Soner Yalçın, son kitabı "SAMİZDAT" konusunda Aydınlık gazetesinin her Cuma
verdiği kitap ekine konuştu.
Özetliyorum:
Aydınlık:
Silivri Cezaevi'nde sizi en çok
etkileyen ne oldu?
Soner
Yalçın:
Doğu Ağabey'in elleri.
Cezaevi rutubetinden, romatizmadan
eğilmişti.
Yetmiş yaşında, ömrünü daha güzel bir
hayata adamış bir düşün adamını, siyasal bir lideri her olağanüstü dönemde
zindana atmaya kimse utanmıyor.
Bu ceberrut devlet 13 yıl Doğu
Perinçek'i hapiste tuttu ve hala da utanmadan buna devam edşyor.
Türkiye'de bırakın sucusunu bucusunu,
insan olan herkes buna isyan etmelidir.
Oysa, Doğu Perinçek'in adını
ağızlarına almıyor, köşelerinde yazmıyorlar.
Aynı şey Yalçın Küçük için de
geçerli. Batı'da olsa, el üstünde tutulacak sıradışı zekaya sahip bir aydına,
kuramcıya yaptığımıza bakın. O da kaç yıl cezaevinde yattı.
Bakınız, düşünce öğretildiği gibi
utanma da öğretilir; biz insanlarımıza utanmayı öğretmemişiz ne yazık
ki.
Prof. Hilmioğlu, Prof. haberal,
hangisini söyleyeyim, acı çekiyorum.
Aydınlık:
Kitabın adı neden
Samizdat?
Soner
Yalçın:
Samizdat bir terim; gizlice yazılan,
basılan, dağıtulan kaçak yayınları tanımlıyor.
Hep zorluklar, zor dönemler bana
kitap yazdırdı.
Binbaşı Ersever'i öldürüp,
anlattıklarını yazmamam için nüfus cüzdanını bana göndererek ölümle tehdit
ettiler.
Kaçtım, saklandım ve
yazdım.
Aynı süreci, daha Susurluk kazası
olmadan "Behçet Cantürk'ün Anıları" kitabımda da yaşadım.
Korka korka, saklanarak Susurluk
Çetesi'nin cinayetlerini yazdım.
Aydınlık:
Tutuklanacağınız aklınıza gelmiş
miydi?
Soner
Yalçın:
Sevdiklerim "Sana mı kaldı, tek
başına ne yapabilirsin ki, yazma artık, odatv'yi kapat" dediler.
Evet, bunları yapmak beni kurtarırdı,
peki ya sonra? Sonra yaşamımı nasıl sürdürecektim?
Bu kaçış insana daha büyük yük
getirir, taşımak zordur, ya alkolik olursunuz ya da kanser.
Halbuki mücadele gençleştirir, hayatı
güzelleştirir.
Afrika atasözüdür: Aslanlar kendi
tarihçilerine kavuşuncaya kadar tarihler avcıları övecektir.
Ben aslanların tarihçisi-gazetecisi
olmaya çalışıyorum
Kırmızı Kedi Yayınları
Kitaptan:
"Binbaşı Ersever'in İtirafları"
kitabımı daktiloda, "Behçet Cantürk'ün Anıları"nı bilgisayarda
yazmıştım.
Samizdat'ı elimle kaleme aldım. Bu
süreç bile, yakın tarihte neler yaşandığını göstermiyor mu?
Barış Pehlivan ile Barış Terkoğlu'nun
"Sızıntı" adlı kitabı çıkınca, Silivri'de bir gece gelip Barış Pehlivan'ı
yanımdan alarak başka koğuşa koydular.
Kitap yazmanın cezasıydı bu. Samizdat
yayımlanınca başıma ne gelecek bilmiyorum.
Yayınevi (Doğan Kitap) "Kitabı 12
Haziran seçim sonrası çıkaralım" dedi. Seçim bitti, "İddianame çıksın", "Yaz
mevsimi geçsin" dendi. Sonbahar geldi. Bu kez "İlk duruşma yapılsın" gibi
sebepler ileri sürülünce nihayet anladım.
Söyleyemiyorlardı. Kitabı yayımlamaya
korkuyorlardı.
Yayınevimin (Doğan Kitap) bağlı
olduğu yayın gurubunun (Hürriyet) aynı zamanda yazarıydım.
Artık yazı istemediklerini
söylediler. Bir süre sonra hiç haber vermeden maaşımı da
kesiverdiler.
Evet, hiç haber vermeden. "Çoluğun
çocuğun var, hapistesin, ihtiyacın var mı?" diye sorma ihtiyacı
duymadan.
Demek dışarda bu derece zalim bir
atmosfer vardı.
Demek 11 yıldır bünyesinde
çalıştığım, 3 yıldır da yazarlığını yaptığım yayın gurubu korkuya bu derece
boyun eğmişti.
Tüm bu tavır, cemaatçi çevrenin beni
"vebalı" göstermesine katkı sağlıyordu.
Öyle ya, demek ki bir "mikropluk"
vardı bende. Gazetesinin, yayınevinin sahip çıkmadığı biriyim ben.
Aydınlık KİTAP
AYDINLIK GAZETESİYLE BİRLİKTE
HER
CUMA BAYİLERDE!...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder