Son yüzyılın en muhteşem 100 palavrasının içinde şunlar da var:
Harf Devrimi oldu, bir anda cahil kaldık.
Arap harflerini bıraktık, geçmişimizle ilişkimiz kesildi.
Dil gidince dinimizi de öğrenemez hale geldik.
Merdiven altlarına saklanıp Kur'an okurduk
*********
Gerçek ise bu söylenenlerin tam tersidir.Osmanlı döneminde halkımız Kur'an okuyamıyordu.
Niçin? Çünkü halkımız Arapça bilmiyordu.
Selçuklu ve Osmanlı hükümdarları, Kur'an'ı Türkçeye çevirmeyi akıllarına bile getirmemişlerdi.
*********
Din adamları Arapça Farsça öğrenir, Kur'an'ı ve diğer din ile ilgili kitapları okurlardı. Bu kitapları Türkçeye çevirip halkın da okumasını sağlamak diye bir dertleri yoktu.
Karahanlılar zamanında 1333 yıllarında Kur'an Türkçeye çevrilmişti ama sadece sarayda tek bir nüsha olarak kalmıştı. (http://turkbilimi.com/?p=10138) Selçuklular ve Osmanlılar onu bile yapmadılar.
O zaman matbaa yoktu, doğru, ama sarayda nice hattatlar vardı. Haydi diyelim ki Osmanlı Türkçeye düşmandı, hiç olmazsa Kur'an'ı Osmanlıca'ya çeviremez miydi? Onu bile yapmamıştır.
1450 yılında Gütenberg'in icat ettiği matbaa 300 yıl sonra 1750'lerde bir Macar devşirmesi olan İbrahim Müteferrika tarafından Osmanlı ülkesine getirilmişti. Hiç olmazsa o tarihten sonra Kur'an Türkçeye veya Osmanlıcaya çevrilip basılamaz mıydı? Osmanlı bunu da yapmamıştır.
Gerçi basılsa bile halkın büyük çoğunluğu alıp okuyamazdı. Çünkü halkın yüzde doksanından fazlası okur yazar değildi. Osmanlı, halkın eğitimine zerre kadar önem vermiyordu. 1923'te 40 bin köyden 38 bininde okul yoktu. Tüm ülkede toplam 4894 ilkokul, 72 ortaokul ve 23 lise vardı. 1 adet de üniversite. Erkeklerin sadece yüzde yedisi, kadınların sadece binde dördü okuma yazma biliyordu. Okur yazar erkeklerin çoğunluğu subay veya gayrımüslimdi. Okul yaşı gelen döt çocuktan üçü okula gitmiyordu.(http://sozcu.com.tr/2014/yazarlar/yilmaz-ozdil/al-sana-osmanli-672721/)
*********
Tanzimat döneminde Şeyhülislam Musa Kazım Efendi, Ahmet Cevdet Paşa gibi isimler Kur'an'ın Türkçeye çevrilmesi gerektiğini söylemiş ve tercüme işine girişmişlerse de, bunlar bir sonuç vermemiştir. (http://www.enfal.de/kuran17.htm)
Uzun lafın kısası, Atatürk dönemine yani Cumhuriyet'e kadar Türk halkı Kur'an okuyamamıştı. Cahil hocaların "Kur'an'da şu yazıyor, bu yazıyor" diye attıkları palavralara inanıyorlardı.
*********
Atatürk'ün Kur'an'ı Türkçeye çevirtmesi, eğitimde atılım yaparak okur yazar oranını giderek arttırması, halkın Kur'an'ı Türkçe okuyup anlama olanağına kavuşması, hocaların konumunu sarsma tehlikesi içeriyordu. Cumhuriyet'e ve Atatürk'e duydukları kinin asıl nedeni işte budur.
Bin küsur yıldır sultanların ve yobazların el ele vererek dinini öğrenmesine engel oldukları halk, şimdi Atatürk sayesinde Kur'an'da ne yazdığını bizzat kendisi okuyarak öğrenme olasılığına kavuşmuştu. Artık hocaya "Hocam kitapta bunun yeri var mı?" diye soracağına, açıp kendi okuyabilirdi. İşte yobazların kızgınlığı bu yüzdendi. Cahil bırakılmış halka din satma olanağı ellerinden kaçıyordu. Halk, artık onların her palavrasına körü körüne inanmayacaktı.
İslam dininde yeri olmayan tekkelerde cahil halka hu çektirip türlü şaklabanlıklar yaptırmaları da engellenmişti. İfrit olmuşlardı.
İşte böyle dövünüyorlardı
*********
Son çare olarak "Kur'an Türkçeye çevrilemez" yaygarasını sahneye koydular. Ekmeleddin İhsanoğlu'nun en yakın arkadaşı, Cumhuriyet kurulunca Mısır'a kaçan son Osmanlı Şeyhülislamı Mustafa Sabri'nin oğlu İbrahim Sabri, "Mısır Daneleri" adlı kitabında, Mehmet Akif Ersoy'un Kur'an tercümesini neden yaktıklarını şu dizelerle anlatıyor:
O bir eserdi ki yangın denilse layıkdı
Kalırsa belki yakar kül ederdi imanı
O bir ateşti ki etmezdi sönmeden ihrak
Yakıldı sönmesi kurtardı nass-ı Kur'an'ı
Mehmet Akif Kur'an'ı Türkçeye çevirmiş, Kılıçdaroğlu ve Bahçeli Beylerin "Laik Çatı Adayı" Ekmeleddin Bey ve en yakın arkadaşı İbrahim Sabri, Mehmet Akif ölünce, Kur'an tercümesini birlik olup yakmışlardı. Neden yakmışlardı? Çünkü Kur'an Türkçeye çevirilince "imanı yakıp kül edecek" bir yangın başlatırdı. İki, kafadar tercümeyi yakarak Kur'an'ın kesin hükmünü kurtarmışlardı. (http://www.aydinlikgazete.com/ekmeleddin-ihsanoglu-mehmet-akifin-tercume-ettigi-kurani-yakmis-makale,57564.html)
Halkımız sadece Kur'an'ı değil, dinle ilgili diğer kitapları da okuyamıyordu. Çünkü örnegün Mevlana'nın Mesnevi'si ve diğer eserleri Farsça idi. Hadis kitapları Arapça idi. Atatürk sayesinde şimdi tüm din içerikli kitapları Türkçe okuyabiliyoruz. Osmanlı döneminde ve daha eski dönemlerde böyle bir olanak yoktu.
Hatta, İslamiyetten önce yarışmalarda birincilik kazanıp Kabe duvarlarına asılmaya hak kazanan Yedi Askı şiirleri "Muallakat" adı altında Türkçe /Arapça olarak iki dilli basıldı Maarif Vekaleti Yayınlarından.
Ahmet Eflaki'nin "Ariflerin Menkıbeleri" kitabı, Ferideddin Aktar'ın "Mantık el-Tayr"ı, Farabi'nin "El Medinetü'l-Fazıla"sı, Mevlana'nın "Fihi Mafih" ve "Mesnevi"si ve niceleri genç Cumhuriyet yönetimince Türkçeye çevrilerek basıldı.
Osmanlı döneminde halkımız bunları rüyasında bile göremezdi.
Hutbeler Arapça okunur, dualar Arapça edilir, cahil (!) halk hiç bir şey anlamazdı. Cumhuriyet sayesinde hutbeler, dualar Türkçedir şimdi. Ezanı Arapçaya geri çevirdiler ama hutbeleri ve duaları çeviremediler. Ona uğraşıyorlar. Bakınız:
(http://www.dunyabulteni.net/haber/288420/ilk-turkce-hutbe-bundan-82-yil-once-okunmustu)
(http://blog.milliyet.com.tr/turkce-ezana-hic-bu-acidan-baktiniz-mi-/Blog/?BlogNo=350668)
Akşam Gazetesi, 6 Ocak 1932
"Alfabe değişti, geçmişle ilişkimiz kesildi, cahil kaldık" yaygarası bu yüzden doğru değildir. Eskiden cahildik, Cumhuriyet sayesinde şimdi bilgiye erişebiliyoruz.
Bu yaygarayı yapanlar, eğer hala Türkçeye çevrilmemiş Arapça Farsça veya Osmanlıca değerli buldukları bir eser varsa ister Osmanlıcasını, isterlerse Türkçeye çevirip bassınlar okuyalım. Ellerini tutan mı var. Yaygara yerine iş yap.
Osmanlı döneminde ne kadar Osmanlıca bilen varsa, günümüzde de en az o kadar Osmanlıca bilen var. Çünkü başta Tarih bölümü olmak üzere üniversitelerimizin birçok bölümünde (Türk Dili ve Edebiyatı, Sanat tarihi, Kütüphanecilik, İlahiyat gibi) Osmanlıca okutuluyor.
Bunlar hem eski eserleri inceliyorlar, hem Osmanlı arşivlerini araştırıyorlar, önemli bulunanlar dergilerde veya kitaplarda basılıyor. Osmanlı döneminde bile Osmanlı arşivleri bu kadar araştırılıp incelenmiyordu ve dergilerde kitaplarda basılıp halkın bilgisine sunulmuyordu.
"Herkes Osmanlıca öğrenecek" demek "Herkes Osmanlı arşivleri araştırmacısı olacak" veya "Herkesi Osmanlı mezar taşı araştırıcısı yapacağız" demektir. Bu kadar zeka geriliği, cehaletle bile mümkün olamaz. Böyle buyurdu Orhan Bursalı. (http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/158319/Milletin_Kendi_Diline_Donmesine_Kufredenler.html)
"Geçmişle bağımız kesildi" iddiası bu yüzden sunturlu bir palavradır.
*********
arşiv:
Hacivat Osmanlıca konuşur, halk adamı Karagöz anlamaz
*********
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder