İki emekli General, Doğu Perinçek'in komutanlara sorduğu
soruları bir mektupla cevapladılar.
Aydınlık, 21 Şubat
2013
Doğu
Perinçek,10 Şubat 2013 günü Aydınlık gazetesi köşe yazısında
komutanlara şu soruları yöneltmişti:
"Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Silivri, Sincan, İzmir’deki ve
Ankara’daki ve Diyarbakır, Erzincan, Malatya, İstanbul ve Çorlu’daki ve Gölcük
ve İskenderun’daki bütün komutanlara aynı soruyu soruyorum:
Türk Silahlı Kuvvetleri, düşmanın iç cephedeki harekâtına niçin karşı
koymadı, niçin bugünkü duruma geldi?
Türkiye kuşatmayı nasıl
yaracak? Vatan bütünlüğünü, Cumhuriyetin geleceğini
nasıl kurtaracağız ve nasıl yeniden Atatürk Devrimi rotasına
gireceğiz?
Cevaplarınızı bu köşede ve Aydınlık sayfalarında yayınlamaya
hazırız."
********
Emekli Korgeneral İsmail Hakkı
Pekin ve Emekli
Tümgeneral Ahmet Yavuz, elyazısı ile Silivri Esir Kampı'ndan
gönderdikleri mektupta bu soruları cevapladılar.
Mektuptan önemli bölümler: (Cümleler
tarafımdan kısaltılmıştır)
"Ülkemizin
yeniden yapılandırıldığı, ve bu yapılanmaya uygun bir silahlı kuvvetler vücuda
getirilmeye çalışıldığı aşikardır. Bütün bu davalar da söz konusu
şekillendirmeye hizmet eden tasfiye hareketidir."
"Ülkemiz
1952'de NATO'ya girdikten sonra, kendi omuzlarının üzerinde başkasının kafasını
taşımanın bedeli olarak, düşünme yetisini ve özgürlüğünü kaybetmiştir. Bizim
yerimize başkaları düşünür olmuştur.
NATO döneminde halkın kaderini paylaşma
zayıflamış, halkın değerlerinden uzaklaşılmış, ve bu ordu kendisine kan
pompalayan damarları zaman içerisinde çürütmüştür."
"Yazınızda belirttiğiniz gibi, yenilen ordu
değildir. Bir yenilgi varsa, milletin de yenilgisidir. Esas pay bizimdir. Harbin
doğası birçok muharebeyi barındırır. Ancak bir muharebe kaybedildi. Harbi biz
kazanacağız."
"Maalesef Ordumuzu yöneten bizler, Atatürk'ü doğru anlama
ve anlatma becerisini gösteremedik."
"Ordu, uzun süren bir iç güvenlik harekatında büyük fedakarlıkla büyük
ölçüde başarılı olmasına rağmen, aşırı sorumluluk almış, yer yer devlet yönetimi
işlevlerini üstlenmiş, yarattığı aşırı güven duygusuyla kandini gerekli hukuki
destekten yoksun bırakmıştır."
"Darbeler sorunların daha da karmaşık hal almasına vesile olmuştur. Yapılan
bu hatalar, toplumun örgütlenmesini engellemiş ve halkın zihnindeki Ordu sihrini
de erozyona uğratmıştır. Hatta, yarattığı "kurtarıcı" algısıyla, toplumun kendi
problemlerini kendisinin çözmesi alışkanlığı edinmesini de engellemiştir"
"Gerçek demokrasiyi savunmak için
örgütlü mücadele esas alınmalıdır. Emekli insanlar
olarak yapabileceğimiz en önemli şey, bütün zorlukları göğüsleyerek gerçeği
halkımıza anlatmak ve örgütlü olarak bu mücadeleye
katkıda bulunmaktır."
********
Bu mektubu, Korg. Pekin'in 18 Şubat 2013 günlü Aydınlık'ta yayımlanan
demeci ile birlikte değerlendirmeliyiz.
********
İki Generalin Silivri'den gönderdikleri cevap mektubunun başlangıç
kısmı:
Mektubun son bölümü:
Mektubun tamamı:
Sayın
Doğu Perinçek
9-10 Şubat 2013 tarihli yazılarınızı okuduk. Size, ortak bir cevap
sunuyoruz.
Ülkemizin yeniden yapılandırıldığı ve bu yapılanmaya uygun bir
Silahlı Kuvvetler vücuda getirilmeye çalışıldığı aşikârdır. Bütün bu davalar da
söz konusu şekillendirmeye hizmet eden tasfiye hareketidir.
O günkü değerlendirmelere göre, Sovyet tehdidi algılaması sonucu
ülkemiz 1952’de NATO’ya girmiştir. O tarihten başlayarak kendi omuzları üzerinde
başkasının kafasını taşımanın bir bedeli olarak düşünme yetisini ve özgürlüğünü
kaybetmiştir. Bizim yerimize başkaları düşünür olmuştur.
Aynı dönemde halkın kaderini paylaşma zayıflamış ve onun
değerlerinden uzaklaşılmış ve bu Ordu kendisine kan pompalayan damarları zaman
içerisinde çürütmüştür.
Maalesef bu Orduyu yöneten bizler Atatürk’ü doğru anlama ve
anlatma becerisini gösteremedik. Yazınızda belirttiğiniz İttihatçı damar aslında
iki ayrı damardır. İkisi de vatansever olmakla birlikte, birisi askeri siyasetin
içine sokmuş, diğeri askeri siyasetin dışına çıkarmaya özen göstermiştir. İkinci
damar Mustafa Kemal’in damarıdır, ülkeyi kurtaran ve kuran O’dur. Öncelikle
bunun altını çizmek istiyoruz.
Üzüntüyle belirtelim ki ülkemizi yönetenler zaman zaman iç ve dış
bakımdan darboğazlara giren ülkeyi düze çıkarma becerisi gösterememişlerdir. Bu
durum çeşitli darbelerin davetiyesi olmuştur. Ordu ise yapılan darbelerdeki
tutumu ile o gün ülkenin problemlerini geçici olarak çözmüş görünse de,
sorunların daha karmaşık hal almasına vesile olmuştur. Yapılan bu hatalar,
toplumun örgütlenmesini engellemiş, gelişmesine mani olmuş, halkın zihnindeki
Ordu sihrini de erozyona uğratmıştır. Hatta yarattığı “kurtarıcı” algısıyla,
toplumun kendi problemlerini kendisinin çözmesi alışkanlığı edinmesini de
engellemiştir.
Uzun süren bir iç güvenlik harekâtında, büyük bir fedakârlık
örneği sergilemesine ve büyük ölçüde başarılı olmasına rağmen aşırı derecede
sorumluluk almış, sivillerin (devletin unsurları) işlevlerini de yer yer
üstlenmiş, yarattığı aşırı güven duygusu kendisini yeterli ve gerekli hukuki
destekten yoksun bırakmıştır. Bütün bunların sonucu halkın beklentileri de tam
olarak karşılanamamıştır.
Soğuk Savaşın sona ermesinden dolayı ortaya çıkan yeni durumu tam
olarak doğru değerlendirememiş, yeniden yapılanma fırsatlarını da
kaçırmıştır.
Yurt sevgisi şunu zorunlu kılıyor: Vatana hainleri hariç
yurdumuzun üstündeki her türlü varlığı koşulsuz sevmek. Hiçbir kişisel hesap
peşinde koşmamak ve tertemiz kalabilmek. Bunları yerine getiremediğiniz zaman
birilerinin hizmetkârı olursunuz. Örneklerini gördük.
Ordu, milletin doğal bir uzantısıdır. Milletin barındırdığı iyi ve
kötü bütün özellikleri içinde bulundurur. İkisi birbirinden soyutlanamaz. Bütün
bu eleştirilere rağmen Kıbrıs Harekâtını başarıyla tamamlayan, ülkeyi
bölünmekten kurtaran bir iç güvenlik harekâtı icra eden ve millî bir savunma
sanayisinin kurulmasına öncülük eden bir Orduya sahip olduğumuzu da
unutmayalım.
Yazınızda belirttiğiniz gibi, yenilen Ordu değildir. Bir yenilgi
varsa sadece Ordunun değil, milletin de yenilgisidir. Esas pay bizimdir. Ama biz
bunu, askeri terminoloji ile dile getirirsek, bir harbin kaybedilmesi olarak
görmüyoruz. Harbin doğası bir sürü muharebeyi barındırır. Bir kısmında
yenilebilirsiniz ama bu harbi kazanmayacağınız anlamına gelmez. Harbi biz
kazanacağız. Mustafa Kemal’in aklı ve bilimi rehber edinen felsefesi
kazanacaktır, millet mutlaka kazanacaktır!
Sayın
Perinçek,
Sizin de belirttiğiniz gibi, Sn. Org. Koşaner’in tutumu gerçek bir
askeri tutumdur. Bütün kalbimizle kendisine şükran borçluyuz. Bugünden sonra
yapılabilecek en temel husus, çeşitli vesilelerle belirttiğimiz gibi olanı
biteni, halkımıza, bütün çıplaklığı ile anlatmaktır. Buna rağmen sonuç
alınamıyorsa, takip edilecek yol, Sn. Org. Koşaner’in onurlu tutumunu benimsemek
olmalıdır.
Gerçek demokrasiyi var gücümüzle savunmak ve bunun için örgütlü
mücadele etmek esas alınmalıdır.
Buna insanlar dudak bükebilir. Ama unutmayalım ki askeri anlamıyla
söylersek harbin hedefi de bu demokrasiyi gerçekleştirebilmektir.
Bizler emekli insanlarız. Yapabileceğimiz en önemli şey,
olabilecek bütün zorlukları göğüsleyerek, gerçeği halkımıza anlatmak ve örgütlü
olarak bu mücadeleye katkıda bulunmaktır.
En içten saygılarımızla.
İsmail H. Pekin Ahmet Yavuz
Yazılarımı e-posta olarak almak isteyenler serdarbolat@superonline.com adresine boş bir ileti göndererek ileti listeme kayıt olabilirler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder