Vatan Partisi (o zamanki İşçi Partisi) "DOLAR YASAKLANSIN,
TÜRK LİRASI TÜRK BAYRAĞI" kampanyası ile 12 Eylül'ün
getirdiği ekonomi modeline karşı savaşı başlatmıştı.. Yıl: 2001
Aradan 20 yıl geçti. Şimdi o kampanyanın meyvelerini toplama
günlerindeyiz. Tarihi geri alarak 12 Eylül ekonomi modeli nasıl
uygulamaya konuldu görelim. Başlangıç noktası 1943.
+++
12 Eylül, NATO'ya girişimizle başlayan sürecin tepe noktası oldu.
Her şey 1943'de ABD ile ikili anlaşmalar imzalamamızla başladı.
Atatürk'ün "Sovyetlerle dostluğu bozmayın" vasiyetine uymayan
İsmet İnönü Hükumeti 1943 - 1947 arasında ABD ile bir çok ikili
anlaşma imzaladı, Uçak fabrikalarımız, Köy Enstitülerimiz kapatıldı,
Marşal yardımları geldi.
CHP Hükumeti Mayıs 1950'de, DP Hükumeti de Ağustos 1950'de
NATO'ya üyelik başvurusu yaptı. Kore'de askerlerimizin şehit olması
pahasına bu uğursuz örgüte üye olduk.
+++
ABD, bütün NATO ülkelerinde gizli bir NATO örgütü kurdu.
Bu örgüte her ülkede değişik adlar takıldı. SüperNATO olarak da
bilinen bu gizli örgüt İtalya'daki adı olan Gladyo ile tanındı.
Türkiye'deki SüperNATO (Gladyo) örgütlenmesi tarih sırasına göre
şu adlarla biliniyor:
Seferberlik Tetkik Kurulu
Özel Harp Dairesi
Kontrgerilla
Çiller Özel Örgütü
Fethullah Gülen Cemaati
Bu gizli örgütün görevi ABD adına NATO ülkelerinin yönetimlerini
denetim altında tutmak. "FETÖ devlete sızdı" deniliyor. Hayır sızmadı,
yerleştirildi. Sanki gizli bir örgüt var ve orduya, polise, devlete sızıyor.
Hayır, öyle değil. Devletin yönetimi tarafından devlet kurumlarının
içine yerleştirildi.
Örgütün varlığı 1974 yılında Genelkurmay Başkanı Semih Sancar'ın
Başbakan Ecevit'ten "Acil bir ihtiyaç için" para istemesi ile ortaya çıktı.
Ancak, bu yapının varlığı 12 Mart'ta (1971) işkence görenlere "Burası
Genelkurmay'a bağlı Kontrgerilla" sözleri ile açıklanmıştı.
+++
Atatürk'ün kurduğu milli ekonominin Turgut Özal - Kenan Evren -
Kemal Derviş eliyle yıkılış süreci şöyle gelişti:
ABD, 1960'lı yılların sonunda milli ekonomimizi tamamen yıkarak
ülkemizi emperyalist sisteme tam olarak bağlama kararı verdi.
Ancak bu yıkım sopalı bir rejimde yapılabilirdi. Böyle bir sopalı rejimin
gelmesi için de, halk desteği gerekliydi.
Demirel, bilerek veya bilmeyerek bu milli ekonomimizin yıkım
programının hazırlanmasına yardımcı oldu. 1979'da Başbakanlık Müsteşarlığı'na getirdiği Turgut Özal'a yeni bir ekonomik istikrar
programı hazırlama görevi verdi. Özal da ABD'nin ülkemiz için
hazırladığı yıkım programını 24 Ocak 1980 Kararları olarak ilan etti.
Sıcak para diktası Turgut Özal'ın 24 Ocak 1980 kararları ile başladı.
Bu kararlar sopasız uygulanamazdı. Sopası 12 Eylül 1980'de Kenan
Evren ile geldi. Onlardan sonra gelenler hep bu kararları uyguladı.
Bu kararlar sopasız uygulanamazdı. Sopası 12 Eylül 1980'de Kenan
Evren ile geldi. Onlardan sonra gelenler hep bu kararları uyguladı.
12 Mart 1971 Muhtırası, 12 Eylül 1980 darbesi öncesi faili meçhul
cinayetler, 1 Mayıs 1977, Maraş, Çorum katliamları, Kültür Sarayı
sabotajı, Sirkeci, Yeşilköy bombalamaları, yurtsever aydınların öldü-
rülmeleri, sağcı ve solcu gençleri silahlandırarak anarşinin tırman-
dırılması NATO'nun Gladyo örgütünün marifetiydi.
Amaç halka "Ne olursa olsun bu anarşi sona ersin" dedirtmek ve
24 Ocak Kararları'nı uygulayabilecek eli sopalı rejimi getirmekti.
12 Eylül 1980 Kenan Evren darbesine halk desteği böyle yaratıldı.
Meclis'teki partilerin 141 turda Cumhurbaşkanı seçememesi son
katkıyı yaptı. Ve darbe gerçekleşti.
+++
12 Eylül'den bu yana tüm iktidar ve ana / yavru muhalefet partileri
Kenan Evren rejimini darbecilik, işkence vesaire ile suçladılar. Böylece
sözde 12 Eylül karşıtı görüntüsü verdiler. Ama Özal ekonomisine hiç
bir şekilde itiraz etmediler. Bu, apaçık bir çelişki gibi görünse de, bu
partiler Atlantikçi, NATO'cu oldukları için, aslında çelişki değildi.
Çünkü 12 Eylül darbesi işkence yapmak için değil, Turgut Özal'ın 24
Ocak Kararları'nı uygulamak için yapılmıştı. Tüm Atlantikçi kesimler
darbenin ekonomik özünü gizleyerek işkence görüntüsünü öne çıkar-
dılar. 24 Ocak / 12 Eylül ekonomisini uygulamaya devam ederek de
aslında darbeyi devam ettirdiler.
Darbe ekonomisi, 2001 yılında CHP'li Kemal Derviş'in ABD'den
cebine koyup getirdiği 15 Günde 15 Kanun ile sağlam kazıklara
bağlandı.
(ABD'nin Derviş eliyle Ecevit'i devirme olayı için bakınız:
Perinçek: "İntihar ediyorsunuz" -- Ecevit: "İntihar ettik"
Erdoğan'ın "Özal'ın izindeyiz" diyerek 12 Eylül - Özal - Derviş
ekonomisini devam ettirmesi ama Kenan Evren'leri yargılatarak
mahkum ettirmesi çok çarpıcı bir örnektir.
+++
Turgut Özal'ın 24 Ocak 1980 Kararları ve
Kenan Evren'in 12 Eylül 1980 darbesi ile başlatılan yıkım süreci
2001'de Kemal Derviş'in 15 Günde 15 Kanun çıkarması ile tamamlandı.
+++
Özal, milli ekonomiyi yıkma eylemine üreticiye hakaret ederek,
köylüyü, sanayiciyi aşağılayarak başladı.
+++
"Köylü milletin sırtında kambur" dedi. Atatürk'ün milletin efendisi
yaptığı köylü kambur ilan edildi. Köylümüz tarım ürünlerini pahalı
üretiyordu. Bu ürünler yabancı ülkelerde daha ucuzdu. Bu ucuz
tarım ürünleri ithal edilerek köylümüz, çiftçimiz terbiye edilecekti.
Bu süreçte ucuz ithal ürünlerle rekabet edemeyen çiftçimiz iflas
etti. Tarım çöktü. Eskiden kendine yeterli tarım ürünleri üretebilen
7 ülkeden biri iken, pamuğu, tütünü, bakliyatı, hatta samanı bile
ithal eder duruma geldik.
Köylümüze yardımcı olan Toprak Mahsulleri Ofisi, Zirai Donatım
Kurumu gibi kuruluşlar ya kapatıldı ya da işlevsizleştirildi.
Üretemeyen köylü kente göçtü. Köyler ıssızlaştı.
+++
Hayvancılık yapanlar da tembeldi. Et bu yüzden pahalı idi. Halbuki
diğer ülkelerde et ucuzdu. Et ve Balık Kurumu kapatıldı, besicilere
destek kesildi, et ithalatı başladı, hayvancılığımız darbe yedi.
+++
Sanayici de milleti kazıklıyordu. "Buzdolapları su akıtıyor, çamaşır
makinelerinin pervanesi dönmüyor, araba diye teneke kutu satıyor-
lar" diye yerli üretim kötülendi. Yabancı ülkelerden ucuz ve kaliteli
sanayi ürünleri getirecektik.
Kötü üretim bahaneydi. O dönemde yabancı markalardan daha kaliteli
modeller üreten ASELSAN'ın cep telefonu üretimine bile engel olundu.
+++
Zonguldak'tan çıkardığımız kömürün pahalı olduğu gerekçesiyle Zon-
guldak işçilerini işten çıkarıp üretimi azaltacak, Güney Afrika'dan ucuz
kömür ithal edecektik. Diğer sektörlerde de aynı durum meydana ge-
lecek, eti, mercimeği, tütünü, buğdayı, pamuğu, akla gelebilecek her
şeyi, hatta samanı bile ithal edecektik.
guldak işçilerini işten çıkarıp üretimi azaltacak, Güney Afrika'dan ucuz
kömür ithal edecektik. Diğer sektörlerde de aynı durum meydana ge-
lecek, eti, mercimeği, tütünü, buğdayı, pamuğu, akla gelebilecek her
şeyi, hatta samanı bile ithal edecektik.
Yerli üretim böyle baltalandı. İşsizlik bu yüzden arttı.
+++
24 Ocak Kararları'na göre Türkiye ekonomisi dünya ekonomisi ile
bütünleşecekti. Gümrük duvarlarını kaldıracaktık. Bir mal dünyanın
başka bir yerinde daha ucuza üretiliyorsa o malı ithal edecektik.
O malı üreten üreticimize destek vermeyecek, ithal malla rekabet
etmesine yardımcı olmayacaktık. Üretici de rekabet edemeyince o
malı üretmekten vazgeçecekti. Böylece üreten değil, ithal edip tüketen
bir ülke haline gelecektik.
Peki hangi para ile o malları ithal edecektik? Tabii borç para ile.
"Al sana borç para" diyeceklerdi. Tabii yüksek faizle. Üreten bir
ülke olmaktan çıktığımız için ithalatımız ihracatımızdan fazla olacak,
daima açık verecektik. Bundan dolayı da aldığımız borcu ve faizini
ödeyecek dövizi bir türlü bulamayacak, borcu ve faizi ödemek
için yeniden borç almak zorunda kalacaktık.
Yeni aldığımız borçlar yetmezse devletin elindeki her şeyi yaban-
cılara satacaktık. Limanlarımız, fabrikalarımız, TEKEL'lerimiz,
PETKİM'lerimiz, bankalarımız, TELEKOM'larımız, her şeyimiz yavaş
ama emin adımlarla yabancıların eline geçecekti.
"Al sana borç para" diyeceklerdi. Tabii yüksek faizle. Üreten bir
ülke olmaktan çıktığımız için ithalatımız ihracatımızdan fazla olacak,
daima açık verecektik. Bundan dolayı da aldığımız borcu ve faizini
ödeyecek dövizi bir türlü bulamayacak, borcu ve faizi ödemek
için yeniden borç almak zorunda kalacaktık.
Yeni aldığımız borçlar yetmezse devletin elindeki her şeyi yaban-
cılara satacaktık. Limanlarımız, fabrikalarımız, TEKEL'lerimiz,
PETKİM'lerimiz, bankalarımız, TELEKOM'larımız, her şeyimiz yavaş
ama emin adımlarla yabancıların eline geçecekti.
+++
Borç ödemek için yurt dışından döviz çekmek amacıyla yüksek
faiz verecektik. Amerika'da %2 faizle 100 dolarını bir yılda ancak
102 dolar yapabilen sermaye sahipleri 122-123 dolar yapabilmek
için ülkemize doluşacak, bir de böyle sömürülecektik. (Yüksek
faiz verecektik. Amerika'da %2 faizle 100 dolarını bir yılda ancak
102 dolar yapabilen sermaye sahipleri 122-123 dolar yapabilmek
için ülkemize doluşacak, bir de böyle sömürülecektik. (Yüksek
faiz - düşük kur soygunu)
İktidar yandaşları da dış piyasadan düşük faizle aldıkları parayı
devlete yüksek faizle borç vererek vurgun vuracaklardı.
devlete yüksek faizle borç vererek vurgun vuracaklardı.
+++
KİT'ler (Kamu İktisadi Teşebbüsler) de sırtımızda kamburdu. Bunlar
zarar ediyordu. Buralarda bir işçinin yapacağı işi 5 işçi yapıyordu.
Milli işletmelerimizi yabancılara satmanın mazereti de böyle yaratıldı.
"Devlet ayakkabı mı yapar, kumaş mı satar, sigara ve alkol mü üretir"
dediler. Ne TEKEL kaldı satılmadık, ne Sümerbank.
Yerli Mallar Haftası ile Devlet Planlama Teşkilatı zaten çoktan sizlere
ömürdü. Atatürk'ün kurduğu milli ekonomi işte böyle çökertildi.
+++
İşte adına sıcak para dediğimiz borç paraya dayanan büyüme modeli
böyle uygulandı. Bu para yatırım yapıp iş sahası açmak için değil, pa-
radan para kazanma, vurgun yapma amacı ile geliyordu.
Yüksek faiz - düşük kur vurgunu hakkında geniş bilgi için bakınız:
Dövizde sabit kura geçilmez ise faiz indirimi istenen sonucu vermez
"DOLAR YASAKLANSIN" kampanyasının devamı olarak Vatan Partisi
seçimlerde "SICAK PARA DİKTASINA SON" belgisini öne sürdü:
Bakınız:
Sıcak paraya son, üretim ekonomisine geçiş
+++
Özal bize "İhracat odaklı ekonomi kuruyoruz. İhracatımız artacak,
kazandığımız para ile borçlarımızı ödeyeceğiz" demişti.
Ancak, bu palavra gerçekleşmediği gibi:
dolar vurguncusu kazandı, faiz vurguncusu kazandı, ithalatçı kazandı,
bunlarla iç içe olan tarikat sermayesi kazandı, ekonomimiz ise çöktü.
Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu, yapılan değişikliklerle
Korumama Kanunu haline getirildi. Korumaya ne gerek vardı?
Dolarlar marklar ülkeye serbestçe girip çıkabileceklerdi. (Madde 4)
Bakınız:
Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar
+++
Gelecek bölüm:
Artan ihracatımız niçin borç çuvalına yama olamadı
Enflasyon ve maliyet öcüleri
Mafyokrasi
+++
arşiv
12 Eylül döneminin sona erme süreci
+++