7 Şubat 2012 Salı

Cami bombalama sahtekarlığı açığa çıktı


Hasdal Esir kampı tutuklusu Jandarma Yüzbaşı Hüseyin Topuz mahkemede yaptığı savunmada açıkladı.
Arslan Bulut köşesine taşıdı
 
************
 
Ergenekon Balyoz vesaire tertiplerde her zaman aynı şey oluyor.
Yandaş gaz tenekeleri yaygarayı basıyor: Darbe yapacaklardı, cami bombalayacaklardı, plan ele geçti falan.
Bu belgelerin sahte olduğu ortaya çıkınca gaz tenekelerinden tıs yok.
 
************
Yzb. Hüseyin Topuz, "Çarşaf Eylem Planı" adı verilen belgenin sahte olduğunu kanıtlamak amacıyla tam 99 kurumla yazışma yapıyor.
Bu kurumlardan gelen cevaplar, bu belgenin düzmece olduğunu gösteren tam 117 sahtekarlığı açığa çıkarıyor.
117 sahtekarlığı burada saymak hem zaman alır hem gereksiz.
Birkaç tanesini söylemek yeterli:
 
*************
 
TÜBİTAK, "Çarşaf Eylem Planı" CD'sini inceliyor. Rapor yazıyor.
Rapora göre bu CD 2003 yılında oluşturulmuş.
 
Planda, Fatih Camisi ve çevresindeki kameralardan bahsediliyor.
Yzb. Topuz, Fatih İlçe Müftülüğü dahil birçok kuruma yazı yazarak bu kameraların ne zaman kurulduğunu soruyor.
Kurumlar resmi yazı ile cevap veriyorlar. Yani bu cevaplar birer resmi belge.
Bu belgelere göre, kamera sistemleri 2005 yılında kurulmuş.
Yani, cami bombalama planlarının yapıldığı 2003 yılında Fatih camisinde ve çevresinde kamera yok.
 
"Çarşaf Eylem Planı"nda, cami bombalayacak olan ekibin ASELSAN  ve TÜBİTAK  tarafından üretilen emniyetli cep telefonları kullanması isteniyor.
Yzb. Topuz, ASELSAN'a ve TÜBİTAK'a yazı yazarak soruyor: Emniyetli cep telefonları hangi tarihte üretilmeye başlandı.
Her iki kurumdan da resmi cevap geliyor: "Emniyetli cep telefonu sistemi 2008 yılında üretilmiştir"
 
Yine aynı planda, Fatih camisi civarındaki sokakların isimleri yer almaktadır.
Yzb. Topuz, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne yazı yazarak, bu sokaklara Çarşaf Eylem Planı'nda yazılı olan isimlerin hangi tarhte verildiğini soruyor.
Belediye cevap veriyor:
"Bu isimler bu sokaklara İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi kararı ile 2006 ve 2007 yıllarında verilmiştir"
 
**************
 
Yzb. Topuz, mahkemede yaptığı savunmada bunları söyledikten sonra şöyle devam ediyor:
 
"İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı, TÜBİTAK, Fatih İlçe Emniyet Müdürlüğü, Fatih İlçe Müftülüğü gibi resmi makamlardan aldığım bu belgeler, söz konusu dijital verilerin, en erken 2008 yılı ve sonrasında hazırlandığını göstermiyor mu? Bu da açık bir sahtekârlığa işaret etmiyor mu?
Söz konusu belgelerde, şu ana kadar diğer sanıklar ve avukatları tarafından mahkemeye sunulan, yukarıda ifade ettiklerime benzer 1500 civarında sahtekârlık var.
 
Ben sadece kendime yönelik suçlamaların asılsız olduğunu ispat edebilmek için 99 kurumla yazışma yaptım ve resmi belgelerle 117 adet sahtekârlığı ortaya çıkardım.

Suçlamalara dayanak teşkil eden ve benim de ismimin yer aldığı dijital görevlendirme çizelgesindeki dokuz kişiden benimle aynı durumda olan yedi kişi tutuksuz olarak yargılanmakta ve duruşmalardan vâreste tutulmaktayken ben hangi gerekçeyle tutuklu olarak yargılanıyorum?"

*******************
 
20 Ocak 2010 tarihinden bugüne kadar yazılı ve görsel basında, sürekli ‘Bunlar camileri bombalayacak, kendi uçağımızı düşürecek, darbe yapacak’ diye suçlayıp bizleri din düşmanı, halk düşmanı, hain, şerefsiz ve onursuz göstermeye çalıştılar.
 
Bunu yaparken, resmi belgelerle ispat ettiğim gibi sahte dijital verilerde yer alan sahte argümanları kullandılar.
Bizler sürekli aşağılanırken herkes ama herkes bunu duymazdan geldi.
Fatih Camisi’ne yönelik hazırlandığı iddia edilen bu sahte planı mahkeme huzurunda yaptığım savunmada her yönüyle çürütmeme rağmen, bu hususların hiçbiri medyada yer almamıştır.
Bu durumu sizlerin ve kamuoyunun vicdanına bırakıyorum.”
 
*******************
 
İşte Yzb. Topuz böyle konuştu.
İşte bunun için bu mahkemelerde ses ve görüntü almak yasak.
Bunun için televizyonlarda gösterilmesi yasak.
Çünkü bu savunmaları dinleyen herkes, yapılan tertibi açıkça görecek.
Ergenekon, Balyoz, vesaire davalarda bütün plan ve belgelerin düzmece olduğu benzer şekilde defalarca ispatlandı.
 
Ama hakimler bunları duymazdan geliyor. "Kuvvetli şüphe, tutukluluğa devam" kararı kalıp halinde her duruşma sonunda tekrar ediliyor.
Savcılar zaten belgelerin sahte olduğunu biliyorlar.
 
Kanun yoktur, vicdan yoktur.
Mahkeme yoktur.
Orada bir yargılama yapılmamaktadır. Bir tiyatro oynanmaktadır.

Komutanlarımız, yurtsever aydınlarımız bu her tarafı dökülen düzmece belgelerle esir kampında tutulmakta, Amerika'nın yurdumuzu bölme planı karşısındaki engeller bu şekilde bertaraf edilmeye çalışılmaktadır.

başaramayacaklar.

*************
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder