12 Ocak 2014 Pazar

Zekeriya Öz'ün işlediği Okkır cinayetinin belgesi

Kuddusi Okkır 23 Haziran 2007 günü Ergenekon tertibi ile tutuklandı. Aleyhindeki tek delil, Kuvayı Milliye Derneği'nin düzenlediği gecede Oktay Yıldırım, Fikri Karadağ, Hüseyin Görüm ve Muzaffer Tekin ile birlikte çektirdikleri fotoğraf idi.

Sapasağlam esir edilen Okkır bir süre sonra konuşamama, kendi başına ayakta duramama ve yemek yiyememe gibi belirtilerle 18 Nisan 2008'de Bakırköy Ruh ve Sinir Hastanesi'ne sevk edildi. Burada 6 Mayıs'ta hazırlanan raporda Okkır'ın göğüs hastalıkları ve yoğun bakım servisi olan bir hastanede tedavi edilmesi gerektiği belirtildi. Gönderildiği Yedikule Göğüs Hastanesi'nin çete mensubu doktorları tarafından işlem yapılmadan cezaevine gönderildi.

Eşi Sabriye Okkır anlatıyor:
“Hastaneye gittim. Saat 11.00 gibi başhekimi (Fahrettin Özkan) görmek istedim. ‘Cumaya gitti’ dediler. Saat 2'ye kadar bekledim. Başhekim beni kabul etti. ‘Eşimi görmek istiyorum’ dedim. Elini aşağıdan yukarı savurarak ‘Biz onu gönderdik, gitti’ dedi. ‘Nereye gönderdiniz’ diye sordum. ‘Ait olduğu yere’ cevabını verdi. Bu insan hala aynı görevde.”

Eğer burada gerekli araştırmalar yapılsaydı, akciğer kanseri olduğu teşhis edilebilirdi.

***********


Hastalığı doktorlar tarafından teşhis edilmeyen (edilemeyen değil) Okkır, hızla kilo kaybetmeye başladı.
Tutuklandığında bu durumda olan Okkır

40 kiloya kadar düşerek bu hale geldi.

***********

Avukat Celal Şen 28 Nisan 2008 günü verdiği dilekçede "Ancak gardiyanların koluna girerek yürüyebildiği, düşünerek ve aralıklarla konuşabildiği, insani ihtiyaçlarını gidermekte zorlandığı" gerekçesi ile tahliye talep etti.

Savcı Zekeriya Öz, tahliye dilekçesinin altına 2 Mayıs 2008'de el yazısı ile şu notu düştü:
"...kaçma şüphesi ve örgütün stratejik yönetici kadrosundan olması gözönüne alınarak talebin reddi..."

İşte cinayetin belgesi:

Aydınlık, 11 Ocak 2014

***********

Okkır, 10 Mayıs'ta Trakya Üniveristesi Edirne Tıp Fakültesi Hastanesi'ne sevk edildi. "Akciğer kanseri, kemik ve beyin metastazı" teşhisi kondu. Bilinci kapandı. Bu halde iken ayağına pranga takıldı.

Eşi Sabriye Okkır anlatıyor:
“Bir gün eşimin ayağında pranga olduğunu gördüm. Hemen oradaki astsubayı çağırdım. ‘Benim bundan haberim yok’ dedi ve prangayı çıkarttı. Pranganın altı tamamen açık yara halindeydi. Ertesi sabah nöbet değişti. Gelen bir başka astsubay ‘Komutan çıkarıldığını duymuş. Prangayı tekrar takmamız gerekiyor’ dedi. ‘Kendisi gelsin. Benim gözümün içine baka baka taksın o zaman’ yanıtını verdim. Gelen giden olmadı” 

***********
Okkır'ın son günlerinin geldiğini anlayan Savcı Öz, 1 Temmuz'da tahliyesini talep etti. Okkır, 6 Temmuz sabahı vefat etti.
Yandaş basının "Ergenekon'un kasası" olarak karaladığı Okkır'ın cenazesini Edirne Belediyesi kaldırdı. Kasada 5 kuruş bile yoktu.
***********

Sezim Özadalı anlatıyor:
5 Ağustos günü Ergenekon Mahkemesi, hayatını kaybeden Okkır'ın davasını düşürdü. Sabriye Okkır, karar okunurken, nasıl olduğunu bilemediğimiz bir şekilde dinleyici Milletvekillerinin yanından yavaşça süzülerek öne doğru ilerledi. Şimdi duruşma salonunda yalnız Sabriye Okkır'ın sesi yankılanıyordu: "Neden Kuddusi Okkır'a en ağır cezayı verdiniz? Neden ölümüne sebep oldunuz?"


Aydınlık, 11 Ocak 2014
***********

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder