Ölüm döşeğindeki Ergenekon tutuklusu Profesör Doktor Fatih Hilmioğlu, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'nun önerilerine destek verdi.
Hilmioğlu, "Gündemi değiştiriyorlar" eleştirisini yapanlara ise "Yolsuzlukları örtmeyelim diye, bizim üzerimizi toprakla mı örteceksiniz?" diye sordu.
Hilmioğlu özetle şunları söyledi:
“Yolsuzluk soruşturması tabii ki ayrıca yürümeli.
Üzeri örtülmemeli, konuşulmalı, tartışılmalı. Ancak
yolsuzlukları örtmeyelim diye, bizim üzerimizi toprakla mı örteceksiniz?
Yolsuzluğun da, bu hukuksuzluğun da üzerine
gidilsin.”
"Kendi deneyimlerim ışığında kumpasın unsurları şunlar:
- Soruşturma ve kovuşturma aşamasında yer alan savcı, polis ve hâkimler,
- Deliller konusunda sürekli olarak sorunlu bilimsel raporlar veren TÜBİTAK,
- Ve ağır hasta tutuklular için üniversite hastanelerinin raporlarını bile gözardı eden Adli Tıp Kurumu."
- Soruşturma ve kovuşturma aşamasında yer alan savcı, polis ve hâkimler,
- Deliller konusunda sürekli olarak sorunlu bilimsel raporlar veren TÜBİTAK,
- Ve ağır hasta tutuklular için üniversite hastanelerinin raporlarını bile gözardı eden Adli Tıp Kurumu."
**********
Aydınlık gazetesinin
"Hilmioğlu'na özgürlük" kampanyası çığ gibi
büyüyor.
**********
Ahmet Mümtaz İdil, change.org internet
sitesinde imza kampanyası başlattı. Aşağıdaki bağlantıyı
tıklayarak imza verebilirsiniz.
**********
Timsah gözyaşları
Aydınlık, 12 Ocak
2014
**********
Utku Erişik'in
"İtin Kumpası ile Kopuğun Paspası" başlıklı yazısından
bölümler:
(İlk Kurşun, 13 Ocak 2014)
Önce iki “kötü polis”
oyununu oynadınız memlekette. Nice hanenin içine sabahın seherinde
dalıp, PKK’lılara yapmaya bir tarafınızın yemediği ne varsa, PKK ile
mücadele eden yiğitlere yaptınız.
İki kötü polistiniz…
İki kötü polistiniz…
Ağzınızın suyunu o hanelerimizin halılarına akıta
akıta delil aradınız. Uyduracak delil bulamadığınızda, bir çocuğun çizgi
film CD’lerine bile el koyacak kadar kör olası gözünüzün döndüğünü bu yaşlı
gözler gördü. O çocuk, babası “Cumhuriyet” Savcısı
İlhan Cihaner’in çocuğuydu.
Havaalanlarının tuvaletlerinde
milyon dolarları sayan çocuklara iyi, ergenlik sivilcesini patlatmadan internet
üzerinden ticareti patlatan çocuklara iyi, geminin kıçı kadar aklı olmadan gemi
şirketinin başına geçen çocuklara iyi, askere gitmemek için akrobasinin her
türlü taklasını bürokraside atan çocuklara iyi… Bir bizim çocuklarımıza
kötüydünüz!… Yani Mustafa Kemal’in çocuklarına!
Kadınlarımızı sutyenlerine varana kadar
X-Ray cihazlarında soyan siz değil miydiniz, ahlâksızlar?
Cezaevlerindeki ağababalarınıza kokoreç makinelerine varana kadar her türlü
metali sokarken ötmeyen elektronik kapılarınız, bizim kadınlarımızın sutyen
kopçalarıyla mı öter oldu?
Şimdi birdenbire oluverdiniz “iyi
polis – kötü polis”… Beş para etmeyen ciğerinizle üç kuruşluk
rantın kavgasını verirken, hiç utanmadan “iyi polis – kötü
polis” oldunuz… Ben sizin en iyinizin içine
tüküreyim!
Neymiş? Masum insanlar yıllardır hapisteymiş… Siz beylerle beyzadelere “günaydın” diyeceğim; ama ben sizin en aydın gününüzün de içine tüküreyim! Ne hayatları kararttınız aşağılık yaratıklar!…
Maaşlarını kestiğiniz o yiğitlerin çocukları ne durumda, hiç düşündü mü o kalın kafalarınız? Maaşlarını kestiğiniz o yiğitlerin kadınları o evleri nasıl çekip çevirdi, bir an olsun aklınıza geldi mi? Yok… Ama şimdi, “iyi polis”in aklına geliverdi durduk yere… Sevsinler senin “iyi”liğini… Şeytanı ters çevirip onu bile “Allah ile aldatacak” kadar iyi lâf yapar kopası dilin!
Fatih
Hilmioğlu geceleri duvarlarla konuşmaya başlamış. Bre vicdansız
köpekler, “siroz” denildi, “olsun” dediniz;
“kanser” denildi, “ölsün” dediniz… Nodül
birdi, iki oldu; ikiydi, şimdi üç oldu. Hâlâ yok “Şu yasayı da değiştirelim!”,
yok “Bu yasayı da değiştirelim!”… Sizin yapacağınız en iyi yasanın içine
tüküreyim ben, adam gibi bir adam ölüyor! Ölüyor, anlıyor musunuz?
Ölüyor…
Kumpas kurulmuşmuş da, yeniden yargılama olabilirmişmiş de, falanmış da, filanmış… Bir şey sorabilir miyim? Siz kimsiniz? Hani Nâzım soruyor ya, “İnsan olan vatanını satar mı?” diye, siz insan mısınız? Kumpası yapan siz, “Kumpas var!” diye öten siz, bizi üzen siz, bize üzülen siz… Ne yavşak bir zihniyetsiniz ki, gözümüzün içine baka baka yavşıyorsunuz şimdi bize…
Kan kustuk, kan… İçerdekimiz ayrı, dışardakimiz ayrı…
İki “kötü”nün kavgasından asla “iyi” kazanmaz. “İyi” olan iyiliğin devrimini yapmadıkça, kötü hep şekil değiştirerek varlığını sürdürür.
Biz, bunu çok iyi biliyoruz.
Ağzımıza sürdüğünüz bir parmak bala karnımız tok. Bir defolup gidin artık!
Hepsinin hesabını ikiniz de vereceksiniz, iki “kötü
polis”… Er ya da geç, ama mutlaka
vereceksiniz. O günlerin geleceğine tüm yüreğimle inanmasam, bir saniye bile
ikinize karşı bu mücadeleyi vermezdim.
Birinizi diğerinizden daha “ılımlı” görüyorsam namerdim…
En ılımlı halinizin tam orta yerine tüküreyim ben!
Birinizi diğerinizden daha “ılımlı” görüyorsam namerdim…
En ılımlı halinizin tam orta yerine tüküreyim ben!
Yazının tamamı için tıklayınız:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder