16 Ağustos günü Balyoz Davası'nın 98,
duruşmasında son savunmasını yapan eski
1. Ordu Komutanı Org. Ergin Saygun, Mahkeme Heyeti'ne şöyle
seslendi:
"Beni
öldüremeyeceksiniz.
Tam bir kurgu olan bu davaların
TSK'ya kurulmuş öc alma amaçlı bir linç komplosu, bir kıyım olduğunu ispat edene
kadar mücadele edeceğim"
"Bana yaptığınız, TCK 81 ve 82.
maddeletine göre kasten adam öldürme suçudur.
Yaşam hakkım gasp edildi. Kuddusi Okkır'ın canı size
emanetti."
Org. Saygun, Savcılar ve Hakimler
Heyetinin cinayet kastı ile hareket ettiğini yüzlerine karşı
söyledi
Suç,
kayıt altına alındı. Tarih bunu böyle yazacak.
Aydınlık, 17 Ağustos 2012
Org. Saygun, bunun
bir mahkeme olmadığını, siyasi nedenlerle komutanların esir edildiğini,
ama sanki bir
suç varmış da yargılama yapılıyormuş gibi tiyatro oynandığını tespit
etmiştir.
Mahkeme
Heyeti, cinayet kastı ile, "tutukluluğun devamı"na karar
vermektedir.
Tutukluların
sağlık hizmeti almaları bu suretle Mahkeme Heyeti tarafından bilinçli olarak
engellenerek hayatlarını kaybetmeleri veya sakat kalmaları
sağlanmaktadır.
AKP'nin bir numaralı yalakası Mehmet
Ali Birand bile mahkemenin cinayet işlemekte olduğunu yazdı.
Demek ki içinde hala bir vicdan kırıntısı kalmış. Diğer yalakalarda o
kırıntı bile yok.
(POSTA, 21 Temmuz 2012)
********
Kuddusi Okkır'dan başlayan cinayet
zinciri bugüne kadar 20'den fazla can aldı.
Görevde Topçu Albay Mehmet Haşimoğlu'nu iki gün önce
öldürdüler.
Bakınız:
Hava Kurmay Albay Cengiz Köylü de kalp krizi geçirdi, yoğun bakımda.
********
Orgt. Saygun'un suçlamaya dönüşen savunmasından önemli
bölümler.
"Hala CD'lerin gerçek olduğunda direnerek bunlarla
yargılamada ısrar etmek bir anlam ifade etmiyor.
Sahte CD'leri kim üretti? Artık sorulması gereken soru
budur.
Bu sorunun cevabı bulunmadan, memleketimizde kimse kendini
güven içinde hissedemeyecektir.""
"Orhan Aykut'un "2007 yılında Balyoz soruşturmasına delil
olarak kullanılan belgeleri bir çuval içinde uzun saçlı bir Binbaşı ve Amerikalı
Senatör getirerek 4. Levent'teki bir otelde İhsan Aslan'a teslim etti"
açıklamasını neden soruşturma dosyasına ekleme gereği duymadınız?"
(Gayet doğal, bu davaların Amerikan güdümlü olduğunu
gösterecek her delil ve ifade anında ortadan kaldırılır.)
"Genelkurmay'dan evrak çalanın adını verdik, dinlemediniz.
Org. Aytaç Yalman'ı tanık gösterdik, çağırmadınız."
"İddia makamının sanıklar lehindeki delilleri sakladığı ve
yanlış aksettirdiği ortaya çıktı. Ne yapıldı?"
"Mahkeme karar aşamasına geldi, ama henüz kimse Balyoz
Planı'nı görmedi.
"Deliller nerede? Delil gösteremiyorsanız, bu
yazdıklarınız iftira olmaktan öteye geçemez. İftira bir suçtur"
"İddia makamı, ifademi almadan esas hakkında mütalaasını
sunmuştur.
Yani "Biz kararımızı verdik, sen ne söylersen söyle bir
kıymeti yok" denmektedir.
(Birkaç hafta önce, "Bu iş Nazım Hikmet'in Donanma ve
Harbiye Davalarına döndü, karar önceden verilmiştir, delillerin sahte olmasının
falan hiç önemi yok" diye yazmıştım. Org. Saygun aynı noktadan
vurmuştur.)
********
Kasım 2006'da, Org. Saygun'un
Amerika'nın başkenti Vaşington'da, Beyaz Saray'da randevusu vardı.
Üst düzey Amerikalı
yetkililerle toplantı yapacaktı.
Girişte üstünü aramak
istediler, aratmadı. Ceketini çıkartıp x-ışını cihazından geçirmesini istediler,
çıkarmadı.
Bu bir onur kırma ve baş
eğdirme denemesi idi.
Oradan ayrılıp oteline geri
döndü.
Amerikalılar otekle
gelmeye mecbur kaldılar, toplantı otelde yapıldı.
Hayrullah Mahmud bugünkü yazısında açıkladı:
Tayyip ve Gül Beyler AKP Genel Merkezi'nde bu olayın video
çekimini gülerek ve keyifle izlemişler.
Org. Saygun'a yapılan muamele çok hoşlarına
gitmiş.
Ama, sağır odada da birileri onları izleyip not
almış.
İletişimde temel kuraldır: İzleyeni izlerler, dinleyeni
dinlerler. Vatana ihanet edenin yedi sülalesinin nefes alışını
gözlerler.
İşte üçbuçuk Fethullahçı Savcı ve Hakim, bu nedenle,
cezaevinde ölmesi için ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar
Ki, ders olsun, bundan böyle Amerikalılara kimse
direnemesin.
********
Balyoz tutuklusu E. Org. Ergin Saygun, tutuklu
olduğu 4 ay içinde tam 11 defa hastaneye sevk edildi.
Adli
Tıp, bu sevkiyatlardan birinde rapor
düzenledi.
Raporda, "Kontrolleri,
tedavisi ve diyeti sağlanabildiği taktirde cezaevinde
kalabilir" deniyordu.
Bu rapor üzerine, kontrol, tedavi ve şartlarının
cezaevinde sağlanıp sağlanamayacağına bakılmaksızın cezaevine
getirildi.
Halbuki cezaevinde ne kontrolleri zamanında yapacak
personel bulunmakta ne de diyet şartları sağlanabilmekteydi.
Cezaevi yönetimi
ve cezaevi doktoru resmi bir rapor ile "Tedavi ve diyet şartlarının cezaevinde
sağlanamadığını" tespit etmelerine rağmen,
Hakimler ve Savcılar bu rapora kulak asmadılar.
Org. Saygun'un kalbi %30, akciğerleri %40
çalışmakta, 18 ayrı hastalığı için her gün 25 çeşit ilaç
kullanmaktadır.
Durumu kötüleşince de hastaneye ambulans ile değil,
kliması olmayan ve fırın gibi yanan demir yığını cezaevi aracı ile
götürülmektedir.
66 yaşındaki Org, Saygun sinsice öldürülmek
istenmektedir.
İkinci bir Kuddusi
Okkır cinayeti tasarlanmaktadır. Savcı ve Hakimler açıkça
cinayete teşebbüs suçu işlemektedirler.
********
Günahım kadar sevmediğim AKP şakşakçısı yandaş
liboş Mehmet Ali
Birand bile insafa gelmiş.
21 Temmuz 2012 günlü POSTA gazetesindeki
yazısına "Adli Tıp korkudan ağzını
açamıyor" başlığını atmış.
Kimden korkuyor Adli Tıp? İleri demokrat
Hükümetimizin hışmından tabii.
Birand'ın yazısı
şöyle:
"Org.
Ergin Saygun’ın sağlık durumunu bu köşede defalarca yazdım. Cinayet işlenmekte olduğuna
dikkat çektim.
Meğer korku dağları bekliyormuş.
Adli Tıp bir türlü “Ergin Saygun cezaevinde tedavi
edilemez, bundan dolayı şu hastaneye çıkarılmalıdır” diyemiyor.
Saygun’ın kalbi
yüzde 30 oranında çalışıyor- Akciğeri yüzde 40 oranında çalışabiliyor. 18 ayrı
hastalığı var ve 25 ayrı ilaç alıyor. Her an gözetim altında tutulması
gerekiyor.
Adli Tıp ilk raporunda
“Cezaevinde bakılabilirse, orada
kalabilir…” dedi.
Cezaevi “Ben bakamıyorum…” diye rapor
verdi.
Durumu kötüleşince, Akif Ersoy hastanesine
kaldırıldı.1 aylık tedavi sonunda, “Revirde tedavi göremez, kliniğe
kaldırılmalı” raporu verildi.
Özel Yetkili 10.Ağır Ceza Mahkemesi bunun üzerine yine Adli Tıp’a sordu: "Hastaneye mi çıkaralım, yoksa cezaevinde kalabilir mi ?"
Özel Yetkili 10.Ağır Ceza Mahkemesi bunun üzerine yine Adli Tıp’a sordu: "Hastaneye mi çıkaralım, yoksa cezaevinde kalabilir mi ?"
Yaklaşık 30 gün sonra, sanki hiçbir şey olmamış
gibi, ilk raporun aynı yollandı: “Cezaevinde tedavi edilebilirse kalabilir,
yoksa hastaneye kaldırılsın…”
Bravo doğrusu…Beyler neden
korkuyorsunuz ?
Mahkemeye açıkça görüş verememenizin nedeni nedir
?
Şimdi top dönüp dolaşıp
yine yargıçların ayağına atıldı.Mahkemenin kararıyla bir
insanın hayatı sona erecek ya da yaşamasına izin
verilecek."
********
Org. Saygun'un suçu neydi? Kanal D'den
izleyelim:
Org. Saygun ABD'den konuştu: 26 Mart
2007.
"Zana Kürtleri kışkırtıyor. Bu beyanlar Iraklı
Kürtleri Türkiye'ye müdahale etmeye davet ediyor. Çok ciddi ve tehlikeli
beyanlar olduğunu düşünüyorum. Herhalde devlet gerekeni yapacaktır"
"Bir siyasi parti lideri Ermeni soykırımı iddiasını
kabul etmediği için İsviçre'de yargılanıyor. "Türkler 1,5 milyon Ermeni ile 30
bin Kürdü öldürdü" dediğinizde ise ödül kazanıyorsunuz. Aradaki fark
budur."
Sen misin Doğu Perinçek'i destekleyen? Zana'ya
karşı çıkan?
********
Oraj Poyraz'ın yorumunu aynen veriyorum:
Cemaat işte böyle cinayet işliyor. Bir de Erbakan'ı hatırlayın. Mahkum olmuş, mahkumiyeti onanmış, ve yaşından dolayı cezasını evde geçirmesi uygun görülmüş. İşte ben böyle adaletin, böyle hukukun taaa içine tükürürüm. Üstelik gayet de haklı olarak tükürürüm. General Saygun üstüne atılı bütün suçlardan mahkum bile olsa, normal şartlarda cezaevinde kalmazdı. Hem yaşı, hem sağlık durumu buna el vermezdi. Bu halde bu adam idam bile edilemez. Bunu hala daha kafanız almadı mı? Cinayet işte böyle işlenir. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder