24 Temmuz 2012 Salı

Milliyet gazetesinde Atatürkçülere "Atatürkçülükten vazgeçin" çağrısı


Kadri Gürsel


Kadri Gürsel, 9 Temmuz 2012 günlü Milliyet'te çıkan "Laik Türkler Daha iyisini Hak Edebilir" başlıklı yazıda
-- Türkiye'nin bugünkü durumunu doğru bir şekilde ortaya koyduktan sonra
-- Atatürkçüleri bu durumu kabul etmeleri, Atatürkçülükten de vazgeçmeleri için ikna etmeye çalışıyor.
 
Amerika'nın Türkiye için önerdiği ve AKP eliyle hayata geçirmeyi planladığı düzeni açıkça anlatıyor.
Amerika ve AKP, kendileri açıklayamadıkları planı Gürsel aracılığı ile halkımıza açıklamış oldular.
********

Gürsel'in yazısından özetler:

"Kemalist Cumhuriyet" programı çökmüştür.
"İslamcı hareket" ve "Kürt ayrılıkçılığı" ittifak ederek, "Laik Türk Uluslaşma ve Çağdaşlaşma Süreci"ne son vermişlerdir.
Atatürk Cumhuriyeti artık yoktur.
Laik orta sınıflar, laiklikten, Cumhuriyetten, ulusalcılıktan, üniter devletten, Türk Milleti kavramından vazgeçmek zorundadırlar.
....başta eğitim, emniyet ve yargı olmak üzere merkezin önemli bir kısım yetkisini yerele devretmelidir.
Türkiye'yi Sünni, Alevi, laik ve Kürt yerel yönetimlerine bölerek bir barış ve demokrasi rejimi kurma çözümünü, laik orta sınıflar kabul etmelidir.

********
 
İşte Gürsel'in tahlil ve çözümü, ve ayıraç (parantez) içinde benim görüşlerim:
 
1 -
"Kemalist Cumhuriyet" programı çökmüştür.
"İslamcı hareket" ve "Kürt ayrılıkçılığı" ittifak ederek, "Laik Türk Uluslaşma ve Çağdaşlaşma Süreci"ne son vermişlerdir.
Atatürk Cumhuriyeti artık yoktur.
 
2 -
AKP, "tek parti iktidarı" kurmuş ve devlete kesin biçimde hakim olarak neredeyse "tek parti devleti"oluşturmuştur.
 
3-
"Neo-İslamcı Elit" artık "Yeni Kurucu İrade"yi temsil ediyor ve Türkiye'ye "Sünni muhafazakarlığı" dayatıyor.
 
(Buraya kadar durumu doğru tahlil eden Gürsel, karşıt tarafları kasten şöyle çarpıtıyor:)
 
Bu dayatmanın karşısında "laik orta sınıflar", "Aleviler" ve "muhafazakar olmayan Kürtler" var. 
Ufukta çatışma gözüküyor.
 
(Halbuki dayatılan sadece muhafazakarlık değil ki karşıt taraflar dinsel temelde konumlansın.
Uluslaşma (millet haline gelme) yolundan dönülmesi dayatılıyor. Ülkenin parçalanması, Kürdistan kurulması dayatılıyor.
Dolayısıyla dayatmanın karşısındaki kuvvetler işçi sınıfı, yurtseverler, devrimciler, ulusalcılar, milli sanayici ve tücarlar, Atatürkçülerdir.)
 
********

4 -
Türkiye'nin büyük kentlerinde ve kıyı bölgelerinde yoğunlaşmış bulunan "laik orta sınıflar" yenilmişlerdir.
İtilip kakılarak, nimetlerin paylaşıldığı konumların dışına, kenarlara sürülüyorlar.
Laiklikten, Cumhuriyetten, ulusalcılıktan, üniter devletten, Türk Milleti kavramından vazgeçmek zorundadırlar.
Bunlar yıkılmışlardır ve geri getirilmesi olanaksızdır.
 
(Üçüncü ve dördüncü madde birlikte ele alındığında anlaşılan şudur:
Laik olmayan, din temeline dayanan bir yönetim, üniter devlet ve Türk Milleti kavramı ile bağdaşmaz.
Din temeline dayanan bir iktidar kurmak için, ülkenin parçalanması gerekmektedir.
Üniter devlet yıkılacak, özerkliğe veya federasyona geçilecektir.
Bunun için de, Atatürk'ün "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir" tarifinin çöpe atılması gerekir.
İşte, AKP, CHP, BDP bundan dolayı Yeni Anayasa'da "Türk Milleti" ve "Atatürk" olmamasını istiyorlar.
 
Ülkenin bölünmesi için, görevi ülkenin bölünmesine engel olmak olan ordunun yenilmesi gerek. Ergenekon davaları bunun için. CHP ve MHP'nin "darbeciler ayıklansın" diye bu darbeye destek vermesi bunun için. Ordu etkisiz hale getirilecek ki, bölünme gerçekleşsin ve itibarı iki paralık olan ordu ülkenin geri kalan kısmında din devleti kurulmasına ses çıkaramasın. Master plan bu.
 
Tarihin derinliklerinden gelen "Emperyalizm - Haçlı irtica - Bölücülük" ittifakı ile karşı karşıyayız.
Gürsel, bunu "İslamcı hareket ve Kürt ayrılıkçılığı itifak etmişlerdir" şeklinde sunmaktadır. Biz Gürsel'in "İslamcı hareket" dediği akıma "Haçlı irtica" diyoruz. Görünen odur ki, İslamcı düşünce siyasete alet edilirse, emperyalizme kapılanmaktan kurtulamaz. Ve bu yolla emperyalizm ülkede etkin olur. Dinin siyasete alet edilmemesi kuralı bu sonuç bilindiği için koyulmuştu. Maalesef kural Halkçı Ecevit sayesinde çöpe atıldı, ve işte sonuç bu.
 
Amerikan emperyalizmi AKP'ye "Ulusal devleti yık, Kürtlere özerklik veya federasyon ver, yavaş yavaş bağımsızlığa hazırlansınlar, sen de ülkenin geri kalan kısmında dinci totaliter bir rejim kur. Bu planı uygulamak için de Türk ordusunu yok et" talimatı vermiştir.
 
Doğu Perinçek, 17 Temmuz günlü Aydınlık köşe yazısında bu 4. maddeye "Göreceğiz, görüşeceğiz" yorumunu yapmıştır.
Evet, görüşeceğiz.
Üniter devlet, Gürsel Bey'in yani ABD ve AKP'nin iddia ettiği gibi sadece laik orta sınıflar tarafından değil, tüm yurtsever halkımız tarafından, Türk Milleti tarafından savunulmaktadır.
Gürsel Bey'in işçi sınıfını, yurtseverleri, ulusalcıları, Türk Milletini gözlerden saklayarak ülke bütünlüğünü sadece laik orta sınıflar dediği bir gurubun savunduğunu öne sürmesi gerçeklerle bağdaşmaz.)
 
********

5 -
Yegane yol, etnik ve dinsel aidiyeti dışarıda bırakan bir "Türkiyelilik" ya da anayasal vatandaşlık üst kimliği çerçevesinde yeni bir ortaklık kurmaktan geçiyor.
 
(Atatürk'ün "Türk Milleti" kavramı zaten etnik ve dinsel kimliği dışarıda bırakmaktadır:
"Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir"
"Türk halkına" demiyor, "Türkiye halkına" diyor, yani Türkiye'de yaşayan halk, etnik ve dinsel kökeni ne olursa olsun, Türk Milleti'ni oluşturur.
Türk Milleti'ni herhangi bir etnik gurup meydana getirmez. Bütün etnik ve dinsel guruplar meydana getirir.
Anayasa da "Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağı olan herkese Türk denir" diyor. Hani etnik aidiyet? Gürsel Bey kimi kandırabilir?
İşte Atatürk'ün elyazısı:)
********

6 -
Yeni ortaklığın biçimi adem-i merkeziyetçiliktir.
Laik, Kürt, Alevi kimlikli guruplar itilip kakılmamak için, Sünni muhafazakar yönetimi altında barış içinde yaşayabilmek için, başta eğitim, emniyet ve yargı olmak üzere merkezin önemli bir kısım yetkisini yerele devretmelidir.
 
(Uyanık Gürsel Bey, Atatürkçüleri aklı sıra işte böyle kandırmak istiyor.
Alabildiğiniz birkaç belediyede Atatürkçülük, laikçilik oynamak için Ankara'nın yetkilerinin belediyelere verilmesini destekleyin diyor.
Bundan sadece Kürt ayrılıkçılığı yararlanır. Atatürkçüler kuş beyinli mi ki buna kansın?
 
BDP'nin aldığı Güneydoğu'daki belediyelere eğitim, emniyet, yargı vesaire yetkileri vermek ne anlama gelir?
Kürtçü eğitim müfredatı yaparlar, Kürtçe eğitime geçerler. Bölgelerindeki okullara bölücü öğretmenleri alırlar. Okullar PKK militanı yetiştirme fabrikaları olarak çalışmaya başlar.
Kendi polis ve zabıta örgütlerini kurarlar, bu örgütler silme PKK yandaşlarından oluşur. Teröristler dağdan inip polis ve zabıta olurlar.
Savcı ve hakimlerini de bölücülerden seçerler.
Bir de vergi koyma yetkisi verilecek belediyelere, Gürsel Bey söylemeyi unutmuş.
Ne bu? Bir nevi ayrı devlet yapılanması.
 
Bu projeyi "Avrupa Özerklik Şartı" diye Atatürkçülere kakalamaya çalışan Bay Kemal baş aşağı gidecektir.
Onu Cumhuriyet gazetesi dahi terk edecektir.
 
Ülke parçalandıktan sonra İzmir'deki CHP belediyesinin laik eğitim yapması ne ifade eder? İzmir'de laik, Çorum'da Alevi devletçikleri, Doğu Anadolu ise ayrılmış Kürdistan olmuş.
Bu, olmayacak bir şey, böyle bir düzen barış içinde kurulamaz, Doğu Perinçek bu 6. maddeye "Bu ABD projesi barış değil, iç savaş projesidir" yorumunu yapmıştır.
Biz "Aman, ülke bölünecekse kan dökülmeden bölünsün" desek bile, iç savaş çıkmasına engel olamayız. Bu, irademizle engel olamayacağımız nesnel bir gerçekliktir.
Dolayısıyla, Gürsel Bey'in "Barış içinde yaşayabilmek için yetkileri belediyelere verin" yani "ülkenin bölünmesini kabul edin" önermesi barış değil, tam tersine iç savaş getirir.)
 
********

7 -
Neo-İslamcı yönetim altında Türkiye'yi Sünni, Alevi, laik ve Kürt yerel yönetimlerine bölerek bir barış ve demokrasi rejimi kurma çözümünü, laik orta sınıflar kabul etmelidir.
Bu amaçla CHP ve laikler, Kürtler ile ilişkiye geçmelidir.
 
(Emperyalizmin ve AKP'nin demokrasiden ne anladığı böylece açıklık kazanıyor: Parça parça olmak.
Doğu Perinçek, bu maddeyi şöyle eleştiriyor: (özetliyorum)
Kadri Gürsel'in tahlilinde Türkiye dünyadan ve bölgeden soyutlanmış. ABD ve AB emperyalizmi yok, onlara direnen bölge ülkeleri yok.
Türkiye Ortaçağ'a geri dönmüş. Modern sınıflar yok. Emekçi sınıflar yok, işçi, köylü, kamu emekçisi, esnaf ve zanaatkar, diğer çalışan sınıflar yok. 
Sadece Ortaçağ güçleri var: Sünni İslamcılık, Mezhepçi Alevicilik, bölücü Kürtçülük.
Laik burjuvaziye ise, bu Ortaçağ tablosuna teslim olma dayatılıyor. Laik burjuvazi de Kuşadası'nda, Bodrum'da kendi yerel yönetimini kurarak viski içip sirtaki oynayacakmış.
Herkes bilmelidir ki, milli sanayici ve tüccar, iki kadeh alkol ve plaj tahsisi ile satın alınamaz. Çünkü bu sınıflar mafya - tarikat rejiminin sınırlarına sürülmüştür ve yok olma tehlikesi ile yüz yüzedirler. Onların yerini giderek yabancı emperyalist şirketler almaktadır.
Bu yüzden, milli sanayici ve tüccar, emekçi sınıflarla ittifaka mecburdur.
Peki, Gürsel Bey'in yok saydığı milyonlarca emekçi ne olacak?
Onlar, kıdem tazminatsız ve sendikasız köle, ağanın marabası, şeyhin müridi olarak tarikat, cemaat ve etnik gurup cenderesi içinde sürünecek.
İşte, önerilen düzene asıl karşı koyacak olan bu emekçiler gözlerden saklanıyor.
Emperyalizm, şatosunu iskambil kağıtları ile kuma kurmuştur. Türkiye'nin emperyalizmle hesaplaşması kaçınılmazdır. Şatoları yıkılacaktır.)
 
Okunacak kitap:
Kafka: Şato
Çeviren: Kamuran Şipal
Tavsiye eden: Doğu Perinçek

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder