Said-i Nursi (Yani Nurs'lu Sait. Bitlis'in Nurs Köyü doğumlu olduğu için bu adla da anılıyor. Nur Risaleleri'ni bu isimle imzalamış)
Said-i Kürdi (Kürt Sait. Atatürk'e yazdığı mektubu bu isimle imzalamış)
"Merhumu hapislerde çürüten tek parti CHP zihniyetidir" diyerek Atatürk ve İnönü düşmanlığı yaptı. Abdülhamid Han'ın onu tımarhaneye kapatmış olduğunu görmezden geldi.
+++
Said-i Meşhur'un tımarhane günleri
Dilekçeyi "Molla Said-i Meşhur" diye imzalar. Kendi kendisini "meşhur" yani "tanınmış, şöhretli" ilan etmesi ruh halini açığa vurmaktadır.
Dilekçesinde "Kürdistan'da eğitim Türkçe yapılıyor, buna karşıyım, burada Kürtçe eğitim veren üç okul açılmasını talep ediyorum" demektedir.
"Nasıl zaman-ı istibdatta tımarhaneye düştüm...."
"Ey Kürtler, tımarhaneyi bunun için kabul ettim. Kürtlüğü lekedar etmemek için, irade-i padişahiyi, maaşını, ihsan-ı şahaneyi kabul etmedim."
Demek istiyor ki:
"Abdülhamit bana maaş ve para teklif etti, ya al maaşını otur, Kürtçe okul talebini unut, veya atarım seni tımarhaneye dedi. Ben de Kürtlüğe leke gelmemesi için tımarhaneye gitmeyi kabul ettim, Kürtçe okuldan vazgeçmedim"
İşte Binali Bey'in "vatansever" dediği zatın Kürdistan aşkı bu kadar büyük.
Şimdi AKP yöneticileri bir karar vermek zorunda:
"Ulu Hakan" diye yücelttikleri Abdülhamit, Said-i Nursi'nin dediği gibi bir müstebit, yani zorba mıdır? Abdülhamit dönemi istibdat dönemi midir?
Yoksa, "Ulu din adamı, kahraman vatansever" diye yücettikleri Said-i Nursi Abdülhamit'in dediği gibi tımarhanelik bir Kürtçü müdür?
İkisi bir arada olamaz, AKP'nin çarşafa dolaştığı an işte bu andır.
"Şark ve Kürdistan" ve "Volkan" gazeteleri
Said-i Kürdi, 1908 yılında yayına başlayan Şark ve Kürdistan gazetesinde Kürdistan'da Kürtçe okul talebini yineleyen yazılar yazmaktadır.
Daha sonra Derviş Vahdeti ile birlikte İngilizci Volkan gazetesinde yazar.
Vahdeti'nin ipleri İngiliz İstihbarat Servisi elemanı Fitz Maurice'nin elindedir.
Derviş Vahdeti. Osmanlı'nın Kıbrıs'ı İngilizlere bedavadan teslim etmesini gazetede şu sözlerle alkışlayacak kadar İngilizcidir:
"İngiliz idaresi altında Kıbrıs adası adeta küçük bir İsviçre olacaktır."
Bu güruhla birlikte 31 Mart ayaklanmasına katılan Said-i Kürdi, Isparta'ya sürgün cezası ile kurtulur. Derviş Vahdeti ise asılır.
+++
Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti ve gazetesi
1908 yılında Şeyh Abdülkadir ve Prens Emin Bedirhan tarafından kurulan dernek, aynı adla bir de gazete yayınladı. Derneğin programı Kürdistan'da okullar açmak, Meclis'e Kürt Vekiller sokmak, idare ve yargı makamlarına Kürtlerin atanmasını sağlamaktı. Said-i Kürdi'nin gazetede yayımlanan makalelerinden bir örnek görelim:
"Ey Kürt Milleti !
Biliniz ki bizim vazgeçilmez üç temel cevherimiz vardır. Dinimiz, milliyetimiz ve insanlığımız. Üç düşmanınız vardır: Cehalet, fakirlik ve anlaşmazlık. Bu düşmanlarımıza karşı üç kılıcımız: Eğitim, sanat ve milli birlik (Kürdistan)"
Cemiyet, 3 büyük Kürt aşiretini (Bedirhani, Şemdiranzade, Babanzade) bir araya getirerek Kürtler arasındaki bölünmeyi büyük ölçüde ortadan kaldırmayı başardı. Derneğin sadece Bitlis şubesinin üye sayısı 80 bin gibiydi.
İttihat ve Terakki, Anayasa'ya aykırı çalışmaları nedeniyle Cemiyeti kapattı.
+++
Kürdistan Teali Cemiyeti
1918 yılında kurulan Cemiyetin amacı bağımsız bir Kürt devleti idi.
İngiliz devleti ve Hürriyet ve İtilaf Fırkası ile ilişki içindeydi.
Cemiyet, Peyam-ı Sabah gazetesinde yayınladığı bildiride şöyle diyor:
"Kuvva-yı Milliye Bolşevik fikirlere sahip yurtsuz serserilerden ibarettir."
Derneğin 4 kurucusundan biri Bediüzzaman Molla Said adını kullanan Said-i Kürdi idi.
+++
Kürt Bağımsızlık Komitesi 1923
Şeyh Sait'in de içinde olduğu Komite, 1924'te yapılan ilk kongresinde Kürdistan'da genel bir ayaklanma başlatılması, İngiliz, Fransız ve Ruslardan destek alınması için çalışmalar yapılması, zaferden sonra bağımsız Kürdistan ilan edilmesi kararlaştırıldı.
Yapılan görüşmelerde İngiliz ve Fransızlar destek vereceklerini teyit ettiler, Ruslar (Bolşevikler) ise kabul etmediler.
Genç Eski Milletvekili Hamdi Bey, İçişleri Bakanlığı'na gönderdiği şifreli yazıda şu bilgiyi veriyordu:
"Molla Said-i Kürdi diye bilinen kişi İstanbul'da bulunan Kürt Cemiyeti'nce kararlaştırıldığı üzere Kürdistan adıyla özerk bir devlet kurmak için Erzurum'a gelerek Varto Aşiret Reisi Miralay Kürt Halil Bey ile, sonra da Oğnut Bucağından geçerken Aşiret Reisi Binbaşı Baba ile görüşerek....."
Hazırlıkları haber alan hükumet, isyancılardan çoğunu tutuklar. Yakalanamayanlardan Şeyh Sait isyanı başlatır.
+++
Şeyh Sait İsyanı
İsyanın bastırılmasından sonra idam edilen Şeyh Sait'in oğullarından Ali Rıza ve Selahaddin, 1960 yılında Ankara'da Said-i Nursi ile görüşürler.
Said-i Nursi isyana neden katılamadığını onlara şöyle anlatır:
"Kardeşim Şeyh Sait kıyama başladığı vakit Van'da mağarada idim. Kendisine bir mektup yolladım. Mektubumun cevabını alamadan duydum ki, kardeşim Şeyh Sait yakalanmıştır. Düşündüm ki, mağaradan çıksam bile faydam olmazdı. Sonra beni mağarada yakalayıp sürgüne gönderdiler. Altı yıl süre ile dizlerime vurarak esef çekip memleketimizde fiili olarak yapılan mukaddes cihaddan mahrum kaldım."
+++
Nurcu Sait
Hükumetin güçlendiğini, silahlı isyanın sonuç vermeyeceğini anlayan Said-i Kürdi, taktik değiştirdi. Kürtçülükten sözde vazgeçecek, bir tarikat lideri haline gelecek ve Türklük bilincini yok etmek için uğraşacaktı. Bu taktiğe uygun olarak adını Said-i Nursi olarak değiştirdi.
Bir yandan o güne kadarki yazdıklarından Kürtlük ile ilgili söylemler traşlanırken, diğer yandan Türkleri de kucaklayacak ümmetçi söylemler ön plana çıkarılacaktır. İngiliz uşaklığının yerini Amerikan uşaklığı alacaktır. Papa'ya yazdığı mektup bunun nişanesi olacaktır. (1950)
+++
Musa Anter:
"Muhterem Hocam, çocukluğumdan beri duyduğum ve tüm Kürtlere sempatik gelen adınız Melaye Said-i Kürdi idi. Şimdi de her gün Türkler sizi oradan oraya sürüyor, hapsediyor, mahkemelerde süründürüyor, ama siz hala Türkleri Cennete götürme çabası içerisindesiniz.. Bu nasıl iştir, ben anlamadım."
Said-i Nursi:
"Kure min, hin zaro yi, tu nizani ez çi dikim. Bixwine ulm hin be."
(Oğlum, dünkü çocuksun. Ne yaptığımı bilmiyorsun. Oku, ilim öğren."
+++
Amerikan darbesi yaptırmak ve darbecilere Kürdistan kurdurtmak.
Said-i Nursi'nin yetiştirdikleri 9 parçaya ayrıldı.
Diğer sekizinin toplamından 100000 kat daha büyük olanı Fethullahçılar.
Yani Nurcuların temsilcisi Fethullahçılar.
Şimdi Binali Bey kalkmış yok Said-i Nursi alim vatansever falan.
"FETÖ Said-i Nursi'ye ihanet etti" diyor. Hayır, tam da onun istediğini yaptı.
15 Temmuz başarıya ulaşsaydı Fırat Kalkanı iptal edilecek, açılıma geri dönülecek ve PKK'ya özerklik verilecekti. Binali Bey de hayatta olmayacaktı bugün.
FETÖ demek, Said-i Nursi demektir, Şeyh Sait demektir, PKK demektir.
Kendi ayağına kurşun sıkanlara HAYIR diyoruz
+++
12 Ocak 2011 günlü yazımı tekrar veriyorum:
"Said-i Nursi Atatürk'ün yüzüne
Radiyallahu-anh ve la illa abidune kadesallahu sırrahul aziz haşmetli hazretleri Said i Nursi delici bakışlarıyla paşanın içinden geçenleri okuyordu.
Paşanın tuzağına düşmemiş onu kündeye getirmişti.
- "efendi diyeceğin bir şey yoksa izninle ben selametle gidiyorum" dedi.
Paşaya boğmaca salgını olmuşcasına bir ateş kapladı, boğazı şişti, garip sesler çıkararak konuşmaya çalıştı, fakat nafile, dili donmuştu bir kere...”
Efsane (yani palavra) şöyle:
“Sizin gibi kahraman bir hoca bize lazımdır. Sizi yüksek fikirlerinizden istifade etmek için buraya çağırdık. Geldiniz, en evvel namaza dair şeyleri yazdınız, aramıza ihtilaf verdiniz” der.
Onun bu sözlerine karşı Kürt Sait Hazretleri, Kemal Paşa’ya şu şekilde bağırır :
Hikayenin gerisi Kürt Sait’in anlatımı ile şöyle:
“Bir zaman dünyanın büyük bir makamını işgal eden bir küçük adama bu dersi verdim. Fakat ben enaniyetten nefsimi kurtaramadığım içindir ki, çok sarstı; fakat intibaha gelmedi. Mektubattaki Desise-i şeytaniyeyi ona ders vermiş, konuşmamız üç saatten fazla sürmüştür. Bana ilişemedi ve tarziye vermeye mecbur kaldı..”
"Hür Adam" filminde geçen sahne budur, akabinde Kürt Sait, Kemal Paşa'nın yüzüne kapıyı çarparak odayı terk eder.. .
İNNESSELATE KÂNET ALE’L-MÜ’MİNİNE KİTABEN MEVKUTA
“Şüphesiz namaz belli vakitlerde müminlere farz kılınmıştır.” (Nisa Suresi , 103)
İslâm âleminin kahramanı Paşa Hazretleri’ne
Ey şanlı Gazi,
Yüce şahsiyetiniz hem başarılı ordunun hem de yüce Meclis’in manevi kişiliğini temsil ediyor. Bu vesileyle kişilerin kusuru, onların manevi kişiliğine ve temsilcisinin hesabına geçer. Dolayısıyla kişileri ve temsilcileri doğru yola teşvik etmek, yönlendirmek en önemli görevinizdir. İki cihanda mutluluk ve başarılarınızı can-ı gönülden dileyen bu fakirin, bir meselede 10 sözünü, tavsiyesini, birkaç nasihatini dinlemenizi rica ediyorum.
1) Allah’ın verdiği olağanüstü bu başarılar, bir teşekkür ister ki sürekli olsun, artmaya devam etsin. Eğer nimet, şükür görmezse gider. Madem Allah’ın yardımıyla Kuran’ı düşmanın saldırılarından kurtardınız, Kuran’ın en açık ve kesin emri olan “namaz” gibi farzları yerine getirmeniz gerekir. Böylece namazın feyzi (ilmi, bolluğu, hazzı) şahane işleriniz için sürekli bir şekilde üstünüzde olsun ve devam etsin.
2) İslam dünyasını mutlu ettiniz, sevgilerini ve yakın ilgilerini kazandınız. Ancak o yakın ilgi, alaka ve sevginin devamlılığı, İslami yaşamın gereklerini yerine getirmekle olur. Çünkü Müslümanlar, İslamiyet adına sizi severler. Siz de İslami yaşantınızla ahretinizi güçlendirin ve İslamiyet’e bağlılığınızı ortaya koyunuz.
3) Başta yüce şahsiyetiniz olmak üzere siz ve silah arkadaşlarınız olan kahramanlar, bu dünyada Allah dostları (evliyaullah) hükmünde olan gazi ve şehitlere komutanlık ettiniz. Kuran’ın kesin emirlerini uygulamak ve uygulatmakla öteki âlemde de nurlu gruba önder olmaya çalışmak, sizin gibi büyük yardıma mazhar olanlara layıktır. Aksi takdirde burada kumandanken orada bir neferde yardım dilenme zorunda kalabilirsiniz. Bu basit, boş dünya şan ve şerefiyle, öyle madde değil ki, sizin gibi yüce ruhlu, karakterli insanları doyursun, tatmin etsin ve onların gerçek amacı bunlar olsun.
4) Bu milletin Müslüman toplulukları, o kadar ki bir cemaat namazsız kalsa, sapkın günahkâr olsa bile yine de başlarındakini dini bütün görmek ister. Hatta bütün Kürdistan’da, görev verilen tüm memurlara yönelik ilk önce sorulan soru şudur: “Acaba namaz kılıyor mu?” Namaz kılan memura kesinlikle güvenirler, kılmayan memur da ne kadar başarılı ve etkili olsa bile onlara göre suçludur. Bir zamanlar “Beytüşşebap” aşiretlerinde isyan vardı. Ben gittim, sordum: “Sebep nedir?” Dediler ki: “Kaymakamımız namaz kılmıyordu, rakı içiyordu. Öyle dinsizlere nasıl itaat edeceğiz?” Bu sözü söyleyenler de namazsız, hem de eşkıya (hırsız, haydut) idiler.
5) Peygamberlerin çoğunluğunun Doğu’dan, âlim ve bilginlerin önemli bir kısmının ise Batı’dan çıkması, ezeli bir kaderin işaretidir. Bu nedenle Doğu’yu ayağa kaldıracak din ve kalptir, akıl ve felsefe değildir. Doğu’yu uyandırdınız, hak ettiği yere getirdiniz, o halde tabiatına uygun davranınız. Aksi halde bütün emeğiniz ya boşa gider veya başarılarınız çok yüzeysel kalır.
6) Düşmanınız ve İslamiyet düşmanı olan melun İngiliz, İslam dinine karşı olan duyarsızlığımızdan pek fazla istifade etti ve ediyor. Hatta diyebilirim ki, Yunan kadar İslam’a zarar veren, dinde ihmalimizi bahane edip bundan faydalanan iç düşmanlarımızdır. İslamiyet’in faydası ve milletin güvenliği için bu ihmali ortadan kaldırmamız gerekir. İttihatçılar o kadar harika, gayretli, istikrarlı olmalarına ve fedakârlık göstermelerine rağmen, hatta İslam’ın uyanışına sebep oldukları halde, dinde kısmen laubalilik tavrı gösterdikleri için içerideki millet onlardan nefret etti ve değersiz görüldüler. Dışarıdaki Müslümanlar ise İttihatçıların dindeki ihmallerini görmedikleri için hürmet gösterdiler, gösteriyorlar.
7) Küfür âlemi bütün vasıtalarıyla, medeniyetiyle, felsefesiyle, ilim ve sanatlarıyla misyonerleriyle İslam âlemine saldırdı ve maddi olarak uzun zamandan beri galip olduğu halde İslam âlemine dinen galip gelemedi. İçeride sapkınlığa düşmüş bütün grupların, İslam’a az miktarda zarar verecek ölçüde kaldığı, İslamiyet direncini ve sağlamlığını sünnete bağlılık ve birliktelikle koruduğu, şimdi ise üstün bir konuma geçmeye hazırlandığı bir zamanda, ayrıca sizin gibi yüce bir kahramanı İslam’ın koruyucusu ve savunucusu bulduğu bir anda, laubali bir şekilde pis Avrupa medeniyetinden süzülen uydurma bir akım gönlünde yer tutamaz. İslâm âlemi içinde önemli ve devrim niteliğinde bir iş yapmak, ancak İslamiyet’in kurallarına teslimiyetle mümkün olabilir. Aksi olamaz ve olmamıştır. Olsa dahi kısa sürede sönüp gitmiştir.
8) Dinin zayıflayıp etkisini kaybetmesine sebep olan alçak Avrupa medeniyeti yırtılmaya yüz tuttuğu bir zamanda ve Kuran medeniyetinin ortaya çıkmasının vakti geldiği bir anda lakayt ve ihmalkâr bir şekilde “olumlu bir iş yapılamaz”; olumsuz ve yıkıcı işe ise bu kadar yıkıma maruz kalan İslam zaten muhtaç değildir. Napolyon’a değil belki Selahaddin-i Eyyubi gibi İslâm kahramanlarına tabi olmanız gerekir.
9) Sizin bu başarınızı, yüce hizmetinizi takdir eden ve sizi canı gönülden sevenlerin çoğunluğu inananlardır ve özellikle halk tabakasıdır ki, bunlar da sağlam Müslüman’dırlar. Sizi ciddi anlamda sever, tutar ve size minnet duyarlar. Fedakârlığınızı takdir eder, uyanışa geçmiş en büyük ve en müthiş bir kuvveti size sunarlar. Siz dahi Kuran’ın emirlerini uygulayıp, onlara bağlanıp dayanmanız, İslam’ın yararı adına gereklidir. Yoksa İslamiyet’ten soyutlanmış olan bedbaht, milliyetsiz Avrupa düşkünü, Batı taklitçilerini Müslüman halka tercih etmek İslam’ın yararına aykırı olduğundan İslam âlemi bakışını başka tarafa çevirmeye ve başkasından yardım istemeye mecbur kalacaktır.
10) Bir yolda dokuz yok olma ve bir kurtuluş ihtimali varsa, hayatından vazgeçmiş cesur bir kişi gerekir ki, o kurtuluş yoluna yönelsin. Şimdi 24 saatten bir saati işgal eden namaz gibi bir dini zorunluluğun uygulamasında yüzde 99 kurtuluş ihtimali vardır. Yalnız gaflet ve tembellik gibi bir hisle belki dünyevi bir zarar olabilir. Halbuki farzların terk edilmesinde doksan dokuz zarar ihtimali bulunuyor. Yalnız gaflete, sapkınlığa dayanan tek bir kurtuluş ihtimali olabilir. Acaba dine ve dünyaya zarar olan ihmal ve farzların terkine ne bahane olabilir? Onur ve haysiyet buna nasıl izin verir? Mücahit grubun ve yüce Meclis’in hal ve hareketleri halk tarafından taklit edilir. Kusurlarını millet ya taklit edecektir ya da eleştirecektir ki her ikisi de zarardır. Demek ki onlardaki Allah’ın hukuku, kulların haklarını da kapsıyor.
Sırr-ı tevatür (sağlam bilgilerin, güvenilir isimler tarafından nesilden nesile nakledilmesi) ve fikir birlikteliğini kapsayan hadsiz, haberleri ve delilleri dinlemeyen ve nefsin safsatalarını ve şeytanın vesveselerinden gelen vehimleri kabul eden adamlarla hakiki ve ciddi bir iş görülmez. Bu büyük inkılabın temel taşlarının sağlam olması gerekir. Bilirsiniz ki ebedi düşmanlarınız, sapkınlıklarınız ve hasımlarınız, İslâm’ın gerekliliklerini tahrip ediyorlar. Öyle ise mecburi göreviniz İslam’ın gerekliliklerini yaşatmak ve korumaktır. İslam’ın değerlerini hafife alma, milletin zayıflığını gösterir, zayıflık ise düşmanı durdurmaz, bilakis cesaretlendirir.
-Hasbunallahu ve ni’me’lvekîl, ni’me’l-mevlâ ve ni’me’nnasîr“Allah bize yeter. O ne güzel vekildir (Al-i İmran Suresi, 173). O ne güzel dost ve O ne güzel yardımcıdır (Enfal Suresi, 40).”
Meclis Riyaseti 5/3218 Evraka 2/12/338 Hıfzı
http://orajpoyraz.blogspot.com.tr/2011/01/hur-adam-ataturkun-yuzune-kapy-carpt.html
+++
PKK'nın selefi Şeyh Sait'e Fatiha
http://aliserdarbolat.blogspot.com.tr/2017/03/pkknn-selefi-seyh-saite-fatiha.html
Mehmetçikleri şehit eden Şeyh Sait'e
http://aliserdarbolat.blogspot.com.tr/2017/03/mehmetcikleri-sehit-eden-seyh-saite.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder