AKP kodamanları Kıyafet ve Şapka Kanunlarını alay konusu yapıyorlar.
Kanuna rağmen şapka giyen yokmuş ve daha ne inciler.
Şapka Kanunu ve Kıyafet Kanunu, insanlar illa ki şapka giysinler diye
çıkarılmamıştır. Etnik ve dinsel kökeni belirten giysilerden kurtulmak için
yapılmıştır.
Ortaçağ'da, kralın veya
padişahın kulları vardı. Bu kullar bir millet oluşturmazlardı. Aksine, çeşitli
etnik ve dinsel guruplar ayrı ayrı dururlardı. Bir mozaik gibi.
Bizim örneğimizde Osmanlı toplumunda her gurubun ayrı bir giysisi vardı.
Bir kişiye baktığınızda, onun giyim tarzından ve şapkasından o kişinin Arnavut
mu, Rum mu, Ortodoks mu, Katolik mi, Yahudi mi, Bektaşi mi, Mevlevi mi, Saray
görevlisi mi olduğunu anlardınız. Padişah, bu ayrımın devam etmesini bilhassa
isterdi ki, ahali bir araya gelip kaynaşmasın, ayrı ayrı bölük pörçük kalsın,
kendisi de onları kolayca idare etsin. Örneğin, İkinci Mahmut, bir ferman ile,
Hıristiyan kadınların Müslüman kadınlar gibi, Müslüman kadınların da Hıristiyan
kadınlar gibi giyinmesini yasaklamıştır.
***********
Uluslaşma (millet haline gelme) süreci Avrupa'da başladı.
Orada da Ortaçağda bizdeki gibi kıyafet ayrılığı vardı. Krallıklar birer birer
yıkılıp Cumhuriyet rejimleri kuruldukça, hem her ülkedeki kıyafet ayrılıklarının
önüne geçmek ve uluslaşmayı sağlamak, hem de çeşitli uluslar arasındaki giyim
farklarını ortadan kaldırmak için ortak bir giyim tarzı üzerinde karar
kılındı.
Buna göre, erkekler yakalıklı gömlek, ceket ve pantolon giyecek, kravat
takacaktı. Kadınlar ise ceket ve etek veya pantolon giyecekti. Böylece,
öncelikle o ülke içinde etnik ve dinsel ayrışma ortadan kaldırılacaktı. Örneğin
Fransa'da Kimin Frank, kimin Breton, kimin Korsikalı, kimin Oksitan, kimin Bask,
kimin Provens, kimin Katolik kimin Protestan olduğu kılık kıyafetine bakarak
anlaşılamayacaktı. Böylece bir Fransız milleti meydana gelecekti.
Aynı şekilde, uluslaşma sürecini tamamlamış, bir millet haline gelmiş
olan değişik ülkelerin insanların da hangi milletten (Fransız mı, Alman mı,
İngiliz mi, Polonyalı mı, Rus mu) oldukları kıyafetlerine bakarak
anlaşılmayacaktı. Sadece böyle bir insanı gördüğünüzde, o insanın uluslaşma
sürecini tamamlamış, yani çağdaş bir ülkenin insanı olduğunu
anlayabilecektiniz.
***********
İşte Atatürk, bizi festen, Arnavut serpuşundan, çeşitli tarikatların özel
giysilerinden kurtarmış, giyim tarzı bakımından çağdaş milletler arasına
katmıştı. Bu uygulama, halkı bir millet haline getirme projesi ile birlikte
yürütülmüştür. Ülkede yaşayan bütün etnik ve dinsel topluluklar, Türk Milleti
olarak bir araya getirilmiş, aynı giyim tarzında eşitlenmişlerdir. Dinsel
kurallar atılarak, bütün millet için uygulanacak laik kanunlar yapılmış, bu üst
yapıyı desteklemesi için de sanayileşmeye başlanmıştır. Çünkü çağdaş bir toplum
için çağdaş üretim ilişkileri, sanayi gereklidir. Tarım ülkesi halinde kalarak
çağdaşlaşılamaz. Buna engel olan padişahlığın kaldırılması da bu yüzden gerekli
idi. Sanayi devrimi ile alt yapı da kurularak sadece giyim tarzı olarak değil,
her yönden çağdaş topluma ulaşıldı.
Çağdaş kıyafetin başka bir yönü de, kadın ile erkek giyimi arasındaki
farkı en aza indirmesi ve cinselliği geri plana itmesidir. Cinselliği göze
batıran giysiler, bu yüzden de çağdaş giysiler değildir. "Dikkat burada kadın
var" diye bağıran türban ve çarşaf, insanlar arasındaki ayırımı derinleştirmesi
bakımından da çağdaş değildir. Çok açık şekilde giyinerek teşhircilik yapan
kadın ile türbanlı arasında bu açıdan da bir fark yoktur. Her iki tarz da,
emperyalizmin farklılıkları derinleştirme planına hizmet eder. Doğu Perinçek, 30
Ekim 2013 günlü "FEMEN ve rahibe Meclis'e gelince" başlıklı Aydınlık köşe
yazısında, her ikisinin de aynı amaca hizmet ettiğini yazmıştı. FEMEN yetkilisi
bayan Şevçenko, bugün bir açıklama yaparak, türbanın TBMM'ye girmesini "zafer"
olarak niteledi ve Meclis'teki partilerin erkek Milletvekillerine teşekkür etti.
Doğu Perinçek, bu defa da haklı çıkmıştı, her zaman olduğu gibi.
***********
Doğu Perinçek, bu yazıda şöyle demektedir:
"Cumhuriyet kadını, giyim ve kuşamı ile
insandır, eşittir, kişiliklidir. Kadınlığını göze dürtmez, cinselliğini
sergilemez. Kadını çarşafa veya türbana sakladığınız zaman, bilincini ve ruhunu
hapsediyorsunuz. Ona, cinsel bir meta olduğu mesajını veriyorsunuz"
"Türbanı mesele yapmayalım" anlayışı, kadını
meta olarak gören Ortaçağ kültürüne teslim olmaktır.
"Türbanın oy getirdiği" anlayışı büyük bir
yanılgıdır. MHP ve CHP yönetimi, bu tavırlarıyla miliyetçiliği de,
Cumhuriyetçiliği de, kadının insanlığını da anlamayan
durumdadırlar.
Türban, hangi oyu getiriyor? Ortaçağ
izbelerindeki çok küçük bir azınlıkla demokrasi yapamazsınız.
Kafesin içine tıkılan kadınla özgürlük
olmaz. Başı dik, özgür kuşaklar yetiştiremezsiniz o anne ile.
***********
Bundan önceki 3 yazım bazılarını can evinden vurdu. "Devlet giyim kuşama
karışamaz, herkes istediği gibi giyinir" türünden feryatlar yükselmeye başladı.
Yanlış biliyorsun arkadaş, devlet giyim kuşama karışır. Ortaçağda da
karıştı, günümüzde de bütün devletler karışır. Osmanlı'nın nasıl karıştığına
dair 2. Mahmut örneği verdim. Osmanlı'da, diğer feodal Ortaçağ devletlerinde
olduğu gibi, her etnik ve dinsel gurubun ayrı bir giysisi vardı, bir gurup diğer
guruba ait giysiyi giyemezdi. Hani devlet giyim kuşama karışamazdı? Karışmaz
ise, devlet olmaktan çıkar zaten. Devlet, bu işlere karışmak için vardır.
Suudiler karışmıyor mu? Suudiland'da başı açık gezebilir mi bir kadın?
Kapalı bile olsa yanında bir erkek akrabası olmadan gezebilir mi sokakta? Orada
kadınlara araba bile kullanmak yasak. İran'da şeriat polisi yolda saçı görünen
kadınları durdurup ikaz etmiyor mu? İranlı erkek kravat takabilir mi? İran'da
kadınların bisiklete binmesi yasaktır. Yine İran'da, erkeklerin işlerini elinden
almasınlar diye kızların bazı fakültelere girmeleri yasaklandı. Afganistan'da
sıradan, hiç bir resmi sıfatı ve görevi olmayan bir erkek, bir kadının örtünme
şeklini uygun görmezse ona sopa ile yol ortasında vurma hakkına sahiptir.
***********
O ülkeler devletse, Türkiye Cumhuriyeti daha bir devlettir. T.C. Devleti,
binlerce yıllık Türk devlet geleneğinin mirasçısıdır. Nevzuhur bir kabile
devleti değildir. Burası dingonun ahırı değil. Bu devletin giyim kuralları var.
Asker nasıl giyinir, polis, hemşire, hastabakıcı, devlet memuru, öğretmen nasıl
giyinir, kuralları var. Meclis'e nasıl girilir, kurallar var. Bu kurallar laik
Anayasa'ya uygun olarak konulmuştur.
Anayasa Mahkemesi kararı var, yüksek okullarda ve Meclis'te türban
Anayasa'ya aykırıdır. Bu bir içtihattır. Hukukta bir içtihadı yönetmelikle
ortadan kaldıramazsınız. Önce Anayasa'yı değiştirip laiklik ilkesini oradan
çıkarmanız gerekir. Bu durumda bile Meclis'e türbanı sokamazsınız. Anayasa
Mahkemesi laiklik ilkesini içermeyen yeni Anayasa'ya gönderme yaparak yeni bir
içtihat oluşturana kadar eski içtihat yerinde kalır. Allah'ın emri diyerek
hukuku paspas gibi çiğneyemezsiniz. Yapılan iş, Anayasa ihlalidir ve Yüce
Divan'lık bir suçtur. Anayasa Mahkemesi kararına rağmen Meclis'e türbanlı
girenler, onları oraya sokanlar ve onların girmesine göz yuman ve sevinenler
Yüce Divan'da bu ihlalin hesabını vereceklerdir.
Kılıçdaroğlu ve Bahçeli, hukuki bir içtihadın
oldu bitti ile yok sayılmasına, kanunların paspas
gibi çiğnenmesine sevinemezler. Sevinirlerse, Yüce Divan'da hesabını
verirler.
Yüce Atatürk'ün kurmuş olduğu bu devletin kanunlarını hiçbir makam sahibi
çiğneyemez, çiğneyenlerden hesap sorarız.
Öney Olcaytu çizdi, Aydınlık, 3 Kasım
2013
*********
arşiv:
Milletvekillerimizi isyana davet
ediyoruz 1 Kasım 2013
Allah'ın emri,
kanunların kaynağı olamaz 3 Kasım
2013
Saç örtmek din emri
değildir 4 Kasım 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder