AKP faşizmi Taksim'de Cumhuriyet ile hesaplaşma peşinde.
O ağaçlara düşman olmalarının nedeni Cumhuriyet yönetimi
tarafından dikilmiş olmaları.
Projeye tepkiler sadece çevreyi ve yeşili korumakla
sınırlı değil. Burada bir hayat tarzı değişikliği yapılıyor.
Atatürk Kültür Merkezi yıkılşacak, yerine cami yapılacak.
Olmazsa, Topçu Kışlası veya AVM her ne ise, onun içine cami veya mescit
yapacaklar.
Opera, bale, konser, tiyatro gerekmez. Kültüre gerek yok.
Hele mekanın adında Atatürk kelimesi varsa... Maazallah... Günde 5 vakit namaz yeter.
Diğer yandan, 31 Mart yobaz ayaklanmasının bastırılmasının
sözümona intikamını almış olacaklar.
Abdülhamit, alaylı topçu subaylarını ve askerleri Topçu
Kışlası'na yerleştirmişti. Said-i Nursi, Derviş Vahdeti gibi yobazlar, alaylı
subayları mektepli subaylara karşı kışkırtttılar. Çünkü mektepli subayların
çoğunlukla desteklediği İttihat ve Terakki Fırkası'nın baskıları
sonucunda Abdülhamit, 1908 yılında Meşrutiyeti yeniden kabul etmek zorunda
kalmıştı. Yobazlar, meşrutiyetin dinsizlik olduğu yolunda yaygara koparıyorlar
ve şeriat istiyorlardı. 31 Mart 1909 (yeni takvimle 13 Nisan) günü Topçu
Kışlası'ndan tekbirlerle dışarı çıkan isyancı gürüh yolda gördükleri mektepli
subayları, mebusları öldürmeye başladılar. Selanik'ten gelen Hareket Ordusu
kanlı çarpışmalardan sonra duruma hakim oldu, Topçu Kışlası yoğun top ateşi ile
yerle bir edildi, gerici isyan bastırıldı.
Hareket Ordusu'nun Komutanı Mahmut Şevket Paşa, Kurmay
Başkanı ise Yüzbaşı Mustafa Kemal idi.
İşte, Cumhuriyet'in diktiği ağaçları keserek bu kışlayı
yeniden yapmak sureti ile gerici isyanın bastırılmasının intikamı alınmak
isteniyor.
Gezi Parkı Projesi, bu anlamda, Mustafa Kemal
düşmanlığının somut bir dışavurumudur.
Kırmızı Elbiseli Kız : Ceyda
Sungur
Taksim Gezi Parkı 28
Mayıs 2013 Foto: Osman Örsal
Olaylar, kendiliğinden gelişen bir "yeter artık" hareketi
idi. Sabah 05 saldırısı, bardağı taşıran damla oldu.
Bazı yurtsever yazarlar ise, olayın önceden planlandığını
öne sürüyorlar. İşte onlardan ikisi:
Selcan Taşçı,
şöyle diyor: (Yeniçağ, 2 Haziran 2013)
"Ortada parkta oturup sohbet eden, kitap okuyan,
şarkı türkü söyleyen küçük bir gruptan başka hiçbir şey yokken, taş atan kimse
yokken, slogan atan kimse yokken, taşkınlık yokken, neden olmayan bir eyleme
müdahale edildi? Neden yoktan bir “isyan” var edildi?
Neden “öncü” görevini İmralı ulağı üstlendi?"
Neden “öncü” görevini İmralı ulağı üstlendi?"
Selcan Taşçı'ya göre, polis AKP'ye karşı büyük bir eylemi başlatmak amacı ile sabah 05 müdahalesini yapmış. "Slogan atan, taşkınlık yapan yokken" diyor. Oradakiler ağaçların sökülmesine engel oluyorlardı, sökülen ağaçları tekrar dikiyorlardı. Bunu yaparken slogan atmak gerekmez ki... İnşaat hazırlıklarının devam edebilmesi için, ağaçların sökülmesine engel olanlara müdahale kaçınılmazdı. Ayrıca, polise emir veren bizzat Tayyip Bey değil mi? Tayyip Bey kendine karşı komplo mu hazırladı yani?
"Neden öncü görevini İmralı ulağı üslendi?" diyor. BDP'li
Süreyya Önder ve avanesi de ilk günlerde (28-29 Mayıs) oradaydı. Amaçları BDP
propagandası yapmaktı. 1 Haziran'da Taksim'e BDP bayrakları ile 40 kişilik bir
gurupla girdiler. Bölücü slogan atmadılar. Ertesi gün Öcalan posteri açmak
istediler hemen engel olduk. Tutunamadılar. Birkaç saat sonra alanı terk
ettiler.
Taksim dahil tüm alanlarda Türk bayrağı ve Atatürk
posterleri hakimdi. Bölücülere yakın olan EMEP ve diğer guruplar bile "halklar"
edebiyatı yapamadılar.
AKP istifa. Hükümet istifa.
Mustafa Kemal'in askerleriyiz.
Gün gelecek devran dönecek AKP halka hesap
verecek
Faşizme karşı omuz omuza
Ya istiklal ya ölüm, tam bağımsız
Türkiye
Ana sloganlar bunlardı. Hiç bir bölücü slogan duymadım.
Tek hedef AKP ve polis idi.
Selcan Taşçı,
yazının devamında şöyle diyor:
"Tunus’un, Mısır’ın, Libya’nın “bahar” larının
nasıl kan dondurduğunu unutmayın!
Allah’ın bildiğini kuldan saklamaya gerek yok, iktidarın gidişine en çok sevinenlerden biri olurum ama “gönderen” “milli irade” olursa!
Bu akıl almaz saldırganlığın, siyasi intihar kararı almadılarsa bu izahı mümkün olmayan kışkırtıcılığın tek bir anlamı var:
Biri “darbe zemini” hazırlıyor şu anda!
Biri “dış müdahale” ye açık hale getirmeye çalışıyor ülkeyi!"
Allah’ın bildiğini kuldan saklamaya gerek yok, iktidarın gidişine en çok sevinenlerden biri olurum ama “gönderen” “milli irade” olursa!
Bu akıl almaz saldırganlığın, siyasi intihar kararı almadılarsa bu izahı mümkün olmayan kışkırtıcılığın tek bir anlamı var:
Biri “darbe zemini” hazırlıyor şu anda!
Biri “dış müdahale” ye açık hale getirmeye çalışıyor ülkeyi!"
Tamamen mantık dışıdır. Kim darbe zemini hazırlıyor?
Polise kumanda eden AKP değil mi? AKP kendine karşı darbe mi yapılsın
istiyor?
Eğer öyle ise, yandaş yalaka medyanın olayları görmezden
gelmesini nasıl açıklayacak Selcan Hanım? Tahrir'den canlı yayın yapanlar,
Taksim'i neden görmedi?
Banu
Avar'a göre AKP'nin kullanım süresi bitmiştir. Emperyalizm,
hakimiyetini başka bir seçenekle (örneğin Y-CHP + BDP) sürdürme eğilimine
girmiştir. Olayları bu yüzden körüklemiştir.
Banu Avar şöyle diyor:
"Türk milleti gerçek bir muhalefet oluşturup
geçen yüzyıl başında olduğu gibi Batıya büyük bir kazık atabilir. İşte bunu
önlemenin yolu AKP ile ülkenin içinde sıkışan gazdan kurtulmak, Erdoğan'ı deliğe
süpürmektir. Ve yerine bir süre milleti oyalayacak, Y-CHP ve BDP koalisyonuna
yer açılır. Yeni bölünme Anayasası o hengâmede çıkarılır. Federe Türk devletine
yol alınır. Enazından onların planları budur. O nedenle kendi adamları da olsa
Erdoğan'a yol gözükür."
Banu Avar'ın yanılgısı şuradadır:
CHP'nin tabanı yurtseverdir, Atatürk düşmanı değildir, bölücülüğe
karşıdır.
CHP yönetim kademeleri Y-CHP haline
gelebilir, ancak Y-CHP + BDP koalisyonu mümkün değildir, CHP tabanı bunu asla
kabul etmez. Böyle bir şey olursa CHP bölünür. Koalisyon çöker. Yurtsever CHP
tabanı devrimcileşir. Milli Merkez güçlenir. Devrimin ayak sesleri duyulmaya
başlar. Bu nedenle, Banu Avar'ın senaryosu gerçekçi olamaz. Emperyalizm bu kadar
sersem değildir.
Banu Avar,
devamla şöyle diyor:
"Mısır’daki meydanda tek slogan
‘DİRENİŞ’di. Ne AB ne ABD ne de küresel sırtlanlara atıf vardı. Tek amaç
Mübarek’i devirmekti, yerine CIAnin yeni baronları gelecekti. Bu amaç tüm
sloganlara yansımıştı. Meydanda Mısır bayrağından çok sıkılı yumruklu Otpor
darbe teşkilatı bayrağı vardı."
Mısır ve Türkiye direnişçilerinin bilinç seviyesi aynı mıdır? Mısır'da bir aydınlanma devrimi olmadı. Bizim Atatürk Devrimimiz var, 27 Mayıs Devrimimiz var. Sayısız sol, sosyalist örgütümüz var. Bölücülüğe ve Atatürk'e karşı tutumlarını eleştiriyor olsak da, temelde emperyalizme karşıdırlar. CHP tabanı da her ne kadar "Avrupa Birliği demokrasinin beşiği" dolması ile zehirlenmiş olsa da, Amerikan emperyalizmine karşı uyanıktır. En azından Atatürk düşmanı değildir. Arap ülkelerindeki din ağırlıklı isyan ile ülkemizdeki aydınlanmacı karakterdeki isyan arasında nasıl bir benzerlik kurulabilir? AKP devrilirse, yerine İslamcı bir hükümetin gelmesi olasılığı var mıdır? Otpor veya benzeri bir Sorosçu darbe teşkilatı var mı meydanlarda? Yok. O halde?
Banu Avar da bu durumun farkında. Yazısının
devamında geri adım atarak şöyle diyor:
"Türkiye Mısır’a benzemez. Bayrağına sarınmış, TAM
BAĞIMSIZ TÜRKİYE şiarıyla meydanları dolduranları kimse ezemez! Ama;
kışkırtanların mutsuzlukları haberlere yansımaya başladı bile!
Demirtaş: ‘Milliyetçiler halkı kışkırtıyor,’ beyanatı verdi."
Demirtaş: ‘Milliyetçiler halkı kışkırtıyor,’ beyanatı verdi."
Ancak hala kışkırtma olduğunda, kışkırtıcının da
BDP / PKK olduğunda ısrarcı... Milyonlarca insan BDP'nin kışkırtması ile
meydanları doldurmuş. Bu iddia da tamamen mantık dışıdır.
Banu
Avar, yazısının sonuna doğru şu uyarıyı yapıyor:
"Kitleyi yönlendirenlere dikkat edilmelidir. Bu uyarıyı
yaptığımız için bize olmadık hakareti yapanlara, Reyhanlı'da sus pus olan Batı
basınının, Taksim için neden dünyayı ayağa kaldırıp 'Arslan Türkler! Çılgın
Türkler!' diye gaz verdiğini düşünmelerini öneririz."
Banu Hanım'a kim hakaret etmiş bilmiyorum, hakaret
edenleri kınıyorum.
Ancak, Banu Hanım, kitleyi yönlendirenlere dikkat
edilmesini söylemekle haklı olmakla beraber, kitleyi yönlendirenleri
tanımadığını, bilmediğini de açık etmiş olmaktadır. Demek ki hareketin içinde
değildir. Bilgi eksikliği vardır. Kitleyi yönlendirenler devrimcilerdir. Nereden
biliyorsun derseniz içindeyim de ondan. Her şey kontrol altındadır. BDP'ye
Öcalan posteri, Genç Türk provokatörlerine de "Ordu Göreve" pankartı açtırmadık.
Genelkurmay lisanıyla "etkisiz hale getirildiler" ve çekildiler.
Selcan Taşçı, Banu Avar ve diğer yurtsever
arkadaşların samimi bir şekilde endişe duyduklarını biliyorum. Ama içleri rahat
olsun. Onyıllardır denenmiş, sınanmış kaptan dümendedir. Pruvamız
netadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder