Bir kumpas şehidi daha...
Tayyip Bey ve AKP kodamanları ”Kumpas kurdular” diye F Tipini suçlayalı aylar geçti. Balyoz tertibi tutukluları hala esir. Ve ölmeye devam ediyorlar. Bu ölümler normal ölüm değil, cinayet. Ve bu cinayet de Tayyip Bey’in hesabına yazılacaktır. Hesap öbür dünyaya kalmayacaktır.
********
“Ayağı kaydı, düşüp başını taşa çarptı diye yazdı gazeteler… Elbette palavraydı… Maalesef, buraya kadar dayanabilmişti. Dünyanın kahrını taşımaktan yorulan asırlık ağaç misali, durup dururken devrildi. Düştüğü için beyin kanaması geçirmedi, beyin kanaması geçirdiği için düştü.”
“Tarih, böyle ihanet görmedi.”
Yılmaz Özdil, Hürriyet, 29 Nisan 2014
********
Deniz Kurmay Albay Murat Özenalp, mahkemede yaptığı savunmada şöyle diyordu:
“Sayın Heyet!
18 yaşımda canım pahasına vatanı koruyacağıma, 25 yaşımda iyi bir eş ve baba olacağıma, 40 yaşımda tek bir personelimin dahi burnu kanamadan gemi komutanlığını tamamlayacağıma ve 45 yaşımda gözümü bir saniye olsun teslim aldığım sancaktan ayırmayacağıma yemin ettim.
18 yaşımda canım pahasına vatanı koruyacağıma, 25 yaşımda iyi bir eş ve baba olacağıma, 40 yaşımda tek bir personelimin dahi burnu kanamadan gemi komutanlığını tamamlayacağıma ve 45 yaşımda gözümü bir saniye olsun teslim aldığım sancaktan ayırmayacağıma yemin ettim.
Bugün burada bulunanların ve sizlerin huzurunda, bizlere bu alçakça tuzakları kurarak çocuklarımın kalplerini kanatan hainleri bularak, yine Yüce Türk adaletinin huzuruna çıkartmak için elimden gelen her şeyi yapacağıma yemin ediyorum.”
Sözünü tutamadan aramızdan ayrıldı. Görev bizimdir.
Deniz Kurmay Albay Murat Özenalp
********
E. Tuğamiral Türker Ertürk yazdı:
“Allah belasını versin!
Peki, Murat’ın ve Muratların bu duruma düşmesinden kim sorumlu? Ve onların üzerinden ülkemizin? Hiç şüpheniz olmasın kumpasçılar. Bu nedenle onların Allah belasını versin.
Ama sadece onların değil. Kumpas yapılırken sessiz kalanların, bunu kişisel ikbali için fırsat görenlerin, korkanların ve seçimlerde onlarla işbirliği yapanların da Allah belasını versin.
GATA’da Murat’a ilgi çok fazlaymış. Özellikle büyük komutanlar Murat’ın üzerine titriyorlarmış.
Geçmiş olsun, bunu zamanında yapacaktınız. Bu pırıl pırıl subayları vermeyecektiniz. Hala yapabilirsiniz eğer yüreğiniz varsa!
Bu gecikmiş ilginizi hayırsız evlatların ebeveynlerini kaybettikten sonra gösterdiği günah çıkarıcı aşırı faaliyetlere benzetiyorum. Bilmiyorum size haksızlık mı yapıyorum? Emrinizdekilere sormak lazım!”
“Geçtiğimiz günlerde açık görüş sırasında çocukları ile top oynarken bir anda yığıldı, kafasını yere çarptı ve beyin kanaması geçirdi. Doktorları beyin kanamasının düşmeye neden olduğunu söylüyorlar.
Çocuklarına ve ailesine hasretti, açık görüş nedeniyle heyecan içindeydi ve zaten bu görüşleri iple çekiyordu. Duygu yoğunluğu had safhadaydı, bunun üstüne çocukları ile çocuklar gibi koşması, geçirdiği bu beyin kanamasını tetiklemiş olabilir. Konuştuğum uzman hekimler bu fikre yakınlar.”
Bakınız:
Türker Ertürk, Fire and Forget, Aydınlık, 30 Nisan 2014
********
“Kahramanımızı şehit edenler Allahından bulsun. Allah belalarını versin.
Kına yakın EY TBMM uyeleri.
Bir gece yarısı kanunu ile askerlerin adliye mahkemelerinde yargılanması kanunu çıkaranlar. Bu kanunu Anayasa mahkemesi iptal edinceAnayasayı değiştirenler.
Anayasa değişikliği için referanduma giderek kömür fasulya pirinç nohut desteği ile Anayasa değişikliğini yürürlüğe koyanlar, hepinizin yurtseverliğini tarih tartişmayacak. H.....n damganizi alnınıza vuracaktır.”
Dr Aytekin Ertuğrul
********
Yılmaz Özdil yazdı:
1979…
Henüz 14 yaşındaydı. Tokat Zileliydi. Dar gelirli ailenin çocuğuydu. Bir eliyle babasının ceketinin ucundan tutuyor, öbür eliyle bavulunu taşıyordu. Gözleri, biraz da korkuyla faltaşı gibi açılmıştı, İstanbul’a ilk gelişiydi, denizi ilk defa o gün gördü.
*
“Asrın iftirası”na uğrayan, seçkin subaylarımızdandı. Savunmasında şunları anlattı…
*
“Bir baba olarak, çocuklarıma bırakacağım en büyük miras, her ne olursa olsun doğruyu söylemeleri tavsiyesidir. Yalan, bu dünyadaki en büyük onursuzluktur. Bu inancımın aksine, en büyük onursuzluğu yapıp, sadece açık görüşte kucaklayabildiğim yedi yaşındaki kızıma hayatımda ilk kez yalan söyledim. Olan bitenden etkilenmemesi için, burada eğitim aldığımı, eve ne zaman döneceğimi bilmediğimi söylüyorum. Bana belli etmek istemese de, kendisini bu yalana inandırarak, kalbi kan ağlayarak, babasının vatan ve bayrak için kendilerinden uzakta olduğuna inandırarak, başı dik yürüyor.”
“Bir baba olarak, çocuklarıma bırakacağım en büyük miras, her ne olursa olsun doğruyu söylemeleri tavsiyesidir. Yalan, bu dünyadaki en büyük onursuzluktur. Bu inancımın aksine, en büyük onursuzluğu yapıp, sadece açık görüşte kucaklayabildiğim yedi yaşındaki kızıma hayatımda ilk kez yalan söyledim. Olan bitenden etkilenmemesi için, burada eğitim aldığımı, eve ne zaman döneceğimi bilmediğimi söylüyorum. Bana belli etmek istemese de, kendisini bu yalana inandırarak, kalbi kan ağlayarak, babasının vatan ve bayrak için kendilerinden uzakta olduğuna inandırarak, başı dik yürüyor.”
*
Bir gece sancılarla hastaneye kaldırdılar. Safrakesesi… Ameliyat edildi. Salata yaparken parmağının ucunu bile kessen, kendini bir hafta kötü hissediyorsun. Hiç olmazsa, iki gün hastanede yatabilirdi. Yok kardeşim… Ertesi sabah cezaevine geri gönderdiler. Sırf bu hadise bile, meselenin hukuk meselesi olmadığının kanıtıydı. Yarışarak geçilmesi mümkün olmayan subaylar, ölümüne cezalandırılıyordu.
*
Önce Hasdal’a geçti, sonra eşinin ve çocuklarının yanına, Ankara’ya, Mamak’a transferini istedi. Her hafta açık görüş için o kadar yol yapmasınlar, perişan oluyorlar, bari ben oraya gideyim demişti.
*
Bu değişiklik, hem ailesine, hem ona iyi gelmişti, biraz merhem olmuştu. Taa ki 23 Nisan’a kadar… Her gün zaten fenaydı ama, o gün daha bir fenaydı. Çocuk Bayramı’nda çocuklarına sarılamıyordu. Anca 26’sında açık görüş vardı. Üç gün, üç asır gibi geçti. Hep güler yüzlü, hep iyimserdi ama, o üç gün adeta içine kapanmıştı. 26’sı sabahı, nihayet, koştu kucakladı hasretle, kızını, oğlunu, eşini, annesini…
*
Batu, 14 yaşına gelmişti. Babasının, kendisini Deniz Lisesi’ne teslim ettiği yaşa… Ama, oğlunun 14 yaşı, kendisinin 14 yaşından çok farklıydı, yaşanan sıkıntılar 24 yaşın olgunluğuna getirmişti Batu’yu… Sakın merak etme babacığım, ailenin başındayım dercesine, dimdik duruyordu. Duru’nun ise, gözleri dolu doluydu. Belli etmemeye çalışıyor, dudaklarını ısırıyordu. Bir baba için, daha çaresiz nasıl bir durum olabilir ki? Gel dedi kızına… Güya neşelendirecek, gel biraz top oynayalım dedi.
Batu, 14 yaşına gelmişti. Babasının, kendisini Deniz Lisesi’ne teslim ettiği yaşa… Ama, oğlunun 14 yaşı, kendisinin 14 yaşından çok farklıydı, yaşanan sıkıntılar 24 yaşın olgunluğuna getirmişti Batu’yu… Sakın merak etme babacığım, ailenin başındayım dercesine, dimdik duruyordu. Duru’nun ise, gözleri dolu doluydu. Belli etmemeye çalışıyor, dudaklarını ısırıyordu. Bir baba için, daha çaresiz nasıl bir durum olabilir ki? Gel dedi kızına… Güya neşelendirecek, gel biraz top oynayalım dedi.
*
Ayağı kaydı, düşüp başını taşa çarptı diye yazdı gazeteler… Elbette palavraydı… Maalesef, buraya kadar dayanabilmişti. Dünyanın kahrını taşımaktan yorulan asırlık ağaç misali, durup dururken devrildi. Düştüğü için beyin kanaması geçirmedi, beyin kanaması geçirdiği için düştü.
Ayağı kaydı, düşüp başını taşa çarptı diye yazdı gazeteler… Elbette palavraydı… Maalesef, buraya kadar dayanabilmişti. Dünyanın kahrını taşımaktan yorulan asırlık ağaç misali, durup dururken devrildi. Düştüğü için beyin kanaması geçirmedi, beyin kanaması geçirdiği için düştü.
*
Mahkemesindeki savunmada “bir saniyenin bile çok önemli olduğu insan yaşamında” derken, tam olarak bunu kastediyordu. Ha bugün çıkacak, ha yarın çıkacak denilen Balyoz kararı, Anayasa Mahkemesi’nde oyalanıp durmasaydı… Murat, sapasağlam, aramızda, çocuklarının yanında olacaktı.
Mahkemesindeki savunmada “bir saniyenin bile çok önemli olduğu insan yaşamında” derken, tam olarak bunu kastediyordu. Ha bugün çıkacak, ha yarın çıkacak denilen Balyoz kararı, Anayasa Mahkemesi’nde oyalanıp durmasaydı… Murat, sapasağlam, aramızda, çocuklarının yanında olacaktı.
*
Şu anda GATA’da. Durumu çok ağır. Ameliyat bile edilemiyor. Uyutuluyor.
Şu anda GATA’da. Durumu çok ağır. Ameliyat bile edilemiyor. Uyutuluyor.
*
Ve, Maltepe’deki kardeşlerimle konuştum, az daha sabır, aman moralinizi sağlam tutun diye… Cam kırıkları çiğner gibiydi sesleri… 16’şar sene yediklerinde bile, onları bu kadar üzgün görmemiştim. Akademi sınavlarına çalıştırdığı Erdinç, Gökova firkateynini devrettiği Ender, deniz lisesinden beri ağabeylik yaptığı Cem, akademiden sınıf arkadaşı Yavuz ve yan yana ranzalarda yattığı havacı ağabeyi İsmet, dua ediyorlar, hayata tutunması için… Tıpkı, Hasdal, Mamak, Silivri, Hadımköy, Şirinyer gibi.
Ve, Maltepe’deki kardeşlerimle konuştum, az daha sabır, aman moralinizi sağlam tutun diye… Cam kırıkları çiğner gibiydi sesleri… 16’şar sene yediklerinde bile, onları bu kadar üzgün görmemiştim. Akademi sınavlarına çalıştırdığı Erdinç, Gökova firkateynini devrettiği Ender, deniz lisesinden beri ağabeylik yaptığı Cem, akademiden sınıf arkadaşı Yavuz ve yan yana ranzalarda yattığı havacı ağabeyi İsmet, dua ediyorlar, hayata tutunması için… Tıpkı, Hasdal, Mamak, Silivri, Hadımköy, Şirinyer gibi.
*
Tarih, böyle ihanet görmedi.
Tarih, böyle ihanet görmedi.
*
Yazının tamamı için bakınız:
Yılmaz Özdil, Hürriyet, 29 Nisan 2014
********
Soner Yalçın yazdı: Güler yüzlü şehit
Mamak Cezaevi’nin güler yüzlü Mehmetçik’i şehit düştü.
Deniz Kurmay Albay Murat Özenalp’i kaybettik.
Duruşma salonlarını ve koğuşları neşeye boğan “Papa” artık yok!
“Papa” ne mi?
Balyoz İddianamesi’nde Albay Özenalp ile ilgili bir ihbar maili var; “Birileri, Papa Hazretlerinin kabrinin fotoğrafını çekmiş. Murat da onu dağıtacakmış!”
Cezaevindeki esir subaylar bu nedenle espri yapıyorlardı; “Albayım Papa Hazretlerinin kabrinin fotoğrafını bize de verir misin?”
Albay Murat her seferinde ince zekasıyla karşılık veriyordu; “Tamam anladık da; ben niye herkes gibi ‘Papa’ değil de ‘Papa Hazretleri’ diyeyim?”
Evet kimdi o “Papa Hazretleri” diyenler?
Dinlerarası Diyalogcular olabilir mi?
Kim olduğunu hepimiz biliyoruz.
Deniz Kurmay Albay Murat Özenalp’i kaybettik.
Duruşma salonlarını ve koğuşları neşeye boğan “Papa” artık yok!
“Papa” ne mi?
Balyoz İddianamesi’nde Albay Özenalp ile ilgili bir ihbar maili var; “Birileri, Papa Hazretlerinin kabrinin fotoğrafını çekmiş. Murat da onu dağıtacakmış!”
Cezaevindeki esir subaylar bu nedenle espri yapıyorlardı; “Albayım Papa Hazretlerinin kabrinin fotoğrafını bize de verir misin?”
Albay Murat her seferinde ince zekasıyla karşılık veriyordu; “Tamam anladık da; ben niye herkes gibi ‘Papa’ değil de ‘Papa Hazretleri’ diyeyim?”
Evet kimdi o “Papa Hazretleri” diyenler?
Dinlerarası Diyalogcular olabilir mi?
Kim olduğunu hepimiz biliyoruz.
*
Biliyorum ki, ne ilk ne de son olacak Şehit Murat Albay…
Deniz Yarbay Ali Tatar son mu oldu?..
Ya Deniz Kurmay Albay Berk Erden?..
Deniz Yarbay Ali Tatar son mu oldu?..
Ya Deniz Kurmay Albay Berk Erden?..
Türk Ordusu bu kuşatmayı yaramıyor. Kumpasla hesaplaşamıyor. Ne yazık ki: Vatanında esir düşmüşlüğü kabul ediyor.
Silah arkadaşları şehit düşerken sesini çıkarmayan ordu kimin ordusudur?
Yürek arıyoruz yürek…
Nerede Mustafa Kemal’in askerleri? Hepsi mi şehit düştü?
O halde çağırımız şehitleredir:
“Şehitler, Kuvayi Milliye şehitleri, mezardan çıkmanın vaktidir!
Şehitler, Kuvayi Milliye şehitleri, Sakarya’da, İnönü’nde, Afyon’dakiler
Dumlupınar’dakiler de elbet, ve de Aydın’da, Antep’te vurulup düşenler, siz toprak altında ulu köklerimizsiniz, yatarsınız al kanlar içinde.
Şehitler, Kuvayi Milliye şehitleri, siz toprak altında derin uykudayken, düşmanı çağırdılar,
satıldık, uyanın!
Biz toprak üstünde derin uykulardayız, kalkıp uyandırın bizi!
Uyandırın bizi!
Şehitler, Kuvayi Milliye şehitleri, mezardan çıkmanın vaktidir…” (Nazım Hikmet)
Yazının tamamı için bakınız:
********
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder