30 Eylül 2013 Pazartesi

Çin şirketinin füze teklifi AKP'yi hizadan çıkardı

AKP Hükümeti, uzun menzilli füze ve FD2000 füze savunma sistemi üretimi için Çin şirketi CPMIEC ile anlaşma imzalama kararını açıkladı.

Çin şirketi, nükleer silahların yaygınlaştırılmasına karşı yapılmış olan anlaşmaları ihlal ettiği gerekçesi ile bu yılın Şubat ayında ABD tarafından yaptırım uygulanan şirketler listesine, yani kara listeye alınmıştı.

ABD yönetimi, AKP'nin bu kararına tepkisini Reuters Ajansı kanalı ile açıkladı. Habere göre, ABD Dışişleri Bakanlığı, Türkiye Hükümeti'ne endişelerini bildirmiş. Endişe nedeni şu imiş: Bu Çin füzeleri NATO sisteminde kullanılamayacak cinsten imiş. Ayrıca, AKP Hükümeti nasıl olur da ABD'nin kara listeye aldığı bir şirket ile anlaşma yapma kararı almaya cüret edermiş. "Bu konudaki görüşmelerimiz sürecek" diye de ilave ediyor ABD Dışişleri. Yani Tayyip Erdoğan'ı bu anlaşmayı imzalamaması için sıkboğaz etmeye devam edeceklermiş.


Haberin tamamı için bakınız: http://www.hurriyet.com.tr/planet/24814218.asp

 
FÜZE İHALESİNİ ALAN ŞİRKET ABD’NİN KARA     LİSTESİNDE
Foto: Hürriyet

Amerikan Raytheon şirketi ve Fransız-İtalyan ortaklığı Eurosam dururken Çin şirketinin seçilmesi Atlantik ittifakını çıldırtmış.

Hürriyet gaz tenekesi, yaptığı yorumda, Türkiye'nin Çin şirketini seçmesinin hem maliyeti düşürmek, hem de askeri üretime dahil olmak istemesinden kaynaklandığını söylüyor.
İşin püf noktasını, bam telini söylemiş ama, tam anlaşılır şekilde söylememiş.

Çin firmasının teklifini ABD ve Avrupa şirketlerinin tekliflerinden ayıran temel özelliği Mehmet Ali Güller vurguladı:
Çin'in teklifi sadece ucuz olması açısından değil, aynı zamanda ve en önemlisi teknoloji transferi ve buna bağlı olarak ortak üretim imkanı sağladığı için de rakipsizdi.
(Aydınlık, 28 Eylül 2013)

Rus teklifi de teknoloji transferi içeriyordu ama AKP Rusya ile nükleer santral anlaşması yapmıştı. Bir elini de Çin'e uzatması daha akıllıca idi. Ayrıca, Suriye'nin elinde de Rus füzeleri vardı. Bunu AKP tabanına biraz zor anlatırlardı.

ABD ve Avrupa şirketleri, teknoloji transferinin adını bile duymak istemiyorlar. Onların tek istediği, mallarını satmak. Ve Türkiye'yi ilelebet kendilerine bağımlı halde tutmak.
Hem fiyatları pahalı, hem teknoloji vermiyorlar, hem de şikayet ediyorlar. Hem kel hem fodul yani.

ABD ve Avrupa'nın bize sattıkları uçakların beyinleri de kendilerine bağlı. Onlar hangi ülkenin silahlarını dost göstermek istiyorsa bizim uçaklar o silahları dost görüyor. Onlar ise istedikleri gibi ayar yapabiliyorlar. Çünkü teknoloji onların elinde. Örneğin biz ABD ve Avrupa uçaklarını düşman olarak göremiyoruz, ama onlar istedikleri anda bizim uçakları düşman görecek şekilde düzenleme yapabilirler. Bize kakaladıkları gemiler de, diğer tüm silahlar da aynı konumda.


Rusya ve Çin ile askeri ilişkiler kurulması 28 Şubat dönemine rastlar. Dolayısıyla, füze anlaşması da 28 Şubat'ın hazırladığı sürecin bir sonucudur.

Türkiye kendi milli savunma sanayisini oluşturamıyordu, NATO buna izin vermiyordu. 28 Şubat'ın kurduğu bu ilişkiler, bu çemberin kırılmaya başlanması için atılan adımlardı.
Mehmet Ali Güller, sözkonusu yazısında bu konuya da açıklık getiriyor:

MİLGEM ve MİLTANK projeleri de 28 Şubat'ın millileşme atılımının parçaları idiler. 28 Şubat'ın komutanları, diğer yandan da Rus ve Çin orduları ile ilişkiye geçerek silah envanterini çeşitlendirme uğraşına girişmişlerdi. Bütün bu çalışmaların amacı, ülkemize teknoloji transferi yapmak istemeyen ABD ve Avrupa'ya olan bağımlılığı azaltmaktı.

Dönemin MGK Genel Sekreteri Org. Tuncer Kılınç "Türkiye'nin Rusya ve İran'ı da içine alacak şekilde bir arayışın içinde olmasında fayda buluyorum" diyor, Genelkurmay Başkanı Org. Kıvrıkoğlu Çin'i ziyaret ederek Çin Ordusu ile ilişki kuruyor, silah alımı ve teknoloji transferi görüşmeleri yapıyordu.

28 Şubat komutanlarının NATO'dan uzaklaşıp Doğu'ya yanaşmalarını ABD Genelkurmayı, emekli Yarbay Steve Williams'ın Western Policy Center için kaleme aldığı 30 Ekim 2002 tarihli makale kanalı ile eleştirmiş, 4 yıllık görev süresi içinde Çin'e bile giden Kıvrıkoğlu'nın ABD'ye bir defa bile gitmemesi büyük bir sorun yapılmıştı.

ABD'ye gitmemek bir yana, 2001 yılında Türkiye'ye gelen ABD Savunma Bakanı Rumsfeld ile de görüşmemişti Kıvrıkoğlu, çünkü Çin'e yapacağı ziyaretin hazırlıkları ile meşguldü. :)))

Bir darbe daha: Rumsfeld daha Türkiye'den ayrılmamış iken, Rusya Genelkurmay Başkanı ile yaptığı ortak açıklamada Kıvrıkoğlu "Irak'ın toprak bütünlüğünün arkasındayız" diyerek ABD'nin Irak işgali sonrası kurmayı planladığı Barzani devletine karşı olduğunu açıklamış oluyordu.

Kıvrıkoğlu döneminde ABD yerine İran, Rusya ve Çin gibi ülkelerin askeri temsilcileri ile çok sayıda üst düzey toplantı yapılmış, bu suretle ABD'ye "Seninle olan müttefikliğimizi sorguluyoruz" mesajı verilmişti.

İşte bu yüzden, ABD kaynaklarının 28 Şubat sürecinde "Türk Ordusu hizadan çıktı" diye feryat etmeleri anlaşılabilir bir şeydir. Bu hizadan çıkışın intikamı, AKP Hükümeti döneminde, Ergenekon - Balyoz tertipleri ile alınacaktı.

***********
Peki, 28 Şubat'ı ABD adına yargılatan Tayyip Erdoğan, nasıl oluyor da Çin şirketi ile füze anlaşması yapma kararı alabiliyordu?

Çünkü, Türk Ordusu içindeki hangi görüşten olursa olsun hiç bir komutana hem diğerlerinden ucuz olan, hem de diğerlerinden farklı olarak teknoloji transferi ve ortak üretim içeren bir teklifi kabul etmemenin nedenini açıklayamazsınız. "Ülke yararına olan değil, ülkemizi kazıklayan teklifi kabul ediyorum" diyemezsiniz.

Ancak ABD bizimkileri iyice bunaltırsa, Çin şirketi ile anlaşma imzalamamak için bir neden bulunabilir. Ben bir tiyö vereyim: Çin füzelerinde komünizm mikrobu olabilir.
***********

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder