16 Ağustos 2011 Salı

Milli çözüm : KKTC - Türkiye bütünleşmesi


Ali Serdar Bolat    27 Temmuz 2011
 
Kıbrıs sorununun tek çözüm yolu, KKTC'nin Türkiye ile adım adım bütünleşmesidir.
 
Milli Hükümet Programı Madde 19 :
 
19. KKTC’nin Türkiye ile Bütünleşmesi  ABD’nin “Birleşik Kıbrıs” planı yapaydır ve emperyalist amaçlara hizmet etmektedir. Bir Kıbrıs milleti olmadığı gibi, “Birleşik Kıbrıs devleti”nin başka bir temeli de yoktur. KKTC’nin Türkiye ile bütünleşmesi, Kıbrıs’ın her iki toplumu yanında Türkiye ve Yunanistan halklarının yararınadır ve dünya barışı için en doğru çözümdür. Millî Hükümet, bölge ve Avrasya ülkelerinin de desteğini alarak, KKTC’nin Türkiye ile bütünleşmesini adım adım gerçekleştirecektir. Kıbrıs’ta Türkiye ve Yunanistan dışında, herhangi bir devletin ve devletler topluluğunun askerî güç bulundurması ve üsler kurması kabul edilemez.
 
İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Cengiz, AKP Hükümeti’nin Kıbrıs konusundaki son açılımını değerlendirdiği yazılı açıklamasında, İşçi Partisi'nin hazırladığı Milli Hükümet Programı'nın KKTC ile ilgili 19. Maddesini hatırlattı. Bu doğru çözüm yolu, sadece İşçi Partisi'nin programında var.
 
Tayyip Erdoğan, Annan Planı referandumu sonrası, Azerbaycan, Suriye, Pakistan, İran gibi ülkelerin "KKTC'yi tanıyabiliriz" mesajlarını reddetmişti, Talat'la yaptığı telefon görüşmesinde KKTC'den söz ederken "devlet mevlet işini hiç dile getirmeyelim", "iki devlet olarak tanınmayı istemeyelim" demişti.
 
Bunları da hatırlatan Mehmet Cengiz, AKP politikasının KKTC'yi yeniden "Birleşik Kıbrıs Devleti" içinde eriterek Kıbrıs Türkünü azınlık durumuna düşürmek, Türk Ordusunu adadan çekmek ve Kıbrıs'ı AB'ye hediye etmek olduğunu belirtti.
 
Açıklama şöyle devam ediyor:

Erdoğan’ın Kıbrıs ziyareti sırasındaki konuşmalarında AB’ye kafa tutuyor görünmesi kimseyi aldatmasın!
O konuşmalarda satır aralarına gizlenmiş çok önemli bir bölüm var:
Ada’da bu yılın sonuna kadar çözüm, referandum ve “Birleşik Kıbrıs”ın oluşturulması.
“İki devletli çözüm” sözlerinin arkasından “Birleşik Kıbrıs”tan söz ediliyor.
 
Erdoğan’ın Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da 9 Temmuz’daki KKTC ziyaretinde:
"Hedefimiz yıl sonunda anlaşma ve 2012'nin ilk aylarında da referandum.
Böylece 2012'nin ikinci yarısında birleşik bir Kıbrıs AB dönem başkanlığını alır"
diyerek esas hedefi açıklamıştı.
 
Demek ki esas hedef ne imiş:
KKTC'nin "Birleşik Kıbrıs" adı altında AB'ye terk edilmesi...
Yani: KKTC'nin yok edilmesi...

Herkes "Birleşik Kıbrıs”tan neyin kastedildiğini çok açık bilmektedir.
Annan Planı da, ondan öncekiler de, ondan sonra gündeme getirilenler de,
                         bütün planlar Türk Ordusu’nu Ada’dan çıkarmak amacıyla düzenlenmiştir.
Aynı zamanda Kıbrıs Türkü bütün bu planlarda azınlık durumuna düşürülmek istenmektedir.
 

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi , bugün ABD ve AB tarafından Kıbrıs Cumhuriyeti adıyla Kıbrıs’ın tamamını temsil eden devlet olarak tanınmaktadır.  
AB ve Batı için esas olan Kıbrıs’ın tümünün “Birleşik Kıbrıs” adıyla AB egemenlik alanına girmesidir.
Bu durumda Türkiye yurttaşları Kıbrıs'a vizeyle girecek, ama AB üyeleri oldukları için Yunanistan ve AB ülkeleri serbest dolaşım gereği rahatça at oynatabilecektir.

Türk Ordusu da, artık bütünüyle AB toprağı olan bir ülkede yabancı ve işgalci bir güç olarak kabul edilecek ve Kıbrıs’tan çekilecektir.
Zaten Avrupa Birliği Parlamentosu geçmişte "İşgalci Türk Ordusu AB toprağı olan Kıbrıs'tan çekilsin" kararı almıştı.
KKTC ortadan kalkınca, bu kararın uygulanmasının önündeki son engel de kalkmış olacak.
 
1959 Zürih ve Londra anlaşmaları, Türkiye ve Yunanistan’ın birlikte üye olmadıkları uluslararası kuruluşlara ve ittifaklara Kıbrıs’ın katılamayacağını öngörmektedir.
Bu anlaşmaya göre, Türkiye'nin üye olmadığı AB'ye Kıbrıs'ın da alınmaması gerekirdi.
1960 garanti anlaşması, Kıbrıs’ın herhangi bir devletle tamamen veya kısmen siyasi ve ekonomik birliğe giremeyeceği hükmünü içermektedir.
Bu açık hükümlere rağmen Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, üstelik Kıbrıs’ın tamamını temsil sıfatıyla AB üyesi yapılmıştır.
Yaşanan sorunların merkezinde AB’nin bu politikası var.
 
AKP Hükümeti, garantörlüğün verdiği hak ve hukukunu kullanmamıştır.
AB’nin oldu-bitti politikalarına yol vermiş, Güney Kıbrıs'ın AB'ye alınmasına karşı çıkmamış, ve bugünkü sorunların önünü açmıştır.
Türkiye, AKP yönetiminde, sözüm ona AB üyelik süreci yalanlarıyla oyalanmış ve aldatılmıştır.

Sonuç olarak Tayyip Erdoğan’ın KKTC ile ilgili yeni söylemleri kimseyi aldatmamalıdır.
Dahası bu son çıkışıyla Tayyip Erdoğan, “KKTC’yi ver kurtul” planında bir üst ve hatta son aşamaya geldiğini gösteriyor.
Mehmet Cengiz İP Gnl. Bşk. Y.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder