23 Şubat 2013 Cumartesi

İki Generalin Perinçek'e cevabı


İki emekli General, Doğu Perinçek'in komutanlara sorduğu soruları bir mektupla cevapladılar.

                                                           Aydınlık, 21 Şubat 2013
 
Doğu Perinçek,10 Şubat 2013 günü Aydınlık gazetesi köşe yazısında komutanlara şu soruları yöneltmişti:
 
"Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Silivri, Sincan, İzmir’deki ve Ankara’daki ve Diyarbakır, Erzincan, Malatya, İstanbul ve Çorlu’daki ve Gölcük ve İskenderun’daki bütün komutanlara aynı soruyu soruyorum:
Türk Silahlı Kuvvetleri, düşmanın iç cephedeki harekâtına niçin karşı koymadı, niçin bugünkü duruma geldi?
Türkiye kuşatmayı nasıl yaracak? Vatan bütünlüğünü, Cumhuriyetin geleceğini nasıl kurtaracağız ve nasıl yeniden Atatürk Devrimi rotasına gireceğiz?
Cevaplarınızı bu köşede ve Aydınlık sayfalarında yayınlamaya hazırız."
 
********
 
Emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin ve Emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz, elyazısı ile Silivri Esir Kampı'ndan gönderdikleri mektupta bu soruları cevapladılar.
 
Mektuptan önemli bölümler: (Cümleler tarafımdan kısaltılmıştır)
 
"Ülkemizin yeniden yapılandırıldığı, ve bu yapılanmaya uygun bir silahlı kuvvetler vücuda getirilmeye çalışıldığı aşikardır. Bütün bu davalar da söz konusu şekillendirmeye hizmet eden tasfiye hareketidir."
  
"Ülkemiz 1952'de NATO'ya girdikten sonra, kendi omuzlarının üzerinde başkasının kafasını taşımanın bedeli olarak, düşünme yetisini ve özgürlüğünü kaybetmiştir. Bizim yerimize başkaları düşünür olmuştur.
NATO döneminde halkın kaderini paylaşma zayıflamış, halkın değerlerinden uzaklaşılmış, ve bu ordu kendisine kan pompalayan damarları zaman içerisinde çürütmüştür."
 
"Yazınızda belirttiğiniz gibi, yenilen ordu değildir. Bir yenilgi varsa, milletin de yenilgisidir. Esas pay bizimdir. Harbin doğası birçok muharebeyi barındırır. Ancak bir muharebe kaybedildi. Harbi biz kazanacağız."  

"Maalesef Ordumuzu yöneten bizler, Atatürk'ü doğru anlama ve anlatma becerisini gösteremedik."
 
"Ordu, uzun süren bir iç güvenlik harekatında büyük fedakarlıkla büyük ölçüde başarılı olmasına rağmen, aşırı sorumluluk almış, yer yer devlet yönetimi işlevlerini üstlenmiş, yarattığı aşırı güven duygusuyla kandini gerekli hukuki destekten yoksun bırakmıştır."
 
"Darbeler sorunların daha da karmaşık hal almasına vesile olmuştur. Yapılan bu hatalar, toplumun örgütlenmesini engellemiş ve halkın zihnindeki Ordu sihrini de erozyona uğratmıştır. Hatta, yarattığı "kurtarıcı" algısıyla, toplumun kendi problemlerini kendisinin çözmesi alışkanlığı edinmesini de engellemiştir"
 
"Gerçek demokrasiyi savunmak için örgütlü mücadele esas alınmalıdır. Emekli insanlar olarak yapabileceğimiz en önemli şey, bütün zorlukları göğüsleyerek gerçeği halkımıza anlatmak ve örgütlü olarak bu mücadeleye katkıda bulunmaktır."
 
********
 
Bu mektubu, Korg. Pekin'in 18 Şubat 2013 günlü Aydınlık'ta yayımlanan demeci ile birlikte değerlendirmeliyiz.
 
********
 
İki Generalin Silivri'den gönderdikleri cevap mektubunun başlangıç kısmı:

Mektubun son bölümü:

Mektubun tamamı:
 
 
Sayın Doğu Perinçek
9-10 Şubat 2013 tarihli yazılarınızı okuduk. Size, ortak bir cevap sunuyoruz.
Ülkemizin yeniden yapılandırıldığı ve bu yapılanmaya uygun bir Silahlı Kuvvetler vücuda getirilmeye çalışıldığı aşikârdır. Bütün bu davalar da söz konusu şekillendirmeye hizmet eden tasfiye hareketidir.
O günkü değerlendirmelere göre, Sovyet tehdidi algılaması sonucu ülkemiz 1952’de NATO’ya girmiştir. O tarihten başlayarak kendi omuzları üzerinde başkasının kafasını taşımanın bir bedeli olarak düşünme yetisini ve özgürlüğünü kaybetmiştir. Bizim yerimize başkaları düşünür olmuştur.
Aynı dönemde halkın kaderini paylaşma zayıflamış ve onun değerlerinden uzaklaşılmış ve bu Ordu kendisine kan pompalayan damarları zaman içerisinde çürütmüştür.
Maalesef bu Orduyu yöneten bizler Atatürk’ü doğru anlama ve anlatma becerisini gösteremedik. Yazınızda belirttiğiniz İttihatçı damar aslında iki ayrı damardır. İkisi de vatansever olmakla birlikte, birisi askeri siyasetin içine sokmuş, diğeri askeri siyasetin dışına çıkarmaya özen göstermiştir. İkinci damar Mustafa Kemal’in damarıdır, ülkeyi kurtaran ve kuran O’dur. Öncelikle bunun altını çizmek istiyoruz.
Üzüntüyle belirtelim ki ülkemizi yönetenler zaman zaman iç ve dış bakımdan darboğazlara giren ülkeyi düze çıkarma becerisi gösterememişlerdir. Bu durum çeşitli darbelerin davetiyesi olmuştur. Ordu ise yapılan darbelerdeki tutumu ile o gün ülkenin problemlerini geçici olarak çözmüş görünse de, sorunların daha karmaşık hal almasına vesile olmuştur. Yapılan bu hatalar, toplumun örgütlenmesini engellemiş, gelişmesine mani olmuş, halkın zihnindeki Ordu sihrini de erozyona uğratmıştır. Hatta yarattığı “kurtarıcı” algısıyla, toplumun kendi problemlerini kendisinin çözmesi alışkanlığı edinmesini de engellemiştir.
Uzun süren bir iç güvenlik harekâtında, büyük bir fedakârlık örneği sergilemesine ve büyük ölçüde başarılı olmasına rağmen aşırı derecede sorumluluk almış, sivillerin (devletin unsurları) işlevlerini de yer yer üstlenmiş, yarattığı aşırı güven duygusu kendisini yeterli ve gerekli hukuki destekten yoksun bırakmıştır. Bütün bunların sonucu halkın beklentileri de tam olarak karşılanamamıştır.
Soğuk Savaşın sona ermesinden dolayı ortaya çıkan yeni durumu tam olarak doğru değerlendirememiş, yeniden yapılanma fırsatlarını da kaçırmıştır.
Yurt sevgisi şunu zorunlu kılıyor: Vatana hainleri hariç yurdumuzun üstündeki her türlü varlığı koşulsuz sevmek. Hiçbir kişisel hesap peşinde koşmamak ve tertemiz kalabilmek. Bunları yerine getiremediğiniz zaman birilerinin hizmetkârı olursunuz. Örneklerini gördük.
Ordu, milletin doğal bir uzantısıdır. Milletin barındırdığı iyi ve kötü bütün özellikleri içinde bulundurur. İkisi birbirinden soyutlanamaz. Bütün bu eleştirilere rağmen Kıbrıs Harekâtını başarıyla tamamlayan, ülkeyi bölünmekten kurtaran bir iç güvenlik harekâtı icra eden ve millî bir savunma sanayisinin kurulmasına öncülük eden bir Orduya sahip olduğumuzu da unutmayalım.
Yazınızda belirttiğiniz gibi, yenilen Ordu değildir. Bir yenilgi varsa sadece Ordunun değil, milletin de yenilgisidir. Esas pay bizimdir. Ama biz bunu, askeri terminoloji ile dile getirirsek, bir harbin kaybedilmesi olarak görmüyoruz. Harbin doğası bir sürü muharebeyi barındırır. Bir kısmında yenilebilirsiniz ama bu harbi kazanmayacağınız anlamına gelmez. Harbi biz kazanacağız. Mustafa Kemal’in aklı ve bilimi rehber edinen felsefesi kazanacaktır, millet mutlaka kazanacaktır!
Sayın Perinçek,
Sizin de belirttiğiniz gibi, Sn. Org. Koşaner’in tutumu gerçek bir askeri tutumdur. Bütün kalbimizle kendisine şükran borçluyuz. Bugünden sonra yapılabilecek en temel husus, çeşitli vesilelerle belirttiğimiz gibi olanı biteni, halkımıza, bütün çıplaklığı ile anlatmaktır. Buna rağmen sonuç alınamıyorsa, takip edilecek yol, Sn. Org. Koşaner’in onurlu tutumunu benimsemek olmalıdır.
Gerçek demokrasiyi var gücümüzle savunmak ve bunun için örgütlü mücadele etmek esas alınmalıdır.
Buna insanlar dudak bükebilir. Ama unutmayalım ki askeri anlamıyla söylersek harbin hedefi de bu demokrasiyi gerçekleştirebilmektir.
Bizler emekli insanlarız. Yapabileceğimiz en önemli şey, olabilecek bütün zorlukları göğüsleyerek, gerçeği halkımıza anlatmak ve örgütlü olarak bu mücadeleye katkıda bulunmaktır.
En içten saygılarımızla.
İsmail H. Pekin Ahmet Yavuz
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/19399-gorev-orgutlu-mucadele.html

Yazılarımı e-posta olarak almak isteyenler serdarbolat@superonline.com  adresine boş bir ileti göndererek ileti listeme kayıt olabilirler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder