Sosyalistlerin, devrimcilerin amacı sömürüsüz bir dünya
yaratmaktır. Bu yüzden, sömürücülere karşı mücadele
ederler.
Günümüzün en büyük sömürücüleri emperyalistlerdir.
Dolayısıyla, emperyalizme karşı mücadele günümüzde birincil
görevdir.
"Emperyalizmin sosyalistleri" başlıklı
yazısında Mehmet Bedri Gültekin şöyle diyor:
"Çağımızda, dünyanın herhangi bir ülkesinde devrimci olmanın
ilk şartı, emperyalizme karşı olmaktır.
Hem emperyalist güçlerle işbirliği yapmak, hem de
devrimcilikten bahsetmek sadece komiklik olur."
1980'li yıllarda Sovyetlerin çökmesi ve ona bağlı
sosyalist ülkelerin dağılması koşullarında emperyalizm her koldan saldırıya
geçti.
İdeolojik alanda "Neoliberalizm" dediğimiz fikirleri her
kanaldan yaymaya başladı.
Devletçilik kötü idi. Devlete ait her türlü hizmet,
ticaret ve sanayi kuruluşları özelleştirilmeliydi.
MBG, Neoliberalizmin ideoloji alanındaki saldırısını şöyle
anlatıyor:
"Neoliberalizm, kendine göre yeni bir
"Devrimcilik" tarifi yaptı.Buna göre, devrimciliğin ilk şartı toplumun
etnik ve dinsel kimliklere göre ayrıştırılmasını ve bu kimliklere "özgürlüğü"
savunmaktı.
Kısacası, Ortaçağ'a dönüş, "İlericilik,
devrimcilik" olarak sunuldu. Bütün dünyada "sol"un ve aydınların bir
kısmının kafası böylece iğdiş edildi. Bunlar, "Emperyalistlerin devrimcisi"
haline getirildiler."
Ortaçağda, yani kapitalizm öncesi dünyada, insanlar
milliyetleri ve mezhepleri temelinde örgütleniyorlardı. Krallar, sultanlar
toplumu bu şekilde kontrol altında tutuyorlardı.
Demokratik devrimler toplumu bir millet oluşturacak
şekilde kaynaştırdı, etnik ve dinsel kökenler önemini kaybetti, insanlar
ekonomik temelde sınıf örgütlenmeleri gerçekleştirdiler.
Toplumsal sınıfları etnik ve dinsel temelde parçalayarak
Ortaçağ örgütlenme tipine geri dönmek ve bu yolla bağımsız devletleri bölmek
emperyalizmin yeni saldırısının özünü oluşturuyordu.
MBG, bu parçalanma sürecinin ülkemizdeki uygulamasını
şöyle anlatıyor:
"Şimdi Türkiye, Tayyip ile Apo'nun "Barış
süreci"ni yaşıyor.
ABD süreci alkışladığını, AB ise desteklediğini açıkladı.
Gerçekte sürecin asıl sahibinin Atlantik ötesindeki patron olduğunu herkes
biliyor.
AKP ve PKK, bütün
Ortadoğu'da etnik ve dinsel kimliklere özgürlük istediklerini ilan
ettiler.
Kendisine "solcu" diyen KESK (Kamu Emekçileri Sendikaları
Konfederasyonu) Başkanı, bu projede görevli "Akil Adam".
Adında "Devrimci" kelimesi olan İşçi Sendikaları
Konfederasyonu (DİSK) Başkanı, ağzını açtığında "Barış sürecinin ilerlediği bu
günlerde" diyor."
PKK ve kuyruğuna takılan sözde solcu takımı, emperyalizmin
bölünme oyununa karşı çıkan yurtseverleri "Irkçılık" ile
suçluyorlar.
Irak'ı etnik ve mezhepsel temelde "Kürdistan", "Sünni Arap
Bölgesi", "Şii Arap Bölgesi" olarak üç parçaya böldükleri gibi ülkemizi de
bölmek amacındadırlar.
PKK'nın dinlere ve mezheplere özgürlük dayatmasının
altında yatan amaç bu.
Emperyalizm, sadece solcuların önüne kemik atmadı.
İslamcıların önüne de attı. Adı: "Ilımlı İslam". Oyuncağı: Türban.
Saadet Partisi Genel Başkan Başdanışmanı Fatih Erbakan'ı
dinliyoruz, 1 Mayıs 2013:
"Eskiden masonların, din düşmanlarının, sabahtan akşama
kadar içki sofrasından kalkmayanların görev yaptığı koltuklarda bugün namaz
kılan, abdestli insanların oturduğunu görüyoruz. Cumhuriyet tarihinde ilk defa
Çankaya Köşkü'nde başörtülü bir hanımı Cumhurbaşkanı eşi olarak görüyoruz. Bu,
herkesten çok Milli Görüşçüler için mutluluk vesilesidir."
Emperyalizme ve AKP'ye sözde karşı olan solcular ve
İslamcılar işte bu şekilde emperyalizmin savaş arabasına
bağlandılar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder