Gandi Kemal'i başından beri uyardık.
"Aslı varken kimse taklite oy vermez.
AKP'yi, BDP'yi taklit etmeye kalkarsanız,
gericilerden ve bölücülerden zırnık oy alamazsınız,
aksine, Atatürkçü seçmeninizi de kaybedersiniz"
dedik.
Bu ortamda bu konuda ben de birçok uyarı yazısı yazdım.
Deniz Baykal, seçim sonuçları belli olunca şöyle dedi:
"Taklit aslını güçlendirir diye bir söz vardır. Seçimin sonucu ortada."
Yeni CHP, gericilerden ve bölücülerden oy alamadığı gibi, kendi seçmenini de küstürdü.
Gandi Kemal, gericilerden ve bölücülerden oy alamayacağını gayet iyi biliyordu.
Örneğin, eğer bölücülerden oy alabileceğini düşünseydi, PKK'lıların avukatı Sezgin Tanrıkulu'nu memleketi olan Diyarbakır'dan aday gösterirdi.
Şişli'den aday göstermesi bu yüzden.
Peki, oy alamayacağını bile bile, niçin gerici ve bölücü söylemleri ön plana çıkardı?
Bu söylemlerin muhatabı gericiler ve bölücüler değil, Amerika idi.
"Atatürk'ü tamamen terk ettim. Gericiliğe ve bölücülüğe kucak açtım" mesajı veriliyordu.
"AKP'nin yanlış tanıttığı Amerika'yı halkımıza sevdirmek" bu amaçla seçim bildirgesine konulmuştu.
*****
Benjamin Franklin'e soruyorlar:
-Neden kötüler kazanıyor da iyiler kaybediyor?
Franklin şöyle cevaplıyor:
-İyiler kendi doğrularını bırakıyor, kötüler yanlışlarına sıkı sıkıya sarılıyorlar da ondan.
Kıssadan hisse.
Kemalizmi bırakıp emperyalizmin "sol" maskeli kolu olan sosyal demokrasiye yatar, "Sosyalist Enternasyonal" denen uğursuz emperyalist örgüte üye olursan, sonu buraya varır.
Bölücülerin ve gericilerin Gandi Kemal döneminde baş köşeye kurulmaları, sosyal demokrasi virüsünün CHP içine girip Kemalizmi kapı dışarı ettiği sürecin sonucu.
Altı Ok annaneden kalan bir hatıra olarak duvara asılınca, başka ne beklenebilirdi ki...
Aniden ortaya çıkmış bir durum değil.
*****
Arslan Kılıç olayı şöyle tahlil ediyor:
"CHP’nin her alanda AKP’ye benzeyen, AKP’leşen bir programla ortaya çıkması, seçmenin bir kez daha AKP’yi tercih etmesine neden olmuştur.
CHP de, MHP de, bu seçimde AKP’nin sadaka ekonomisini başka ambalajlar altında savunma dışında bir seçenek ortaya koymamıştır. CHP’nin “aile sigortası” tantanası, MHP’nin “Hilal kart” taklidi, seçmen tarafından doğru olarak, AKP sadaka ekonomisinin taklidi olarak algılanmıştır.
Anayasa, “Kürt açılımı”, “demokratikleşme”, AB, NATO’culuk gibi diğer alanlarda ise, CHP’nin adeta “ikinci AKP” görüntüsü sergilediğini biliyoruz.
Bu durum ortadaki seçmende, “iktidara gelince hepsi aynı programı (AKP programını) uygulayacaksa, aslı dururken taklidine ne gerek var” düşüncesini yaratmıştır.
Üstelik Tayyip Erdoğan diğerlerinden fazla olarak, taklit edilen program temelinde “istikrarı sürdüreceği” umudunu veriyordu ve “istikrar” beklentilerini karşılamada hepsinden daha şanslıydı."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder