4 Kasım 2013 Pazartesi

Dinsel ve etnik giysi, milli birliği yok eder

AKP kodamanları Kıyafet ve Şapka Kanunlarını alay konusu yapıyorlar. Kanuna rağmen şapka giyen yokmuş ve daha ne inciler.

Şapka Kanunu ve Kıyafet Kanunu, insanlar illa ki şapka giysinler diye çıkarılmamıştır. Etnik ve dinsel kökeni belirten giysilerden kurtulmak için yapılmıştır.

Ortaçağ'da, kralın veya padişahın kulları vardı. Bu kullar bir millet oluşturmazlardı. Aksine, çeşitli etnik ve dinsel guruplar ayrı ayrı dururlardı. Bir mozaik gibi.

Bizim örneğimizde Osmanlı toplumunda her gurubun ayrı bir giysisi vardı. Bir kişiye baktığınızda, onun giyim tarzından ve şapkasından o kişinin Arnavut mu, Rum mu, Ortodoks mu, Katolik mi, Yahudi mi, Bektaşi mi, Mevlevi mi, Saray görevlisi mi olduğunu anlardınız. Padişah, bu ayrımın devam etmesini bilhassa isterdi ki, ahali bir araya gelip kaynaşmasın, ayrı ayrı bölük pörçük kalsın, kendisi de onları kolayca idare etsin. Örneğin, İkinci Mahmut, bir ferman ile, Hıristiyan kadınların Müslüman kadınlar gibi, Müslüman kadınların da Hıristiyan kadınlar gibi giyinmesini yasaklamıştır.

***********

Uluslaşma (millet haline gelme) süreci Avrupa'da başladı. Orada da Ortaçağda bizdeki gibi kıyafet ayrılığı vardı. Krallıklar birer birer yıkılıp Cumhuriyet rejimleri kuruldukça, hem her ülkedeki kıyafet ayrılıklarının önüne geçmek ve uluslaşmayı sağlamak, hem de çeşitli uluslar arasındaki giyim farklarını ortadan kaldırmak için ortak bir giyim tarzı üzerinde karar kılındı.

Buna göre, erkekler yakalıklı gömlek, ceket ve pantolon giyecek, kravat takacaktı. Kadınlar ise ceket ve etek veya pantolon giyecekti. Böylece, öncelikle o ülke içinde etnik ve dinsel ayrışma ortadan kaldırılacaktı. Örneğin Fransa'da Kimin Frank, kimin Breton, kimin Korsikalı, kimin Oksitan, kimin Bask, kimin Provens, kimin Katolik kimin Protestan olduğu kılık kıyafetine bakarak anlaşılamayacaktı. Böylece bir Fransız milleti meydana gelecekti.

Aynı şekilde, uluslaşma sürecini tamamlamış, bir millet haline gelmiş olan değişik ülkelerin insanların da hangi milletten (Fransız mı, Alman mı, İngiliz mi, Polonyalı mı, Rus mu) oldukları kıyafetlerine bakarak anlaşılmayacaktı. Sadece böyle bir insanı gördüğünüzde, o insanın uluslaşma sürecini tamamlamış, yani çağdaş bir ülkenin insanı olduğunu anlayabilecektiniz.

***********


İşte Atatürk, bizi festen, Arnavut serpuşundan, çeşitli tarikatların özel giysilerinden kurtarmış, giyim tarzı bakımından çağdaş milletler arasına katmıştı. Bu uygulama, halkı bir millet haline getirme projesi ile birlikte yürütülmüştür. Ülkede yaşayan bütün etnik ve dinsel topluluklar, Türk Milleti olarak bir araya getirilmiş, aynı giyim tarzında eşitlenmişlerdir. Dinsel kurallar atılarak, bütün millet için uygulanacak laik kanunlar yapılmış, bu üst yapıyı desteklemesi için de sanayileşmeye başlanmıştır. Çünkü çağdaş bir toplum için çağdaş üretim ilişkileri, sanayi gereklidir. Tarım ülkesi halinde kalarak çağdaşlaşılamaz. Buna engel olan padişahlığın kaldırılması da bu yüzden gerekli idi. Sanayi devrimi ile alt yapı da kurularak sadece giyim tarzı olarak değil, her yönden çağdaş topluma ulaşıldı.


Çağdaş kıyafetin başka bir yönü de, kadın ile erkek giyimi arasındaki farkı en aza indirmesi ve cinselliği geri plana itmesidir. Cinselliği göze batıran giysiler, bu yüzden de çağdaş giysiler değildir. "Dikkat burada kadın var" diye bağıran türban ve çarşaf, insanlar arasındaki ayırımı derinleştirmesi bakımından da çağdaş değildir. Çok açık şekilde giyinerek teşhircilik yapan kadın ile türbanlı arasında bu açıdan da bir fark yoktur. Her iki tarz da, emperyalizmin farklılıkları derinleştirme planına hizmet eder. Doğu Perinçek, 30 Ekim 2013 günlü "FEMEN ve rahibe Meclis'e gelince" başlıklı Aydınlık köşe yazısında, her ikisinin de aynı amaca hizmet ettiğini yazmıştı. FEMEN yetkilisi bayan Şevçenko, bugün bir açıklama yaparak, türbanın TBMM'ye girmesini "zafer" olarak niteledi ve Meclis'teki partilerin erkek Milletvekillerine teşekkür etti. Doğu Perinçek, bu defa da haklı çıkmıştı, her zaman olduğu gibi.

***********

Doğu Perinçek, bu yazıda şöyle demektedir:
"Cumhuriyet kadını, giyim ve kuşamı ile insandır, eşittir, kişiliklidir. Kadınlığını göze dürtmez, cinselliğini sergilemez. Kadını çarşafa veya türbana sakladığınız zaman, bilincini ve ruhunu hapsediyorsunuz. Ona, cinsel bir meta olduğu mesajını veriyorsunuz"
"Türbanı mesele yapmayalım" anlayışı, kadını meta olarak gören Ortaçağ kültürüne teslim olmaktır.
"Türbanın oy getirdiği" anlayışı büyük bir yanılgıdır. MHP ve CHP yönetimi, bu tavırlarıyla miliyetçiliği de, Cumhuriyetçiliği de, kadının insanlığını da anlamayan durumdadırlar.
Türban, hangi oyu getiriyor? Ortaçağ izbelerindeki çok küçük bir azınlıkla demokrasi yapamazsınız.
Kafesin içine tıkılan kadınla özgürlük olmaz. Başı dik, özgür kuşaklar yetiştiremezsiniz o anne ile.

***********

Bundan önceki 3 yazım bazılarını can evinden vurdu. "Devlet giyim kuşama karışamaz, herkes istediği gibi giyinir" türünden feryatlar yükselmeye başladı.

Yanlış biliyorsun arkadaş, devlet giyim kuşama karışır. Ortaçağda da karıştı, günümüzde de bütün devletler karışır. Osmanlı'nın nasıl karıştığına dair 2. Mahmut örneği verdim. Osmanlı'da, diğer feodal Ortaçağ devletlerinde olduğu gibi, her etnik ve dinsel gurubun ayrı bir giysisi vardı, bir gurup diğer guruba ait giysiyi giyemezdi. Hani devlet giyim kuşama karışamazdı? Karışmaz ise, devlet olmaktan çıkar zaten. Devlet, bu işlere karışmak için vardır.

Suudiler karışmıyor mu? Suudiland'da başı açık gezebilir mi bir kadın? Kapalı bile olsa yanında bir erkek akrabası olmadan gezebilir mi sokakta? Orada kadınlara araba bile kullanmak yasak. İran'da şeriat polisi yolda saçı görünen kadınları durdurup ikaz etmiyor mu? İranlı erkek kravat takabilir mi? İran'da kadınların bisiklete binmesi yasaktır. Yine İran'da, erkeklerin işlerini elinden almasınlar diye kızların bazı fakültelere girmeleri yasaklandı. Afganistan'da sıradan, hiç bir resmi sıfatı ve görevi olmayan bir erkek, bir kadının örtünme şeklini uygun görmezse ona sopa ile yol ortasında vurma hakkına sahiptir.

***********

O ülkeler devletse, Türkiye Cumhuriyeti daha bir devlettir. T.C. Devleti, binlerce yıllık Türk devlet geleneğinin mirasçısıdır. Nevzuhur bir kabile devleti değildir. Burası dingonun ahırı değil. Bu devletin giyim kuralları var. Asker nasıl giyinir, polis, hemşire, hastabakıcı, devlet memuru, öğretmen nasıl giyinir, kuralları var. Meclis'e nasıl girilir, kurallar var. Bu kurallar laik Anayasa'ya uygun olarak konulmuştur.

Anayasa Mahkemesi kararı var, yüksek okullarda ve Meclis'te türban Anayasa'ya aykırıdır. Bu bir içtihattır. Hukukta bir içtihadı yönetmelikle ortadan kaldıramazsınız. Önce Anayasa'yı değiştirip laiklik ilkesini oradan çıkarmanız gerekir. Bu durumda bile Meclis'e türbanı sokamazsınız. Anayasa Mahkemesi laiklik ilkesini içermeyen yeni Anayasa'ya gönderme yaparak yeni bir içtihat oluşturana kadar eski içtihat yerinde kalır. Allah'ın emri diyerek hukuku paspas gibi çiğneyemezsiniz. Yapılan iş, Anayasa ihlalidir ve Yüce Divan'lık bir suçtur. Anayasa Mahkemesi kararına rağmen Meclis'e türbanlı girenler, onları oraya sokanlar ve onların girmesine göz yuman ve sevinenler Yüce Divan'da bu ihlalin hesabını vereceklerdir.

Kılıçdaroğlu ve Bahçeli, hukuki bir içtihadın oldu bitti ile yok sayılmasına, kanunların paspas gibi çiğnenmesine sevinemezler. Sevinirlerse, Yüce Divan'da hesabını verirler.

Yüce Atatürk'ün kurmuş olduğu bu devletin kanunlarını hiçbir makam sahibi çiğneyemez, çiğneyenlerden hesap sorarız.

                                          Öney Olcaytu çizdi, Aydınlık, 3 Kasım 2013
*********
arşiv:
Milletvekillerimizi isyana davet ediyoruz 1 Kasım 2013
Allah'ın emri, kanunların kaynağı olamaz 3 Kasım 2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder