kullansınlar,
önemli değil. Bana birkaç yıl lazım." dedi.
(Taraf, 13 Mart 2012); (Doğu Perinçek, Türkiye Solu ve PKK,
Kaynak Yayınları, sayfa 28-29)
Suriye'nin Türkiye'ye karşı eylem yapma kararı almasının ve bu
amaçla Apo'yu kullanmasının nedeni şuydu:
ABD, Suriye'deki Hafız Esad rejimini yıkmak için Müslüman
Kardeşler Örgütü'nü isyan çıkarmakla görevlendirdi. 12 Eylül faşist rejimi ve
Turgut Özal'dan yardım gören Müslüman Kardeşler, Hama ve Humus kentlerinde
ayaklanmalar düzenledi. (Tıpkı bugün AKP Hükümeti'nin yaptığı gibi). Esad da,
karşılık olarak, PKK'nın Türkiye içinde şiddet hareketlerine başlamasını
örgütledi. 15 Ağustos 1984'te Siirt'in Eruh ve Hakkari'nin Şemdinli ilçelerine
yapılan baskınlarla terör saldırıları başlatılmış oldu.
Hafıs Esad rejiminin bu şekilde misillemeye başvurması elbette
onaylanamaz, nitekim Suriye 1999 sonrasında bu konuda hatalı davrandıklarını
resmen açıkladı. Ancak, Türkiye'nin başına açılan bu terör belasını
tetikleyenlerin ABD planlarına alet olan 12 Eylül rejimi ve Turgut Özal olduğu
apaçık görülmektedir.
PKK'nın Suriye denetiminde olduğu1980-1991 yılları arasında
ABD ve AB, PKK'yı uluslararası alanda yalnızlaştırma çabası içinde
idiler.Avrupa'da yapılan Kürt konferanslarına PKK konuşmacı olarak alınmak bir
yana, PKK yandaşları konfarans salonlarının kapısından bile içeri sokulmadı.
Hatta binaya yaklaştırılmadılar bile.
3
1991-1998 dönemi
PKK'nın iki başlı duruma
gelmesi
Örgütün gövdesi Barzanistan'da ABD
denetiminde, Apo Şam'da Suriye denetiminde
Ocak 1991'de ABD Irak'a saldırdı ve kuzeyde bir Kürt
ayaklanması kışkırttı. Saddam ayaklanmayı bastırınca, ABD, Silopi ve İncirlik'te
konuşlandırdığı Çekiç Güç vasıtası ile, Irak Ordusu'nun kuzeye geçmesini önledi.
Böylece, ABD himayesinde Barzani devleti fiilen kurulmaya başlandı. ABD
işbirlikçisi tüm Türkiye Hükümetleri, Çekiç Güç'ün görev süresini her defasında
uzatmak sureti ile, Barzanistan'ın kurulmasına yardımcı oldular.
Geniş bilgi için bakınız: Emcet Olcaytu, Devlet Bahçeli'nin
Dokuz Sabıkası, Kaynak Yayınları, Sayfa 36 - 46
PKK 15 gün içinde saf değiştirdi. Yapılan tahlil çok yalındı:
"Irak'ın kuzeyinde Kürtlere bir devlet sağlayan ABD, aynı işi Türkiye'nin
güneydoğusunda da yapacak"
Örgütün gövdesi Irak'ın kuzeyine, Barzanistan'a giderek ABD
denetimine girdi. Ancak Öcalan Şam'dan ayrılamadığı için Suriye'nin de
isteklerini yapmak zorunda kalıyordu. Örgüt iki başlı hale gelmişti.
4
1998-2004 dönemi
Apo Türkiye'de yurtsever komutanların
denetiminde
PKK Kandil'de ABD
denetiminde
Apo'nun Suriye'den çıkartılarak "kurtarılması", ABD için bir
zorunluluk haline gelmişti. ABD, her zaman olduğu gibi, bu kez de maşa olarak
Türkiye'yi kullanacaktı.
1 Eylül 1998'de, T.C. Devleti -Öcalan görüşmeleri sonucunda
PKK ateşkes ilan etmişti. Bu ateşkes, 1 Haziran 2004'e kadar altı yıl boyunca
sürecekti.
Ama, Apo'yu denetim altına almak isteyen ABD'nin çomak sokması
ile, T.C. Devleti bir anda, deyim yerinde ise, "aklını oynattı"
Taraf gaz tenekesinde Yıldıray Oğur anlatıyor:
"1998 yılının Eylül ayında devletimize bir şey olur. Ortada ne
büyük bir çatışma, ne de yeni bir gelişme vardır. Ama devletin canına bir anda
tak demiştir artık: Öcalan, savaş pahasına, 19 yıldır kaldığı Suriye'den
çıkartılacaktır"
"Tam aksine 1998 eylül ayında Öcalan onlarca Türk
gazetecinin MED TV’de katıldığı
bir tele-basın toplantısıyla ateşkes ilan etmiş, ateşkesi ilan ederken “Türk
askeri bölgede olduğu gibi dursun, hükümranlığını tartışmıyoruz” gibi sözler
söylemiş, 13 eylülde telefonla bağlandığı MED TV’de çıtayı biraz daha yükseltip
“Kimlik, ulusal demokratik hakları versinler PKK’yı tümüyle lağvedeyim,
başkanlık dahil tüm sıfatlarımı terk etmeye hazırım’’ diyen bir Öcalan
vardır.
Uzun bir aradan sonra çatışmalar bitmiş. Bir çözüm ümidi
belirmişken nedense hiddetlenen Ankara, bunca yıldır çatışmalar tavan yapmışken
pek bir şey demediği Suriye’yi “Öcalan’ı barındırmayı sürdürürsen sana savaş
açarım” diye tehdit etmeye başlıyor."
"Ardından 1 ekim günü sahneye önce
Meclis açılışında, sonra ani bir kararla Hatay Üniversitesi tarafından verilen
fahri doktora unvanını almak için kendisini Suriye sınırında bulan Cumhurbaşkanı
Demirel çıkar. Devlet Suriye’ye Öcalan’ı bırak yoksa karışmam
demektedir
"Sonra yarı tiyatral bir gösteri
izleriz: 15 Eylül'de Hatay Reyhanlı’da Suriye sınırında bir vesile yaratılıp
konuşturulan dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş, Suriye’yi
Öcalan konusunda tehdit eder
Türkiye'nin baskıları sonunda 10 Ekim 1998 günü Suriye'den
çıkartılan Öcalan, 15 Şubat 1999 günü Türkiye'ye teslim edildi.
Ecevit, "ABD Öcalan'ı bize niye teslim etti anlamadım" diyerek
dünyadan haberi olmadığını ilan etmektedir.
21 Şubat 1999 günlü Aydınlık'ta çıkan "ABD'nin Apo Hediyesinin
Arkasında Ne Var?" başlıklı Doğu Perinçek'in başyazısı, bu sorunun cevabını
vermektedir. (Doğu Perinçek, Türkiye Solu ve PKK, Kaynak Yayınları, sayfa
33-38). Perinçek dışında hiçbir sol örgüt veya lider bu saptamaları
yapamamıştır. Yapamazlardı ve bugün de yapamıyorlar.
Halbuki, Öcalan kendisi açıkça itiraf etmişti ki:
1-- Beni Suriye'den ABD ve İsrail çıkarttı.
2-- Suriye'den çıktıktan sonra NATO'nun özel operasyon
biriminin kontrolündeydim. Beni enterne eden NATO Gladyosudur.
3-- İmralı'da da ABD'nin arkasında durduğu, AB'nin kontrol
ettiği bir sistemin içindeyim.
(Özgür Halk Dergisi, Aralık 1999; Öcalan'ın "Kürt Sorunu ve
Demokratik Ulus Çözümü" adlı kitabı, Doğu Perinçek, Türkiye Solu ve PKK, Kaynak
Yayınları, sayfa 32-41)
Ancak bir sorun vardı. Öcalan, İmralı'da yurtsever Türk
komutanlarının denetimine girmiş, dünya ile bağı kesilmişti. İşte bu dönemde,
Öcalan, kendisini sorgulayan komutanlara Kemalist olduğunu, Türkiye ile
işbirliği yapacağını söyledi. Çünkü o dönemde güç yurtsever Türk komutanlarında
idi. "Kendisini yönetme olanak ve yeteneği olan gücün taşeronluğunu yapma" ana
stratejisinin gereği olarak, Öcalan, Türk komutanlarının taşeronu olma isteğini
dile getiriyordu. Aydınlık gazetesinde 16 Aralık 2013 gününden beri devam eden
"Kendi ağzından Apo" dizisi, bu dönemde söylediklerini vermektedir.
5
2004'de başlayan son
dönem
PKK, ABD taşeronu olan AKP'nin
taşeronu
Taşeronun taşeronluğu
dönemi.
ABD'nin Türkiye, İran, Irak ve Suriye'den koparacağı toprak
parçaları üzerinde Büyük Kürdistan kurmayı öngören Büyük Ortadoğu Projesi'nin
yürümesi için, Apo'nun bu defa da yurtsever Türk komutanlarının elinden
kurtarılması gerekiyordu. Ki, örgüt artık iki başlılıktan
kurtulsun.
2004 yılında Ergenekon tertibinin başlaması ile, bu sorun
çözülmüş oldu. Yurtsever komutanlar tutuklandı. İmralı, MİT'in, AKP'nin,
dolayısı ile ABD'nin denetimine girmiş oldu. Öcalan, Tayyip Erdoğan'a biat
mektubu gönderdi. Örgütün 1991'den beri süregelen iki başlılığı sona erdi.
"Hükümet ile PKK ve Öcalan arasında müzakereler olduğu" bir masaldır. Büyük
Ortadoğu Projesi ABD'nin projesidir. Tayyip Erdoğan, bu projenin Eşbaşkanı
olduğunu defalarca teyit etmiştir. Öcalan, bu ABD projesinin uygulanmasında
projenin Eşbaşkanı olan Tayyip Erdoğan'a bir mektup ile biat etmiştir.
"Müzakere" denilen şey, bu projenin uygulanmasında hangi adımların hangi
zamanlama ile atılacağı üzerinedir. AKP - Kandil - Öcalan arasındaki danışıklı
sözde tartışmalar, gerçekten müzakere yapıldığı sanısını yaratmak
içindir.
"Eğer dış görünüş ve şeylerin özü aynı olsaydı, bilime gerek
kalmazdı"
Karl Marks
***********
arşiv:
Apo taşeronluğa nasıl başladı
18 Aralık 2013
Kendi
ağzından Apo... Kelime kelime, olduğu gibi... 15 Aralık
2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder