AKP Hükümeti, uzun menzilli füze ve FD2000 füze savunma
sistemi üretimi için Çin şirketi CPMIEC ile anlaşma imzalama kararını
açıkladı.
Çin şirketi, nükleer silahların yaygınlaştırılmasına karşı
yapılmış olan anlaşmaları ihlal ettiği gerekçesi ile bu yılın Şubat ayında ABD
tarafından yaptırım uygulanan şirketler listesine, yani kara listeye alınmıştı.
ABD yönetimi, AKP'nin bu kararına tepkisini Reuters Ajansı
kanalı ile açıkladı. Habere göre, ABD Dışişleri Bakanlığı, Türkiye Hükümeti'ne
endişelerini bildirmiş. Endişe nedeni şu imiş: Bu Çin füzeleri NATO sisteminde
kullanılamayacak cinsten imiş. Ayrıca, AKP Hükümeti nasıl olur da ABD'nin kara
listeye aldığı bir şirket ile anlaşma yapma kararı almaya cüret edermiş. "Bu
konudaki görüşmelerimiz sürecek" diye de ilave ediyor ABD Dışişleri. Yani Tayyip
Erdoğan'ı bu anlaşmayı imzalamaması için sıkboğaz etmeye devam
edeceklermiş.
Haberin tamamı için bakınız: http://www.hurriyet.com.tr/planet/24814218.asp
FÜZE İHALESİNİ ALAN ŞİRKET ABD’NİN KARA LİSTESİNDE |
Foto: Hürriyet
Amerikan Raytheon şirketi ve Fransız-İtalyan ortaklığı
Eurosam dururken Çin şirketinin seçilmesi Atlantik ittifakını
çıldırtmış.
Hürriyet gaz tenekesi, yaptığı yorumda, Türkiye'nin Çin
şirketini seçmesinin hem maliyeti düşürmek, hem de askeri üretime dahil olmak
istemesinden kaynaklandığını söylüyor.
İşin püf noktasını, bam telini söylemiş ama, tam anlaşılır
şekilde söylememiş.
Çin firmasının teklifini ABD ve Avrupa şirketlerinin
tekliflerinden ayıran temel özelliği Mehmet Ali
Güller vurguladı:
Çin'in teklifi sadece ucuz olması açısından değil,
aynı zamanda ve en önemlisi teknoloji
transferi ve buna bağlı olarak ortak üretim imkanı sağladığı için de
rakipsizdi.
(Aydınlık, 28 Eylül 2013)
Rus teklifi de teknoloji transferi içeriyordu ama AKP
Rusya ile nükleer santral anlaşması yapmıştı. Bir elini de Çin'e uzatması daha
akıllıca idi. Ayrıca, Suriye'nin elinde de Rus füzeleri vardı. Bunu AKP tabanına
biraz zor anlatırlardı.
Bakınız: http://www.aydinlikgazete.com/yazarlar/mehmet-ali-gueller/25692-cin-fuzesi-28-subatin-eseridir.html
ABD ve Avrupa şirketleri, teknoloji transferinin adını
bile duymak istemiyorlar. Onların tek istediği, mallarını satmak. Ve Türkiye'yi
ilelebet kendilerine bağımlı halde tutmak.
Hem fiyatları pahalı, hem teknoloji vermiyorlar, hem de
şikayet ediyorlar. Hem kel hem fodul yani.
ABD ve Avrupa'nın bize sattıkları uçakların beyinleri de
kendilerine bağlı. Onlar hangi ülkenin silahlarını dost göstermek istiyorsa
bizim uçaklar o silahları dost görüyor. Onlar ise istedikleri gibi ayar
yapabiliyorlar. Çünkü teknoloji onların elinde. Örneğin biz ABD ve Avrupa
uçaklarını düşman olarak göremiyoruz, ama onlar istedikleri anda bizim uçakları
düşman görecek şekilde düzenleme yapabilirler. Bize kakaladıkları gemiler de,
diğer tüm silahlar da aynı konumda.
Rusya ve Çin ile askeri ilişkiler kurulması 28 Şubat
dönemine rastlar. Dolayısıyla, füze anlaşması da 28 Şubat'ın hazırladığı sürecin
bir sonucudur.
Türkiye kendi milli savunma sanayisini oluşturamıyordu,
NATO buna izin vermiyordu. 28 Şubat'ın kurduğu bu ilişkiler, bu çemberin
kırılmaya başlanması için atılan adımlardı.
Mehmet Ali Güller, sözkonusu yazısında bu konuya da
açıklık getiriyor:
MİLGEM ve MİLTANK projeleri de 28 Şubat'ın millileşme
atılımının parçaları idiler. 28 Şubat'ın komutanları, diğer yandan da Rus ve Çin
orduları ile ilişkiye geçerek silah envanterini çeşitlendirme uğraşına
girişmişlerdi. Bütün bu çalışmaların amacı, ülkemize teknoloji transferi yapmak
istemeyen ABD ve Avrupa'ya olan bağımlılığı azaltmaktı.
Dönemin MGK Genel Sekreteri
Org. Tuncer Kılınç "Türkiye'nin Rusya ve İran'ı da içine alacak
şekilde bir arayışın içinde olmasında fayda buluyorum" diyor, Genelkurmay Başkanı Org. Kıvrıkoğlu Çin'i ziyaret
ederek Çin Ordusu ile ilişki kuruyor, silah alımı ve teknoloji transferi
görüşmeleri yapıyordu.
28 Şubat komutanlarının NATO'dan uzaklaşıp Doğu'ya
yanaşmalarını ABD Genelkurmayı, emekli Yarbay Steve Williams'ın Western Policy
Center için kaleme aldığı 30 Ekim 2002 tarihli makale kanalı ile eleştirmiş, 4
yıllık görev süresi içinde Çin'e bile giden Kıvrıkoğlu'nın ABD'ye bir defa bile
gitmemesi büyük bir sorun yapılmıştı.
ABD'ye gitmemek bir yana, 2001 yılında Türkiye'ye gelen
ABD Savunma Bakanı Rumsfeld ile de görüşmemişti Kıvrıkoğlu, çünkü Çin'e yapacağı
ziyaretin hazırlıkları ile meşguldü. :)))
Bir darbe daha: Rumsfeld daha Türkiye'den ayrılmamış iken,
Rusya Genelkurmay Başkanı ile yaptığı ortak açıklamada Kıvrıkoğlu "Irak'ın
toprak bütünlüğünün arkasındayız" diyerek ABD'nin Irak işgali sonrası kurmayı
planladığı Barzani devletine karşı olduğunu açıklamış oluyordu.
Kıvrıkoğlu döneminde ABD yerine İran, Rusya ve Çin gibi
ülkelerin askeri temsilcileri ile çok sayıda üst düzey toplantı yapılmış, bu
suretle ABD'ye "Seninle olan müttefikliğimizi sorguluyoruz" mesajı
verilmişti.
İşte bu yüzden, ABD kaynaklarının 28 Şubat
sürecinde "Türk Ordusu hizadan
çıktı" diye feryat etmeleri anlaşılabilir bir şeydir. Bu hizadan çıkışın intikamı, AKP Hükümeti
döneminde, Ergenekon - Balyoz tertipleri ile alınacaktı.
Peki, 28 Şubat'ı ABD adına yargılatan Tayyip Erdoğan,
nasıl oluyor da Çin şirketi ile füze anlaşması yapma kararı
alabiliyordu?
Çünkü, Türk Ordusu içindeki hangi görüşten olursa olsun
hiç bir komutana hem diğerlerinden ucuz olan, hem de diğerlerinden farklı olarak
teknoloji transferi ve ortak üretim içeren bir teklifi kabul etmemenin nedenini
açıklayamazsınız. "Ülke yararına olan değil, ülkemizi kazıklayan teklifi kabul
ediyorum" diyemezsiniz.
Ancak ABD bizimkileri iyice bunaltırsa, Çin şirketi ile
anlaşma imzalamamak için bir neden bulunabilir. Ben bir tiyö vereyim: Çin
füzelerinde komünizm mikrobu olabilir.