Kuddusi Okkır 23 Haziran 2007 günü Ergenekon tertibi ile
tutuklandı. Aleyhindeki tek delil, Kuvayı Milliye Derneği'nin düzenlediği gecede
Oktay Yıldırım, Fikri Karadağ, Hüseyin Görüm ve Muzaffer Tekin ile birlikte
çektirdikleri fotoğraf idi.
Sapasağlam esir edilen Okkır bir süre sonra konuşamama, kendi başına ayakta duramama ve yemek yiyememe
gibi belirtilerle 18 Nisan 2008'de Bakırköy Ruh ve Sinir
Hastanesi'ne sevk edildi. Burada 6 Mayıs'ta hazırlanan raporda Okkır'ın göğüs
hastalıkları ve yoğun bakım servisi olan bir hastanede tedavi edilmesi gerektiği
belirtildi. Gönderildiği Yedikule Göğüs Hastanesi'nin çete mensubu doktorları
tarafından işlem yapılmadan cezaevine gönderildi.
Eşi Sabriye Okkır anlatıyor:
“Hastaneye gittim. Saat 11.00 gibi başhekimi (Fahrettin Özkan)
görmek istedim. ‘Cumaya gitti’ dediler. Saat 2'ye kadar bekledim. Başhekim
beni kabul etti. ‘Eşimi görmek istiyorum’ dedim. Elini aşağıdan yukarı savurarak
‘Biz onu gönderdik, gitti’ dedi. ‘Nereye gönderdiniz’ diye sordum. ‘Ait olduğu
yere’ cevabını verdi. Bu insan hala aynı görevde.”
Eğer burada gerekli araştırmalar yapılsaydı, akciğer kanseri
olduğu teşhis edilebilirdi.
***********
Hastalığı doktorlar tarafından teşhis edilmeyen
(edilemeyen değil) Okkır, hızla kilo kaybetmeye başladı.
Tutuklandığında bu durumda olan Okkır
40 kiloya kadar düşerek bu hale geldi.
***********
Avukat Celal Şen 28 Nisan 2008 günü verdiği dilekçede "Ancak
gardiyanların koluna girerek yürüyebildiği, düşünerek ve aralıklarla
konuşabildiği, insani ihtiyaçlarını gidermekte zorlandığı" gerekçesi ile tahliye
talep etti.
Savcı Zekeriya Öz, tahliye dilekçesinin altına 2 Mayıs 2008'de
el yazısı ile şu notu düştü:
"...kaçma şüphesi ve örgütün stratejik yönetici kadrosundan
olması gözönüne alınarak talebin reddi..."
İşte cinayetin belgesi:
Aydınlık, 11 Ocak 2014
***********
Okkır, 10 Mayıs'ta Trakya Üniveristesi Edirne Tıp Fakültesi
Hastanesi'ne sevk edildi. "Akciğer kanseri, kemik ve beyin metastazı" teşhisi
kondu. Bilinci kapandı. Bu halde iken ayağına pranga takıldı.
Eşi Sabriye Okkır
anlatıyor:
“Bir gün eşimin ayağında pranga olduğunu gördüm. Hemen
oradaki astsubayı çağırdım. ‘Benim bundan haberim yok’ dedi ve prangayı
çıkarttı. Pranganın altı tamamen açık yara halindeydi. Ertesi sabah nöbet
değişti. Gelen bir başka astsubay ‘Komutan çıkarıldığını duymuş. Prangayı tekrar
takmamız gerekiyor’ dedi. ‘Kendisi gelsin. Benim gözümün içine baka baka taksın
o zaman’ yanıtını verdim. Gelen giden olmadı”
***********
Okkır'ın son günlerinin geldiğini anlayan Savcı Öz, 1
Temmuz'da tahliyesini talep etti. Okkır, 6 Temmuz sabahı vefat
etti.
Yandaş basının "Ergenekon'un kasası" olarak karaladığı
Okkır'ın cenazesini Edirne Belediyesi kaldırdı. Kasada 5 kuruş bile
yoktu.
***********
Sezim Özadalı anlatıyor:
5 Ağustos günü Ergenekon Mahkemesi, hayatını kaybeden Okkır'ın
davasını düşürdü. Sabriye Okkır, karar okunurken, nasıl olduğunu bilemediğimiz
bir şekilde dinleyici Milletvekillerinin yanından yavaşça süzülerek öne doğru
ilerledi. Şimdi duruşma salonunda yalnız Sabriye Okkır'ın sesi yankılanıyordu:
"Neden Kuddusi Okkır'a en ağır cezayı verdiniz? Neden ölümüne sebep
oldunuz?"
Aydınlık, 11 Ocak 2014
***********
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder