Kuddusi Okkır'ı öldürdüklerine benzer şekilde Fatih Hoca'yı da
öldürmek istiyorlar. Karaciğer kanserine yakalanan Fatih Hilmioğlu'nu "Tedavi
olamasın da ölsün" diye tahliye etmiyorlar.
Cinayete teşebbüs edenler: Ergenekon Savcı ve Hakimleri.
Fetullahçı çete kana doymuyor.
Çetenin cinayetlerini seyredip hiç bir şey yapmayan AKP
Hükümeti'ni ve Cumhurbaşkanlığı'nı uyarınız.
Tepkilerinizi Cumhurbaşkanlığı'na bildiriniz.
Telefon: 0312 - 470 11 00
Faks : 0312 - 470 24 33
e-posta: cumhurbaskanligi@tccb.gov.tr
Aydınlık, 10 Ocak 2013
Hep mi hırsızlara bu
dünya?
Karaciğerinde üçüncü kanser nodülü de oluşan Fatih Hoca'nın
oğlu Arman şöyle dedi:
"Adli Tıp, babam öldüğü zaman mı "Hastaneye gitmesi gerek"
diyecek? Katil bu düzen, katil. Suçsuz yere hapse gir, önce sağlığını, sonra
oğlunu kaybet. Hep mi hırsızlara bu dünya, hani adalet, hani
vicdan?"
Aydınlık, 9 Ocak
2013
Savcı - Hakim - Adli Tıp Şeytan
Üçgeni'nin Fatih Hoca'yı adım adım nasıl ölüme yaklaştırdığını
aşağıdaki 13 Şubat 2013 günlü yazımda açıkça göreceksiniz.
Tayyip Bey Hilmioğlu'nu morgda mı
ziyaret edecek?
+++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++
Ali Serdar Bolat 13 Şubat 2013
Org. Ergin Saygun'u öldürmeyi başaramayan
Mahkeme Heyeti, Prof. Dr. Fatih
Hilmioğlu'nu taammüden öldürme harekatını yürütmeye devam
ediyor.
Tayyip Erdoğan'ın kılı bile kıpırdamıyor. Aynen Org. Saygun
ölümün kenarına getirilirken kılının kıpırdamadığı gibi.
Hilmioğlu'nun ameliyatla kurtulma şansı da yok. Bu durumda
Tayyip Bey onu morgda mı ziyaret edecek?
Aydınlık, 12 Ocak 2013
Fatih Hoca, 14 Nisan
2009 tarihinde gözaltına alındı, 3 gün sonra tutuklandı. Mahkemede ilk
defa 1 Kasım 2010 tarihinde ifade verdi, savunmasını yaptı. 45 aydır
Ergenekondan tutuklu.
Yıllardır siroz tedavisi görüyordu.
Tutuklandıktan 3 ay sonra yüz felci geçirdi. Sevk edildiği
Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde felç için verilen ilaçlar karaciğer
enzimlerini 8-10 kat artırdı. Siroz durumu ağırlaşınca Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Hepatoloji Servisi'ne gönderildi. 21 ay burada kaldı.
19 Ağustos 2009 tarihli Hepatoloji
Servisi Raporunda şöyle deniyordu:
"Hastada Hepatit-B'ye bağlı karaciğer sirozu ve başlangıç halinde portal
hipertansiyon bulguları mevcuttur. Beslenmesinin çok düzenli olması ve iltihabi
hastalıklardan korunması için bulunduğu ortam hijyenik olmalıdır. Yakın
aralıklarla karaciğer kanseri için kontrol edilmelidir. Stresli koşullar
bağışıklığı düşürerek enfeksiyon ve mide kanamalarına yol açabilir. Bu da ölüm
tehlikesi yaratabilr. Tutukluluğunun devamı hayatı için kesin bir tehlike teşkil
eder."
Ancak 13. Ağır Ceza (Ergenekon) Mahkemesi, aynen Org. Saygun'a
yaptığı gibi, hastayı Adli Tıp Kurumu'na havale etti.
Adli Tıp Kurumu
da, aynen Org. Saygun'a yaptığı gibi, 28 Ocak 2010 günü "Hapishanede kalmasına engel bir durum olmadığı"
kararını verdi.
AKP yandaşı Mehmet
Ali Birand bile, Org. Saygun'a yapılan uygulamayı anlattığı
yazısında "cinayet işlenmektedir"
demekteydi. Bakınız: http://aliserdarbolat.blogspot.com/2012/07/e-org-saygun-sinsice-oldurulmek.html
Prof. Hilmioğlu'na yapılan uygulama da cinayetti. Adli
Tıp Kurumu'nun değil, Cerrahpaşa'nın raporunun doğru olduğu 11 ay sonra
anlaşıldı. 22 Aralık 2010 günü Cerrahpaşa'da çekilen
tomografide "Parankim segment 2'de bir adet, ve segment 6'da üç adet silik sınırlı
lezyon - displastik nodül-" yani muhtemel kanser nodülleri tespit
edildi. Cezaevi şartlarında karaciğer sirozu ve Hepatit B ilerleyerek karaciğer
kanserine yol açmıştı.. Bugüne kadar biyopsi yapılmadı.
Yandaşların doldurulduğu Adli Tıp'ta doktorlar
Hipokrat'ın değil, Hitler'in işkenceci doktoru Mengele'nin izinden
gidiyorlardı.
Ergenekon Hakimleri de onlarla eşgüdüm
içindeydi. Kanser bulgusuna rağmen tahliye talebini
reddettiler.
Fatih Hoca, Ekim 2012'de oğlunu trafik kazasında kaybetti. Depresyon
tedavisi görmeye başladı.
Bakırköy Sadi Konuk Hastanesi Psikiyatri Kliniği'nden
Uzman Dr. Ayfer Şirin'in raporunda, Hilmioğlu'nun yoğun depresyonda
olduğu belirtildi.
"Yoğun depresyon belirtileri gösteren Hilmioğlu'na siroz ve hepatit
hastası olması nedeniyle antidepresan ilaçların verilemediği, bunun da hayati
tehlikeye yol açtığı" nın anlatıldığı rapor şöyle devam
ediyor:
"Tam teşekküllü psikiyatri kliniği olan bir merkezde muayene,
teşhis ve müşahade terapisi görmesi gereklidir. Daha önce Cerrahpaşa Tıp
Fakültesi'nde muayene ve takibi olduğu anamnezde belirttiğinden, adı geçen
fakültenin psikiyatri kliniğine sevki uygun ve gereklidir."
Daha sonra, yemek
borusunda "ölümcül kanamalara yol açabilen varis" tespit
edildi.
Karaciğer kanseri tedavisi görmekte olduğu Avcılar
Murat Kölük Devlet Hastanesi'ndeki son muayenesinde Prof. Fatih
Hilmioğlu'nda şeker
hastalığı ve böbrek yetmezliği de teşhis edildi.
Tutar bir tarafı kalmamıştı, dört tarafında mum yanıyor deyimi
ile tarif edilecek bir duruma girmişti.
Ancak mahkeme bu raporlara rağmen tahliye talebini yine
reddetti ve hastaneye götürülmesi hayati önemde olan bir hastayı ölmesi için
cezaevi koğuşuna nakletmeyi uygun buldu.
Bu, taammüden cinayete teşebbüstür.
Son olarak, hastane doktoru, Fatih Hoca'yı iki hafta kadar
önce hepatoloji yerine psikoloji servisine havale etti.
Yakınları: "Bunlar doktor değil,
katil" diye feryat ettiler.
Mahkeme heyeti, bugüne karşı işlediği yirmiye yakın taammüden
cinayete bir cinayet daha eklemek üzeredir.
Cumhuriyet savcılarına soruyorum, bu suçlar için müebbet hapis
isteği ile dava açmayacak mısınız?
arşiv:
Üniversitede 40
piyano
+++++++++++++++++++
Ali Serdar Bolat 15 Ocak 2013
Piyanist - Eğitmen Nazlı Işıldak anlatıyor:
"Konservatuarın hocası bir gün 12-13 piyano ihtiyacından
bahsediyor. Fatih Hoca de "Peki bu işin ideali nedir? Bir piyano başına kaç
öğrenci düşmelidir?" diyor. Konservatuar hocası "İdeal olan 40 piyano, ancak
buna gücümüz yetmez" yanıtını veriyor. Bunun üzerien Hilmioğlu: "Benim
öğrencilerim eğitim konusunda hiçbir mahrumiyet yaşamayacak" diyor ve İnönü
Üniversitsi'ne 40 adet piyano alınıyor."
"Şimdi, üniversitelerine yapılan bağış paraları ile 200-300
binlik jiplerde gezenler el üstünde tututlıyorlar. Fatih Hoca hukuksuz bir
şekilde tutulduğu zindanlarda canıyla uğraşıyor. Bu zulme kayıtsız
kalınamaz."
Çalışma arkadaşı Yakup Kıvrak anlatıyor:
"Hiç unutmam, bir yılbaşı arifesiydi. Fatih Hocam dedi ki:
Hocalar, yarın yılbaşı. Biliyorum ki bizim öğrenciler gidecek Malatya'da bir
yerlerde içki içecek. Belki bazıları sorun yaratacak, sorun yaşayacak. Bırakalım
ne yapacaklarsa kampüsümüzde, kontrolümüzde yapsınlar. Yarın içki serbest
kampüste." Ve o yılbaşı gecesi sabaha dek nöbetteydi, bir sorun yaşanmasın diye
kampüste dolandı durdu sabaha kadar."
"Hocam, Çankaya Köşkü'nde bir çeyrek kuyruk piyano varmış.
Necdet Sezer ihtiyacı olan bir üniversiteye armağan edecekmiş. Piyano akortçusu
Mehmet Akbulut haber verdi, kaçırmayın dedi."
"Kızım Cumhurbaşkanlığı Sekreterliği'ni bağlayın bana, çok
acil. Bunu kaptırmayalım. Yakup Hoca, hemen bu akşam uçağa atla, al gel
piyanoyu. Piyanoyu almadan gelme sakın"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder