30 Eylül 2013 Pazartesi

Çin şirketinin füze teklifi AKP'yi hizadan çıkardı

AKP Hükümeti, uzun menzilli füze ve FD2000 füze savunma sistemi üretimi için Çin şirketi CPMIEC ile anlaşma imzalama kararını açıkladı.

Çin şirketi, nükleer silahların yaygınlaştırılmasına karşı yapılmış olan anlaşmaları ihlal ettiği gerekçesi ile bu yılın Şubat ayında ABD tarafından yaptırım uygulanan şirketler listesine, yani kara listeye alınmıştı.

ABD yönetimi, AKP'nin bu kararına tepkisini Reuters Ajansı kanalı ile açıkladı. Habere göre, ABD Dışişleri Bakanlığı, Türkiye Hükümeti'ne endişelerini bildirmiş. Endişe nedeni şu imiş: Bu Çin füzeleri NATO sisteminde kullanılamayacak cinsten imiş. Ayrıca, AKP Hükümeti nasıl olur da ABD'nin kara listeye aldığı bir şirket ile anlaşma yapma kararı almaya cüret edermiş. "Bu konudaki görüşmelerimiz sürecek" diye de ilave ediyor ABD Dışişleri. Yani Tayyip Erdoğan'ı bu anlaşmayı imzalamaması için sıkboğaz etmeye devam edeceklermiş.


Haberin tamamı için bakınız: http://www.hurriyet.com.tr/planet/24814218.asp

 
FÜZE İHALESİNİ ALAN ŞİRKET ABD’NİN KARA     LİSTESİNDE
Foto: Hürriyet

Amerikan Raytheon şirketi ve Fransız-İtalyan ortaklığı Eurosam dururken Çin şirketinin seçilmesi Atlantik ittifakını çıldırtmış.

Hürriyet gaz tenekesi, yaptığı yorumda, Türkiye'nin Çin şirketini seçmesinin hem maliyeti düşürmek, hem de askeri üretime dahil olmak istemesinden kaynaklandığını söylüyor.
İşin püf noktasını, bam telini söylemiş ama, tam anlaşılır şekilde söylememiş.

Çin firmasının teklifini ABD ve Avrupa şirketlerinin tekliflerinden ayıran temel özelliği Mehmet Ali Güller vurguladı:
Çin'in teklifi sadece ucuz olması açısından değil, aynı zamanda ve en önemlisi teknoloji transferi ve buna bağlı olarak ortak üretim imkanı sağladığı için de rakipsizdi.
(Aydınlık, 28 Eylül 2013)

Rus teklifi de teknoloji transferi içeriyordu ama AKP Rusya ile nükleer santral anlaşması yapmıştı. Bir elini de Çin'e uzatması daha akıllıca idi. Ayrıca, Suriye'nin elinde de Rus füzeleri vardı. Bunu AKP tabanına biraz zor anlatırlardı.

ABD ve Avrupa şirketleri, teknoloji transferinin adını bile duymak istemiyorlar. Onların tek istediği, mallarını satmak. Ve Türkiye'yi ilelebet kendilerine bağımlı halde tutmak.
Hem fiyatları pahalı, hem teknoloji vermiyorlar, hem de şikayet ediyorlar. Hem kel hem fodul yani.

ABD ve Avrupa'nın bize sattıkları uçakların beyinleri de kendilerine bağlı. Onlar hangi ülkenin silahlarını dost göstermek istiyorsa bizim uçaklar o silahları dost görüyor. Onlar ise istedikleri gibi ayar yapabiliyorlar. Çünkü teknoloji onların elinde. Örneğin biz ABD ve Avrupa uçaklarını düşman olarak göremiyoruz, ama onlar istedikleri anda bizim uçakları düşman görecek şekilde düzenleme yapabilirler. Bize kakaladıkları gemiler de, diğer tüm silahlar da aynı konumda.


Rusya ve Çin ile askeri ilişkiler kurulması 28 Şubat dönemine rastlar. Dolayısıyla, füze anlaşması da 28 Şubat'ın hazırladığı sürecin bir sonucudur.

Türkiye kendi milli savunma sanayisini oluşturamıyordu, NATO buna izin vermiyordu. 28 Şubat'ın kurduğu bu ilişkiler, bu çemberin kırılmaya başlanması için atılan adımlardı.
Mehmet Ali Güller, sözkonusu yazısında bu konuya da açıklık getiriyor:

MİLGEM ve MİLTANK projeleri de 28 Şubat'ın millileşme atılımının parçaları idiler. 28 Şubat'ın komutanları, diğer yandan da Rus ve Çin orduları ile ilişkiye geçerek silah envanterini çeşitlendirme uğraşına girişmişlerdi. Bütün bu çalışmaların amacı, ülkemize teknoloji transferi yapmak istemeyen ABD ve Avrupa'ya olan bağımlılığı azaltmaktı.

Dönemin MGK Genel Sekreteri Org. Tuncer Kılınç "Türkiye'nin Rusya ve İran'ı da içine alacak şekilde bir arayışın içinde olmasında fayda buluyorum" diyor, Genelkurmay Başkanı Org. Kıvrıkoğlu Çin'i ziyaret ederek Çin Ordusu ile ilişki kuruyor, silah alımı ve teknoloji transferi görüşmeleri yapıyordu.

28 Şubat komutanlarının NATO'dan uzaklaşıp Doğu'ya yanaşmalarını ABD Genelkurmayı, emekli Yarbay Steve Williams'ın Western Policy Center için kaleme aldığı 30 Ekim 2002 tarihli makale kanalı ile eleştirmiş, 4 yıllık görev süresi içinde Çin'e bile giden Kıvrıkoğlu'nın ABD'ye bir defa bile gitmemesi büyük bir sorun yapılmıştı.

ABD'ye gitmemek bir yana, 2001 yılında Türkiye'ye gelen ABD Savunma Bakanı Rumsfeld ile de görüşmemişti Kıvrıkoğlu, çünkü Çin'e yapacağı ziyaretin hazırlıkları ile meşguldü. :)))

Bir darbe daha: Rumsfeld daha Türkiye'den ayrılmamış iken, Rusya Genelkurmay Başkanı ile yaptığı ortak açıklamada Kıvrıkoğlu "Irak'ın toprak bütünlüğünün arkasındayız" diyerek ABD'nin Irak işgali sonrası kurmayı planladığı Barzani devletine karşı olduğunu açıklamış oluyordu.

Kıvrıkoğlu döneminde ABD yerine İran, Rusya ve Çin gibi ülkelerin askeri temsilcileri ile çok sayıda üst düzey toplantı yapılmış, bu suretle ABD'ye "Seninle olan müttefikliğimizi sorguluyoruz" mesajı verilmişti.

İşte bu yüzden, ABD kaynaklarının 28 Şubat sürecinde "Türk Ordusu hizadan çıktı" diye feryat etmeleri anlaşılabilir bir şeydir. Bu hizadan çıkışın intikamı, AKP Hükümeti döneminde, Ergenekon - Balyoz tertipleri ile alınacaktı.

***********
Peki, 28 Şubat'ı ABD adına yargılatan Tayyip Erdoğan, nasıl oluyor da Çin şirketi ile füze anlaşması yapma kararı alabiliyordu?

Çünkü, Türk Ordusu içindeki hangi görüşten olursa olsun hiç bir komutana hem diğerlerinden ucuz olan, hem de diğerlerinden farklı olarak teknoloji transferi ve ortak üretim içeren bir teklifi kabul etmemenin nedenini açıklayamazsınız. "Ülke yararına olan değil, ülkemizi kazıklayan teklifi kabul ediyorum" diyemezsiniz.

Ancak ABD bizimkileri iyice bunaltırsa, Çin şirketi ile anlaşma imzalamamak için bir neden bulunabilir. Ben bir tiyö vereyim: Çin füzelerinde komünizm mikrobu olabilir.
***********

29 Eylül 2013 Pazar

Seks cihadının pezevengi

İslam dünyasında din maskesi altında emperyalistlerin tetikçiliğini yapanlara, işlenen vahşi cinayetlere ve yapılan ahlaksızlıklara karşı çıkan çok sayıda din adamı vardır. Atatürk'ün etrafında toplanan ve Vahdettin'in ihanetine ortak olmayan, Şeyhülislamın fetvalarını dinlemeyen din adamları gibi. Sürgün edilmeyi göze alarak: "Ben yalan söyleyemem, camide içki içilmedi" diyen Dolmabahçe'deki Bezm-i Alem Camisi'nin Müezzini Fuat Yıldırım gibi.

Şeyh Osman Batih

Bunlardan biri olan Tunus Müftüsü Şeyh Osman Batih, 19 Nisan 2013 günü şu açıklamayı yaptı:
"Yaşları 16 ile 20 arasında değişen 16 Tunuslu kadın nikah cihadı adı altında Suriye'ye gönderildi. Orada isyancıların cinsel ihtiyaçlarının giderilmesi için kullanılıyorlar. Bu bir nevi fahişeliktir."
Çok sayıda Tunuslu kadının gittiği biliniyor, bunlardan 16'sının kimliği Müftülükçe öğrenilebilmiş.
Şeyh, devamla, Suriye'de savaşmaya götürülen Tunuslu gençlerin Cennet ve para vaadleri ile kandırıldıklarını, cihadın sadece sömürgeciler ve işgal karşısında geçerli olduğunu, Suriye'deki savaşın cihad olmadığını söyledi.

Tunus'taki "Arap Baharı" ayaklanmasından sonra iktidarı gasp eden Nahda Partisi, Müslüman Kardeşler (El İhvan el-Müslimin) Örgütü'nün Tunus kolu. Şeriatçı Nahda Hükümeti'nin İçişleri Bakanı Lutfi bin Ceddu, Müftü Batih'i anında görevinden aldı. Bizim müezzinin sürgün edilmesi örneğinde olduğu gibi.

Nahda kafasındaki bazı Selefi (Suudilerin Vahhabi mezhebi taraftarı) müftüler ise seks cihadının "helal" olduğuna dair fetva vermekteler.

Aynı günlerde, Yurt Dışındaki Tunuslulara Yardım Derneği Başkanı Avukat Badis Kubakci, "Bu kızlar dinci dernekler tarafından büyük şehirlerin varoşlarından toplanıp Suriye'deki cihatçılara sunuluyor" diye açıklama yaptı ve Tunuslu ailelere "Kızlarınıza sahip çıkın" uyarısında bulundu.

Lutfi bin Ceddu
Ancak mızrak çuvala sığmadı. Hem Suriye'den, hem Tunus içinden bu konuda çok sayıda haber ajanslara düştü.
Bakan Ceddu, Tunuslu genç kızların Suriye'ye götürülerek "nikah cihadı" (cihad el-nikah) adı altında El Nusra canilerine sunulduğunu hem de Meclis kürsüsünden itiraf etmek zorunda kaldı.
Muhalefetin katılmadığı 17 Eylül 2013 günlü Meclis oturumunda Bakan Ceddu kürsüye çıkarak şu konuşmayı yaptı:
"Onlarca hatta yüzlerce savaşçı bu kadınlarla nikah cihadı adı altında ilişkiye giriyor. Bu kızlar ülkeye hamile olarak geri dönüyorlar. Ve biz, eli kolu bağlı bir şekilde sadece izlemekle yetiniyoruz."

Ne oldu şimdi? Madem bunlar doğru idi, Müftüyü niye görevden almıştın öyle ise? Sebebi şu. Olayı örtbas edebileceğini sanmıştı. Ancak patlayan lağımın kokuları tüm dünyayı sarınca sanki karşı çıkıyormuş gibi numara yapmak zorunda kaldı.

Nahda, tek başına iktidar partisi. AKP Hükümeti gibi yani. Ve "eli kolu bağlı". Kime karşı eli kolu bağlı? Dinci sözde "sivil toplum" kuruluşları karşısında eli kolu bağlı. Şeriatçı iktidar partisi, dinci örgütlerin Tunuslu kızları yurt dışına çıkarıp geri getirmesini önleyemiyor. İnandınız mı? Böyle "eli kolu bağlı" iktidar olur mu? Görüntüyü kurtarmak için konuşurken, partisini aciz göstermekte olduğunun farkında bile değil.

***********

Şeriatçı Bakan Ceddu devamla seks cihadı ahlaksızlığında Türkiye'nin rolünü açıkladı:
"Bu kadınlar Libya üzerinden Türkiye'ye gönderiliyor ve Suriye'ye geçişte Türkiye köprü ülke olarak kullanılıyor"

Sabahattin Önkibar'ın, 27 Eylül 2013 günlü Aydınlık'ta çıkan bu konudaki köşe yazısının başlığı: "Seks cihadının pezevengi"

***********

Bakan Ceddu, Meclis kürsüsündeki konuşmasında bir itiraf daha yaptı:
"Gençlerimiz Suriye'deki cephelerde ön saflara gönderiliyor, onlara şehirlere ve köylere nasıl saldırılacağı ve nasıl yağma yapılacağı konusunda eğitim veriliyor."
Kızlar yatağa, erkekler yağma uğruna ölüme gönderiliyor. Şeriatçı Nahda Hükümeti, sözde acz içinde eli kolu bağlı seyrederek, ama aslında el altından destek vererek süreci devam ettiriyor.
"Bakanlığa başladığım Mart ayından bu yana 6,000 gencimizin Suriye'ye gitmesini engelledim" diye de övündü. Yalan tabii. Suriye'de en az 2,000 Tunuslunun öldüğü tahmin ediliyor.

Bakan Ceddu'nun bu konuşmayı yapmaktaki diğer amacı ise laik muhalefeti yatıştırmak.
Geçen sene Lutfi Necad öldürüldü.
Demokrat Yurtseverler Partisi Genel Sekreteri Şükrü Belayid bu sene 6 Şubat'ta öldürüldü.
Halk Cephesi Koordinatörü ve Kurucu Ulusal Meclis Üyesi Muhammed İbrahimi de 25 Temmuz'da öldürüldü.
Laik muhalefet infial halinde. Bordo Meydanı sabahlara kadar onbinlerce insanla dolup taşıyor. Tunus bayrakları ve Tunus'un Atatürk'ü sayılan Habib Burgiba'nın resimleri taşınıyor.
Nahda Partisi de hükümete destek için taraftarlarını Kasbah Meydanı'nda toplanmaya çağırmıştı ama iddia ettikleri gibi 1 milyon kişi değil, ancak 100 bin kişi toplayabildiler, o da bir seferliğine.
İşçi ve işveren sendikaları da Nahda'ya karşı birleşmiş durumda. Halk "Mursi gitti, sıra Nahda ve AKP'de" diyor. Muhalif Kurucu Ulusal Meclis üyeleri toplantılara katılmıyorlar, Bordo Meydanı'nda göstericilerle birlikte hareket ediyorlar.

Nahda Hükümeti korku içinde. Mursi gibi gitmemek için yobazlığa karşı sözde önlem aldıklarını göstermek suretiyle laik, yurtsever, Arap milliyetçisi güçleri yatıştırmak istiyor.

***********

Suudi Fetva Şeyhi Muhammed Orayfi seks cihadı için şu fetvayı vermişti:
Özetle:
-- Cihat için cinsel ilişkiye girecek kadın 14 yaşından büyük olmalı,
-- Dul olmalı, evli ise kocasının bu iş için rızasını almış olmalı
-- Bu kutsal görevi yerine getiren mümin kadınlar Cennete girer.
-- Kadın, bir günde 3 veya 4 mücahitle birlikte olabilir.
-- Kadınlar, cinsel ilişki sırasında yüzlerindeki peçeyi kaldırabilirler.
Cihad evliliği hakkındaki ilk belgeler, Suriye Ordusu'nun teröristlerden geri aldığı Kuseyr'de ele geçmişti.

Kuseyr kentinde ele geçen belgelerde, ilişkiye giren kadınların listesi ve hangi kadının kaç erkekle ilişki yaşadığı, en çok ilişki yaşayan kadına verilen ödüller düzenli olarak kaydedilmiş

***********

Zorla mücahit yapılan kadınlar da var.

Terörist komutan tarafından zorla mücahit yapılan bayan muhabir:
El-Cezire televizyonunun bayan muhabiri, Halep'in kuzeyinde El Nusra tarafından kurulan sözde "yerel demokratik" yönetimleri incelemek için Türkiye üzerinden bölgeye gider. El Nusra komutanı, bayan muhabire tecavüz eder ve onu uzun süre cariyesi olarak kullanır. Katarlı yetkililerin müdahalesi ile serbest kalan muhabir, basına yaşadığı dehşeti anlatır. El Nusra önce haberi yalanlar, daha sonra bayan muhabirin komutanla isteyerek cinsel ilişkiye girdiğini açıklar.

Babası tarafından zorla mücahit yapılan Suriyeli kız:
“Babam beni bir odaya hapsetti. Ardından Suriyeli isyancıları eve çağırdı. İsyancılar bana vahşice dönüşümlü ve tekrar tekrar tecavüz ediyordu. Bu konuyu babama şikayet ettiğimde babam bunun bir çeşit cihat olduğunu ve beni cennete götüreceğini söylüyordu. Bir ay boyunca bu şekilde yaşadım. Defalarca kaçmayı ama düşündüm, ama isyancılar tarafından öldürülmekten korktum. Hatta annem bile bu konuyu başkalarına anlatırsam beni öldüreceğini söyledi. Annemin kendisi de cihat nikahı için yakın köylere gidiyordu.”

Allahu ekber, Allahu ekber, Allahu ekber, senin karın artık benimdir
Kuzey Suriye'den kaçıp İstanbul Bağcılar'a yerleşen Halil'in Vatan gazetesi muhabirine anlattıkları:
“Muhalifler geliyor, elini karının başına koyup 3 defa ‘Allahu Ekber’ dedikten sonra, ‘Senin karın artık benimdir’ diyor. Bir saat sonra da gelip, ‘Tamam yine senindir’ deyip karını veriyorlar. Hatta bazen hiç geri getirmedikleri de oluyor. Onlar için Kürt, Türkmen hiç fark etmiyor. Tek önemli olan kimi beğendikleri... Benim komşumun da başına geldi.”

Üç Tekbir ve: Artık bu benim karım
Gaziantep kamplarındaki mülteciler CHP Milletvekili Ali Serindağ'a anlattılar:
Bu gru­bun (Nahda) üye­le­ri, göz­le­ri­ne kes­tir­dik­le­ri ka­dın­la­rı da, yan­la­rın­da ko­ca­sı ya da bir ya­kı­nı olup ol­ma­dı­ğı­na al­dır­ma­dan so­kak­ta dur­du­ru­yor. Bir eli­ni ka­dı­nın om­zu­na ko­yu­yor, ar­dın­dan üç de­fa tek­bir ge­ti­ri­yor ve “Ar­tık bu be­nim ka­rı­m” di­ye­rek alıp gö­tü­rü­yor. Bu­na kar­şı çı­kan­la­rı da, he­men ora­da ya vu­ru­yor, ya da ka­fa­sı­nı ke­si­yor

***********
Aydınlık, 22 Eylül 2013. Ali Rıza Taşdelen Tunus'tan bildiriyor.
***********

28 Eylül 2013 Cumartesi

AKP MİLGEM'e işte böyle köstek oldu

Tayyip Erdoğan'ın Kırşehir'de Ahilik Haftası kapsamındaki konuşmasını dinlerken kanım dondu. İşte konuşmasının o bölümü:

Tayyip Erdoğan:
"8 savaş gemisini Türkiye'de milli imkanlarla inşa etmeyi planladık. Hamdolsun, 2004 yılında, MİLGEM adı verilen, yani Milli Gemi İnşa Projesi'ni başlatmıştık. Bunlar hep bize nasip oluyor. Hamdolsun"

İşte 1 dakika 53 saniyelik video görüntüsü:
veya:



Halbuki gerçek böyle değil.

"Hamdolsun biz başlattık" diyor. Çünkü ona göre bu millet bir şey bilmez. "Nereden bilecekler işin doğrusunu? İnanırlar hamdolsun." diye düşünüyor.

MİLGEM, Tayyip Erdoğan'ın dediği gibi 2004 yılında AKP tarafından başlatılmadı. Bundan tam 21 yıl önce 1992 yılında TCG Muavenet gemimizin Amerika tarafından vurulması üzerine Deniz Kuvvetleri, düşman belirleme sistemi bizde olan gemi ihtiyacını kavradı ve bu konuda ne yapılabileceği araştırılmaya başlandı. 1996 yılına gelindiğinde, bu sorunun ancak gemiler bizim tarafımızdan tüm sistemleri milli olacak şekilde yapılırsa çözüleceği sonucuna varıldı ve milli gemi inşası için ön çalışmalar başlatıldı. 15 Şubat 2000 tarihinde Savunma Sanayi İcra Komitesi kararı ile 12 korvet yapımı için MİLGEM resmen başlatıldı. Yani AKP iktidara gelmeden 2,5 yıl önce...

Şu an yargılama konusu yapılan 28 Şubat döneminin komutanları, Deniz Kuvvetleri'ni atağa kaldıracak MİLGEM'e büyük önem vermişlerdi.

Erdoğan'ın dediği gibi 8 değil, 12 milli korvet inşa edilmesi hedeflendi.

AKP ise MİLGEM'e destek değil, köstek oldu.
Balyoz ve Askeri Casusluk davalarında, MİLGEM'i tasarlayan mühendis subaylar ve gemileri yürütecek komutanlar tutuklandı.
MİLGEM'in devlet sırrı niteliğindeki çok gizli kaynak kodları deşifre edildi, proje bilgileri iddianamelere yazıldı.
Asıl casusluğu böylece AKP Hükümeti'nin emri ile bu mahkemelerin Savcıları yapmış oldu. En gizli bilgiler ortalığa saçıldı. Mühendis subaylarımızın emeği bedavadan dünyaya servis edildi. Biz ABD, İsrail ve Yunan gemilerinin kodlarını bilmiyoruz, ama onlar bizimkileri öğrendi. Güvenlik açığı doğdu.

AKP'nin son kösteği ise ihalenin iptal edilmesi oldu.

***********

Ben kuru kuruya anlattım. Usta yazar Yılmaz Özdil bakın nasıl anlatıyor "Koç" başlıklı yazısında:
(Hürriyet, 28 Eylül 2013)

Yılmaz Özdil

MİLGEM
Milli gemi yani.
*
Fikri, ilk kez 1996’da ortaya atıldı.O günün genelkurmay başkanı, bugün sanık.
*
2004’te tasarımına başlandı.
2005’te ilk kaynağı yapıldı.
O günün deniz kuvvetleri komutanı, bugün hapiste.
*
2008’de, ilk milli gemimiz Heybeliada, isim annesi Sevil Başbuğ tarafından denize indirildi.İlker Başbuğ terörist ilan edilerek, müebbete mahkûm edildi.
*
2011’de ilk milli gemimizin testleri tamamlandı, hizmete girdi, ilk kez basına tanıtıldı.Basın mensuplarına brifing veren plan-dizayn müdürü mühendis albay, yargılanıyor.
*
Milli geminin sinyal güvenliğini sağlayan TÜBİTAK uzmanı, tutuklandı.
Milli geminin kriptoloji programlarını yazan TÜBİTAK uzmanı, içeri atıldı.
Milli geminin sonar sistemi sorumlusu mühendis albay, hapse tıkıldı.
Milli geminin elektronik sistemlerini kuran Havelsan’ın genel müdürü, 16 sene yedi.
Milli savaş yönetim sistemi GENESİS projesinde görev yapan, milli torpido sisteminde görev yapan, tamamı yüksek lisanslı mühendis kurmay albaylar, hatta tersanenin komutanı, tutsak.
*
Kimine casus diyorlar.
Kimine fuhuşçu.
Kimine suikastçı.
Kimine darbeci.

*
Sivil tersanede inşa edilecek olan milli gemiler için ihale açıldı.
İki firma katıldı.
Biri, Aziz Yıldırım’ındı.
Şike mike, bir sene yatırdılar.
*
İhaleyi Koç kazandı.
Gezi mezi ayağıyla…
200 müfettiş gönderdiler.
İhale iptal edildi.
*
Bana sorarsanız, bu milli gemi ısrarından vazgeçmekte fayda var.
Binmişiz AKP’nin kayığına…
Daha ne gemi istiyoruz birader!
***********

26 Eylül 2013 Perşembe

CHP'de Dersim isyanı: Bütün parti infial halinde

Kılıçdaroğlu:
"Bizce Dersim olabilir, bizim için bir sorun yok."  

CHP Sözcüsü Haluk Koç:
"Hiç kimse bir tedirginlik duymasın. Tunceli, Dersim bunlar Cumhuriyetin değerlerinin tartışıldığı anlamına gelmez."

Sezgin Tanrıkulu:
"Yeni isimler tarihsel mirasın üstünü betonla kapatmaktı."

Hüseyin Aygün:
"Dersim adının tekrar verilmesini istiyoruz."

Kamer Genç:
"İçime sinmedi, ama Parti talimatı."
Ayıptır. İçinize sinmedi ise imzanı geri alınız. Atatürkçü olarak tanınıyorsunuz. Bir PKK avukatı ve bir Atatürk düşmanı ile birlik olup içinize sinmeyen bir teklife nasıl imza atarsınız. Doğu Perinçek "Çok yazık" dedi. Ben onun kadar nazik değilim. "Yazıklar olsun" diyorum. Köle misiniz siz? Kendi doğrularınız yok mu? Parti üyesi demek şahsiyetsiz insan mı demektir.

Aydınlık, 26 Eylül 2013



***********
‘Bütün Parti infial halinde’
Mersin Milletvekili İsa Gök:
"Birkaç gündür partililerimizin hatta delegelerin çok sert eleştiren telefonlarıyla boğuşuyoruz, bütün parti infial halinde. Son derece yanlış ve kamuoyunda partimizi zor durumda bırakmaya çok müsait bir kanun teklifi. Tunceli’nin adını Dersim’e çeviren zihniyet Diyarbakır’ın adını Amed’e çevirir, İstanbul’un adını Konstantinopolis’e çevirir."
***********
‘Atatürk'ün iradesine karşı bir tavır sergiliyorsunuz’
Eski CHP Milletvekili Onur Öymen:
"Cumhuriyet döneminde yapılanları teker teker bozmaya çalışıyorlar. İşin özü budur. Cumhuriyet daha önceki bazı isimlere kendi isimlerini vermiş, Türkiye’ye kendi damgasını vurmuştur. Hükümetin amacı bu damgayı silmektir.
Cumhuriyet ve tek parti döneminden niye bu kadar şikayet ediyorlar? Çünkü o dönemde çağdaş, milli ve laik bir Türkiye yaratıldı. Bunun simgelerinden biri de yeni isimler.
İlk olarak Güroymak’ın adını değiştirdiler. Cumhurbaşkanı buna öncülük etti. O zaman Meclis’te bu konuyu Siz Cumhuriyetin izlerini adım adım silmek istiyorsunuz’ diye eleştirdim. Burada hazin olan, CHP’li bazılarının da buna destek olması, kol kanat germesidir.
Atatürk’ün partisi ‘Atatürk’ün koyduğu Tunceli ismini kaldıralım’ diyor. Siz, Tunceli adını değiştirerek Atatürk’ün iradesine karşı bir tavır sergiliyorsunuz.
Silahlı başkaldırı yapan ve pek çok insanların hayatını kaybetmesine ve askerlerin öldürülmesine yol açan kişilerin adına heykel dikiyorsunuz. CHP de bunlara destek olmaya başladı. Bunlar kabul edilecek şeyler değil."

***********

Tunceli Konulu Basın Bildirisi - İP Alanya İlçe Örgütü
++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++

25.09.2013
İŞÇİ PARTİSİ ALANYA İLÇE ÖRGÜTÜ
BASIN BİLDİRİSİ

TUNCELİ CUMHURİYETTİR DOKUNAMAZSINIZ


Değerli basın mensupları kıymetli arkadaşlarım.
İşbirlikçi AKP Hükümeti tarafında 30 Eylül 2013 günü açıklanacak Demokratikleşme Paketi ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne son ölümcül darbeyi vurmaya hazırlandığının işaret fişeği olarak, Tunceli vilayetimizin isminin Dersim olarak değiştirileceği, CHP İÇİNDEKİ İKTİDAR DESTEKÇİLERİ TARAFINDAN TBMM'YE VERİLEN ÖNERGEDEN ANLAŞILMAKTADIR.

Devletimizin bekasına karşı yapılan bu girişim ABD , AB ve İsrail’in bölgede ikinci İsrail olarak öngördükleri Büyük Kürdistan projesinin son aşamaya geldiğinin göstergesidir.

Tunceli, Cumhuriyet ve aydınlanmanın kararlılık abidesi bir şehrimizdir. Genç Cumhuriyetimize karşı İngiliz Emperyalizminin kışkırtıp desteklediği silahlı gerici Ortaçağ ayaklanmasının Genç Cumhuriyet güçleri tarafından ezilmesi sonrası, Osmanlının Dersim vilayetinin ismi, genç Cumhuriyet tarafından Tunceli olarak değiştirilmiş ve ülkemiz aydınlanmasının bir meşalesi olmuştur.
Kısacası Tunceli, Cumhuriyetimizin işbirlikçi silahlı gerici ve bölücü güçlere karşı kesin hakimiyetin sağlandığı bir şehir olarak bu günlere gelmiştir. İsyancı Dersim'de İngiliz ajanı bölücü Şeyh Saitler, Seyit Rızalar kaybetmiş, Atatürk’ün askerleri kazanmıştır.
Yapılmak istenen, bunun rövanşı üzerinden Cumhuriyetimize ölümcül darbe indirmektir.

Sorosçu, TESEV'ci bölücü ve gericilerin ve işbirlikçilerinin niyeti budur. Bu şer güçler bundan sonra, Diyarbakır vilayetini AMED. Şırnak , Siirt, Muş vilayetlerini BOTAN, İstanbul’u KONSTANTİNOPOLİS yapmak için sahneye çıkacaklardır.

Gözleri dönmüş bu güçler yine hesabı yanlış yapmaktadır. Tarihte bu şer faaliyetlerin asıl unsurları yenik düşmüşse bunların suretleri olan günümüz bölücü ve gerici güçlerin kazanma şansları hiç yoktur. Şimdiden uyarıyoruz, sonları hüsrandır. Türk milleti bu tür girişimlere önleyecek güce sahiptir.

Büyük Türk Milletinin ayakları altında kalacaklardır.

Milletimizin bilgisine sunuyoruz.

Saygılarımızla

İşçi Partisi Alanya İlçe Başkanı
Hasan Faruk Kurtoğlu

Hasan Faruk Kurtoğlu



arşiv


Tunceli Cumhuriyettir, dokunamazsınız 24 Eylül 2013

Yeni CHP'nin kahramanı Atatürk değil, Seyit Rıza 23 Ağustos 2012

Ulusalcıları kafatasçı ve faşist ilan edip CHP'den kovdular 21 Ağustos 2012

Bir CHP düşmanı; Kılıçdaroğlu 13 Mart 2012

İnsan yakanlarla centilmenlik anlaşması yapılabilir mi 12 Mart 2012

Atatürk'ten kopana "SOLCU" madalyası 27 Şubat 2012

Dersim arşivini Kılıçdaroğlu'na gönderebiliriz 9 Aralık 2011

Dersim'de kargaşalık içine düşen "sosyalist"ler 9 Aralık 2011

Derebeylik Dersim'de Silahlı Güçtü! 9 Aralık 2011

CHP Tunceli Milletvekili Aygün: "Atatürk soykırımcı" 20 Kasım 2011

E. Tümg. Naci Beştepe İşçi Partisi'nde


Türk Silahlı Kuvvetlerinde otuz beş yıl çeşitli kademelerde görev yapan ve 2007 yılında emekliye ayrılan Tümgeneral Naci Beştepe, İşçi Partisi’ne üye oldu.

Bir yıla yakın süredir Aydınlık gazetesinde köşe yazarlığı yapmakta olan Beştepe, İşçi Partisi'ne niçin katıldığını şöyle anlattı:

-- Atatürk'te birleşenlerin partisi olduğu için,
-- Ulusalcılıkta en önde olduğu, ulusal değerlere sahip çıktığı için,
-- Cumhuriyete, laikliğe, devrimlere baş koyduğu için,
-- Genel Başkanı ve çalışanları ile alçakgönüllü, özverili, makam, mevki ve maddi çıkar peşinde olmayan kişilerden oluştuğu için,
-- Yolsuzlukla, yoksullukla, yobazlıkla mücadele etmeye kararlı olduğu için,
-- Az söz, çok iş ilkesi ile çalıştığı için
İşçi Partisi'ne üye oldum

Çiftçi bir ailenin çocuğu ve emekçi bir memur olduğum için, emekçi halkın partisine katıldım.


Ülkeme örgütlü olarak hizmet etmek için İşçi Partisi'ne katıldım


(E)TÜMGENERAL NACİ BEŞTEPE KİMDİR?

1950 Kırıkale – Büyükafşar Köyü doğumlu.
1972 yılında Kara Harp Okulu’ndan Topçu Subayı, 1981’de Kara Harp Akademisi’nden Kurmay Subay olarak mezun oldu.
1981 yılında Kara Harp Akademisi'ni, 1985 yılında Silahlı Kuvvetler Akademisi'ni bitirdi.
1981 - 1986 arası Kara Harp Okulu'nda Bölük Komutanlığı ve Öğretim Elemanlığı,
1986 - 1988 arası KKTC Güvenlik Kuvvetleri Karargah Subaylığı
1988 - 1990 arası Sofya Kara Ataşeliği
1990 - 1992 arası Sarıkamış'ta Tabur Komutanlığı yaptı.
1992 - 1993 arası 3. Ordu Karargah Subaylığı
1993 - 1996 arası KKK Genel Sekreterliği,
1996 - 1998 arası Maltepe Askeri Lisesi Komutanlığı yaptıktan sonra Tuğgeneralliğe yükseldi.
1998 - 2000 arası Patnos 34. İç Güvenlik Tugay Komutanlığı,
2000 - 2002 arası KK Eğitim Okullar Daire Başkanlığı
2002 - 2003 arası KK Lojistik Kom. Kurmay Başkanlığı yaptıktan sonra Tümgeneralliğe yükseldi.
2003 - 2005 arası Kara Harp Akademisi Komutanlığı
2005 - 2007 arası Samsun Sahra Sıhhiye Okul ve Eğitim Merkezi Komutanlığı yaptıktan sonra kadrosuzluktan emekli edildi.

Ocak 2008’de Samsun Barış gazetesinde köşe yazıları ve Cumhuriyet gazetesinde Deniz Som’un “Vaziyet” adlı köşesinde "İğneli Fıçılar" başlığıyla kısa yazılar yazmaya başladı.

2009’dan itibaren İlk Kurşun Sitesi ve gazetesi ile Asker Haber Sitesinde yazmaya başladı.

2013 yılında Aydınlık'ta yazmaya başladı.

Vardiya Bizde Platformu Ankara gurubunda yer almaktadır.

ADD Bilim Danışma Kurulu Üyesidir.

"Barış Yazıları" ve "Vardiya Bizde Bugün Silivri" adlı iki kitabı yayımlanmıştır.

Tümg. Beştepe, Derya Beştepe ile evli ve üç çocuk babası olup, İngilizce ve Bulgarca bilmektedir.