18 Ağustos 2012 Cumartesi

Org. Saygun: "Beni öldüremeyeceksiniz"

16 Ağustos günü Balyoz Davası'nın 98, duruşmasında son savunmasını yapan eski 1. Ordu Komutanı Org. Ergin Saygun, Mahkeme Heyeti'ne şöyle seslendi:
 
"Beni öldüremeyeceksiniz.
Tam bir kurgu olan bu davaların TSK'ya kurulmuş öc alma amaçlı bir linç komplosu, bir kıyım olduğunu ispat edene kadar mücadele edeceğim"
 
"Bana yaptığınız, TCK 81 ve 82. maddeletine göre kasten adam öldürme suçudur.
Yaşam hakkım gasp edildi. Kuddusi Okkır'ın canı size emanetti."
 
Org. Saygun, Savcılar ve Hakimler Heyetinin cinayet kastı ile hareket ettiğini yüzlerine karşı söyledi
Suç, kayıt altına alındı. Tarih bunu böyle yazacak.

Aydınlık, 17 Ağustos 2012
 
 
Org. Saygun, bunun bir mahkeme olmadığını, siyasi nedenlerle komutanların esir edildiğini,
      ama sanki bir suç varmış da yargılama yapılıyormuş gibi tiyatro oynandığını tespit etmiştir.
 
Mahkeme Heyeti, cinayet kastı ile, "tutukluluğun devamı"na karar vermektedir.
Tutukluların sağlık hizmeti almaları bu suretle Mahkeme Heyeti tarafından bilinçli olarak engellenerek hayatlarını kaybetmeleri veya sakat kalmaları sağlanmaktadır.
 
AKP'nin bir numaralı yalakası Mehmet Ali Birand bile mahkemenin cinayet işlemekte olduğunu yazdı.
Demek ki içinde hala bir vicdan kırıntısı kalmış. Diğer yalakalarda o kırıntı bile yok.
 
********
 
Kuddusi Okkır'dan başlayan cinayet zinciri bugüne kadar 20'den fazla can aldı.
Görevde Topçu Albay Mehmet Haşimoğlu'nu iki gün önce öldürdüler.
Bakınız:  

Hava Kurmay Albay Cengiz Köylü de kalp krizi geçirdi, yoğun bakımda.
 
********
 
Orgt. Saygun'un suçlamaya dönüşen savunmasından önemli bölümler.
 
"Hala CD'lerin gerçek olduğunda direnerek bunlarla yargılamada ısrar etmek bir anlam ifade etmiyor.
Sahte CD'leri kim üretti? Artık sorulması gereken soru budur.
Bu sorunun cevabı bulunmadan, memleketimizde kimse kendini güven içinde hissedemeyecektir.""
 
"Orhan Aykut'un "2007 yılında Balyoz soruşturmasına delil olarak kullanılan belgeleri bir çuval içinde uzun saçlı bir Binbaşı ve Amerikalı Senatör getirerek 4. Levent'teki bir otelde İhsan Aslan'a teslim etti" açıklamasını neden soruşturma dosyasına ekleme gereği duymadınız?"
(Gayet doğal, bu davaların Amerikan güdümlü olduğunu gösterecek her delil ve ifade anında ortadan kaldırılır.)
 
"Genelkurmay'dan evrak çalanın adını verdik, dinlemediniz. Org. Aytaç Yalman'ı tanık gösterdik, çağırmadınız."
"İddia makamının sanıklar lehindeki delilleri sakladığı ve yanlış aksettirdiği ortaya çıktı. Ne yapıldı?"
 
"Mahkeme karar aşamasına geldi, ama henüz kimse Balyoz Planı'nı görmedi.
"Deliller nerede? Delil gösteremiyorsanız, bu yazdıklarınız iftira olmaktan öteye geçemez. İftira bir suçtur"
 
"İddia makamı, ifademi almadan esas hakkında mütalaasını sunmuştur.
Yani "Biz kararımızı verdik, sen ne söylersen söyle bir kıymeti yok" denmektedir.
(Birkaç hafta önce, "Bu iş Nazım Hikmet'in Donanma ve Harbiye Davalarına döndü, karar önceden verilmiştir, delillerin sahte olmasının falan hiç önemi yok" diye yazmıştım. Org. Saygun aynı noktadan vurmuştur.)
 
********
 
Kasım 2006'da, Org. Saygun'un Amerika'nın başkenti Vaşington'da, Beyaz Saray'da randevusu vardı.
Üst düzey Amerikalı yetkililerle toplantı yapacaktı.
Girişte üstünü aramak istediler, aratmadı. Ceketini çıkartıp x-ışını cihazından geçirmesini istediler, çıkarmadı.
Bu bir onur kırma ve baş eğdirme denemesi idi.
Oradan ayrılıp oteline geri döndü.
Amerikalılar otekle gelmeye mecbur kaldılar, toplantı otelde yapıldı.
 
Hayrullah Mahmud bugünkü yazısında açıkladı:
Tayyip ve Gül Beyler AKP Genel Merkezi'nde bu olayın video çekimini gülerek ve keyifle izlemişler.
Org. Saygun'a yapılan muamele çok hoşlarına gitmiş.
Ama, sağır odada da birileri onları izleyip not almış.
İletişimde temel kuraldır: İzleyeni izlerler, dinleyeni dinlerler. Vatana ihanet edenin yedi sülalesinin nefes alışını gözlerler.
 
İşte üçbuçuk Fethullahçı Savcı ve Hakim, bu nedenle, cezaevinde ölmesi için ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar
Ki, ders olsun, bundan böyle Amerikalılara kimse direnemesin.

********

Balyoz tutuklusu E. Org. Ergin Saygun, tutuklu olduğu 4 ay içinde tam 11 defa hastaneye sevk edildi.
Adli Tıp, bu sevkiyatlardan birinde rapor düzenledi.
Raporda, "Kontrolleri, tedavisi ve diyeti sağlanabildiği taktirde cezaevinde kalabilir" deniyordu.
Bu rapor üzerine, kontrol, tedavi ve  şartlarının cezaevinde sağlanıp sağlanamayacağına bakılmaksızın cezaevine getirildi.
Halbuki cezaevinde ne kontrolleri zamanında yapacak personel bulunmakta ne de diyet şartları sağlanabilmekteydi.
Cezaevi yönetimi ve cezaevi doktoru resmi bir rapor ile "Tedavi ve diyet şartlarının cezaevinde sağlanamadığını" tespit etmelerine rağmen, Hakimler ve Savcılar bu rapora kulak asmadılar.
 
Org. Saygun'un kalbi %30, akciğerleri %40 çalışmakta, 18 ayrı hastalığı için her gün 25 çeşit ilaç kullanmaktadır.
Durumu kötüleşince de hastaneye ambulans ile değil, kliması olmayan ve fırın gibi yanan demir yığını cezaevi aracı ile götürülmektedir.
 
66 yaşındaki Org, Saygun sinsice öldürülmek istenmektedir.
İkinci bir Kuddusi Okkır cinayeti tasarlanmaktadır. Savcı ve Hakimler açıkça cinayete teşebbüs suçu işlemektedirler.
 
********
 
Günahım kadar sevmediğim AKP şakşakçısı yandaş liboş Mehmet Ali Birand bile insafa gelmiş.
21 Temmuz 2012 günlü POSTA gazetesindeki yazısına "Adli Tıp korkudan ağzını açamıyor" başlığını atmış.
Kimden korkuyor Adli Tıp? İleri demokrat Hükümetimizin hışmından tabii.
 
Birand'ın yazısı şöyle:
 
"Org. Ergin Saygun’ın sağlık durumunu bu köşede defalarca yazdım. Cinayet işlenmekte olduğuna dikkat çektim. 
Meğer korku dağları bekliyormuş.
 Adli Tıp bir türlü “Ergin Saygun cezaevinde tedavi edilemez, bundan dolayı şu hastaneye çıkarılmalıdır” diyemiyor.
Saygun’ın kalbi yüzde 30 oranında çalışıyor- Akciğeri yüzde 40 oranında çalışabiliyor. 18 ayrı hastalığı var ve 25 ayrı ilaç alıyor. Her an gözetim altında tutulması gerekiyor.
Adli Tıp ilk raporunda “Cezaevinde bakılabilirse, orada kalabilir…” dedi.
Cezaevi “Ben bakamıyorum…” diye rapor verdi.
 
Durumu kötüleşince, Akif Ersoy hastanesine kaldırıldı.1 aylık tedavi sonunda, “Revirde tedavi göremez, kliniğe kaldırılmalı” raporu verildi.
Özel Yetkili 10.Ağır Ceza Mahkemesi bunun üzerine yine Adli Tıp’a sordu: "Hastaneye mi çıkaralım, yoksa cezaevinde kalabilir mi ?"
Yaklaşık 30 gün sonra, sanki hiçbir şey olmamış gibi, ilk raporun aynı yollandı: “Cezaevinde tedavi edilebilirse kalabilir, yoksa hastaneye kaldırılsın…”
Bravo doğrusu…Beyler neden korkuyorsunuz ?
Mahkemeye açıkça görüş verememenizin nedeni nedir ?
Şimdi top dönüp dolaşıp yine yargıçların ayağına atıldı.Mahkemenin kararıyla  bir insanın hayatı sona erecek ya da  yaşamasına izin verilecek."
 
********
 
Org. Saygun'un suçu neydi? Kanal D'den izleyelim:
Org. Saygun ABD'den konuştu: 26 Mart 2007.
"Zana Kürtleri kışkırtıyor. Bu beyanlar Iraklı Kürtleri Türkiye'ye müdahale etmeye davet ediyor. Çok ciddi ve tehlikeli beyanlar olduğunu düşünüyorum. Herhalde devlet gerekeni yapacaktır"
"Bir siyasi parti lideri Ermeni soykırımı iddiasını kabul etmediği için İsviçre'de yargılanıyor. "Türkler 1,5 milyon Ermeni ile 30 bin Kürdü öldürdü" dediğinizde ise ödül kazanıyorsunuz. Aradaki fark budur."
 
Sen misin Doğu Perinçek'i destekleyen? Zana'ya karşı çıkan?
 
********
Oraj Poyraz'ın yorumunu aynen veriyorum:

Cemaat işte böyle cinayet işliyor.
Bir de Erbakan'ı hatırlayın.
Mahkum olmuş, mahkumiyeti onanmış, ve yaşından dolayı cezasını evde geçirmesi uygun görülmüş.
İşte ben böyle adaletin, böyle hukukun taaa içine tükürürüm.
Üstelik gayet de haklı olarak tükürürüm.
General Saygun üstüne atılı bütün suçlardan mahkum bile olsa, normal şartlarda cezaevinde kalmazdı.
Hem yaşı, hem sağlık durumu buna el vermezdi.
Bu halde bu adam idam bile edilemez.
Bunu hala daha kafanız almadı mı?
Cinayet işte böyle işlenir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder