"Bunlar eskiden Maocu idiler, sonradan aniden Atatürkçü
oldular" diye zırvalayıp duruyorlar.
"Bunlar" dedikleri Aydınlıkçılar, Doğu Perinçek ve İşçi
Partisi.
Bu iddianın bilimsel bir dayanağı yok. Yani, bilimsel değil.
Farklı ülkelerin devrimcilerini birbirine düşman gibi gösterme amacına yönelik
bir saptırma.
Asıl önemli nokta, iddiayı ortaya atanların Atatürkçü değil,
tam tersine Atatürk düşmanları olması. Amaç, Atatürkçü siyaseti savunan tek
hareket olan Aydınlıkçılar aleyhinde şüpheler yaratarak Atatürkçüleri bu
hareketten uzak tutmak.
Atatürk ve Lenin düşman değil, müttefik idiler. Batı
emperyalizmine karşı ülkelerinin bağımsızlığını savunuyorlar ve birbirlerine
destek oluyorlardı.
Atatürk'ü örnek alarak yurdundan istilacı emperyalistleri
kovan Mao da "Çin'in Atatürk'ü benim" diyordu. Eğer aynı dönemde yaşamış olsa
idiler, Atatürk ve Mao arasında da benzer bir ittifak olması kaçınılmazdı. Aynı
amaç uğrunda aynı düşmana karşı savaşan devrimciler arasında bir düşmanlık
düşünülemez.
1934 yılında Atatürk'ün Milletvekili ve Atatürk'ün çıkardığı
Hakimiyet-i Milliye Gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni olan Falih Rıfkı Atay,
"Leninizm ve Kemalizm birlikte gelişecektir" diyordu.
Rus, Çin ve diğer ülke devrimcilerini sanki Türkiye ve Atatürk
düşmanı imişler gibi gösterme taktiği, Atatürk düşmanlarının eskiden beri
kullandıkları bir taktiktir.
Aydınlıkçılar sanki "Biz eskiden Maocu idik, şimdi fikir
değiştirdik, artık Mao'yu savunmuyoruz, Atatürkçü olduk" demişler gibi bir hava
yaratılıyor.
Halbuki böyle bir şey yok.
Aydınlık hareketinin doğduğu 1960'lı yıllardan bu yana çıkardıkları yayın
organlarından örnekleri vermiştim. Şimdi ne kadar Atatürk varsa, 1960'lardan
beri o kadar Atatürk var. Yani Atatürkçülük yeni bir şey değil Aydınlıkçılar
için...
Bakınız:
Maoculuk ne demektir
+++++++++++++++++++
Bir kere, Maoculuk diye bir şey yok.
Mao'nun bilimsel sosyalizme yaptığı katkıyı öğrenme ve
doğru olduğunu anlayıp kabul etme var.
Eskiden, üretim araçlarının devletleştirilmesinden sonra,
yani fabrikaların ve her türlü üretim araçlarının burjuvazinin elinden
alınmasından sonra, yani burjuva sınıfı mülksüzleştirilerek yok edildikten sonra
(öldürerek değil, üretim araçlarını ellerinden alarak sınıfı yok etme anlamında)
kapitalizme geri dönüşün mümkün olmadığı sanılıyordu.
Deniyordu ki: İşte, devleti Komünist Partisi yönetiyor,
üretim araçları da devletin malı oldu, burjuvazinin hiçbir kuvveti kalmadı. Parası, fabrikası,
silahlı kuvvetleri yok. Nasıl gelip de fabrikaları devletin elinden
alacak??
Fakat Mao, süreci bilimsel olarak tahlil
etti.
Üretim araçları ellerinden alınan eski burjuvaziden tehdit
gelemezdi, ama esas tehdit, Komünist Partisi içindeki kapitalist yolculardan
geliyordu.
Mao, SBKP'nin (Sovyetler Birliği Komünist Partisi)
Stalin'den sonra gelen yönetimlerini, uyguladıkları ekonomik ve sosyal
politikaları ve dış siyasetlerini tahlil etti ve partinin üst kademesinin
revizyonistlerin, yani kapitalist yolcuların eline geçtiğini saptadı.
Yöneticiler bir süre sonra sosyalizmi inkar edecek ve kapitalizme
geçeceklerdi.
Yani, sosyalizm süreci boyunca geri dönüş tehlikesi vardı.
Eskiden yok sanılıyordu.
Türkiye'de Perinçek gurubu Mao'nun tezlerini inceledi,
Sovyetlerin tezleri ile karşılaştırdı, mevcut durumu inceledi ve Mao'nun haklı
olduğu kanaatine vardı.
Mao'nun tezi bilimseldi. Çünkü atmasyona değil, somut
durumun tahliline dayanıyordu. Bütün göstergeler Sovyetlerin hızla kapitalizme
yöneldiğini gösteriyordu.
Başını İGD ve TKP'nin çektiği diğer sol guruplar, bu tezi
şiddetle reddettiler. Perinçek'i "Sovyet düşmanı, sosyalizm düşmanı" ilan
ettiler.
Moskova Radyosu'nun o yıllarda Sovyetler Birliği
yöneticilerinin aslında sosyalist değil, kapitalizm yolcusu olduklarını
açıklayan Perinçek gurubunu suçlamak için kullandığı "Maocu Bozkurtlar"
tanımlaması, CIA dahil tüm gerici odakların Aydınlıkçılara yönelttiği "Maocu"
suçlamasının kaynağıdır.
Doğu Perinçek 1979 yılında Taksim'de partisinin düzenlediği
"Rus Filosu Defol" mitinginde.
İşte olay budur.
Bilimsel bir tez kabul edilmiştir. Daha sonra hayat bu
tezin doğru olduğunu kanıtlamıştır. Gorbaçov ile birlikte sosyalist sistem
yıkılmış, üretim araçları devletin elinden alınarak özel kişilere verilmiş, yeni
bir burjuva sınıfı yaratılmıştı.
Böylece, Mao'nun tezinin bilimsel olarak doğru olduğu anlaşıldı. Fizik
biliminde, kimya biliminde nasıl kanunlar varsa, örneğin Newton ve Lavazye gibi
bilim adamları bu kanunları bulmuş iseler, Mao da sosyal bilimler alanında
geçerli bir kanun bulmuştu: Gereken uyanıklık gösterilmezse, komünist partisinin
yönetimi kapitalistlerin eline geçer ve ülke sosyalizmden kapitalizme geri
döner.
Maoculuk denen şey budur. Eğer buna Maoculuk deniyorsa,
Perinçek gurubu hala Maocudur.
Çünkü, bilimsel bir tez önce kabul sonra red edilebilir
mi?
Hatta bütün dünya Maocudur. Çünkü artık hiçbir Allah'ın kulu "Hayır,
sosyalizmden kapitalizme geri dönülemez" dememektedir. Diyemez, çünkü önünde
Sovyetler ve Doğu Avrupa örneği var. Bu gerçeği olmadan önce gördüğü için mi
Perinçek gurubuna Maocu deniliyor? Olayı herkesten önce görmek suç mu
oluyor?
Mao'nun "Sosyalizmden kapitalizme geri dönüş olabilir"
bilimsel tezini kabul eden kişi Maocu mu olur?
Kopernik'in bilimsel tezlerini kabul eden kişi Kopernikçi
mi olur?
Görelilik kuramının bilimsel bir tez olduğunu kabul eden
kişi Aynştayncı mıdır?
Bu anlamda Atatürkçülük ile Mao'nun tezini kabul etme
arasında ne gibi bir karşıtlık vardır?
Atatürkçülerin bilimsel tezleri incelemesi ve doğru
olanları kabul etmesi yasak mıdır? Atatürk "Benden sonra sosyal bilimler
alanında yapılacak keşifleri kabul etmeniz yasaktır" mı demiştir?
"Hayır efendim, geri dönüş imkansızdır" deyip kafamızı
kuma gömüp sonra da Gorbaçov'a mı çarpsaydık?
Devrimciler, her devrimciyi kabul ederler ve saygı
duyarlar.
Ama bu demek değildir ki, saygı duyuyorlar diye onların
yaptıklarını taklit etmek isterler. Böyle bir şey yok.
Hz. Muhammed'in feodal devrimini kabul ederiz, ama
onun aynısını yapmaya çalışmayız.
Robespiyerlerin demokratik devrimini kabul ederiz, ama
onların Fransa'da yaptıklarının aynısını yapmak diye bir şey
düşünülemez.
Rus devrimini kabul etmemiz, Lenin Rusya'da ne yaptı ise
bizim de Türkiye'de aynı şeyi yapmamızı gerektirmez.
Mao'yu kabul etmek demek, Mao gibi kızıl ordu kurup uzun
yürüyüşe çıkmak ve Japonlarla çarpışmak değildir.
Kastro'nun bir devrimci olduğunu kabul etmek, onun yaptığı
gibi bir gerilla gurubu kurup Silifke sahillerinden ülkeye çıkartma yapmamız
gerektiği anlamına gelmez.
Mümkün de değildir zaten.
Bütün bu yukarıda saydığım devrimler, başka zamanların,
şartları değişik olan başka ülkelerin, başka toplumsal düzenlerin
devrimleridir.
Biz dünyadaki bütün devrimcileri kabul ederiz, onların bilime yaptıkları
katkılar varsa kabul ederiz, ama biz Türkiye'nin devrimcileriyiz, Yeni
Osmanlı'lardan, Genç Türkler'den, Meşrutiyet Devrimlerinden, Cumhuriyet
Devrimi'nden gelen bir geleneğin takipçileriyiz. Her ülkenin devriminin farklı
olması gibi, bizim ülkemizin devrimi de farklıdır ve tüm devrimcilerin,
yurtseverlerin Atatürk Devrimleri etrafında birleşmesi ile başarıya
ulaşabilir.
Hikmet Kıvılcımlı'nın Vatan Partisi programından bugünkü
İşçi Partisi programına kadar tüm parti programları Cumhuriyet Devrimlerini
koruma ve tamamlama ana fikrine dayanmaktadır.
Bu, ayrı bir yazı konusudur.
Okuma parçası:
+++++++++++++
SSCB Ağır Sanayi Halk Komiserliği (Bakanlığı) yayın
organı Stroim
(Kuruyoruz) dergisinin Mayıs 1934 tarihli sayısı "SSCB ve
Türkiye halklarının dostluğuna" adanmış.
Derginin kapağının bir
köşesinde ay-yıldız, diğer köşesinde ise orak-çekiç var.
İçinde, başta Atatürk olmak üzere dönemin Türk ve
Sovyet yöneticilerinin makale ve demeçleri fotoğraf ve imzaları ile yer
alıyor.
İşte bazı çarpıcı örnekler:
Mustafa
Kemal'in demeci:
+++++++++++++++++++++
"Birçok sınavlardan geçmiş olan ve her
seferinde daha da güçlenen, herhangi bir üçüncü devlete karşı yönelmiş
olmayan, iki ülkeye tam güvenlik sağlayan yeni
Türkiye ve Sovyet Rusya arasındaki dostluk, halklar
arasındaki ilişkilere nezaketin, güvenin ve mantığa uygunluğun mükemmel bir
örneği olmaktadır."
İsmet Paşa'nın
demeci:
+++++++++++++++++++
"Devrimci ülkelerin 10. yıldönümlerinin ilham veren
değerini iyi biliriz. Sovyetler'in 10. yıldönümünü Ankara'da değerli dostumuz
Büyükelçi Surits'in ailesiyle birlikte kutlarken o büyük mutluluğu hissettik.
Türkiye Cumhuriyeti'nin 10. yılı kutlamalarında ise Sovyet heyeti bulunmuş ve
bayramın değerine değer katmıştır. İki devrimin ortak temel özelliği, zaferi ve
mutluluğu teknşkte, toplumsal ve endüstriyel kalkınmada, insan emeğinde
görmesidir.
Sovyetler'in en
önemli dostluk hamlesi, sanayinin kurulması konusunda Türkiye'yi teşvik
etmesidir. Kalkınmanın ana kaynağı olan sanayileşme, Türkiye'de SSCB ile
işbirliği içerisinde başlamıştır."
Falih Rıfkı (Atay) Bey'in
demeci:
++++++++++++++++++++++++++
(Hakimiyet-i Milliye Gazetesi Yayın Yönetmeni ve
Milletvekilidir)
"Türk-Sovyet dostluğu asla coğrafi ve siyasal
düzenin çıkarlarının dikte ettiği resmi bir dostluk değildir. Bu dostluk, her
şeyden önce, iki devrimin önünde duran temel görevlerin aynı olmasından,
kaderlerinin ortaklığından kaynaklanmaktadır.
Birbirini tanımaya başladığı, birbirine elini
uzattığı dönemde her iki devrim de yalnızdı. İki devrimin emperyalist çıkarlara
ters düşen karakteri, izole edilmelerine yol açmıştı. Mustafa Kemal, Anadolu'ya geçme kararı aldığında daha Moskova ile ilişki
kurmamıştı. Ancak yüce Lenin'in bu davada doğal müttefiki olduğunu çok iyi
biliyordu.
Kemalizm, bir kurtuluş hareketidir. Siyasi,
toplumsal, ekonomik, manevi birçok açıdan Kemalizm, terinin son damlasına kadar emperyalizm ve içerde ise
emperyalizmin silahları olan küçük bir azınlık ve feodal beyler tarafından
sömürülen ve canı çıkarılan halkın hareketidir. Kızıl devrimin
önderleri ve kitleleri, bu kadar köklü bir devrimi onaylamaktan, onunla
övünmekten geri duramazlardı.
Aynı duyguları Sovyetler'e karşı Türk devriminin
önderleri ve kitleleri de beslemektedir.
Leninizm ve Kemalizm, bütün halk
kitlelerinin özgürleştiği, yeryüzünde yeni bir düzen kurulduğu güne
kadar birlikte
gelişecektir. Dünya, eksenini
Bering ile Çanakkale Boğazlarını ve Beyaz Deniz ile Akdeniz'i kesen iki çizgi
temelinde değiştirmektedir. Köleleştirilen halk kitlelerinin özgürlük davasını görev
edinmiş devrimlere şan olsun"
Kazım Paşa'nın (Karabekir)
demeci:
++++++++++++++++++++++++++++
(TBMM Başkanı)
"Devrim ve savaşın zor şartlarında başlayan
Sovyet-Türk dostluğu, kurucuları yüce Lenin ve kurtarıcı Gazi Mustafa Kemal'in
yüksek önderliğinde bütün halkların can attığı dünya barışının binasına ilk taşı
koymuştur. Sadece iki ülkenin hükümetlerinin çabalarına dayanmayan, ayrıca iki
barışçıl halkın karşılıklı anlayışında temellerini bulan bu dostluğun anlam ve
önemi büyüktür."
B. Tal'ın
demeci:
+++++++++++++
(Stroim Dergisi Yayın Yönetmeni)
(5 Yıllık Kalkınma Planı çerçevesinde Türk tekstil
fabrikalarının kuruluşunda ve kadrolarının yetiştirilmesinde Sovyetler'in
oynadığı rolü vurguladıktan sonra şöyle devam ediyor:)
"Çarlık Rusyası, Sultan
Türkiyesi'ne metali ölüm getiren bomba ve kurşun olarak 'gönderiyordu'. Sovyet ülkesi ise, Türkiye Cumhuriyeti'ne en dostane duygularla
metali Türk sanayisinin gelişmesine ve teknik-ekonomik bağımsızlığının
güçlenmesine yardımcı olan makinalar olarak
gönderiyor.
İki ülkenin barış ve üreten emek için verdiği
yiğit ve direngen mücadelesinin parlak örneklerinin yer aldığı çağdaş
tarihimizin sembolü budur. Bu sembol, büyük devrimin parlatyan ateşinin
aydınlattığı yoldur."
Karahan'ın
demeci:
+++++++++++++++
(SSCB Dişişleri Halk Komiser
Yardımcısı)
"Türk halk kitleleri, yüksek manevi gücüyle,
öğretmenlerimiz Marx ve Engels'te hayranlık ve saygı uyandırmıştır. Engels, W.
Braecke'ye yazdığı 25 haziran 1877 tarihli mektupta şunları belirtir: 'Türk halk kitleleri, yani Türk köylüleri, ve hatta orta
ölçekli toprak sahipleri sağlam durduğu sürece, Doğu'nun toplumsal organizması,
sert darbelere dayanabilir. Bizanslılardan miras kalan 400 yıllık başkent
yolsuzlukları, başka herhangi bir halkı mahvederdi. Ancak Türklere sadece üst
tabakayı alaşağı etmek kalıyor, ve onlar, kesinlikle Rusya'nın gücüyle boy
ölçüşebilir.'
Türkler, 'üst tabakayı' alt ettiler. Sultanın ve
halifenin tahakkümüne son verdiler. Ancak devamlı olarak Türkiye'yi tehdit eden
eski emperyalist Çarlık Rusyası ile 'boy ölçüşmesi'ne artık gerek kalmadı, çünkü
bu eski Rusya'nın işçi sınıfı, Rus Çarlığını ve emperyalizmini tamamen alt etme
görevini yerine getirdi ve Türkiye'nin komşusu, güçlü ve dost Sovyet
cumhuriyetlerine dönüştü. Ama Türklerin,
Türkiye'yi yağma ve talan etmeye ve Türk halkını Avrupa
emperyalizminin kölesi yapmaya hazırlanan emperyalist devletlerin
birleşik cephesi ile 'boy ölçüşmesi' gerekti. Türk halkı, bu
savaşta zafer kazandı ve her yeni savaşta da
kazanacaktır"
++++++++++++++++++++++
Bugün de, Avrupa Birliği emperyalizmine karşı, AB
aday üyeliği ve gümrük birliği ihanetlerine karşı mücadelemizde Karahan'ın bu
sözleri geçerliğini koruyacaktır.
++++++++++++++++++++++
Teori Dergisi Eylül 2008 sayısındaki Mehmet
Perinçek'in yazısından alınmıştır.
++++++++++++++++++++++
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder