Bahçeli Bey, basın toplantısında katilleri ve tahliyeleri
savundu.
İşte söyledikleri:
"Özellikle üçüncü yargı paketinin yürürlüğe
girmesiyle 12 Eylül öncesindeki olaylardan dolayı cezaevinde tutulurken
tahliyelerine karar verilen bazı ülkücülerin maruz kaldıkları muameleler ve
hakaretler bu çevrelerin nasıl haddi ve seviyeyi
aştıklarını gayet net olarak
göstermiştir”
Bahçeli Bey'e göre, katiller ülkücüdür. Bu katillere katil
demek, hakarettir.
Tahliyelerine karar verilenler, Bahçeli Bey'e göre,
katiller değil, ülkücülerdir.
Tahliyeleri eleştirenler ve bu ülkücülere katil diyenler
haddi ve seviyeyi aşmışlardır.
********
"Bu
kapsamda nefret dehlizinde insanlıklarını kaybeden
güruh, ülkücülerin ne katilliğini ne de faşistliğini bırakmıştır. Manşetler Bahçelievler’deki yedi TİP’linin
öldürülmesini tekrar ısıtmış, bunun üzerinden ülkücü düşmanlığı yeniden hortlatılmak
istenmiştir."
Katillere katil diyenler, ülkücülere katil demiş
oluyorlarmış. Halbuki böyle bir şey diyen yok.
"Ülkücüler katildir" diyen var mı? Bahçeli Bey,
"Ülkücülere katil diyorlar" diyerek katillerle ülkücüleri kendisi
aynılaştırmaktadır.
Katillere katil diyenler, nefret denizlerinde
insanlıklarını kaybeden güruh imiş.
"Katiller serbest bırakıldı" eleştirisini yapanlar,
Bahçeli Bey'e göre, ülkücülere katil ve faşist demiş oluyorlarmış, ülkücü
düşmanlığını hortlatıyorlarmış.
********
"Bir
defa katillik gibi kabul edilemez bir hakaret ve
suçlamayla ülkücüleri yan yana getirmeye çalışanlar, önce
sicillerine bakmalı ve kanına girdikleri milliyetçilerin vebalini
ödemelidir."
Bahçeli Bey'e göre işkence ile insan öldüren bu katillere
katil demek kabul edilemez bir hakaret ve suçlamadır.
Yukarıdaki sözlerinde olduğu gibi, burada da, Bahçeli Bey,
kasıtlı olarak, katillere katil diyenlerin ülkücülere katil demiş olduğu gibi
akıl almaz bir demagoji yapmaktadır.
********
"Bu itibarla bizim
içimiz rahat, vicdanımız müsterihtir."
Bahçeli Bey, "O dönemde bir kısım ülkücüler ve solcular
karşılıklı birbirlerini öldürdüler, katil oldular. Artık böyle şeyler olmasın.
Bir daha o günlere dönmeyelim" gibi ortalığı yatıştırıcı şeyler söyleyeceği
yerde, içlerinin rahat, vicdanlarının müsterih olduğunu
söylemektedir.
Bu cinayetlerin işlenmesinden hiç bir pişmanlık duymadığı
gibi, vicdanı da müsterihmiş. Pes artık.
********
"Bahçelievler
olayının üzerinde tezgâh kurarak ülkücü avına çıkan ahlaksızlar, 1980 öncesinde binlerce milliyetçi-ülkücüye
nasıl kıyıldığını insanlıkları az da olsa iflas etmemişse hatırlamaya
çalışmalıdır."
Ülkücü avına çıkan kimse yok. Bu bir.
İkincisi, "Solcular ülkücü öldürmedi, solculardan katil
çıkmadı, sadece ülkücüler adam öldürdü" diyen de yok.
Bahçeli Bey, son derece ilkel bir davranış
olan kan davası geleneğini
savunmaktadır.
Demek ki ülkücüler öldürülmüş, onlar da karşılık olarak
solcuları öldürmüşler.
Ama solcuları öldüren ülkücüler katil
olmamış.???
Binlerce ülkücü öldürülmüş imiş. Solcular da çıkıp
binlerce solcunun öldürüldüğünü öne sürebilirler mazeret olarak.
Al sana 12 Eylül öncesi içine düşülen tuzak. Katilliğin
mazereti olur mu? Neresi savunuluyor bunun?
Cinayet işleyen kişi sağcı da olsa, İslamcı da olsa,
ülkücü de olsa, solcu da olsa, sosyalist de olsa katildir.
"Benim katilim iyidir, hatta katil bile değildir, senin
katilin esas katildir" söylemini öne çıkarırsak, 12 Eylül öncesi moduna geri
dönmenin yolunu açarız.
Bu cinayetler intikam cinayetleri değildir.
Yani bir veya birkaç ülkücüyü
öldüren solcular tespit edilmiş ve kıstırılarak öldürülmüş
değiller.
Öldürülenler, suçsuz kişilerdir.
Sadece solcu oldukları için öldürülmüşlerdir.
Buna, kan bağına değil de siyaset bağına
dayanan kan davası
diyebiliriz.
İşte Bahçeli Bey, bu ilkel düşünceyi iftiharla
savunmaktadır.
********
“‘Katilleri kurtarıyorlar’
Aydınlık, ‘Hiç
mi vicdanınız sızlamıyor?’ Milliyet, ‘Katliamcılar dışarıda’ Sözcü, ‘Katiller
özel reformla serbest’ Taraf, ‘Katiller demokrasisi’ Yurt gibi söz ya da başlıklar bazı gazete
sütunlarında yer bulmuştur."
dedikten sonra, Bahçeli Bey, yukarıdaki "önce
sicillerine bakmalı ve kanına girdikleri milliyetçilerin vebalini
ödemelidir." sözlerini sarf etmektedir.
Diğer gazeteleri savunmak bana düşmez, ama Aydınlık, o kara günlerde sağ-sol çatışması
tuzağına düşmemiş, herkesin okuluna gidebilmesini savunmuş, karşıt görüşte
olanları okula almama uygulamasına şiddetle karşı çıkmıştı.
Aydınlık,
ayrıca, birbirini öldürenlerin CIA - MİT tuzağına düştüklerini usanmadan
yazmıştı.
Hatta, "Sağda ve solda vuruşanlar" yazı dizisinde, sağcı
solcu olduklarına bakmaksızın cinayet işleyenleri krokilerle birlikte halkımıza
açıklamıştı.
Kandırılarak terör tuzağına çekilmiş olan sol örgütler, bu
yeüzden Aydınlık'ı ve Perinçek'i "ihbarcı" diye nitelemişlerdi.
Bahçeli Bey, mazeret olarak,
18 Eylül 1979 Adana Endüstri
Meslek Lisesi lojmanlarında 6 ülkücü öğretmenin katledilmesi
olayını ve
15 Mart 1978'de 5 ülkücü
işçiye düzenlenen saldırıyı örnek göstermektedir.
İşte Aydınlık'ın bu cinayetler karşısında yaptığı
yayınlar:
Aydınlık, 20 Eylül 1979
Bakalım Aydınlık
ne yazmış:
"Katillerin cinayet anına kadar olayın meydana geldiği
okulda saklandıkları sanılıyor"
"Katliam görgü tanığı katillerin Meydan Mahallesi yönünde
kaçtıklarını"
Yani "katil, katliam, cinayet" kelimelerini kullanmış.
"Solculara katil diyemezsiniz" dememiş.
Bir de Aydınlık'ın bu cinayet üzerine yaptığı yoruma
bakalım: "MHP ve sahte solun iktidar
mücadelesi"
Evet, sağda "öldür" emri veren MHP yönetimi, solda ise
yönetim kademeleri CIA-MİT tarafından ele geçirilmiş olan sözde sol, gerçekte
ise sahte sol olan örgütlerdi.
Aydınlık ve Perinçek gurubu bu kirli plana başından beri
karşı durmuştur.
Aydınlık, "sağda ve solda
vuruşanlar" yazı dizisi, 1979
5 ülkücü işçiyi öldüren sahte sol
örgütler TİKKO ve Halkın Kurtuluşu ise Aydınlık tarafından işte böyle deşifre
edilmişti.
Sahte
sol örgütler ve MHP, bir planın yürütülmesi için
karşılıklı cinayet işlemekle görevlendirilmiş sözde
karşıt taraflardı.
********
Bahçeli Bey, bu demeci ile, kendisini
savunmaktadır.
Bahçelievler emri, Bahçeli'nin emri idi.
Katliamda kullanılan araç, Ülkücü Gençler
Derneği 2. Başkanı Mustafa Mit üzerine kayıtlı idi.
Bahçelievler, Beşevler, Ankara İTİA (Şimdiki Gazi
Üniversitesi) ülkücülerin elindeydi.
Bölgenin "Ülkücü Komutanı", Devlet Bahçeli
idi.
1978'de herkes şuna inanıyordu: Emri Bahçeli vermişti.
Onun denetimindeki bölgede ondan habersiz eylemn yapılabilir miydi?
Bahçeli Bey, Mustafa Mit'i 2007 seçimlerinde
Sivas'ta birinci sıradan aday göstererek cinayetle arasında bağ kurulmasını
tekrar gündeme getirdi.
Katillerin cezaevi çıkışında MHP İl ve İlçe Başkanları
tarafından karşılanması da onun bilgisi ve emri olmadan
yapılamazdı.
********
Son olarak, Bahçeli Bey şöyle demektedir:
"12 Eylül öncesinde Marksist ve bölücü kesimin
sayısız cinayetleri anayasal düzene karşı işlene tek suç kategorisine sokularak
yalnızca bir cezaya çarptırılması, buna karşılık ülkücülerin suçlanmasına neden
olan her olayın adli suç kapsamına alınarak ayrı ayrı
değerlendirilmesi, geçmişte haksız ve eşitsiz bir uygulamanın
ortaya çıkmasına neden olmuştur"
Bu sözleri dinleyenler 12 Eylül'ün ne olduğunu bilmeseler
sanacaklar ki, 12 Eylül'ü solcular yapmış.
Hayır beyefendi. Haksız uygulama yapılmadı.
Bu
uygulama ile MHP ve Ülkü Ocakları'nın "Anayasal düzene karşı suç işleyen örgüt"
muamelesi görmesi önlendi, yani MHP ve Ülkü Ocakları
kurtarıldı.
Bahçeli
Bey'in dediği gibi ülkücülerin işlediği cinayetler "adi suç" sayıldı, MHP ve
Ülkü Ocakları'ndan emir alarak bu cinayetleri işledikleri
gizlendi.
Yani Bahçeli Bey, diğer sol örgüt davaları gibi bir "MHP
Davası" ve bir "Ülkü Ocakları Davası" olmasını mı tercih ederdi? Yok
canım.
Tam demagoji.
********
"Ülkücüler olaylara karışmasın, ders çalışsın" dediği için
Bahçeli Bey'in geçmişten ders aldığını, artık böyle olaylara karşı olduğunu
sanmıştık.
Fethullah'a karşı bazı çıkışlarını da bağımsızlıkçı bir
yola girdiği şeklinde yorumlamış ve desteklemiştik.
Hatta Bay Kemal'in Bahçeli'den ders alması gerektiği
yolunda, MHP'yi cesaretlendirici yazılar yazmıştım.
Ama AKP'yi iç ve dış politikada (Kur'an dersi, Suriye
olayı vs) can havliyle desteklemesi ve katiller konusunda aldığı bu tavır,
yanılmış olduğumu göstermektedir.
Cila bir yere kadar gitti. Gerçek görüntü ortaya çıktı.
Bu eleştirim, MHP yönetimini kapsamaktadır.
MHP içinde yurtsever, milliyetçi sayısız kardeşlerimiz
vardır.
Ancak, CHP içindeki yurtsever, Atatürkçü kardeşlerimiz
nasıl CHP'nin AKP'ye sol koltuk değneği olmasını önleyemiyorlarsa, bunlar da
MHP'nin AKP'ye sağ koltuk değneği olmasını önleyemiyorlar.
Çünkü su başları tutulmuştur.
********
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder