31 Aralık 2012 Pazartesi

Mahkeme Heyeti cinayete tam teşebbüs halindedir

Suç duyurusunda bulunuyorum.
Cumhuriyet Savcılarını göreve davet ediyorum.
Mahkeme Heyeti, E. Org. Ergin Saygun'un ölmesi için elinden geleni yapmaktadır.
 
Bu, Ergenekon ve Balyoz Mahkeme heyetlerinin ilk suçları değildir.
Bundan önce de yirmiye yakın yurtseverin ölümüne neden olmuşlardır.
Cinayete tam teşebbüs ve taammüden ölüme sebebiyet suçlarından müebbetle yargılanmaları için suç duyurusu yapıyor, Cumhuriyet Savcılarını göreve çağırıyorum.

Ergin Saygun ve kızı Ece Saygun

Balyoz esiri Org. Ergin Saygun yaklaşık 5 aydır Mehmet Akif Ersoy Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde tedavi görüyor.
Hastane, geçen hafta, Saygun'un hastane koşullarında tedavi edilemeyeceğine dair rapor verdi.
 
Saygun'un cezaevi koşullarında kalmasının son derece tehlikeli olduğu daha önce de iki kez raporlarla belirtildi.
Her rapordan sonra Org. Saygun Adli Tıp'a gönderildi. Adli Tıp'taki yandaşlar ne dediği anlaşılmayan raporlar verdi.
Buna dayanan Mahkeme Heyeti, iki defa tahliyeyi reddetti.
 
Adli Tıp'tan yine ne dediği belli olmayan bir rapor alarak tahliyeyi önlemek amacıyla, mahkeme, Saygun'u üçüncü defa Adli Tıp'a sevk etti.
 
********
 
Durum öylesine kör parmağım gözüne ki, AKP'nin bir numaralı yalakası Mehmet Ali Birand bile Mahkemenin cinayet işlemekte olduğunu yazdı.
Demek ki içinde hala bir vicdan kırıntısı kalmış. Diğer yalakalarda o kırıntı bile yok.
İşte Birand'ın Mahkemeyi ve Adli Tıp'ı cinayete teşebbüsle suçlayan yazısı:
 
"Org. Ergin Saygun’ın sağlık durumunu bu köşede defalarca yazdım. Cinayet işlenmekte olduğuna dikkat çektim. 
Meğer korku dağları bekliyormuş.
 Adli Tıp bir türlü “Ergin Saygun cezaevinde tedavi edilemez, bundan dolayı şu hastaneye çıkarılmalıdır” diyemiyor.
Saygun’ın kalbi yüzde 30 oranında çalışıyor- Akciğeri yüzde 40 oranında çalışabiliyor. 18 ayrı hastalığı var ve 25 ayrı ilaç alıyor. Her an gözetim altında tutulması gerekiyor.
Adli Tıp ilk raporunda “Cezaevinde bakılabilirse, orada kalabilir…” dedi.
Cezaevi “Ben bakamıyorum…” diye rapor verdi.
 
Durumu kötüleşince, Akif Ersoy hastanesine kaldırıldı.1 aylık tedavi sonunda, “Revirde tedavi göremez, kliniğe kaldırılmalı” raporu verildi.
Özel Yetkili 10.Ağır Ceza Mahkemesi bunun üzerine yine Adli Tıp’a sordu: "Hastaneye mi çıkaralım, yoksa cezaevinde kalabilir mi ?"
Yaklaşık 30 gün sonra, sanki hiçbir şey olmamış gibi, ilk raporun aynı yollandı: “Cezaevinde tedavi edilebilirse kalabilir, yoksa hastaneye kaldırılsın…”
Bravo doğrusu…Beyler neden korkuyorsunuz ?
Mahkemeye açıkça görüş verememenizin nedeni nedir ?
Şimdi top dönüp dolaşıp yine yargıçların ayağına atıldı.Mahkemenin kararıyla  bir insanın hayatı sona erecek ya da  yaşamasına izin verilecek."
 
********
 
Org. Saygun'un kızı Ece Saygun, bu duruma isyan ediyor:
 
"Bayılma ve düşme nöbetleri geçiren babamın yanında, mahkum koğuşunda annem 5 aydır refakatçi olarak kalıyor. Kronik astım hastası olan annemin her geçen gün sağlığı bozuluyor, doktorları o mahkum koğuşunda kalmasının sakıncalı olduğunu söylüyorlar ama annem babamı yalnız bırakmak istemiyor. Hastanenin 5 aylık tedavi süreci sonunda verdiği raporu görmek, duymak istemiyorlar. 10. Ağır Ceza mahkemesi, son derece açık ve net olan bu rapor doğrultusunda tutuksuz yargılama kararı vermesi gerekirken, babamı 3. kez Adli Tıp'a sevk etti. Aynı döngüye, kurumlar arası paslaşılmaya, oradan oraya taşınmaya devam ediyoruz. Bu döngüyü artık akıl, mantık ve vicdan kabul etmiyor.""
 
Kuddusi Okkır'dan başlayan infaz süreci bugüne kadar yirmiye yakın can aldı.
Ergenekon ve Balyoz Mahkeme Heyetlerinin elleri yurtseverlerin kanına bulaşmıştır.
 
Cinayete tam teşebbüs ve taammüden ölüme sebebiyet suçlarından müebbetle yargılanmaları için suç duyurusu yapıyor, Cumhuriyet Savcılarını göreve çağırıyorum.
 
 
 
arşiv:
 
Org. Saygun: "Beni öldüremeyeceksiniz"
********
E. Org. Saygun sinsice öldürülmek isteniyor

30 Aralık 2012 Pazar

Bay Kemal kurtaramadı, Bahçeli de kurtaramaz

Aydınlık, 30 Aralık 2012

 Tayyip Bey zora girdikçe Bay Kemal ve Bahçeli Bey hemen imdada yetişiveriyorlar.
 
Kasım 2011'de Tayyip Bey: "Yeni Anayasa konusunda umudum her geçen gün azalıyor." diye şikayetçi olmuştu.
Bay Kemal hemen devreye girmişti:
"Bizim rolümüz çok belli. Sivil bir Anayasa için samimi, içten katkı yapmak.
Biz katkıyı yapıyoruz zaten. Başbakan hangi gerekçe ile umudunun azaldığını söylüyor"
 
Geçen gün Tayyip Bey yine şikayetçi oldu: "Yeni Anayasa çıkmaza girdi."
Bahçeli Bey, anında imdada yetişti, AKP Meclis Başkanı Cemil Çiçek'e teminat verdi:
"Biz sonuna kadar varız"


Bahçeli Bey ve Çiçek Bey

Bahçeli Bey şöyle dedi:
"MHP olarak, 7 aydır başarılı bir çalışma olduğunu vurguladık. Çalışmaya sonuna kadar katkı sağlamayı düşündüğümüzü ifade ettik."
 
Ancak Aydınlık ve Ulusal Kanal başta olmak üzere yurtsever basın organlarının aydınlatması sayesinde bunun bir Bölünme Anayasası olacağını anlayan tabanın tepkisi, işbirlikçi CHP ve MHP yönetici kliklerini sıkıştırıyor.
Her iki parti içinde de yurtsever milletvekilleri çatlak (!) sesler çıkarıyorlar.
 
Ancak yurtsever CHP ve MHP milletvekillerinin çabaları, bu partilerin masadan kalkmalarını sağlayamıyor.
 
Halbuki Tayyip Bey açıkça söylüyor. Dün yine söyledi:
"Uzlaşma Komisyonu karar mercii değil. Karar mercii Komisyon + Genel Kurul. Hatta belki referanduma gidilecek. Nihai kararı millet verecek."
Tercümesi:
"CHP ve MHP'nin kabul etmedikleri konuları Meclis'te AKP'nin oyları ile geçiririz"
Yani:
Meclis Uzlaşma Komisyonu fasarya, hiçbir önemi yok.
CHP ve MHP Komisyona katılarak Yeni Anayasa yapımına meşruluk kazandırdılar. AKP'nin bu Komisyonu kurmaktaki amacı da  bu idi.
Yoksa, kesinlikle uzlaşmak falan değil AKP'nin niyeti.
 
Bundan sonra, CHP ve MHP'nin masadan kalkıp kalkmaması, Yeni Anayasa için destek verip vermemesi o kadar önemli değil.
Çünkü bir kere Tayyip Bey CHP ve MHP'yi masaya oturtarak, onların da Yeni Anayasa isteğini kabul ettiklerini millete göstermiş oldu.
Yani CHP ve MHP, Yeni Anayasa'nın AKP ile birlikte yapılabileceğini ilan etmiş oldular.
AKP'yi "Birlikte Anayasa yapılabilecek meşru bir parti" olarak kabul ettiklerini göstermiş oldular.
Şimdi Tayyip Bey, onların oyunbozanlık yaptıklarını söyleyerek işi tek başına götürme kulvarına girmiş durumda.
 
Şimdi Tayyip Bey onları "Bu işi sulandırmakla" itham ediyor. "Biz de kendi Anayasa teklifimizi hazırlarız" diyor.
İşte söyledikleri:
"Bitti bitti, bitmediği taktirde artık biz ne Meclis gündemini bununla işgal edebiliriz, ne de bu Komisyon bu kadar sulandırılmış şekilde devam etmemeli. Biz kendi Anayasa çalışmamızı hazır hale getirelim. Bunu Meclis'e sunarız. Uzlaşma Komisyonu başarısızlığa uğrarsa AKP'nin Anayasa teklifi orada olur"
 
İşte bu kadar. Tayyip Bey özetle diyor ki: "Benim istediğim maddeleri Komisyon kabul etmeyip sulandırırsa, ben de Anayasa teklifini tek başıma hazırlarım."
Yani: İster Komisyonlu, ister Komisyonsuz, benim dediklerim olacak.
Uzlaşma yok yani.
 
Buna rağmen, AKP'nin azat kabul etmez köleleri olan CHP ve MHP yönetici klikleri, Bay Kemal ve Bahçeli Bey, "Masadan kalkmayız" diye teminat üzerine teminat veriyorlar.
"AKP'nin istekleri Komisyonda kabul edilmediği taktirde Anayasa teklifini AKP olarak tek başına hazırlayacaksan bu Uzlaşma Komisyonu'nı niçin kurdun?" demiyorlar, diyemiyorlar.
 
Çünkü, Vaşington'daki Beyaz Saray'ın ikinci kat sağdan ikinci odasından gönderilen sinyaller onları paralize ediyor.
Amerikancı olmak işte böyle bir şey.

Hiç utanıp sıkılmadan roketatarı alıp gittiler


ABD heyeti, hiç utanıp sıkılmadan, PKK baskınında ele geçirilen ABD ordusuna ait FGM-148 roketatarını alıp gitti.
Amerikada imal edilen, sadece Amerikan ordusunda kullanılan, başka hiçbir kuruluşa ve ülkeye verilmeyen bu silahı PKK piyasadan almış olamazdı.
Onun için Amerikalı subay "Helikopterden düşürdük, PKK da bulmuş" kurt masalını anlattı.
 
Roketatarı tekrar PKK'ya vermek üzere alıp gittiler.
"Biz bunu çatışmada canımız pahasına ele geçirdik. Tekrar PKK'ya vermek için mi istiyorsunuz? Vermeyiz. Bir de stratejik müttefikimiz olduğunuzu söylüyorsunuz. En gelişmiş silahları el altında PKK'ya veriyorsunuz. Yazıklar olsun. Gidin sizi gözümüz görmesin" diyemedik, diyemezdik. Çünkü Tayyip Bey: "Alsınlar roketatarlarını da öyle gitsinler" demişti.
 
E. Kurmay Albay Aziz Ergen: "Bu bir faciadır."
+++++++++++++++++++++++++++++++++++++++

E. Kur. Alb. Aziz Ergen
2004 - 205 yılları arasında Şırnak Gülyazı Taktik Jandarma Sınır Alay Komutanlığı yapmış olan E. Kurmay Albay Aziz Ergen, olayı Aydınlık'a şöyle değerlendirdi:
 
"Bölgede görevli olduğum 2003 yılında, Meteler Özel Harekat Timlerinin bulunduğu kışlayı, şu anda Silivri'de tutuklu olan Tümgeneral Ali Karababa'nın talimatı ile Cudi Dağı eteklerinden alarak tümen kışlasına yerleştirdik. Bu demek oluyor ki, ABD subayları tümen kışlasının içine giriyorlar ve özel harekat birliğimizi sorguluyorlar. Bu yeni bir çuval olayı ise Polat Alemdar'ın gelip çözmesini mi bekleyeceğiz? Bu bir faciadır."
 
"FGM-148 roketeterlarını ve birçok M-16'yı PKK ile çatışmalardan sonra Kato Dağı'nda da yakalamıştık.
Bu silahların deneme uçuşu yapan ABD helikopterlerinden düştüğü söyleniyor. Kimi kandırıyorlar? Öyle bir silah helikopterden düşse kullanılır durumda olur mu? Teçhizatıyla beraber mi düşürmüşler?"
 
********
 
Genelkurmay yalanlamasına rağmen, Aydınlık'a konuşan bölge kaynakları, olayı doğruladı.
Askeri kaynaklar 22 Aralık'ta yapılan opearsyon için şu bilgileri verdiler:
"Roketatar bulunduğunda marka levhası üzerindeydi. Seri numarası, zımpara gibi bir şeyle silinmişti. Sadece J-6 ile başladığı görülüyordu. Namlu ucu silikon bir kapakla kapalıydı. Operasyonu yürüten askerler kapağı kaldırınca roketi gördü. Lançer (Launcher = Fırlatıcı) de silahın içindeydi. Roketatar tek parçaydı ve yanında başka bir cihaz yoktu. Olayı öğrenen ABD heyeti tugaya geldi. Yanlatında FGM-148 roketatarının taşıma çantası da vardı. Askerlerimize sorular yönelttikten sonra silahı alıp gittiler."
 
Üsteğmen olayı kapatıldı
+++++++++++++++++++++
 
Üsteğmen aslanlar gibi direndi.
ABD heyeti ile tartışarak "ABD ordusuna ait bir roketatar nasıl oluyor da PKK'lının üzerinden çıkıyor?" diye ABD subayının üzerine yürüyen Üsteğmen, Salı sabahı savunma yapmak için güvenlik Albayının yanına gitti.
Ona tutulan tutanakta, "ABD askeri" ibaresi hiç yoktu. Buna itiraz eden Üsteğmen, savunmasına "ABD askerleri" ifadesini yazınca yeni bir tartışma çıktı.
Bunun üzerine Albay uzlaşmaya gitti ve tutanağı yok etti.
Albayın: "Başka ülke askeri bizi disiplinsiz görmesin diye seni azarladım ve işlem başlattım" dediği öğrenildi.
 
Haber: Önder Öztürk, Devrim Aşkın Karasoy, Aydınlık 28 Aralık 2012
 

 
arşiv:

PKK timinde bir Amerikalı mı vardı?
Amerikalı subaylar Mehmetçiği 6 saat sorguladı

27 Aralık 2012 Perşembe

PKK timinde bir Amerikalı mı vardı?


Ali Serdar Bolat     27 Aralık  2012
 
5 Amerikalı subayın Meteler Jandarma Özel Harekat Timi'nden 40 askeri 23 Aralık günü Genelkurmay talimatı ile sorguladığı belirlendi.
Çakırsöğüt Komando Tugay Komutanı'nın: "Genelkurmay'ın emridir, soruları yanıtlayın, karşı gelmeyin" dediği öğrenildi.


 Genelkurmay ise örütbağ sitesine koyduğu bir açıklama ile Aydınlık'ta çıkan haberi yalanladı:
"Bir günlük gazetede yer alan haberler hakkında açıklama: Söz konusu haberde yer alan iddiaların tamamı gerçek dışıdır."
Açıklamada, Aydınlık'ta çıkan yazı "mesnetsiz ve maksadı belli olmayan bir haber" olarak niyeleniyor.
 
Meteler Timi, 22 Aralık günü Şırnak Ilıcalar'da takibe aldığı 5 PKK yöneticisinden ikisini öldürdü.
Tim ateş altında Cobra helikopterini beklerken diğer 3 PKK'lı kaçtı.
 
Öldürülen PKK'lılarda ele geçirilen ABD ordusuna ait FGM-148 roketatarı nedeniyle 40 asker sabaha karşı saat 5'te uyandırılarak 6 saat boyunca 5 ABD subayı tarafından sorguya çekildi.
ABD subayları kulaklıklı, telsizli ve üniformalı idi. Sorgu öncesinde tüm cep telefonları çöp poşetine dolduruldu.
Öldürülen 2 PKK'lının fotoğraflarını heyecanla inceleyen ABD subaylarının aralarında konuşurken "anahtar" dan bahsettikleri duyuldu ancak ne dedikleri tam olarak anlaşılmadı.
 
Bölge kaynakları olayı şöyle yorumladı:
 
Öldürülen 2 PKK'lı üst düzey yönetici olduğuna göre, kaçanlar da öyle olmalı.
Sorguya gelen ABD'liler tanıyor olabilir. Hatta kaçanlar içinde Amerikalı bile olabilir. Geçmiş yıllarda PKK'lılar arasında Amerikalı yakalandığı olmuştu.
Amerikalılar, öldürülen PKK'lıların fotoğraflarını ısrarla isteyip dikkatle incelediklerine göre, kaçan 3 PKK'lının içinde mutlaka Amerikalı var.
Yoksa, ölmüş bir PKK'lıyı neden önemsesinler?
 
Aydınlık, normalde 10 günlük operasyon sonra verilen 2 günlük istirahatin bu sefer 3 gün olarak verildiğini yazdı.
Bölgede görev yapan askerler bu olayı "Meteler Timi kızağa alındı" olarak değerlendirilmişti.
Bazı kaynaklar da olayı "Meteler'e Coni cezası" olarak niteliyor.
 
Olayı neden kasete çekersiniz neden savcıya verirsiniz kardeşim. Roketatar savcının malı mı? Amerika'nın malı. Koyarsın koliye gönderirsin Amerikan askeri heyetine, "PKK'lılar sizin silahı çalmış, buyrun" dersin. Onlar da en kısa zamanda tekrar PKK'ya ulaştırırlar. Siz ne yapıyorsunuz? Yaygara yapıyorsunuz. Ergenekoncu musunuz arkadaş?
 

Aydınlık, 26 Aralık 2012
arşiv:
 
Amerikalı subaylar Mehmetçiği 6 saat sorguladı

26 Aralık 2012 Çarşamba

İki kahraman subay İşçi Partisi'ne katıldı


Ali Serdar Bolat      26 Aralık 2012
 
"Tüm ülkücü kardeşlerimi İşçi Partisi'nde beraber olmaya çağırıyorum"
 
Ergenekon tutsağı E. Albay Hasan Atilla Uğur ve E. Yüzbaşı Hasan Ataman Yıldırım, İşçi Partisi'ne üye oldu.

Aydınlık, 26 Aralık 2012

Hasan Atilla Uğur'un mektubundan bölümler:
 
"Ülkenin bölünmesi için etnik ve mezhepsel çatışmanın zemini hazırlanmıştır. Bu olağanüstü durumda yapılacak olan, Cumhuriyet'in yeniden ve daha güçlü olarak inşasını sağlamaktır. Atatürk'ün devrimci, ülkücü ve çağdaş çizgisini yeniden iktidara getirerek bu necip milleti kurtarmaktır.
 
Bugün bu iradeyi gösteren, bedel ödeyen ve öncülük eden tek siyasi oluşum İşçi Partisi'dir.
Bu parti, bütün kadroları ile tecrübelidir, cesurdur ve öncüdür.
Her türlü bedeli seve seve ödemektedir. O halde benim de bulunacağım yer de elbette İP'dir.
 
Ülkesinin bölünmeye götürüldüğünü gören ve bir çıkış yolu arayan tüm ülkücü kardeşlerimi İşçi Partisi'nde beraber olmaya çağırıyorum"

********
 
Hasan  Ataman Yıldırım'ın mektubundan bölümler:
 
"1919'da düşman açıkça belliydi. Şimdi, sinsi düşmanla işbirliği yapan hainler var.
Artık sağ sol yok. Vatanı sevenler ve vatanı satanlar var.
ABD, Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında Türkiye'yi kullanmak ve işi bittiğinde de parçalamak üzere yaptığı planlarını adım adım uygulamaktadır.
 
Türkiye'yi sindirmek için uydurulan sahte belgelerle yapılan tertipler neticesinde ülke esir alınmaktadır.
Meclisteki muhalefet partileri ise görevlerini yapmıyor, ABD'nin dümen suyunda gidiyorlar.
 
Silivri duruşmalarında yakından tanıdığım İşçi Partisi'nin en doğru, en etkili, açıkça, düşmana karşı yılmadan, korkmadan, kıvırtmadan ve mertçe mücadele ettiğine şahit oldum.
Atatürk'ün Nutuk'ta belirttiği bütün hususlar aynen yaşanmaktadır. Korkunun ecele gfaydası yoktur, gelin boynuımuza geçirilmek istenen zinciri birlikte kıralım.
 
Devrimci, ülkücü, çağdaş, gerçek dindar tüm milli unsurların 19 Mayıs, 29 Ekim ve 10 kasım'da ortaya çıkan milli birlik ve beraberliğimizi kararlılıkla yürüteceğine olan inancım ile İşçi Partisi'ne katıldım.
İşçi Partisi'nde birleşerek yeniden Atatürk Devrimi'ni kurmak ve ülkemizin bağımsızlığını tekrar kazanmak için sizleri de İşçi Partisi'nde mücadeleye davet ediyorum."




arşiv:
 
Öcalan'ı sorgulayan komutandan Ülkücü gençlere çağrı

25 Aralık 2012 Salı

Genelkurmay, Ergenekon tertibini ABD'nin tezgahladığını saptamış


25 Aralık 2012    Ali Serdar Bolat
 
Ergenekon mahkemesinin talebi üzerine Genelkurmay mahkemeye arşivindeki hard diskleri gönderdi.
Hakim Hüseyin Çalmuk hard diskleri inceleyerek bir rapor hazırladı.
 
Genelkurmay Bilgi Destek Dairesi tarafından hazırlanan Bilgi Notları, şunları saptıyor:
 
-- Ergenekon tertibi ABD tarafından kurgulandı
-- Bu tertip, Emniyet ve Yargı içindeki cemaat mensupları (Fethullahçılar) tarafından yürütülüyor.
-- ABD'nin amacı: TSK'nın direnişini kırmak.
 
********
 
Genelkurmay Bilgi Notları arasında en dikkat çekici olanı, 2009 yılında hazırlandığı tahmin edilen not.
Bu notta ABD, AB, küresel sermaye, AKP ve Fethullah'ın Ergenekon tertibindeki rolleri net bir şekilde ortaya konulmaktadır.
 
Bu notun başlığı şöyle:
 
"Çete propagandası üzerinden Silahlı Kuvvetleri yıpratma kampanyalarına ilişkin inceleme"
 
8 maddelik bilgi notunda özetle şunlar kaydediliyor:
 
1
Merkez güçlerin (ABD, AB ve küresel sermayenin) politikaları Türkiye'yi olumsuz yönde etkiliyor.
TSK, bu politikalara ulusal gerekçelerle karşı duruyor.
TSK'nın bu direnişini kırabilmek için, TSK'nın geriletilmesi ve güçsüz kılınması amacıyla merkez güçler tarafından güçlü bir psikolojik harekat uygulanmaktadır.
TSK, merkez güçlerin Türkiye'ye yönelik politikalarının uygulanmasını engelleyen yapıların odak ve ağırlık noktasını oluşturmaktadır.
TSK'nın çökertilmesi durumunda, diğer yapıların direnci kolayca ortadan kaldırılabilecektir.
 
2
Uygulanan psikolojik harekatta şu temalar kullanılmaktadır:
-- TSK'da komutanların yolsuzluklar yaptığı
-- TSK'nın "terörle mücadele" adı altında çetelerle birlikte hareket ettiği
-- TSK'nın, görevlerinin dışında olan siyasal alanlara müdahale ettiği
-- TSK'nın siyasi alanlara müdahale edebilmek için "irtica ile mücadele" ve "terörşe mücadele" kavramlarının arkasına sığındığı
 
3
AKP, irticai unsurların desteklediği Ilımlı İslami bir yapıdır,
Ilımlı İslam, ABD ile uyumlu olan İslam anlayışıdır.
AKP, TSK'ya yönelik kampanyaları şu amaçlarla operatif bir şekilde planlamakta ve icra etmektedir:
a) Merkez güçlerin  (ABD, AB ve küresel sermayenin) kendisine verdikleri desteğin devamını sağlamak
b) Türkiye'yi irticai bir yapıya dönüştürmek.
 
4
Bu nedenlerden dolayı, AKP'nin işbaşına geldiği Kasım 2002 tarihinden beri
-- her 2-3 ayda bir yeni bir çetenin varlığı ortaya atılmakta,
-- açığa çıkarıldığı iddia edilen çetelerin TSK ile ilişkili olduğu iddiaları gündeme taşınmakta,
-- çeteler birbiri ile ilişkilendirlmeye çalışılmakta, ve,
-- çeteler üzerinden TSK yıpratılmaya çalışılmaktadır.
 
5
Çete operasyonları Emniyet tarafından planlanarak yapılmakta, Jandarmanın işe karışmasına imkan verilmemektedir.
Böylece, Jandarmanın uygulanan psikolojik harekatı tespit ederek açığa çıkarması önlenmektedir.
 
6
F. Gülen gurubunun Emniyet içinde çok güçlü bir yapılanması mevcuttur.
Bu gurup, kendini çok iyi gizleyebilmektedir.
 
7
Operasyonlar F. Gülen yanlısı belli hakimler aracılığı ile yaptırılmaktadır.
Böylece yargı elemenları operasyonun gerçek sebebini ortaya çıkaracak hareket tarzları ortaya koyamamaktadırlar.
 
8
Operasyonları gerçekleştiren (istihbarat + operasyon) ekibi, ağırlıklı olarak F. Gülen gurubundan seçilmekte, aralarına birkaç tane de diğer dinci yapılardan TSK karşıtı elemanlar konulmaktadır.
Bu sayede, operasyonların öncesinde, devamında ve sonrasında operasyonun amacını ortaya çıkarabilecek emarelerin (yani aaa! şapkadan tavşan çıktı, burada CD varmış, aaa! dolabın üzerinden esrar çıktı vesaire gibi tertiplerin) ortaya saçılması engellenmektedir.
 
Genelkurmay Bilgi Notu'nun tamamını aşağıdaki Aydınlık gazete kesiğinden okuyabilirsiniz
 
Aydınlık, 24 Aralık 2012
(resmi büyütmek için üzerine tıklayınız)

MİT: İşçi Partisi'ne tertip yapılmış


25 Aralık 2012    Ali Serdar Bolat
 
Ergenekon hakim ve Savcılarının 4 yıldır sakladığı MİT yazısı sonunda açığa çıktı.
Bu yazısında MİT, İşçi Partisi'ne yapılan suçlamanın dezenformasyon  (Yanlış bilgilendirme amaçlı = yani tertip) olduğunu belirtiyor.
İşçi Partisi'nin suçsuz olduğunu kanıtlayan bu yazının Hakim ve Savcılar tarafından 4 yıldır sümen altında bekletilmesi, mahkemenin tarafsız olmadığını açık bir şekilde gösteriyor.
 
********
 
İşte 9 Haziran günlü tetikçi yandaş BUGÜN gaz tenekesinin manşete taşıdığı suçlama:
 
"İşçi Partisi, NATO Üssü'nü vuracaktı.
İşçi Partili H.Ç.'nin bilgisayarında NATO Üssü'ne yapılacak saldırıya ait planlar ele geçirildi.
İşçi Partisi'nde de "şok belgeler" bulundu."


 Adının Tuncay Yılmaz olduğunu söyleyen bir kişinin iki ihbar mektubu ekinde gönderdiği CD'lerde İzmir NATO tesisi krokileri, güvenlik planları ve buraya saldırı yapacak olan "Doğu Perinçek liderliğindeki" ekibin kimlik bilgileri yer alıyordu.
 
MİT, bu konu ile ilgili olarak hazırladığı bilgi notunu 30 Aralık 2008 günü Ergenekon mahkemesine gönderdi.
Bu bilgi notunda MİT, "İşçi Partisi şiddete karışmaz" diyordu.
Hakim ve Savcılar bu notu tam 4 yıl sümen altında sakladılar

İşte MİT notu:


MİT notunun ana başlıkları:
 
"İşçi Partisi bugüne kadar şiddet eylemlerine karışmamıştır.
İşçi Partisi'nin böyle bir eyleme kalkışabilecek potansiyeli (yapısı, hazırlığı, elemanları) yoktur.
İşçi Partisi'nin böyle bir eylemle ilişkilendirilmeye çalışılması dezenformasyondur  (Yanlış bilgilendirme = yani tertip)
Planlanan eylemle İşçi Partisi'nin bağlantısı tespit edilememiştir.
Eylem yapmak üzere bir araya getirilmiş şahıslara ait olduğu iddia edilen listenin örgüte (NATO Üssü'ne saldıracak olan örgüte) yardım edenlerin listesi olduğu palavradır."
 
********
 
Baş tarafı yukarda fotokopi olarak görülen MİT notu şu cümlelerle devam etmektedir:
(Parantez içi açıklama bana aittir)
 
"Söz konusu belgenin (NATO Üssü'ne saldıracak örgüte yardımcı olacak kişilere ait olduğu iddia edilen liste) incelenmesi sonucunda:
İP Genel Başkan Yardımcısı Turan Özlü, İP MKK Üyesi Şule Perinçek ve Teori Dergisi Yazı Kurulu'nda yer alan Mehmet Ulusoy tarafından oluşturulan 3070 kişilik isim/adres listelerini içerdiği belirlenmiştir.
Bir kısmı aynı zamanda İP üyesi olan öğretim üyesi, yazar, gazeteci, sanatçı, avukat, doktor, mühendis vb camialardan  şahısları kapsayan listenin, çeşitli etkinliklere çağırılmak ya da taban kazanma faaliyeti çerçevesinde kullanılmak üzere oluşturulduğu izlenimi edinilmiştir"
 
Tertibi yapan kişi: Savcı Pekgüzel
+++++++++++++++++++++++++++++
 
Bu bir iftira değil, ispatlı bir gerçek. Savcı da itiraf etti zaten.
İşte o hikaye:
 
Polisler İşçi Partisi Genel Merkezi'ni bastı, önüne gelen her şeyi "delil" diye toplayıp torbalara tıktı.
Torbalara tıkılan her dosya, CD, defter her ne ise arama yapan polislere refakat eden parti avukatları tarafından paraflandı.
Ayrıca tutanak tutuldu. Toplanan delillerin listesi her çuval için ayrı ayrı yapıldı.
 
Bir müddet sonra, savcılar, "NATO Üssü'ne saldırı planları İşçi Partisi Genel Merkezi'nde bulundu" diye yaygara kopardılar.
Yandaş tetikçi medya "NATO Üssü'nü vuracaklardı" diye kıyameti kopardılar.
Avukatlar olaya el koydu. 
NATO Üssü'ne saldırı planları olan CD'nin ve ayrıca 3 CD'nin arama - el koyma tutanaklarında olmadığı, ayrıca üzerlerinde avukatların parafları olmadığı tespit edildi.
O halde bu 4 CD, torbalara sonradan konulmuştu.
Doğu Perinçek mahkemede açıkladı: "Ankara'da aramayı yapan polis ekibi, ya da İstanbul'da delil torbasını açan polis ve savcılar koymuştur"
 
Suçlu şöyle açığa çıktı:
2009 yılında, dava dosyasında el yazısı ile yazılmış bir yazı bulundu. "CD'lerden birinde Yargıtay krokisinin bulunduğunu" söyleyen 5 satırlık bir el yazısı.
İşte o el yazısı:


Bu el yazısının altında isim, imza ve tarih yoktu.
4 CD'yi sanki arama sırasında bulunmuş gibi torbaya koyan kişi, bu el yazısının sahibi olan kişi idi.
22 Şubat 2009 günlü duruşmada İşçi Partisi Genel Sekreteri Nusret Senem, bu el yazısının kime ait olduğunun bulunması için uzmanlara inceletilmesini talep etti.
Savcı Mehmet Ali Pekgüzel, o duruşma sırasında sesini çıkarmadı.
 
Savcı Pekgüzel, bir gün sonraki duruşmada: "Belge bana ait. Dava dosyasına sehven girmiş." dedi.
Gayet tabii, 4 CD de delil torbasına sehven girivermişlerdi.
 
İşçi Partisi avukatları 5 Mart 2009 günü HSYK'na başvurarak Savcı Pekgüzel hakkında soruşturma açılmasını talep ettiler.
Diğer tüm başvurular gibi, bu başvuru da reddedildi.
 
Tarafsız olması gereken, yargılananların suçlu mu suçsuz mu olduğu hakkında araştırma yapması, delil  toplaması gereken savcı, sahte delil imal ederek delil torbasına yerleştirmiştir.
Bu sahte delilin palavra olduğunu belirten MİT yazısı, hakimler tarafından dava dosyasına konmamış, sümen altı edilmiştir.
 
Gerçeğin ortaya çıkması için çalışmak yerine, sanıkların lehinde olan delilleri gizleyen, bununla da kalmayarak sanıklar aleyhinde sahte delil hazırlayarak dosyaya koyan hakim ve savcılar heyeti ile karşı karşıyayız.
 
MİT belgesine rağmen, bu belgenin gizlenerek  tutukluluk halinin devamına karar verilmesi, ortada bir yargılamanın olmadığını, yurtseverlerin, devrimcilerin tertiple esir alındığını bir kere daha ortaya koymuştur.

24 Aralık 2012 Pazartesi

Amerikalı subaylar Mehmetçiği 6 saat sorguladı


PKK baskınında ABD yapımı FGM-148 roketatarı ve mermisi ele geçirildi
+++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++
Üsteğmenimiz Amerikalının üzerine yürüyünce, 
                                                      hakkında soruşturma başlatıldı.
+++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++
Çuval olayından da beter
+++++++++++++++++++++


Çakırsöğüt Komando Tugayı'na bağlı Meteler Jandarma Özel Harekat timleri, 21 Aralık 2012 Cuma günü Şırnak Ilıcalar'da arazi taraması sırasında 2 PKK'lıyı ölü ele geçirdi.
PKK'ya ait bir mağarada öldürülen PKK'lının üzerinde, ABD ordusunun kullandığı FGM-148 roketatarı ve mermisi bulundu.
Olay askerler tarafından kameraya kaydedilerek savcıya teslim edildi.

ASKERHABER'in edindiği bilgiye göre, Mehmetçik PKK'lılarda bu silahı ilk defa bulmuyor.
En son Kato Dağı'nda yapılan operasyonda da PKK'lıların üzerinde bu silahtan iki tane ele geçirilmişti.
Aydınlık ve Ulusal Kanal da aynı bilgiye ulaştı.
(Bak: Aşağıdaki Aydınlık gazetesi kesiği)

********

Böylece Amerika'nın PKK'ya gelişmiş silahlar verdiği bir kere daha ortaya çıktı.
Başta Org. Bitlis olmak üzere pek çok komutan, ABD'nin PKK'ya yardım yaptığını tespit etmişlerdi.
Aydınlık, ABD'nin PKK'ya 125 milyon dolar para transferini açığa çıkarmıştı.

********
Rezaletin büyüğü daha sonra meydana geldi.
Meteler Timi, olayın ardından birliğine döndü ve istirahate çekildi.
Sabaha yakın saatte, üzerinde "US Air Force" yani "ABD Hava Kuvvetleri" yazılı bir helikopter bölgeye indi.
İçinden 5 ABD subayı çıktı. Roketatarı ele geçiren askerleri sorguya çekmek istiyorlardı. Mehmetçiğin yorgun olması, sabahın köründe uyuyor olması onları hiç ilgilendirmiyordu.
Amerikalı subaylar: "Derhal" dediler, sabaha karşı saat 5'te askerler uyandırıldı.
5 Amerikalı subay, uyku mahmuru 40 Mehmetçiği saat 11'e kadar, tam 6 saat boyunca sorguladı.

En çok üzerinde durdukları soru: "Canlı olarak PKK'lı ele geçirdiniz mi?"
Canlı PKK'lı yakalanmış ise, bu silahı onlara Amerikalıların verdiğini söyleyebilir. Pislik ortaya yayılabilir. Korkuları bu.

Tayyip Bey "Büyük ülkeyiz" diyordu. Büyük ülkenin askerini yabancı bir ülkenin subayları sabahın köründe yataklarından kaldırıp sorguya çekebilir mi?
Türk subayları ABD askerini sorguya çekebilir mi?
Tüm dünyanın gözleri önünde Türk Ordusu bir kere daha küçük düşürüldü.
Çuval ve Muavenet olaylarından sonra üçüncü rezalet, ilk ikisinden de beter.

********

Al sana bir rezalet daha:
ABD'li subaylar Mehmetçikleri sorguya çekerken, dışarıda bir Üsteğmenimiz ile bir Amerikalı arasında sert bir tartışma yaşandı.
Üsteğmenimiz Amerikalıdan açıklama istedi. "ABD ordusuna ait roketatar nasıl oluyor da PKK'lının üzerinden çıkıyor?"

Amerikalı subay, en soğukkanlı insanı bile çıldırtabilecek olan şu cevabı verdi:
"Deneme uçuşu yapan bir ABD helikopterinden düşmüş, PKK da  bulmuş"
Vay bre yandım efeler. Roketatar düşünce, mermisi de onu yalnız bırakmamak için arkasından atlamış. Roketatar 250 bin, mermisi 80 bin dolar. Bu kadar kıymetli silahı inip aramamışlar, bırakıp gitmişler. Çocuklar bile inanmaz bu masala.
Bu silah hem tanksavar, hem de 5 km mesafeden uçak ve helikoptere kilitlenip imha edebiliyor. Mermi ile silahın boyutu hemen hemen aynı. Ateşleme yumuşak bir şekilde gerçekleşiyor ve güdümlü merminin motoru atıldıktan ve silahtan uzaklaştıktan sonra ateşleniyor. Bu sayede bina içinden bile kullanılabiliyor. Bu kadar değerli silah bırakıp gidilir mi?


Üsteğmenimiz "Bırak palavrayı" anlamında ABD'li subayın üzerine yürüyünce, araya girip ayırmışlar.
Alay Komutanı, Üsteğmen hakkında soruşturma başlatmış.

Büyük devletin Komutanı, "Helikopterden düşmüş" diye dalga geçen herifin yakasına yapışır. Büyük devletin Başbakanı, bu işin hesabını mevkidaşından sorar.
Bizim gibi müzik notası bahanelerinin arkasına sığınmaz.
Evet, büyük devletiz, büyük devlet idik, bu hale getirdiniz. Büyük devleti dünyanın gözü önünde küçük düşürdünüz.

********

FGM-148 sadece ABD ordusu tarafından kullanılıyor. Başka ülkelere satılmıyor.
Dolayısıyla, PKK bunu silah kaçakçılarından, silah tüccarlarından almış olamaz.
Onun için ABD'li subay Üsteğmenimize "Helikopterden düştü" diyor.
Haydi bir an için diyelim ki, bunlar helikopterden düştü. Ya Kato Dağı'nda yakalanan 2 roketatar? Ya ondan önce yakalananlar? Hepsi de helikopteden mi düşüyor bunların?
ABD ikinci defa delilli olarak suçüstü yakalanmıştır.

Devlet ve ordu yöneticilerimiz, gözlerimizin içine baka baka "Stratejik müttefikimiz Amerika, anında istihbarat, Amerika PKK'yı terörist örgütler listesine aldı" palavralarına devam 
etmektedirler.
********

Aydınlık gazete kesiği, 24 Aralık 2012:
(Resmi büyütmek için üzerine tıklayınız)


23 Aralık 2012 Pazar

Hatay ve Lazkiye'de eşzamanlı mitingler


********
 
Hatay mitinginin 1 saat 17 dakika süreli video kaydını aşağıdaki bağlantılardan izleyebilirsiniz:
********
 
Esad Suriye'nin Atatürk'üdür
++++++++++++++++++++++++

Aydınlık, 22 Aralık 2012

Öncü Kadın örgütünün Hatay'daki basın açıklaması ile eşzamanlı olarak Suriyeli kadınlar da Lazkiye'de miting düzenlediler.
Hatay eylemini selamlamak için Türkçe olarak "Türkiye Suriye kardeştir, savaşa hayır" pankartı taşıdılar.
 
Lazkiye Uluslararası Olimpiyat Stadı'nda Halep, Tartus, Kesap ve Hama'dan binlerce Suriyeli kadın toplandı.
Türkçe ve Arapça olarak taşınan pankartlardan bazıları:
Esad Suriye'nin Atatürk'üdür.
Erdoğan, Katar, Suudiler ve onların  tetikçileri laik Suriye halkını yenemeyecektir.
Suriye Türkiye kadınları evlatlarının birbiri ile savaşmasına izin vermeyecektir.
 
Suriye Mukavemet Temsilcisi Sevsan Dilani, mitingde yaptığı konuşmada, Türkçe ve Arapça "Türkiye Suriye kardeştir" sloganları atılırken şöyle dedi:
"Suriye halkının tek güvencesi Türk milletidir"
 
Lazkiye mitinginde Antakya ve Samandağ'dan gelen Türk kadınlar da konuşma yaptılar.
İlhan Muhammed şöyle dedi:
"Bütün bunlar Büyük Ortadoğu Projesi'nin bir parçasıdır. Bunun için diyoruz ki Suriye'yi bölmek isteyenler Türkiye'yi bölmek isteyenlerdir. Suriye muhalefeti adı altında çalışanlar sadece Suriye'nin değil Türkiye'nin de düşmanlarıdır."
 
********

 
Aydınlık, 23 Aralık 2012

İşçi Partisi Öncü Kadın tarafından düzenlenen “Türkiye Suriye Kardeştir, Terör Kampları Kapatılsın, Savaşa Hayır!” mitinginin Hatay Valiliği tarafından kanunsuzca yasaklanmasının ardından gerçekleştirilen kitlesel basın açıklaması, bütün engellemelere, yoğun sağanak yağış ve soğuğa karşı on binlerce kadının katılımıyla Hatay Ulus Meydanı’nda gerçekleştirildi.
 
Öncü Kadın otobüsleri Adana, Ankara, Antalya ve Muğla illerinde engellenerek kalkışlarına izin verilmedi.

Hatay Valiliği Armutlu Mahallesini polis ablukasına alarak katılımı engellemeye çalıştı. Samandağ yolunu keserek buradan katılmaları da engelledi.

Hatay 22 Aralık

CHP Hatay Milletvekili Refik Eryılmaz:
"Bütün engellemelere, soğuğa ve yağışa karşın kadınlar Hatay’da göğüslerini siper ederek böyle bir mücadeleye giriştiler. AKP bölgeyi felakete sürüklüyor. Bu sadece Hatay’ı ilgilendiren bir mesele değil. Bütün Türkiye, NATO’nun ablukası altında savaşa sürükleniyor. AKP ise, emperyalistlerin hizmetinde. Suriye sorunu 19 ülkeden getirilen militanlarla çözülemez. Amaç, bölgeyi istikrarsızlaştırmaktır”
 
Mustafa Kemal Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ercan Enç:
“Suriye’ye bir müdahale Türkiye’yi bölünmeye götürür. Esad sadece ülkesi için değil Türkiye’nin bölünmemesi için de mücadele ediyor"
Tiyatro Sanatçısı Suzan Aksoy:
"Türkiye-Suriye birdir. Bizim vergilerimizle teröristlere maaş veriyorlar. Hakkımı helal etmiyorum. Suriye ile savaşmayacağız "
 
 İşçi Partisi Öncü Kadın Genel Başkanı Pınar Gül:
"Şu anda Lazkiye’deki kardeşlerimiz de bizim gibi ‘Kahrolsun Amerika’ diye haykırıyor. Oradaki kadınlarla el eleyiz.
Terör kampları kapanıncaya, Türkiye’de tek bir terörist kalmayana dek başlattığımız istiklal yürüyüşümüzü sürdürüceğiz."
Bağrımızda Suriye’ye saldıran katilleri beslemeyeceğiz."
 
Pınar Gül'ün "Terör kampları kapanıncaya, NATO ve onun Patriot füzeleri defolup gidene dek mücadelemiz sürecek mi?" sorusuna kadınlardan “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” yanıtı geldi. 
 
Lazkiye 22 Aralık