31 Temmuz 2012 Salı

Genelkurmay Raporlarıyla tutuklanmışlar


Genelkurmay'ın Mahkeme'ye gönderdiği raporlar sonucu, "Askeri Casusluk Davası"nda 41 sanığın "Devlete ait gizli belge bulundurmak" suçundan hapsi isteniyor.
 
Askeri casusluk, şantaj ve fuhuş iddialarıyla 21 aydır Hasdal'da tutuklu olan genç subay Aydınlık'a gönderdiği mektupta şöyle diyordu:
 
 
"Geçen hafta Savcı mütalaa verdi: "Fuhuş yok, casus yok" diye.
 
Öyleyse, Savcı "Fuhuş yok, casusluk yok" dediyse, ceza almazlar, beraat ederler diyeceksin, değil mi?
Yok be kardeşim. Verilecek bir ceza bulunur
 
Fuhuştan, casusluktan olmaz ama,
     Beşiktaş hukuku bu, arkasından dolanır,
                                 ceza kesilecek bir şeyler yaratır.
 
Ne yani, "pardon" mu desinler? Demezler."
 
********
 
Genç subayın dediği gibi oldu.
"Casusluk, fuhuş, şantaj yok ama; size devletin gizli belgelerini üzerinizde bulundurmaktan ceza verelim bari" dediler.
Ayakkabı olmadı, gömlek verelim.
 
Genelkurmay Başkanlığı,  41 sanıkta ele geçirilen belgelerin "Devlete ait gizli belge" olarak değerlendirildiğini belirtti.
Sanıklar, son savunmalarında Genelkurmay raporlarına büyük tepki gösterdiler.
Bu suçlama nedeniyle istenen ceza 1 ile 12 yıl arası hapis.
 
Genelkurmay'ın "gizli belge" dediği belgeler şunlar:
Amerikan gemilerinin fotoğrafları
United States Coast Guard (ABD Sahil Koruma)'ya ait 47 adet İngilizce sunum
McAfee anti-virüs yazılımı
Denizde İlk Yardım
Atatürkçülük konusundaki ders notları
Toplam Kalite Yönetimi
Kamu Yönetimi Kanun Tasarısı Bilgi Notu
 
Ayrıca, 56 sanığın hepsi için "örgüt" suçlaması ile ceza isteniyor.
Suç yok, suça teşebbüs yok, suça teşebbüs etmeye yönelik bir toplantı veya karar yok, ama örgüt var.
Peki, bu örgüt bir şey yapmayacaksa niye kurulmuş?
 
Bu iş, Nazım Hikmet'in Harbiye ve Donanma davalarına döndü.
 
********
 
Deniz Kurmay Albay Mehmet Eryaşa, savunmasında şunları söyledi:
"Genelkurmay raporunu okuduğumda ihanete uğradığımı gördüm, tüylerim diken diken oldu.
Genelkurmay, benim belgelerim için TCK 334'e tabi dedi (gizli kalması gereken bilgi)
Genelkurmay, benden çıkan belgeleri değerlendirecek yetkiye sahip değil.
Ben deniz subayıyım. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nın bu belgeleri değerlendirme hakkı var."
 
E. Pilot Yarbay ve Havelsan çalışanı Seyfettin Alevcan:
"Genelkurmay raporu güvenilir değil. Raporu hazırlayan kişiler hakkında suç duyurusunda bulunacağım.
Gizli denilen Kamu Yönetimi Kanun Tasarısı Bilgi Notu'na ilişkin kanun, TBMM tarafından yapılmış ve Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Genelkurmay'ın bu tutarsızlıklarla dolu, konu hakkında uzmanlığı dahi bulunmayan, hukuk bilgisi hiç olmayan bir takım tarafından yazılmış bu yazı ile ben TCK 326 ile suçlanıyorum.
Dijital ortamdaki bir evraka bakıp çalma, tahrip etme, sahtecilik yapma, hile ile alma eyleminin gerçekleştiğini nasıl anlamışlar?
Bu şekilde yorum yaparak yargılama sürecini ta soruşturma safhasından başlayarak etkileme suçunu işlemişlerdir.
Bu yazıda imzası olan 4 şahıs hakkında suç duyurusunda bulunuyorum.
Ayrıca:
Bu yazıya yapılan itiraz üzerine gelen yazıda da, ilk yazıda da imzası bulunan Binbaşı Yıldırım'ın imzası var.
İtiraz edilen rapora yönelik yeni hazırlanan raporda aynı kişinin yer alması ahlaki ve kanuni olarak ne anlam ifade eder?
Genelkurmay'ın hazırladığı raporların hukuki geçerliliği kalmamıştır"
 
Binbaşı Cem Ciran:
"Evimden alınan belgeler görevim sebebiyle bende bulunuyor. Zaten nüfuz etme hakkımın olduğu Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından belirtilmiştir"
 
********
 
Balyoz Planı hakkında "Bunlar gerçekten seminerde mi görüşüldü, gerçek midir sahte midir" raporu düzenlemesi için bilirkişi olarak görevlendirilen bir Binbaşı da:
"Eğer bu plan doğru ise çok kötü, bu bir suçtur" diye rapor vermişti.
Bu defaki Binbaşı da, Amerikan gemilerinin fotoğrafları, Meclisin çıkardığı kanun, anti virüs programı vesaire gibi ıvır zıvırı "gizli belge" olarak nitelemiştir.
Genelkurmay'ın bu kadar salakça raporlar hazırlayacak kişileri özel olarak mı seçtiği şüphesi vardır.
 
********
 
İki tip belge var.
 
Birinci tip belgeler, genç subayların evlerinde yapılan aramalar sırasında bulunduğu iddia edilenler.
Bunlar düzmece belgeler. Dijital ortamda hazırlanmış. Hazırlayanın tesbit edilmesi olanaksız.
 
İkinci tip belgeler, üst rütbeli subaylarda bulunanlar.
Bu subaylar, bu belgelerin kendilerinde olmasının görevleri gereği olduğunu, bazılarının kendi çalışmaları ürünü akademik dosyalar ve ders notları olduğunu söylüyorlar.
 
********
 
Baskınlar Genelkurmay raporuna dayanılarak yapıldı.
3 Ağustos 2010 günü İstanbul Kadıköy'de bir eve yapılan baskında çantadan çıkan evraklar Genelkurmay'a soruldu.
Genelkurmay "Devlete ait gizli bilgilerdir" deyince 25 Ekim'de ikinci dalga geldi, gözaltı ve tutuklamalar yapıldı.

29 Temmuz 2012 Pazar

Irak Hükümeti, Barzanistan'ın Suriye bağlantısını kesiyor


Kuzey Irak'taki Barzani bölgesinin Suriye ile sınırı yok.
Aşağıdaki haritada görebileceğiniz gibi, Barzanistan ile Suriye arasında Irak var.
Suriye ile Barzanistan, Türkiye sınırında bir noktada çok yakınlaşıyorlar.

KDP (Kürdistan Demokrat Partisi) Bölgesi Barzani, KYB (Kürdistan Yurtseverler Birliği) Bölgesi ise Talabani tarafından kontrol ediliyor.
Bunlar aslında aşiret partileri. Barzani ve Talabani'nin lideri oldukları aşiretler sözde partileşmiş. Aslında aşiret, ama "parti" diyorlar.
Görünürde her iki bölge birleşik, Başkenti Erbil ve Başbakanı Barzani'nin yeğeni Neçirvan Barzani
 
********
 
Ancak Barzani, fiilen, Suriye sınırına doğru yayılmış, aradaki (kırmızı boyadığım) üçgen şeklindeki Irak toprağını yolgeçen hanı yapmıştı.
Bu durumdan istifade ederek, bir kısım peşmergeyi ve eğittiği Suriyeli Kürtleri geçtiğimiz günlerde Kuzey Suriye'ye yolladı.
Bu gurup, ellerini kollarını sallayarak karayolundan yaya olarak Suriye'ye girdi, fotoğraflarını gazetelerde gördünüz.
 
Barzanistan'ın bağımsızlık amaçlı girişimlerine tepki duyan Irak Hükümeti, Barzani'nin bu yeni girişimine kayıtsız kalamazdı.
Kuzey Suriye Kürt Bölgesi ile birleşen Barzanistan daha da güçlenebilir, Irak'tan ayrılması daha da kolaylaşabilirdi.
 
27 Temmuz sabahı Bağdat (Maliki) Hükümeti, Musul'a, Türkiye sınırına yakın Türkmen kenti Tel-Afer'e ve Rabia kentine takviye birlikler gönderdi.
Rabia'da Irak kuvvetleri ile peşmerge arasında çatışma çıktı.


Rafet Ballı'nın Aydınlık'ta çıkan haberine göre:
 
Barzani'ye yakın aknews sitesine göre, Peşmerge Bakan Yardımcısı Enver Hacı Osman şöyle konuştu:
"Maliki Hükümeti'ne bağlı Irak kuvvetleri Suriye ile sınır kapısını koruyan peşmerge birliğimize saldırdı. Hükümet birlikleri geri çekilmezse karşılık vereceğiz"
 
(Halbuki sınır kapısını korumak peşmergenin görevi değil, sınır kapıları Barzanistan'ın dışında kalıyor. Barzanistan'ın Suriye ile sınırı yok. En üstteki haritaya bakınız)
 
Başka bir Kürt sitesi olan Xedannews, Hacı Osman'ın bu konuşmasının doğru olmadığına dair Peşmerge Bakanlığı açıklamasını yayımladı.
Peşmerge Bakanlığı'nın  bu açıklaması, Barzani tarafının olayı tırmandırmaktan kaçındığı şeklinde yorumlanıyor.
 
Irak Arap siteleri olayı doğruladı. Ölü yaralı sayısı belli değil.
 
********
 
Rafet Ballı'nın telefonla görüştüğü Erbil'de yayımlanan Saray gazetesinin sahibi ve başyazarı Türkmen gazeteci İmad Rıfat Cemil, Rabia kentindeki çatışmayı doğruladı.
 
Bir ay kadar önce Bağdat hükümeti, kuzeye Türkiye'ye doğru Suriye sınırına 2 topçu birliği ve bir tank birliği yerleştirmişti.
Rafet Ballı'nın görüştüğü Iraklı yetkili, Maliki Hükümetinin Barzani ile Suriye'deki Amerikancı isyancılar arasındaki bağlantıyı kesmek istediğini açıkladı.
 
Aynı kaynak, bu aşamada Barzani'nin Maliki Hükümeti ile topyekün bir askeri çatışmayı göze alamayacağını söyledi.
Merkezi hükümet güçleri hem sayı hem de ağır silahlar bakımından peşmergelerden kat kat üstün durumda.
 
(Türkmen gazeteci Cemil, Peşmerge Bakan Yardımcılarından Cabbar Yaver'in "Merkezi Irak ordusu mevcudu 1 milyon 200 bine dayandı" şeklinde yaptığı açıklamanın bu duruma vurgu yaptığını söyledi)
 
********
 
Rafet Ballı sordu: "Suriye sınırı bütünüyle Maliki kuvvetlerinin kontrolüne geçerse, Barzani ile Suriye'deki isyancılar arasında bağlantı nasıl kurulacak?"
Iraklı yetkilinin cevabı: "Maalesef, Barzani kuvvetlerinin Suriye'ye girip çıkmasına Türkiye üzerinden yol verilecek gibi gözüküyor"
 
Maliki'nin "Hukuk Devleti İttifakı" üyesi el-Azadi, Barzani tarafının Suriye'den kaçanları eğitmesi ve Suriye'ye geri göndermesinin Irak Anayasası'na karşı olduğunu, bunun Suriye'nin içişlerine karışmak anlamına geldiğini söyledi.
 
Türkmen gazeteci İmad Rıfat Cemil'in Rafet Ballı'ya bildirdiğine göre, Barzani'nin Şam'a gönderdiği temsilci, Beşar Esad'a "Suriye'den kaçanları askeri eğitimden geçirdiğimiz haberleri doğru değildir, biz sadece gelenleri iade etmekle yetindik" diye güvence verdi.
Barzani'nin Esad'a güvence verme ihtiyacı duyması, Esad yönetiminin ayakta kalacağı ihtimalini de hesaba kattığı şeklinde değerlendiriliyor.
 
********
 
28 Temmuz'da bir açıklama yapan  Irak Başbakanı Nuri Maliki şunları belirtti:
 
"Suriye sınırının korunması Kürt Bölgesel Yönetimi'nin yetkisinde değildir.
Kürt Bölgesel Yönetimi (KBY) Anayasa'ya aykırı davranmaktadır.
Ülkenin toprak bütünlüğünün ve sınırlarının korunması Irak merkezi hükümetinin görevidir.
Suriye'nin yaşadığı bunalımdan ötürü, sınırların daha fazla korunması yönünde hükümetimiz karar almıştır"
 
Maliki açıkça, Barzani'nin Suriye ile olan bağlantısını keseceğini söylemektedir.
 
********

27 Temmuz 2012 Cuma

Subaylarımızın buluşlarına Amerika el koydu


                                                         Aydınlık, 25 Temmuz 2012
 
E. Pilot Yarbay Mehmet Seyfettin Alevcan.
"Askeri Casusluk ve Şantaj" Davası'ndan 22 aydır tutuklu.
Tutuklanmadan önce üzerinde çalıştığı "Çok Maksatlı Görev Uçağı" Projesi, tutuklandıktan sonra Amerika'nın eline geçti.
 
"Yaptığım projeyi Amerikalılar kullanıp Türkiye'ye kiralıyor"
++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++
 
Alevcan, konuyu Özel Görevli 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde şöyle anlattı:
 
"İddianamede, hakkımdaki suçlamalar arasında yer alan dijital belgeler içinde "Çok Maksatlı Görev Uçağı" ifadesi var.
2010 yılında HAVELSAN'da çalışırken tarafımdan hazırlanan bir projedir."
 
(Mahkeme heyetine Hürriyet gazetesinden bir haber kesiği gösteren Alevcan, şöyle devam etti):
 
"Hürriyet'teki bu haberde, Amerika'dan kiralanmış bir uçaktan bahsediliyor. Bu, benim yaptığım bir projedir.
Casus olsam, böyle bir projeyi Türkiye'de üretmek için yırtınır mıydım?"
 
"Yaptığım proje, şu anda Amerikan yazılımı ile Türkiye'ye kiralanıyor.
Tutuklanmasaydım, bu uçak, Türk yazılımı ile ve Türk mühendislerinin imzası ile yapılmış olacaktı"
 
(Hakimin "Bu bir fizibilite çalışması mı, yoksa bir proje miydi" sorusu üzerine):
 
"Bu bir projeydi. 2010 yılında, 5 kişinin hayatını yitirdiği bir helikopter kazası sonrasında, düşen helikopteri bulma çalışmalarının yetersiz olduğunu görüp, "Niye biz düşen uçakları bulabilmek için bir proje üretmiyoruz" diye düşünerek bu projeyi başlattım.
Çok geniş amaçlı kullanılabilecek bir proje idi. Şu anda Balyoz Davası'nda yargılanan HAVELSAN Genel Müdürü Ömer Faruk Yarman, bu proje için 2 milyon dolar geliştirme bütçesi ayırdıklarını ifadesinde belirtmişti."
 
"Biz bu projeyi ortaya çıkardıktan sonra Amerika bu proje üzerinde 5 senedir çalıştığını ilan etti.
Hem de, bu gövdeyi seçerek üzerinde çalışmış. Ne tesadüf!"
 
Belgeleri kim ifşa etmiş
+++++++++++++++++++
 
"Devletin güvenliğine ilişkin belgeleri ifşa etmekle suçlanıyorum.
Hürriyet Pazar Ekindeki şu fotoğrafa bakınız. Düşürülen F-4 uçağının profili açıkça gösteriliyor. Fotoğraf çekimi için uçağın profili ifşa edilemez.
Devletin güvenliğine ilişkin belgeler bu şekilde 328 bin kere, yani Hürriyet'in satıldığı miktar kadar ifşa edilmiş, yani satılmış."
 
Gemiciler de aynı durumda
+++++++++++++++++++++++
 
Tutuklanan gemici subaylar da MİLGEM ve benzeri projelerde çalışmış olanlar.
Prof. Dr. Eczacı Kıdemli Albay Tayfun Uzbay da şizofreni tedavisi için yeni ve daha ileri bir yöntemi oturtmak üzere idi.
Uçak, gemi ve diğer konularda çalışmalar yapan subaylar tırpanlanmış, Silivri ve Hsdal'a tıkılmış, Amerika dışarıda bırakılarak milli teknikler geliştirilmesine engel olunmuş, yapılan çalışmalar da Amerikalılaraın eline geçmiştir.
Casus kim?
 
 

26 Temmuz 2012 Perşembe

Bölünme projesi "özerklik" paylaşılamıyor


AKP, yerel yönetimlere "özerklik" verecek bir proje hazırladı.
Bay Kemal "Projenin asıl sahibi benim" dedi.
Ülkeyi bölünmeye hazırlayacak olan "özerklik" projesi paylaşılamıyor.

                                                     Aydınlık, 24 Temmuz 2012
 
 
Oslo'daki AKP - PKK görüşmelerinde özerklik için anlaşmaya varılmıştı.
AKP, "Yerel Yönetimler" paketi ile özerkliği yasallaştırma projesi hazırladı.
Akşam gazetesi, paketin içeriğini açıkladı.
 
CHP Genel Başkanı Bay Kemal, bu haber üzerine acilen Bugün gazetesine konuştu.
Kısaca "Bölücü özerklik projesinin asıl sahibi benim" anlamına gelen açıklaması şöyle:
"Başbakan Erdoğan, Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'ndaki çekinceleri kaldırırsa, benim bir projemi daha uygulamış olacak"
 
Türkiye, 1991 yılında, üniter yapıyı tehdit ettiği, yani bölücülüğe yol açtığı gerekçesiyle Avrupa Birliği'nin bu Özerklik Şartı'na bazı çekinceler koymuştu.
CHP, son genel seçimler öncesi, bu çekinceleri kaldıracağını ilan etmişti.
 
Böylece AKP ve CHP arasında bölücülük yarışı başladı.
 
********
 
Bölücü "özerklik" paketinde şunlar var:
+++++++++++++++++++++++++++++++++
 
İl Genel Meclisi kaldırılacak.
İl Özel İdaresi kaldırılacak
İlçe Belediyeleri kaldırılacak.
Bir ilde sadece bir Belediye Başkanı olacak.
 
Sağlık Bakanlığı'nın görevleri Belediyeye verilecek.
Doktorları, hemşireleri, hastane çalışanlarını Belediyeler işe alacak, işten çıkaracak.
 
Milli Eğitim Bakanlığı'nın yetkileri Belediyeye verilecek.
Öğretmenleri, okul çalışanlarını Belediye işe alacak, işten çıkaracak.
 
Kültür-Turizm ve Gençlik Spor Bakanlıklarının görevleri Belediyelere devredilecek.
 
Huzurevleri, Çocuk Esirgeme Kurumları Belediyelere devredilecek.
 
Bayındırlık Bakanlığı'nın görevleri belediyelere verilecek.
 
Belediye sınırları içinde güvenlik için ayrı örgütlenme de gündemde.
Bu iş için İç Güvenlik Bakanlığı kurulacak.
 
Belediyelere, vergi ve harç koyma yetkisi verilecek.
Belediyelerin bütçeleri arttırılacak. Genel bütçeden aldıkları pay %10'dan %20'ye çıkarılacak
İl Özel İdaresi'nin bütün görevleri ve gelir kaynakları Belediyelere devredilecek.
Belediye Başkanları görevden alınamayacak.
Yani belediyeler yarı bağımsız devletçikler gibi çalışacaklar.
 
Bölücü Belediyeler okullara bölücü öğretmenleri, hastanelere bölücü doktorları, güvenlik örgütlerine ve zabıtaya PKK teröristlerini dolduracaklar.
PKK bilhassa güvenlik örgütlerine katılmaları için dağdan kadro gönderecek.
Kültür, turizm, spor, gençlik örgütlerine, huzurevlerine vesaire hep bölücüler doldurulacak.
Kürt kökenli olmayan, Kürt kökenli olsalar bile bölücü olmayan doktor, hemşire, öğretmen vesaire işten çıkarılacak
 
Merkezi devlet eliyle, bölücü partinin yönetiminde olan Belediyeler, adım adım bağımsız bir devletin alt yapısını kurmaları için işte böyle desteklenecek.
Bütün bunlar için AKP, Oslo'da PKK'ye söz vermişti.
 
********
 
Bütün bu bölücü uygulamaları destekleyeceğini ilan etmiş olan Bay Kemal'in delegelerin gazını almak için kendini "Atatürkçü" ilan etmesi, CHP Milletvekili İsa Gök'ün deyişi ile ancak 10 gün sürmüştü.
10 gün sonra sahte Atatürkçü görüntüden vazgeçilmiş, Üniter Atatürk Cumhuriyeti'nin paramparça edilmesi için kollar sıvanmıştı.
 
Baykal Bey, zaten çoktandır içeriğinin savunulmasından vazgeçilmiş olan Altı Ok'u "Babaanneden kalan bir hatıra" olarak duvara asmıştı.
Bay Kemal ise, duvarda bile durmasına tahammül edemiyor,
           ülkenin bölünmesine onay vermekle Altı Ok'un hepsini birden kırıyor,
                                                                    onların yerine tek bir ok koyuyor: "Değişim"

********
 
Bay Kemal'i Atatürkçülere pazarlama amaçlı yazılmış bir yazıda şöyle deniyor:
Kılıçdaroğlu, CHP’yi Atatürk’ü reddetmeye çağıran önerilere kulak asmamış, yenileşme ve demokratikleşmeyi Atatürkçü çizgide aradığını açıkça ifade etmiştir.
Ülkeyi bölmek "Atatürkçü çizgide yenileşme ve demokratikleşme" mi demektir?
 
Aynı yazıda, CHP'nin Bay Kemal'e kadar 5 "Demokratikleşme ve Değişim Atılımı" yaptığı, Altıncı Atılım'ın ise "Kılıçdaroğlu'nun liderliğinde, Korku İmparatorluğu'na karşı başlatılan Demokrasi ve Özgürlük Atılımı olduğu" söylenmektedir.
Demokrasi ve özgürlük ülkeyi parça parça ederek mi gelecektir?
 
********
 
CHP içindeki yurtseverler, CHP'yi Kemalist bir yönetime kavuşturma boş hayali içindedirler.
Kendi şahsıma, 1967'lerden beri hep aynı masalı dinledim. Ama CHP devrimcileşmek, Kemalist köklerine dönmek yerine her geçen gün biraz daha Kemalizmden uzaklaştı,  Batı'ya bağlandı.
Hatta, kendilerini kandırmak için Atatürk'ün Batı ile birleşme hedefi olduğu palavrasını bile uydurdular, ABD, NATO ve AB çukuruna atladılar. En son geldikleri nokta özerklik yolu ile bölünme.
 
Yurtsever, Atatürkçü arkadaşlar "Peki nereye gidelim" diyorlar. Nereye gidilmesi gerektiği bellidir. Biraz cesaret ve kendinde devrim yapmak yeterlidir.
Kopar zincirlerini Gülsarı.
 
********

25 Temmuz 2012 Çarşamba

Esad çekildi, PKK yerleşti


VATAN gaz tenekesi 22 Temmuz 2012 günü aşağıdaki manşeti attı.
Küfür dilimin ucuna kadar geldi. Siz değil miydiniz "Esad çekilsin" diye yaygara koparan?
Gördünüz mü şimdi Esad çekilince ne oluyormuş?
Vatan, 22 Temmuz 2012
VATAN'ın haberi özetle şöyle:
 
“Beşar Esad rejiminin Türkiye ve Irak sınır kapılarındaki kontrolü kaybetmesinden sonra dün de ülkenin kuzeyindeki Kürt bölgeleri, PKK’nın eline geçti.
Suriye askerlerinin muhaliflerle mücadele için Şam’a çekilmesini fırsat bilen PKK’nın Suriye’deki kolu PYD, altı Kürt kentinde yönetimi devraldı.
Devlet binalarında asılı Suriye bayraklarının yerine Abdullah Öcalan posterleri ve örgüt bayrakları asıldı.
PYD liderleri, Esad’ın askerlerine Kürtlerin başkent olarak gördükleri Kamışlı kentini boşaltmaları için ültimatom verdi.”
 
VATAN elbette gaz tenekesi ama, yiğidi öldür hakkını ver. Bu defa haberi doğru geçmiş.
Diğer yalakalar gibi: "Esad PKK'yi buralara yerleştirdi, Suriye sabrımızı sınıyor, Sınıra PKK bayrağı, Şam Türkiye ile adeta alay ediyor" gibi palavralara itibar etmemiş.
 
Söz konusu 6 Kürt kenti şunlar:
Kobani, Amude, Efrin, Ayn el-Arap, Terbaspi (Tırpe Sipiye) ve Derik
 
********
 
Bu haberi aktaran Doğu Perinçek, 25 Temmuz günlü Aydınlık köşe yazısında diyor ki:
"Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan muratlarına erdiler. Suriye'nin kuzeyinde PKK hükümetçikleri oluşuyor.
Esad'ı devirmek için yürütülen ABD-İsrail harekatının en önemli hedefi, Barzanistan'ı Akdeniz'e ulaştırmak"
 
Bu hedefe ulaşmak için,  Kuzey Suriye'deki Kürt bölgesini koparıp Barzanistan ile birleştirmek gerekiyor
Böylece Hakkari'den Hatay'a kadar artık Irak ve Suriye ile değil, Kürdistan ile sınırdaş olacağız.
Türkiye'nin güneydoğusu da, ilerde Irak ve Suriye Kürdistanlarının oluşturduğu birliğe katılacak. Plan bu.
 
Yeni komşumuz Suriye Kürt Bölgesi'nin haritası aşağıda. (Kaynak: Oraj Poyraz)

Necati Doğru, şöyle yazdı:
Kuzey Irak Kandili vardı
Suriye Kandili de oldu.
 
********
Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi (Barzanistan)  lideri Mesud Barzani, El Cezire'ye: "Suriyeden kaçan Kürt gençleri eğitiyoruz. Henüz bu kişileri Suriyeye göndermedik ancak ordu çekilir ve güvenlik boşluğu olursa niyetimiz onları konuşlandırmak" dedi.
********
 
Taraf gaz tenekesinde Neşe Düzel soruyor, BDP Hakkari Milletvekili Selahattin Demirtaş cevaplıyor:
Düzel:
"Sınırlar yeniden çizilirken Irak Kürdistanı ile Suriye Kürdistanı birleşecek mi peki?"
Demirtaş:
"Şu anda zaten İran’da bir Kürdistan eyaleti var. Sonuç olarak neredeyse Iğdır’dan Hatay’a kadar, Türkiye’nin tüm güney sınırları resmî olarak Kürdistan olacak."
 
********
 
(O zaman Yüzyıl ve 2000'e Doğru adları ile çıkmakta olan) Aydınlık, 1991'den beri uyarıyor.
Türkiye-İran-Irak ve Suriye'den parça kopararak Büyük Kürdistan kurma planını usanmadan yazıyor.
Suriye olayının başlangıcından bu yana 16 aydır da İP, Aydınlık ve Ulusal Kanal, Esad'a yapılan saldırının Suriye'yi 3 parçaya bölmeyi amaçladığını açıklıyorlar.
Sadece benim bu konuda yazdıklarım kitap olur..
Hiç bir AKP Hükümeti yetkilisi "İşte bunu hesaba katmamıştım." diyemez.
AKP Hükümeti, Esad'a saldırmaya başladığı andan itibaren, sonucun bu olacağını biliyordu. Benim bildiğim şeyi devleti yöneten nasıl bilmez? Kaldı ki Aydınlık, Ulusal Kanal her gün bu konuyu işledi. "Bilmiyordum" demeleri bu bakımdan da mümkün değil.
Bu sonucun oluşması, yani Suriye'nin parçalanması ve Suriye Kürdistanı kurulması için bu saldırıyı başlattılar.
                                         18 Şubat 1991 Yüzyıl          6-12 Mart 1998 2000'e Doğru

********
 
Taraf gaz tenekesinin polis yazarı Emre Uslu, "PKK Cumhuriyeti Kuruldu" başlıklı yazısında Tayyip Bey'i kurtarmak için bakın neler diyor:
"Türkiye’nin Esed gitmezse şeklinde bir B Planı olmadığından PKK, Esed’in himayesinde bir devlet kurarken Türkiye şaşkın ördek gibi gelişmeleri seyretmiştir.
PKK ile yanlış müzakereler yürütülerek ve kamuoyu ile Başbakan yanlış bilgilendirilerek PKK Cumhuriyeti’nin kurulmasına katkı sağlanmıştır."
 
Emre Uslu Beyefendihazretlerine göre: Tayyip Bey yanıltılmış. Böyle olacağını bilmiyormuş. :)))
Ben biliyordum. İP biliyordu. Aydınlık biliyordu. Ulusal Kanal biliyordu.
Ama Başbakan bilmiyordu?
Benim yazılarımı, İP bildirilerini, Aydınlık gazetesini okuyanlar, Ulusal Kanal dinleyenler, yani milyonlarca yurttaş biliyordu.
Ama Başbakan bilmiyordu? Olabilir mi?
Olabilirse niçin hala Başbakan? Milyonlarca kişinin bildiğini bilmeyen bir Başbakan olabilir mi???
Taraf yazıyorsa, her şey olabilir. Perinçek nasıl Haymana'da cezaevine yatarken İstanbul'da PKK avukatı ile görüşebiliyorsa, bu da olabilir.
İleri demokrasilerde, milyonlarca kişinin bildiğini bilmeyenler, başkalarının yanlış yönlendirmesi ile ülkenin başını belaya sokacak işler yapanlar da demokrasi gereği Başbakan olabilirler, öyle mi?
Halbuki Başbakan yönlendirilmez, yönlendirir. Başbakan yönetilmez, yönetir. Emre Uslu, koruyacağım derken, Başbakanı küçük düşürmektedir. 
Başbakan sonucun böyle olması için, yani Suriye Kürdistanı kurulması için, bilerek Esad'a saldırmıştır. 
Yaşasın İleri Demokrasi.

24 Temmuz 2012 Salı

Milliyet gazetesinde Atatürkçülere "Atatürkçülükten vazgeçin" çağrısı


Kadri Gürsel


Kadri Gürsel, 9 Temmuz 2012 günlü Milliyet'te çıkan "Laik Türkler Daha iyisini Hak Edebilir" başlıklı yazıda
-- Türkiye'nin bugünkü durumunu doğru bir şekilde ortaya koyduktan sonra
-- Atatürkçüleri bu durumu kabul etmeleri, Atatürkçülükten de vazgeçmeleri için ikna etmeye çalışıyor.
 
Amerika'nın Türkiye için önerdiği ve AKP eliyle hayata geçirmeyi planladığı düzeni açıkça anlatıyor.
Amerika ve AKP, kendileri açıklayamadıkları planı Gürsel aracılığı ile halkımıza açıklamış oldular.
********

Gürsel'in yazısından özetler:

"Kemalist Cumhuriyet" programı çökmüştür.
"İslamcı hareket" ve "Kürt ayrılıkçılığı" ittifak ederek, "Laik Türk Uluslaşma ve Çağdaşlaşma Süreci"ne son vermişlerdir.
Atatürk Cumhuriyeti artık yoktur.
Laik orta sınıflar, laiklikten, Cumhuriyetten, ulusalcılıktan, üniter devletten, Türk Milleti kavramından vazgeçmek zorundadırlar.
....başta eğitim, emniyet ve yargı olmak üzere merkezin önemli bir kısım yetkisini yerele devretmelidir.
Türkiye'yi Sünni, Alevi, laik ve Kürt yerel yönetimlerine bölerek bir barış ve demokrasi rejimi kurma çözümünü, laik orta sınıflar kabul etmelidir.

********
 
İşte Gürsel'in tahlil ve çözümü, ve ayıraç (parantez) içinde benim görüşlerim:
 
1 -
"Kemalist Cumhuriyet" programı çökmüştür.
"İslamcı hareket" ve "Kürt ayrılıkçılığı" ittifak ederek, "Laik Türk Uluslaşma ve Çağdaşlaşma Süreci"ne son vermişlerdir.
Atatürk Cumhuriyeti artık yoktur.
 
2 -
AKP, "tek parti iktidarı" kurmuş ve devlete kesin biçimde hakim olarak neredeyse "tek parti devleti"oluşturmuştur.
 
3-
"Neo-İslamcı Elit" artık "Yeni Kurucu İrade"yi temsil ediyor ve Türkiye'ye "Sünni muhafazakarlığı" dayatıyor.
 
(Buraya kadar durumu doğru tahlil eden Gürsel, karşıt tarafları kasten şöyle çarpıtıyor:)
 
Bu dayatmanın karşısında "laik orta sınıflar", "Aleviler" ve "muhafazakar olmayan Kürtler" var. 
Ufukta çatışma gözüküyor.
 
(Halbuki dayatılan sadece muhafazakarlık değil ki karşıt taraflar dinsel temelde konumlansın.
Uluslaşma (millet haline gelme) yolundan dönülmesi dayatılıyor. Ülkenin parçalanması, Kürdistan kurulması dayatılıyor.
Dolayısıyla dayatmanın karşısındaki kuvvetler işçi sınıfı, yurtseverler, devrimciler, ulusalcılar, milli sanayici ve tücarlar, Atatürkçülerdir.)
 
********

4 -
Türkiye'nin büyük kentlerinde ve kıyı bölgelerinde yoğunlaşmış bulunan "laik orta sınıflar" yenilmişlerdir.
İtilip kakılarak, nimetlerin paylaşıldığı konumların dışına, kenarlara sürülüyorlar.
Laiklikten, Cumhuriyetten, ulusalcılıktan, üniter devletten, Türk Milleti kavramından vazgeçmek zorundadırlar.
Bunlar yıkılmışlardır ve geri getirilmesi olanaksızdır.
 
(Üçüncü ve dördüncü madde birlikte ele alındığında anlaşılan şudur:
Laik olmayan, din temeline dayanan bir yönetim, üniter devlet ve Türk Milleti kavramı ile bağdaşmaz.
Din temeline dayanan bir iktidar kurmak için, ülkenin parçalanması gerekmektedir.
Üniter devlet yıkılacak, özerkliğe veya federasyona geçilecektir.
Bunun için de, Atatürk'ün "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir" tarifinin çöpe atılması gerekir.
İşte, AKP, CHP, BDP bundan dolayı Yeni Anayasa'da "Türk Milleti" ve "Atatürk" olmamasını istiyorlar.
 
Ülkenin bölünmesi için, görevi ülkenin bölünmesine engel olmak olan ordunun yenilmesi gerek. Ergenekon davaları bunun için. CHP ve MHP'nin "darbeciler ayıklansın" diye bu darbeye destek vermesi bunun için. Ordu etkisiz hale getirilecek ki, bölünme gerçekleşsin ve itibarı iki paralık olan ordu ülkenin geri kalan kısmında din devleti kurulmasına ses çıkaramasın. Master plan bu.
 
Tarihin derinliklerinden gelen "Emperyalizm - Haçlı irtica - Bölücülük" ittifakı ile karşı karşıyayız.
Gürsel, bunu "İslamcı hareket ve Kürt ayrılıkçılığı itifak etmişlerdir" şeklinde sunmaktadır. Biz Gürsel'in "İslamcı hareket" dediği akıma "Haçlı irtica" diyoruz. Görünen odur ki, İslamcı düşünce siyasete alet edilirse, emperyalizme kapılanmaktan kurtulamaz. Ve bu yolla emperyalizm ülkede etkin olur. Dinin siyasete alet edilmemesi kuralı bu sonuç bilindiği için koyulmuştu. Maalesef kural Halkçı Ecevit sayesinde çöpe atıldı, ve işte sonuç bu.
 
Amerikan emperyalizmi AKP'ye "Ulusal devleti yık, Kürtlere özerklik veya federasyon ver, yavaş yavaş bağımsızlığa hazırlansınlar, sen de ülkenin geri kalan kısmında dinci totaliter bir rejim kur. Bu planı uygulamak için de Türk ordusunu yok et" talimatı vermiştir.
 
Doğu Perinçek, 17 Temmuz günlü Aydınlık köşe yazısında bu 4. maddeye "Göreceğiz, görüşeceğiz" yorumunu yapmıştır.
Evet, görüşeceğiz.
Üniter devlet, Gürsel Bey'in yani ABD ve AKP'nin iddia ettiği gibi sadece laik orta sınıflar tarafından değil, tüm yurtsever halkımız tarafından, Türk Milleti tarafından savunulmaktadır.
Gürsel Bey'in işçi sınıfını, yurtseverleri, ulusalcıları, Türk Milletini gözlerden saklayarak ülke bütünlüğünü sadece laik orta sınıflar dediği bir gurubun savunduğunu öne sürmesi gerçeklerle bağdaşmaz.)
 
********

5 -
Yegane yol, etnik ve dinsel aidiyeti dışarıda bırakan bir "Türkiyelilik" ya da anayasal vatandaşlık üst kimliği çerçevesinde yeni bir ortaklık kurmaktan geçiyor.
 
(Atatürk'ün "Türk Milleti" kavramı zaten etnik ve dinsel kimliği dışarıda bırakmaktadır:
"Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir"
"Türk halkına" demiyor, "Türkiye halkına" diyor, yani Türkiye'de yaşayan halk, etnik ve dinsel kökeni ne olursa olsun, Türk Milleti'ni oluşturur.
Türk Milleti'ni herhangi bir etnik gurup meydana getirmez. Bütün etnik ve dinsel guruplar meydana getirir.
Anayasa da "Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağı olan herkese Türk denir" diyor. Hani etnik aidiyet? Gürsel Bey kimi kandırabilir?
İşte Atatürk'ün elyazısı:)
********

6 -
Yeni ortaklığın biçimi adem-i merkeziyetçiliktir.
Laik, Kürt, Alevi kimlikli guruplar itilip kakılmamak için, Sünni muhafazakar yönetimi altında barış içinde yaşayabilmek için, başta eğitim, emniyet ve yargı olmak üzere merkezin önemli bir kısım yetkisini yerele devretmelidir.
 
(Uyanık Gürsel Bey, Atatürkçüleri aklı sıra işte böyle kandırmak istiyor.
Alabildiğiniz birkaç belediyede Atatürkçülük, laikçilik oynamak için Ankara'nın yetkilerinin belediyelere verilmesini destekleyin diyor.
Bundan sadece Kürt ayrılıkçılığı yararlanır. Atatürkçüler kuş beyinli mi ki buna kansın?
 
BDP'nin aldığı Güneydoğu'daki belediyelere eğitim, emniyet, yargı vesaire yetkileri vermek ne anlama gelir?
Kürtçü eğitim müfredatı yaparlar, Kürtçe eğitime geçerler. Bölgelerindeki okullara bölücü öğretmenleri alırlar. Okullar PKK militanı yetiştirme fabrikaları olarak çalışmaya başlar.
Kendi polis ve zabıta örgütlerini kurarlar, bu örgütler silme PKK yandaşlarından oluşur. Teröristler dağdan inip polis ve zabıta olurlar.
Savcı ve hakimlerini de bölücülerden seçerler.
Bir de vergi koyma yetkisi verilecek belediyelere, Gürsel Bey söylemeyi unutmuş.
Ne bu? Bir nevi ayrı devlet yapılanması.
 
Bu projeyi "Avrupa Özerklik Şartı" diye Atatürkçülere kakalamaya çalışan Bay Kemal baş aşağı gidecektir.
Onu Cumhuriyet gazetesi dahi terk edecektir.
 
Ülke parçalandıktan sonra İzmir'deki CHP belediyesinin laik eğitim yapması ne ifade eder? İzmir'de laik, Çorum'da Alevi devletçikleri, Doğu Anadolu ise ayrılmış Kürdistan olmuş.
Bu, olmayacak bir şey, böyle bir düzen barış içinde kurulamaz, Doğu Perinçek bu 6. maddeye "Bu ABD projesi barış değil, iç savaş projesidir" yorumunu yapmıştır.
Biz "Aman, ülke bölünecekse kan dökülmeden bölünsün" desek bile, iç savaş çıkmasına engel olamayız. Bu, irademizle engel olamayacağımız nesnel bir gerçekliktir.
Dolayısıyla, Gürsel Bey'in "Barış içinde yaşayabilmek için yetkileri belediyelere verin" yani "ülkenin bölünmesini kabul edin" önermesi barış değil, tam tersine iç savaş getirir.)
 
********

7 -
Neo-İslamcı yönetim altında Türkiye'yi Sünni, Alevi, laik ve Kürt yerel yönetimlerine bölerek bir barış ve demokrasi rejimi kurma çözümünü, laik orta sınıflar kabul etmelidir.
Bu amaçla CHP ve laikler, Kürtler ile ilişkiye geçmelidir.
 
(Emperyalizmin ve AKP'nin demokrasiden ne anladığı böylece açıklık kazanıyor: Parça parça olmak.
Doğu Perinçek, bu maddeyi şöyle eleştiriyor: (özetliyorum)
Kadri Gürsel'in tahlilinde Türkiye dünyadan ve bölgeden soyutlanmış. ABD ve AB emperyalizmi yok, onlara direnen bölge ülkeleri yok.
Türkiye Ortaçağ'a geri dönmüş. Modern sınıflar yok. Emekçi sınıflar yok, işçi, köylü, kamu emekçisi, esnaf ve zanaatkar, diğer çalışan sınıflar yok. 
Sadece Ortaçağ güçleri var: Sünni İslamcılık, Mezhepçi Alevicilik, bölücü Kürtçülük.
Laik burjuvaziye ise, bu Ortaçağ tablosuna teslim olma dayatılıyor. Laik burjuvazi de Kuşadası'nda, Bodrum'da kendi yerel yönetimini kurarak viski içip sirtaki oynayacakmış.
Herkes bilmelidir ki, milli sanayici ve tüccar, iki kadeh alkol ve plaj tahsisi ile satın alınamaz. Çünkü bu sınıflar mafya - tarikat rejiminin sınırlarına sürülmüştür ve yok olma tehlikesi ile yüz yüzedirler. Onların yerini giderek yabancı emperyalist şirketler almaktadır.
Bu yüzden, milli sanayici ve tüccar, emekçi sınıflarla ittifaka mecburdur.
Peki, Gürsel Bey'in yok saydığı milyonlarca emekçi ne olacak?
Onlar, kıdem tazminatsız ve sendikasız köle, ağanın marabası, şeyhin müridi olarak tarikat, cemaat ve etnik gurup cenderesi içinde sürünecek.
İşte, önerilen düzene asıl karşı koyacak olan bu emekçiler gözlerden saklanıyor.
Emperyalizm, şatosunu iskambil kağıtları ile kuma kurmuştur. Türkiye'nin emperyalizmle hesaplaşması kaçınılmazdır. Şatoları yıkılacaktır.)
 
Okunacak kitap:
Kafka: Şato
Çeviren: Kamuran Şipal
Tavsiye eden: Doğu Perinçek