Dışişleri Bakanımız Mevlut Çavuşoğlu, hükumetin Suriye siyasetini önemli ölçüde yanlışlardan arınmaya götürebilecek bir adım attı. "PKK'ya karşı mücadelede rejime her türlü siyasi desteği veririz" dedi.
Ancak bu destek sözü ile sahadaki somut durum çelişiyordu.
Bakınız:
Desteğe "REJİM" demeyi bırakmakla başlayabilirsiniz Sayın Bakanımız
+++
Çavuşoğlu, açıklamasına şöyle devam etti:
"Bu konuda (PKK-YPG'ye karşı) rejimin yapacağı çalışmaya biz her türlü siyasi desteği veririz.
Rejimin kendi topraklarında bir terör örgütünü temizlemesi en doğal hakkıdır.
Ama, rejimin de 'Bu bizim hakkımız' diye, ILIMLI MUHALEFETİ de terörist olarak görmesi doğru değil."
+++
Ancak ILIMLI MUHALEFET, Bakanımızın bu sözlerinden hiç hoşnut olmadı.
Çünkü bu sözler, AK Parti'nin Suriye siyasetini temelden değiştirmeye kadar götürebilecek bir yola kapı aralayan sarsıcı sözlerdi.
Aydınlık yazarı Şam Üniversitesi Öğretim Üyesi Mehmet Yuva'nın dediği gibi:
"Çavuşoğlu konuştu, bedenler sarsıldı"
+++
ILIMLI MUHALEFET tarafından "DİNİ MERCİ" (Din konusunda başvurulacak yol gösterici yapı) olarak kabul edilen SURİYE İSLAM MERKEZİ, 28 Temmuz'da bir açıklama yaptı.
Çavuşoğlu'nu "PKK'dan daha tehlikeli olan Suriye rejimine destek açıklamaları yapmak"la suçladı.
Bütün imamlardan Cuma günü (29 Temmuz) camilerde Çavuşoğlu'nu protesto konuşmaları (hutbe = imamların Cuma ve Bayram namazlarından önce minberden yaptıkları konuşma) yapmalarını ve Türkiye üzerinde baskı oluşturmalarını istedi.
İdlib'deki camiler hoparlörlerini TSK Gözlem Noktaları'na çevirmişler midir acaba?
+++
Buyurunuz Sayın Bakanımız, koruyup kolladığınız sözde ılımlı muhalefeti tepe tepe kullanınız.
+++
Bu öyle bir ılımlı muhalefet ki...
Bu muhalefeti oluşturan sözde cihatçı, özde ABD destekli örgütler 4 yıl boyunca İdlib'de birbirlerini boğazlamışlar, bu vahşi iç savaş sonunda Hey'et Tahrir eş-Şam (HTŞ) diğer cihatçı örgütleri ezerek İdlib'in denetimini ele geçirmişti.
Astana'da "İdlib'deki terör örgütlerini silahsızlandırma" anlaşmasında imzası olan Türkiye, bu duruma seyirci kalmıştı. Çünkü örgütler silah bırakmayı reddetmişti. Böylece İdlib, TSK Gözlem Noktaları tarafından korunan "ABD'nin terörist yetiştirme çiftliği" haline gelmişti.
TSK'yı HTŞ'nin üzerine sürmek şehitler vermemize neden olurdu. Bu doğru. Ancak, "sınırımıza mülteci akını olur" bahanesiyle Suriye'nin de İdlib'de HTŞ'yi ezmesine izin vermeyen AKP hükumeti, PKK-PYD ile mücadeleyi çıkmaza sokmaktadır.
Bakınız:
Tayyip Bey'in akıl almaz Suriye - PKK çelişkisi
+++
Elde silah nasıl ılımlı olunabiliyor, o da ayrı bir çelişki tabii.
Aslında ABD Sözlüğü'ne göre çelişki değil.
Bu sözlükte ABD denetimini kabul eden veya doğrudan ABD tarafından kurulmuş örgütler ILIMLI kabul ediliyor.
+++
Eğer gerçek anlamda ılımlı isen, parti kurup seçimlere girersin.
Suriye'de parti kurmak serbest. Bir çok siyasi parti var.
Ancak seçilemeyeceklerini biliyorlar. Herkes biliyor.
Seçim yapıldı, bir çok devlet ülkelerinde yaşayan Suriyelilerin oy kullanmasını kabul etti. Almanya ve Türkiye kabul etmedi.
Niçin kabul etmediniz? Seçim sandıkları sizin kontrolünüzde olacaktı.
Sandıktan Esad'ın çıkacağını biliyordunuz çünkü...
Bakınız:
Suriye seçimini tanımamak İsrail - ABD mevzisidir
+++
Gelelim sonuca:
ILIMLI MUHALEFET ile PKK-YPG'nin kaderleri ortak.
Ya ikisi de varlıklarını devam ettirecekler,
veya ikisi de ortadan kaldırılacaklar.
Her ikisi de ABD piyonu çünkü. Birisinin yenilmesi ABD'nin yenilmesi demek olacağından, sıranın diğerine geleceği apaçık.
Birisinin yok olup diğerinin yaşaması seçeneği ne yazık ki yok Sayın Bakanımız.
Sizin "YPG'ye karşı rejime her türlü siyasi destek" açıklamanıza ILIMLI muhalefetin böyle canhıraş bir tepki vermesi, kaderlerinin ortak olduğunun beyanından başka bir şey değildir.
+++
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder