İktidar yobazlara göz kırpıyor, Atatürk düşmanlığı temelinde oyları Babacan ve Davutoğlu'na kaptırmama düşleri görüyor.
Muhalefet ise gerçeği gizleyerek iktidarın "Atatürk müze yapmıştı, biz tekrar cami yaptık" saptırmasına ortak oluyor.
+++
Bir kaç satırla Ayasofya tarihi:
29 Mayıs 1453:
Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u aldı, Ayasofya Kilisesi cami yapıldı.
13 Kasım 1918:
İtilaf Devletleri'ne ve Yunanistan'a ait 73 harp gemisi İstanbul önlerine demir attı. İngiliz, Fransız ve İtalyan askerleri İstanbul'u işgal ettiler. Ancak idareye el koymadılar. 15 Kasım'da gemi sayısı 167'ye çıktı.
Vahdettin İstanbul'un temsili anahtarını İngiliz komutana teslim etti. Görüntü kaydı:
https://www.youtube.com/watch?v=Qk7egz2MwHY
Ayasofya elimizden çıktı. Fatih'in torunu Vahdettin, dedesinin Hıristiyanlardan aldığı Ayasofya'yı Hıristiyanlara iade etti.
U.S.S. North Dakota harp gemisinden
Amerikan askerleri Ayasofya içinde - 1918
İşgal kuvvetleri İstanbul'da idareye el koydu.
İngilizler Şehzadebaşı Karakolu'nu ve Meclis'i basarak Milletvekillerinin bir kısmını tutukladı ve sürgüne gönderdi.
9 Eylül 1922:
İzmir'in kurtuluşundan sonra Türk Ordusu Çanakkale'ye yöneldi. Savaşı göze alamayan işgal kuvvetleri anlaşma yapmaya razı oldular.
17 Kasım 1922:
İzmir kurtarıldıktan sonra sıranın İstanbul'a geleceğini ve ülkeyi düşmana teslim etmesinin hesabının sorulacağını anlayan Vahdettin, bir İngiliz zırhlısına binerek ülkeden kaçtı.
24 Temmuz 1923:
Lozan Anlaşması imzalandı
6 Ekim 1923:
Türk Ordusu İstanbul'a girdi.
İstanbul'un, dolayısıyla Ayasofya'nın ikinci fatihi Atatürk'tür.
24 Kasım 1934:
Çanakkale ve İstanbul Boğazları'na Türk askerinin girmesini yasaklayan Lozan Anlaşması maddesinin kaldırılması isteğimize Rusya ve Yunanistan'ın onay vermesini sağlamak amacıyla bir taviz olarak Ayasofya'nın müze yapılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu Kararı çıkarıldı.
20 Temmuz 1936:
Montreux (Montrö) Anlaşması imzalandı, Türk askeri Boğazlara girdi.
19 Kasım 1936:
Atatürk'ün emri ile Ayasofya, tapuya cami olarak tescil edildi. Çünkü amaca ulaşılmış, askerlerimiz Boğazlara girmiş, artık Ayasofya'nın müze olmasına gerek kalmamıştır.
Ayasofya'nın tapu fotoğrafı ve konu hakkında geniş bilgi için bakınız:
Ancak
müze kararı hemen iptal edilmedi. Çünkü bu, başta o
zamanki müttefikimiz Rusya olmak üzere Yunanistan ve İtalya'ya
"Sizi aldattık" demek olacaktı. Bu konu zamana
bırakıldı. Ancak araya Hatay sorunu da girince Atatürk'ün
ömrü yetmedi.
Boğazlar sorunu ile birlikte Balkan Paktı sorunu da Ayasofya konusunda etkili oldu. Her iki sorunda da işin içinde Yunanistan var. Ancak Boğazlar olmazsa olmazımızdı. Balkan Paktı'nın da yürümesi Yunanistan'ın Boğazlar talebimizi kabul etmesi için gerekliydi. Celal Bayar anlatıyor:
+++
"Atatürk müze yapmıştı, biz yeniden cami yaptık" iddiasının doğru olmadığı tapuyu gören her aklı başında kişi tarafından anlaşılacaktır.
Atatürk eğer Ayasofya'yı müze yapmak isteseydi, tapuya "Vasfı: Müze" yazdırırdı. Halbuki "AYASOFYAYI KEBİR CAMİİ ŞERİFİ" yazdırmış.
+++
Erdoğan'ın yakın çevresindeki çoğu Danışman etiketli gizli Amerikancılar, FETÖ sevdalıları, Babacan ve Davutoğlu yandaşları birdenbire Ayasofya diye tutturdular. Kendisini uyarmamıza rağmen dolduruşa gelen Erdoğan uçuruma doğru ilerledi ve tezgaha geldi. Geniş bilgi için bakınız:
"Babacan ve Davutoğlu'nun bizden parça koparmasını engellemek için Ayasofya'yı ibadete açalım, müze statüsünü iptal edelim" dediler.
Halbuki Fethullahçılar ve onların etkiledikleri kesimler Ayasofya ibadete açıldı diye Erdoğan'a oy vermezler. Tam tersine, Ayasofya bahanesiyle Atatürk'ün hedef alınması, Erdoğan'a oy veren bir kitleyi de uzaklaştırdı.
Bir kere halkın derdi ekonomi, Ayasofya değil.
İkincisi, kararı mahkeme verdi, Erdoğan değil.
Üçüncüsü, muhalefet itiraz etmedi.
Yalnızca Vatan Partisi tuzak uyarısı yaptı.
AK Partili olmayan, ancak istikrar için, muhalefete güvenmediği için, muhalefetin HDP (PKK) ile işbirliği yapmasına tepki duyduğu için Erdoğan'a sıcak duran, oy veren, oranı da epeyce yüksek bir kesim son dönemlerde bıçak sırtındaydı, Ayasofya kararı sonrası bu kesim uzaklaştı.
Ayrıca, Irak ve Suriye'de PKK-PYD ile mücadele, Kıbrıs, Akdeniz Kıta Sahanlığı, Akdeniz'de petrol ve gaz sondajları, Libya gibi bir çok sorun karşısında uluslararası planda dostlarımızı çoğaltma gereksinimi varken, düşmanlarımızın eline Türkiye ile dostları arasına kama sokmak için kullanabilecekleri bir vasıta vermiş olduk.
Erdoğan, uyarılarımızı dinlemeyerek, Amerika'nın kurduğu tuzağa düştü.
+++
Ayrıca, Ayasofya'nın bir bölümü 1991'de ibadete açılmıştı.
Cumhurbaşkanının "Tarihe ihanet" sözlerinden sonra Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın isim vermeden Atatürk'e lanet okuması AK Parti'yi biraz daha yalnızlaştırdı. O kadar korkaklar ki, lanet okurken ismini veremiyorlar.
"FatihSultan Mehmet Ayasofya'yı cami olması için vakfetti. Bizim inancımızda vakıf malı dokunulmazdır, dokunanı yakar. Vakfedenin şartını çiğneyen lanete uğrar" demişti Ali Erbaş.
Vakfedenin şartını asıl Vahdettin çiğnemiş olmuyor mu? Ayasofya'yı Hıristiyan ordularına teslim ederek, yukarıdaki fotoğrafta görüldüğü gibi Hıristiyan askerlerin ayakkabılarıyla Ayasofya içinde dolaşmalarına neden olan Vahdettin lanete uğramıyor, onu geri alan ve vakıf statüsünün devamını sağlayan Atatürk lanete uğruyor, öyle mi? Bunu söyleyebilen kişi gerçekten lanetlidir.
Ali Erbaş'a ilk tepki Vatan Partisi'nden geldi.
Vatan Partisi Genel Sekreteri Utku Reyhan:
"Sayın Ali Erbaş. Siz Atatürk'e duacı olmalısınız. O, Ayasofya'yı ve İstanbul'u kurtarmış, Başkanı olduğunuz Diyanet İşleri Başkanlığı'nı kurmuştur.
Cumhuriyet yoksa siz de yoksunuz.
Memuru olduğunuz Devletin kurucusuna saygısızlık yapamazsınız."
Uğurcan Yardımoğlu - Vatan Partisi MKK (Merkez Karar Kurulu) Üyesi Aydınlık Gazetesi Genel Müdür Yardımcısı
"Biz söyleyeceklerimizi söyledik. 1920'de Düzce'de, Adapazarı'nda, Konya'da, Yozgat'ta. Berzak Safer'e, Anzavur'a, Çapanoğlu'na. Damat Ferit'e ve Vahdettin'e.
Halbuki Fethullahçılar ve onların etkiledikleri kesimler Ayasofya ibadete açıldı diye Erdoğan'a oy vermezler. Tam tersine, Ayasofya bahanesiyle Atatürk'ün hedef alınması, Erdoğan'a oy veren bir kitleyi de uzaklaştırdı.
Bir kere halkın derdi ekonomi, Ayasofya değil.
İkincisi, kararı mahkeme verdi, Erdoğan değil.
Üçüncüsü, muhalefet itiraz etmedi.
Yalnızca Vatan Partisi tuzak uyarısı yaptı.
AK Partili olmayan, ancak istikrar için, muhalefete güvenmediği için, muhalefetin HDP (PKK) ile işbirliği yapmasına tepki duyduğu için Erdoğan'a sıcak duran, oy veren, oranı da epeyce yüksek bir kesim son dönemlerde bıçak sırtındaydı, Ayasofya kararı sonrası bu kesim uzaklaştı.
Ayrıca, Irak ve Suriye'de PKK-PYD ile mücadele, Kıbrıs, Akdeniz Kıta Sahanlığı, Akdeniz'de petrol ve gaz sondajları, Libya gibi bir çok sorun karşısında uluslararası planda dostlarımızı çoğaltma gereksinimi varken, düşmanlarımızın eline Türkiye ile dostları arasına kama sokmak için kullanabilecekleri bir vasıta vermiş olduk.
Erdoğan, uyarılarımızı dinlemeyerek, Amerika'nın kurduğu tuzağa düştü.
+++
Ayrıca, Ayasofya'nın bir bölümü 1991'de ibadete açılmıştı.
Cumhurbaşkanının "Tarihe ihanet" sözlerinden sonra Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın isim vermeden Atatürk'e lanet okuması AK Parti'yi biraz daha yalnızlaştırdı. O kadar korkaklar ki, lanet okurken ismini veremiyorlar.
"FatihSultan Mehmet Ayasofya'yı cami olması için vakfetti. Bizim inancımızda vakıf malı dokunulmazdır, dokunanı yakar. Vakfedenin şartını çiğneyen lanete uğrar" demişti Ali Erbaş.
Vakfedenin şartını asıl Vahdettin çiğnemiş olmuyor mu? Ayasofya'yı Hıristiyan ordularına teslim ederek, yukarıdaki fotoğrafta görüldüğü gibi Hıristiyan askerlerin ayakkabılarıyla Ayasofya içinde dolaşmalarına neden olan Vahdettin lanete uğramıyor, onu geri alan ve vakıf statüsünün devamını sağlayan Atatürk lanete uğruyor, öyle mi? Bunu söyleyebilen kişi gerçekten lanetlidir.
Ali Erbaş'a ilk tepki Vatan Partisi'nden geldi.
Vatan Partisi Genel Sekreteri Utku Reyhan:
"Sayın Ali Erbaş. Siz Atatürk'e duacı olmalısınız. O, Ayasofya'yı ve İstanbul'u kurtarmış, Başkanı olduğunuz Diyanet İşleri Başkanlığı'nı kurmuştur.
Cumhuriyet yoksa siz de yoksunuz.
Memuru olduğunuz Devletin kurucusuna saygısızlık yapamazsınız."
"Biz söyleyeceklerimizi söyledik. 1920'de Düzce'de, Adapazarı'nda, Konya'da, Yozgat'ta. Berzak Safer'e, Anzavur'a, Çapanoğlu'na. Damat Ferit'e ve Vahdettin'e.
Onlarla aynı dilden konuşacak olana o gün verilen yanıt tekrar verilir."
Onur Sinan Güzaltan - Aydınlık Yazarı:
Ali Erbaş'ı görevden almamak, söylemlerini kabul ettiğiniz ve
desteklediğiniz anlamına gelir.
Atatürk'le kavgası olanların Türk milletini bir araya getirmesi,
yerli ve milli olması mümkün değildir.
Ayrıca Kur'an'da bu konuda bir ayet yok.
Bu lanet konusunun nereden uydurulduğu merak konusudur.
Vakıflar, Emevilerce fethedilen topraklardaki vakıf benzeri Hıristiyan kurumlarının hayır ve iyilik gibi İslami kavramlarla birleştirilmesi sonucunda meydana çıkmışlardır.
İki hadiste "Aslını elinde bulundurup (habs) gelirini bağışlama" geçmektedir. Ancak burada da bunun bozulması, bozulursa lanet vesaire gibi şeyler yok.
+++
Dolayısıyla kutsal bir "Bozulması günah olan vakıf" ve "Lanet" iddiaları doğru değil. Demek ki Atatürk isteseydi vakfı bozar, camiyi devletleştirir ve sonra müze yapabilirdi.
Ama yapmamış. Tapuya "Vasfı: cami, Sahibi: Sultan Mehmet Vakfı" olarak kaydettirmiş.
Atatürk geri almamış olsaydı, Ayasofya şimdi kilise idi.
Ortada ne vakıf kalmıştı, ne de vakfedenin şartı.
Fatih'in laneti Atatürk'ün değil, torunu Vahdettin'in üzerine olurdu. Ali Erbaş da oraya günah çıkarmak için pasaportla giderdi.
+++
Hattat Mehmet Özçay:
"Farklı isimlerle Ayasofya yazdım. Cumhurbaşkanımız Erdoğan beğenmiş. Ancak kendisi, ismin tapu kaydındaki şekliyle "Ayasofyai Kebir Camii Şerifi" şeklinde yazılmasını istedi. Ben de celi sülus hattıyla yazdım"
İşte şimdi olmadı.
Demek ki Sayın Cumhurbaşkanımız, Ayasofya'nın tapusunu biliyor. Tapuda cami olarak yazıldığını biliyor. Hattata "Tapudaki gibi yaz ismi" diyor... Tapunun Atatürk'ün emri ile düzenlendiğini de biliyor.
Bunu bildiğine göre, öncesini de, yani Ayasofya'nın ne maksatla müze yapıldığını da biliyor.
O halde, nasıl oluyor da Atatürk'ü kastederek "Tarihe ihanet" diyor.
+++
Mustafa İlker Yücel - Aydınlık Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni:
"Atatürk'e lanet okuyanlar FETÖ'nün ideolojik müttefiki,
emperyalizmin de gönüllü kölesidir.
Diyanet İşleri Başkanlığını milletimizin ortak değerlerine saldırı makamı yapmaya çalışan Anzavurlar vatan savaşı süreçlerinde ayak altında kalır.
Her türlü bölücülük ezilir, ezilecek."
+++
+++
+++
Cavit Nogay:
Akıllı adam Atatürk'le savaşmaz.
Çünkü Atatürk girdiği tüm savaşları kazanmıştır.
+++
İşin en acı tarafı, Vahdettin'in İstanbul'un anahtarını (belgeleri) teslim ettikten sonra İngiliz komutanı selamlaması. İngiliz komutan Vahdettin'den sonra selam veriyor. Yani Vahdettin makam olarak İngilizden daha aşağı olduğunu kabul etmiş oluyor ve bunu pekiştirmek için de geri geri giderek İngiliz'in yanından ayrılıyor. Bu işe İngiliz de şaşırmış olmalı. Video kaydı yukarıda verilmişti. İşte fotoğraflar:
Onur Sinan Güzaltan - Aydınlık Yazarı:
Ali Erbaş'ı görevden almamak, söylemlerini kabul ettiğiniz ve
desteklediğiniz anlamına gelir.
Atatürk'le kavgası olanların Türk milletini bir araya getirmesi,
yerli ve milli olması mümkün değildir.
+++
Ayrıca Kur'an'da bu konuda bir ayet yok.
Bu lanet konusunun nereden uydurulduğu merak konusudur.
Vakıflar, Emevilerce fethedilen topraklardaki vakıf benzeri Hıristiyan kurumlarının hayır ve iyilik gibi İslami kavramlarla birleştirilmesi sonucunda meydana çıkmışlardır.
İki hadiste "Aslını elinde bulundurup (habs) gelirini bağışlama" geçmektedir. Ancak burada da bunun bozulması, bozulursa lanet vesaire gibi şeyler yok.
+++
Dolayısıyla kutsal bir "Bozulması günah olan vakıf" ve "Lanet" iddiaları doğru değil. Demek ki Atatürk isteseydi vakfı bozar, camiyi devletleştirir ve sonra müze yapabilirdi.
Ama yapmamış. Tapuya "Vasfı: cami, Sahibi: Sultan Mehmet Vakfı" olarak kaydettirmiş.
Atatürk geri almamış olsaydı, Ayasofya şimdi kilise idi.
Ortada ne vakıf kalmıştı, ne de vakfedenin şartı.
Fatih'in laneti Atatürk'ün değil, torunu Vahdettin'in üzerine olurdu. Ali Erbaş da oraya günah çıkarmak için pasaportla giderdi.
+++
Hattat Mehmet Özçay:
"Farklı isimlerle Ayasofya yazdım. Cumhurbaşkanımız Erdoğan beğenmiş. Ancak kendisi, ismin tapu kaydındaki şekliyle "Ayasofyai Kebir Camii Şerifi" şeklinde yazılmasını istedi. Ben de celi sülus hattıyla yazdım"
Demek ki Sayın Cumhurbaşkanımız, Ayasofya'nın tapusunu biliyor. Tapuda cami olarak yazıldığını biliyor. Hattata "Tapudaki gibi yaz ismi" diyor... Tapunun Atatürk'ün emri ile düzenlendiğini de biliyor.
Bunu bildiğine göre, öncesini de, yani Ayasofya'nın ne maksatla müze yapıldığını da biliyor.
O halde, nasıl oluyor da Atatürk'ü kastederek "Tarihe ihanet" diyor.
+++
Mustafa İlker Yücel - Aydınlık Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni:
"Atatürk'e lanet okuyanlar FETÖ'nün ideolojik müttefiki,
emperyalizmin de gönüllü kölesidir.
Diyanet İşleri Başkanlığını milletimizin ortak değerlerine saldırı makamı yapmaya çalışan Anzavurlar vatan savaşı süreçlerinde ayak altında kalır.
Her türlü bölücülük ezilir, ezilecek."
+++
Ayasofya için,Fatih’ten bugüne kadar emek verenleri sayıp şükranlarını ifade eden Diyanet İşleri Başkanı Erbaş,1920-23 düşman işgalinden İstabul’u-Ayasofya’yı kurtaran KAHRAMAN’larımıza tek kelime etmediği gibi,dolaylı bir şekilde lanet okudu.Bu ne kindir,yazıklar olsun Erbaş.
+++
Vahidüddin tarafından İngiliz'e anahtarı ile teslim edilen şehri ve o mekanı geri alan ve sana o makamı bahşeden Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'e dua etmek yerine, lanet okuduğun için tanrının gazabı ve laneti kıyamete kadar üzerine olsun.
+++
Cavit Nogay:
Akıllı adam Atatürk'le savaşmaz.
Çünkü Atatürk girdiği tüm savaşları kazanmıştır.
+++
İşin en acı tarafı, Vahdettin'in İstanbul'un anahtarını (belgeleri) teslim ettikten sonra İngiliz komutanı selamlaması. İngiliz komutan Vahdettin'den sonra selam veriyor. Yani Vahdettin makam olarak İngilizden daha aşağı olduğunu kabul etmiş oluyor ve bunu pekiştirmek için de geri geri giderek İngiliz'in yanından ayrılıyor. Bu işe İngiliz de şaşırmış olmalı. Video kaydı yukarıda verilmişti. İşte fotoğraflar:
+++
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder