28 Şubat 2014 Cuma

Bekir Coşkun’a Fethullah darbesi

Sabahattin Önkibar yazdı (Aydınlık, 27 Şubat 2014):

Bekir Coşkun, Türk medyasının yiğitlerinden biridir. İnanç ve ilke adamıdır. Atatürk Alperenidir.

Dün, Cumhuriyet gazetesinden ayrıldığını duyurdu.

Gerekçe açıklamadı ama, CHP’nin Cemaat Partisi’ne dönüşmesinden rahatsız olduğu biliniyordu ki, zaman zaman bunu sütununda dillendirdi.

Muhtemeldir ki, Coşkun’a seçim süresince CHP’ye eleştiri yapması istenmedi ve Coşkun da buna itiraz edip ayrıldı.

AKP ile mücadele adına F tipi örgütle aynı potada erimek hiçbir şartta kabul edilemez ki, Bekir Coşkun’un itirazlarından biri sanıyorum buydu.”


İlhan Selçuk ve usta Cumhuriyet yazarlarının emeğiyle kurulan Cumhuriyet Vakfı’nın kontrolü, İkinci Cumhuriyetçilerin eline geçti. Zamanla Atatürkçü Cumhuriyet yazarları tasfiye edildi. Kalan Atatürkçü yazarların ne yapacağı merakla bekleniyor.

Aydınlık, 28 Şubat 2014
İlhan Selçuk’un ardından geçen üç buçuk yılda Cumhuriyet’ten Atatürkçüler adım adım tasfiye edildi.
Gazetede Atatürkçülük ve yakın tarih hakkında önemli çalışmaları bulunan Vakıf Başkan Yardımcısı Alev Coşkun tasfiye edilenler arasında.
Cumhuriyet Vakfı’na İlhan Selçuk tarafından alınan İnan Kıraç’ın, bu gidişe dayanamayarak istifa ettiği söyleniyor.
Vakfın dış dünya ile ilişkisini kurmak açısından Cumhuriyet’e Koç Vakfı’nı temsilen getirilen Nevzat Tüfekçioğlu’nun da istifa ettiği belirtiliyor.
Cumhuriyet Vakfı’nın kuruluşuna büyük katkı sağlayan Nadi ailesinin elinde bulunan hisseleri ve isim haklarını toplayarak İlhan Selçuk’a getiren ve isim haklarının Cumhuriyet Vakfı’na bağışlanmasını sağlayan Şevket Tokuş da Vakıf’tan tasfiye edildi.

********
6 Temmuz 2010 Vakıf Başkanlığı ve Üyeliği seçimi
Boşalmış olan bir üyeliğe Şükran Soner aday oldu.
İkinci Cumhuriyetçi Av. Akın Atalay ve Fethullah’a yakınlaşan Hikmet Çetinkaya, Soner’in karşısına başka bir aday çıkardılar. Silivri’de tutuklu olan Mustafa Balbay Soner’e oy verdi, Orhan Erinç vermedi. Şükran Soner seçimi kazandı.
Uzlaşma sonucunda Orhan Erinç Vakıf Başkanı seçildi.

********
2 Nisan 2013 Vakıf Üyeliği seçimi
Prof. Aydın Aybay’ın vefatı üzerine yapılan üye seçiminde Balbay’ın Silivri’den mektupla gönderdiği oy sayıldı, İnan Kıraç’ın yurt dışından mektupla gönderdiğioy sayılmadı. Yeni seçilen Önder Çelik ile beraber Akın Atalay, Hikmet Çetinkaya, İbrahim Yıldız ve Orhan Erinç’in oluşturduğu “İkinci Cumhuriyetçi ve Fethullahçı” gurup, bir oy farkla Vakıfta çoğunluğu ele geçirdi.

********
Ekim 2013 toplantısı
“Yenilikçi” diye adlandırılan Orhan Erinç, Hikmet Çetinkaya, Akın Atalay ve Cüneyt Arcayürek’ten oluşan 5 kişilik gurup, Alev Coşkun ve Şevket Tokuş’a oy vermediler.
Yasalara aykırı olan bu durumu CUMOK üyeleri Vakıflar Genel  Müdürlüğü’ne şikayet edince müfettiş raporu sonucunda her iki seçim de iptal edildi.

********
18 Şubat 2014 toplantısı
Atatürkçüler, tarafsız olması gereken başkana güvenmediklerini belirterek toplantıya katılmadılar. İstanbul Barosu’nda “Yetmez Ama Evet”çilerin adayı olan İkinci Cumhuriyetçi Av. Mustafa Kemal Güngör Yönetim Kurulu’na alındı.
Gazete 5 kişilik bu gerici gurup tarafından F Tipine hızlı bir biçimde yamanıyor.
********

27 Şubat 2014 Perşembe

KKTC'yi yok etme planı - 3

KKTC’yi bitirme adımı


Rum tarafının sızdırdığı haritaya göre KKTC, verimli topraklarının %66’sını kaybedecek. Rumlara verilecek olan 682 kilometrekare KKTC toprağı tamamen tarım arazisinden oluşuyor.

KKTC toprakları%21 azalarak 2,559 kilometrekareye düşecek. Bu toprak kaybı sonucunda KKTC, narenciye üretiminin %67’sini, patates üretiminin %75’ini, sebze üretiminin %50’sini ve hububat üretiminin %70’ini kaybedecek.

Bu kayıplar sonucunda, KKTC, tarımsal yıllık gelirinin %33’ü olan 41,5 milyon dolar gelir kaybına uğrayacak.

Gelir kaybı bu kadarla kalmıyor. Tarımsal ticaret, tarım ürünleri taşımacılığı ve bunlara bağlı faaliyetlerde doğacak kayıpla birlikte tarım sektörünün toplam kaybı 127 milyon dolara ulaşacak. Bu değer, KKTC gelirlerinin %12,2’sine eşit.

Ayrıca, Rumlara verilecek topraklar üzerindeki
160 adet imalathaneden dolayı 12 milyon dolar,
442 ticarethane ve 188 otel ve lokantadan dolayı 43 milyon dolar
gelir kaybı olacaktır.

Bunun sonucunda, tarımsal işyerleri ile birlikte toplam 1,350 işyeri kaybedilmiş olacak, nüfusun %15’ini teşkil eden 13.000 KKTC vatandaşı işsiz kalacaktır.

 ********


Emperyalizm Kıbrıs’a tam zamanında saldırdı.

E. Tuğg. Noyan Umruk 16 Şubat 2014 günlü “Tam Zamanı Yumuşak Karnımıza Vurmanın” başlıklı Aydınlık köşe yazısında zamanlamaya dikkat çekiyor. Böyle müzakereler için en uygun zaman karşı tarafın zayıf olduğu bir zamandır. %30’a varan devalüasyon, kapıya dayanan borç ödemeleri, zayıflatılmış, darmadağın edilmiş bir ordu ve donanma, yolsuzluk ve rüşvet soruşturmaları, paralel yapı ile başı dertte olan Tayyip Erdoğan’ın üzerine çullanmanın tam zamanı.


“Ver KKTC’yi, al desteği, kal bir süre daha iktidarda. Boru da cabası.”

********


Emekli Büyükelçi Onur Öymen, Girit adasındaki kayıpları hatırlattı  ve zamanlamaya dikkat çekti
Müzakerelerin zamanlamasına dikkat çeken Öymen, "Diplomaside kuraldır, böyle önemli müzakereler yapacaksanız bunu en güçlü olduğunuz zamanda yapacaksınız. Belli ki, bu kural şimdi sadece Rum-Yunan tarafı için geçerli. Diğer bir kural da taviz istediğiniz tarafı müzakerelerden önceki aşamada, ekonomik ve siyasi önlemler ve basın yoluyla yıpratacaksınız. Türkiye'ye yapılan da budur. Kredi notu düşürülüyor, Avrupa'dan soğuk rüzgarlar esiyor, ABD Başkanı ile görüşme kapıları uzun süredir kapalı. Bütün bunlardan sonra müzakereler başlar başlamaz Amerika'dan Türk hükümetine övgüler gelmesi anlamlı değil mi?" diye konuştu.
'Egemen eşitlik rafa kalktı'
Türk tarafının yıllardır savunduğu egemen eşitliği tavrından vazgeçtiğinin anlaşıldığını belirten Öymen, "Şimdi üzerinde mutabakata varılan ilke 'Tek devlet, tek vatandaşlık, tek egemenlik'. Türk tarafının böyle bir tavizi vermeyi kabul etmesi müzakerelerin nasıl sonuçlanabileceği konusunda fikir veriyor" ifadesini kullandı.
"Kofi Annan Planı Türk tarafı için acı bir reçeteydi" diyen Öymen şunları söyledi: "Annan Planı, AKP ve dış baskılarla KKTC'de referandumla kabul edilmişti. Daha da fazlasını alabileceğini düşünen Rumlar tarafından ise reddedildi. Şimdi Türk tarafı evvelce kabul ettiği bir plandan daha fazlasını elde edebilir mi? Rum tarafı kendisi açısından Kofi Annan Planı'ndan daha azını kabul edebilir mi?”
********
arşiv
KKTC’yi yok etme planı – 1     25 Şubat 2014
KKTC’yi yok etme planı – 2     26 Şubat 2014
********

Artık Türkiye'yi yönetemezler

Tayyip Bey "Benim sesim değil" diyemedi. "Böyle bir konuşma yapmadım" diyemedi. "Montaj" dedi.

Ve itiraf gibi bir açıklama yaptı: "Kriptolu telefonları da dinlemişler." Yani, "Montaj" dediği konuşmaları kriptolu telefondan yapmış olduğunu ağzından kaçırdı.

Aydınlık, 26 Şubat 2014

Arkasından, TÜBİTAK'da kriptolu telefonlarla ilgili 5 kişi görevden alındı. Bakan Fikri Işık, BİLGEM Başkanı Hasan Palaz'ın görevden alındığını açıkladı. "telefon görüşmesinin montaj olduğunu hissettim" dedi. "Ses kayıtları incelensin" talebini reddetti. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı bilimsel inceleme sonucu değil de, hisleri ile karar veriyor. Ortaçağ kafası.
Madem montaj, madem gerçek bir dinleme değil, neden TÜBİTAK personelini görevden alıyorsunuz?
Görevden aldıklarınızı "yandaş" diye sokmuştunuz. Şimdi sokacağınız yeni "yandaş"ların başınıza daha büyük dertler açabileceğinden kuşkulanmıyor musunuz?
Yarattığınız canavarın size de saldırmasına engel olamazsınız. Cemaat canavarını beslediniz, sizi soktu. Şimdi TÜBİTAK'a yeni soktuğunuz "yandaş" canavarlar da sokacak, sonsuz yetkiler verdiğiniz MİT de sokacak. Siz, MİT'e o kadar büyük yetkiler verdikten sonra kontrol altında tutabileceğinizi mi sanıyorsunuz?

video haber:

***********
Başbakan Erdoğan'ın kriptolu telefonunun dinlenmesi, Fethullahçı örgütlenmenin bir kumpasını daha gözler önüne serdi.MİLCEP K1 telefonunun yazılımında açıklar bırakarak dinleme yapılmasını sağlayan Fethullahçıların TÜBİTAK'a kumpasla sızdığı ortaya çıktı.
Emniyet ve yargıdaki Fethullahçı örgütlenmenin yürüttüğü kumpasının adı İstanbul Askeri Casusluk Operasyonu idi. Bu kumpas ile TÜBİTAK'ın bilgi güvenliğinden sorumlu müdür ve uzmanları hedef alındı. Bilgi Güvenliği Müdürü Yücel Çipli ve Kriptoloji Uzmanı Merdan Metin'in de aralarında olduğu dört TÜBİTAK çalışanı tutuklandı. Tarih 28 Ekim 2010'u gösteriyordu.

Çipli ve Metin, TÜBİTAK'ın devlet sırrı durumundaki "Milli Tank" ve "Milli Helikopter" gibi projelerini Yunanistan'a satmakla suçlandı. Ancak ne bir somut delil, ne de bir bağlantı ortaya konuldu. Bilgi Güvenliği Müdürü Çipli ve Uzman Metin, TÜBİTAK'tan atıldı.

Tutuklamaların ardından, TÜBİTAK Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü'nde görevli 20 civarında uzman daha tehdit edildi. "Sizi de onlar gibi tutuklarız" tehdidiyle uzmanlar istifa ettirildi. Kurumdan ayrılanların yerleri, Fethullahçılarla dolduruldu.

Yücel Çipli, Yargıtay 9'uncu Ceza Dairesi'nin onama kararıyla 15 yıl hapis cezası aldı.

Kumpasın amacı ise kriptolu telefonların dinlenmesi skandalıyla ortaya çıktı. Fethullahçı örgütlenme, Çipli ve Metin'in de aralarında olduğu personelin tasfiyesiyle TÜBİTAK'ta güvenlik açığı oluşmasını sağladı. Bu açıktan yararlanarak, milli kriptolu telefon MİLCEP K1'in yazılımına müdahale edildi. Türkiye'nin milli kriptolu telefonu dinlemeye uygun hale getirildi.

Kumpasçılar, TÜBİTAK görevlileri ve Denizci subayları "casusluk" ile suçlarken, asıl casusluk, TÜBİTAK'a sızan cemaatçiler aracılığıyla yapıldı.

Dinleme skandalı ise TÜBİTAK'a ve Deniz Kuvvetleri'ne "Askeri Casusluk" adıyla kurulan cemaat kumpasını net şekilde ortaya koydu. 43 kişinin hapis cezası aldığı Askeri Casusluk Davası'nda, ortaya çıkan bu kumpas, yeniden yargılanma delili olabilecek nitelikte.

***********

Emre Uslu, Taraf'ta yazdı:
O kayıtlar neden montaj olamaz


Erdoğan’ın “montaj” argümanı inandırıcı mı?

Öncelikle ahlaki açıdan hiç bir inandırıcılığı yok. Zira Başbakan’ın son dönemde söylediği hiçbir şey doğru çıkmıyor. “Kabataş’ta başörtülü kadını dövdüler”, “Savcı 22 kez yurtdışına çıktı”, “Böcekçi polisler kaçtı”, “Camide içki içtiler” gibi birçok açıklama yaptı hiçbiri doğru çıkmadı. Bu kadar gerçeğe aykırı beyanda bulunan bir başbakan kimseyi inandıramaz.

Olgulara bakacak olursak: Bilal Erdoğan zaten yolsuzluk soruşturması kapsamında dinlenmiş. Bu kapsamda savcıya ifade de verdi. Eğer Bilal Erdoğan savcıya ifade verdiyse mutlaka Erdoğan ile ilgili ses kayıtları olmalı. Bu nedenle Bilal Erdoğan’ın böylesi bir dinlemesinin olması “hayatın olağan akışına” uygun görünüyor.

Kayıt internete düştükten hemen sonra AKP çevreleri sosyal medyada hemen karşı kampanyalar başlattı. Önce Erdoğan’ın konuşmanın yapıldığı saatlerde TV’lerde canlı yayında olduğunu iddia ettiler. TV’lerin yayın akışına bakıldığında bu açıklamanın gerçek olmadığı hemen anlaşıldı.

Bu yalan tutmayınca, AKP milletvekili Cuma İçten dâhil olmak üzere birçok AKP trolü (Sümeyye Erdoğan AKP’li twitter takipçilerine trol diyor) Sümeyye Erdoğan’ın o gün Şeb-i Aruz törenleri için Konya’da olduğunu, dolayısıyla kasetlerde konuşulduğu gibi İstanbul’da olamayacağını iddia ettiler. Hatta törenden fotoğraflar bile paylaştılar. Paylaştıkları fotoğrafların 2012 yılına ait törenden fotoğraflar olduğu anlaşılınca ikinci yalanları da patladı.

Eğer o kasetler montajsa, AKP çevrelerini bu kadar panikleten ve bu kadar üst üste tutarsız yalanlar üretmeye zorlayan saik neydi? Neden 2012 yılına ait fotoğrafları bile 2013 yılına aitmiş gibi yaymaya çalıştılar?

Erdoğan “montaj” iddiasını ispatlamak için, kendilerinin de benzer montaj yapacağını söylüyor.

Buna gerek yok; eğer o kasetin montaj olduğundan eminse herhangi bir bağımsız uzmana müsaade etsin kasetin montaj olduğunu iki saat içinde ortaya çıkarır. İspatlamak çok kolay. Konuşmanın içeriğinde Tayyip Erdoğan oğluna “Sümeyye’yi gönderiyorum, abinle, amcanla, eniştenle konuş biraraya gelin evdekileri sıfırlayın” diyor.

Bilal Erdoğan’da “Hasan abi, Berat amcam beraber biraraya geldik”, “Bir kısmını Faruk’a verelim”, “Mehmet Gür ile ortak işe başladık ona vereceğiz” gibi cümleler kullanıyor.

Daha önemlisi saat 11:00 civarındaki konuşmadan “Sümeyye’nin İstanbul’a geldiğini”, saat 23:00 civarındaki konuşmadan da “Sümeyye’nin Bilal’in yanında olduğunu” öğreniyoruz.

Bu durumda yapılması gereken iş çok basit: Sümeyye Erdoğan’ın o saatlerde nerede olduğu baz istasyonlarından çıkarılabilir. Telefonda ismi geçen kişilerin cep telefonları sinyalleri ile konum bilgileri konuşmanın içeriği ile karşılaştırılır ve konuşmanın içeriği ile bulundukları konumun uyumlu olup olmadığına bakılır.

Örneğin Bilal Erdoğan’ın “Sümeyye geldi” dediği saatte Sümeyye’nin telefon sinyalindeki konum bilgisi ile konuşmanın içeriği örtüşüyorsa Bilal’in konuşma içeriği doğrudur. Örtüşmüyorsa yanlıştır.

Kasetler Erdoğan’ın iddia ettiği gibi “montajsa”, Bilal Erdoğan’ın “Sümeyye geldi” dediği saatte Sümeyye Erdoğan’ın orada olmadığı baz kayıtlardan kolayca ispatlanır.

Böylece Erdoğan’ın montaj kaset üretmesine gerek kalmaz. Erdoğan iddiasını ispatlamak için baz istasyonu kayıtlarını yayınlasın herkes görsün.

Sümeyye Erdoğan’ın Ankara’dan çıkış ve İstanbul’a gelişine ilişkin havaalanı ve mobese kameralarının kayıtlarına bakılarak da montaj iddiasının doğruluğu veya yanlışlığı ispatlanabilir.

Erdoğan çok iddialıysa buyursun kamera kayıtlarını koysun ortaya...

Eğer Erdoğan’ın iddia ettiği gibi kasetler montaj olsaydı, Erdoğan şimdiye kadar, bırakın Türkiye’yi, NASA’dan bile uzman getirtir, bu basit baz istasyonu karşılaştırmasını yapar, çoktan zaferini ilan ederdi. Bunu yapmıyorsa, kayıtlar “montaj” diye yolsuzluğun üstünü örtmeye çalışıyordur.


dremreuslu@gmail.com
twitter/emreuslu

***********
Operasyon var, evdeki paraları kaçırın 25 Şubat 2014



***********

26 Şubat 2014 Çarşamba

KKTC’yi yok etme planı – 2

Kıbrıs açılımını, yani KKTC’yi yok etme açılımını da Abdullah Gül başlattı. Futbol maçı bahanesi ile Erivan’a gidip Ermenistan açılımını başlatmış olduğu gibi. (6 Eylül 2008). Tahran’a giderken “Kürt meselesinde iyi şeyler olacak” deyip Kürt açılımını başlattığı gibi. (10 Mart 2009) “Savcı bulun, delillendirin, yargılayın” diyerek Ergenekon tertibini başlattığı gibi (17 Mayıs 2006 Danıştay saldırısından hemen sonra)...

Rafet Ballı yazdı. Aydınlık, 18 Şubat 2014:

“2013 Eylül ayı sonunda Gül ABD’ye gitti. BM toplantısı için. Kıbrıs Rum Kesimi Cumhurbaşkanı Anastasiadis ile görüştü. 1964’den beri ilk görüşme.”

“Gül BM Genel Kurulu’nda konuşurken Rumlar oturup dinlemiş. Halbuki her sene protesto edip çıkarlardı.”

“NTVMSNBC, Gül’ün Anastasiadis’e söylediklerini açıkladı: (27 Eylül 2013)
“Bu işleri zamana yaymayın, pozitif gündemle bakın, kararlı bir şekilde konuşun ve mesafe alın”

(Yani: “Kararlı olun, bastırın, KKTC’yi alın” diye akıl veriyor. Tercümesi bu.)

“Sonra BM (yani ABD) devreye girdi, gönülsüz Derviş Eroğlu susturuldu. Gül ve Erdoğan’ın zorlamasıyla çözüm peşrevleri tekrar başlatıldı.”

“Satış yaparken her zaman halka havuç verilirdi. Bu defa gaz verdiler. Güney Kıbrıs açıklarında bulunan trilyonluk rezervlerden çıkarılacak gazı Avrupa’ya taşıyacak borular Türkiye’den geçecekmiş. Kıbrıs’ı vermeye değmez mi? Al boruyu ve Kıbrıs’ı.”

“Ahmet Davutoğlu Kanal 7’de açıkladı. İskele Sancak Programı, 13 Şubat 2014. Sır tutamıyorlar. “5 aydır gizli diplomasi yürütülüyor”muş. Yani Gül – Anastasiadis görüşmesinden beri... “Gelinen aşama devrim niteliğinde” imiş. “Devrim” diyorlar. Kıbrıs’ta teslimat büyük anlaşılan.”

“Fakat boşuna. Devr-i iktidarlarının son mevsimindeler.”


 Müzakereler, İsrail – Kıbrıs Rum Kesimi askeri tatbikatı gölgesinde yapıldı.

Olay “van minıt” ile başladı. Tayyip Bey, Obama’nın “İsrail’e karşı çıkar gibi yap, Müslüman ülkeleri İran’ın yörüngesine girmekten kurtar, Ortadoğu’da lider ol” tavsiyesine uyayım derken hızını alamayıp “van minıt” deyiverince, üstüne bir de Mavi Marmara rezaleti eklenince, İsrail fırsat bu fırsattır deyip Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi’ne yanaşıverdi. Tayyip Bey, böylece, “Monşer diplomasisi de neymiş” yanılgısı üzerinden Batı ve Güney kanadımızda Türkiye karşıtı güçlü bir odak yaratmış oldu.

Türkiye, geleneksel olarak, Kıbrıs Rum Kesimi’nin KKTC münhasır sularında petrol aramasına karşı çıkıyordu. Hatta oraya Tayyip Bey “Piri Reis” gemisini göndererek bu bölgede hak sahibiolduğumuzu göstermek istiyordu. Ancak, gerek “van minıt” ve Mavi Marmara olayları ile İsrail’i karşımıza almamız, gerekse Ergenekon-Balyoz tertipleri ile Türk Donanmasının güçsüzleştirilmesi, bu bölgelerdeki iddiamızı sürdüremez hale gelmemiz sonucunu verdi.

Bu arada, İsrail karasularında büyük doğalgaz kaynakları bulundu. KKTC’ye ait bölgede de zengin kaynaklar bulunması olasılığı arttı. Ama Tayyip Bey’,i yüksek diplomasi dehası ve TSK düşmanlığı yüzünden artık oralarda hak iddia edemez hale gelmştik. İsrail ve Kıbrıs Rum Kesimi ortak tatbikatlar yaparak, Türkiye’ye “Artık buraları unut” diyorlardı.

Ama, bize ait bölgelerin de bulunduğu o yerlerden çıkarılacak olan petrol ve doğalgazı Avrupa’ya taşıyacak olan boru hatlarının Türkiye üzerinden geçirilebileceğini, yani bize bir kıtır atılabileceğini söylüyorlardı. Ancak, bir şartları vardı: KKTC’yi Rum Kesimi’ne, AB’ye vermeliydik.

“Ver KKTC’yi al boruyu” diyorlardı. “Münhasır Ekonomik Bölgede İşgalcinin Engellenmesi” adlı Rum – İsrail ortak deniz tatbikatı, tam da müzakerelerin olduğu günlere, 13-14 Şubat’a denk gelmişti. Ne tesadüf.

Bu tatbikat hangi işgalciyi engellemek için yapılıyordu? Açık açık söylüyorlardı. Avrupa Birliği toprağı olan Kıbrıs Adası’nın kuzeyini işgal etmiş olan TC ve KKTC’yi engellemek için yapılıyordu. İşgalci TC ve KKTC, Kıbrıs Adası’nın münhasır ekonomik bölgesindeki denizlerde hak iddia edemezdi. Etmeye kalkarsa Rum-İsrail ortak gücünü karşısında bulurdu. Tatbikatın senaryosu şöyle: Doğu Akdeniz’deki petrol sahalarına Türkiye’nin olası bir müdahalesinin engellenmesi.

Tatbikata 40’tan fazla İsrail savaş uçağı, İsrail donaması ve Rum donanması katıldı. Rumların 12.parselde kurduğu ve Türkiye’nin sert tepki gösterdiği “Afrodit” adlı Rum doğalgaz platformu TC saldırısına karşı korundu. “Bu denizler artık sizin değil”.

Ege adaları AKP döneminde Yunan işgali altına girdi. Şimdi Doğu Akdeniz’de hakkımız olan yerlere el kondu. AKP seçmeni beğendi mi şimdi bu durumu?

Türk askeri adadan çekilsin, Türkiye’nin garantörlüğü ortadan kaldırılsın. İşgal tamamen bitsin. Son amaçları bu.

Atlantik ötesinden Obama, Brüksel’den AB, Güneyimizden ise Rum -İsrail sopası gösteriliyor. AKP Hükümeti, deliğe süpürülmemek için, KKTC’nin satışı açılımını başlattı.

***********
Arşiv:
KKTC’yi yok etme planı – 1     25 Şubat 2014

***********

25 Şubat 2014 Salı

KKTC'yi yok etme planı - 1



“Amerika Tayyip’i sildi” söylentileri devam ederken, 6 ay aradan sonra Obama Tayyip Bey ile 19 Şubat Çarşamba günü telefonla görüştü. Konuşmada Obama Tayyip Bey’e “Türkiye dünyada liderlik yapabilir” dedi, İsrail ile ilişkilerin normalleşmesinin önemini belirtti ve Kıbrıs’ta müzakerelerin yeniden başlaması için oynadığı yapıcı rolden dolayı Tayyip Bey’e teşekkür etti.

Bu konuşma, Obama’nın “Haziran ayaklanması, Cemaat, Rüşvet ve Yolsuzluk olayı  karşısında zor durumdasın, KKTC’yi ver seni desteklemeye devam edelim” teklifini kabul ederek KKTC yetkililerini devreden çıkaran Tayyip Bey’e söz verilen desteğin açıklanması olarak değerlendiriliyor.

Tayyip Bey, “Kıbrıs sorununu artık çözelim” kılıfı altında KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nu tekrar masaya oturmaya zorladı. Hangi sorun? Sorun eskiden vardı. Rumlar Türkleri yok etmek için Faşist Akritas Planı çerçevesinde son saldırıya geçmişlerdi. 1974 Barış harekatı ile sorun çözüldü. O günden beri kan akmıyor, çatışma olmuyor. O bakımdan sorun yok.

Ama ABD, AB ve Kıbrıs Rum Yönetimi’nin KKTC’yi yok etme, Kıbrıs Türklerini Türkiye’den kopartarak Rum yönetimi altına sokma sorunları var. İşte Tayyip Bey’e bu sorunu çözme, Kıbrıs’ı Girit benzeri bir operasyonla “Türklerden arındırma sürecine sokma” görevi verildi.

KKTC, 2004 yılında Annan Planı ile yok edilmek istenmişti. AKP ve Kıbrıslı sahte solcuların işbirliği ile kandırılan KKTC halkı, hain plana evet demişti. Ancak bu planı yeterli bulmayan, Türklerin koşulsuz teslim olacağı günlerin hayalini gören Rum tarafı, planı kabul etmemişti.

İşte şimdi, Annan Planı’nı mumla aratacak satış planı için düğmeye basıldı. 15 Şubat 2014 günlü Aydınlık’taki “Karşılığı Kefendir” başlıklı köşe yazısında, E. Tuğamiral Türker Ertürk olayı şöyle değerlendirdi: “”Annan Planı ile verilen tavizlerin çok ötesine geçilmiştir. Bu bir ihanettir. Bu suçun tüm dünyada karşılığı bellidir. Müslüman dünyasındaki karşılığı ise kefendir.”


KKTC ve Rum Kesimi arasında 10 Şubat’ta yapılan ilk toplantıdan sonra BM Kıbrıs Özel Temsilcisi Buttenhaim’ın okuduğu ortak açıklamaya göre, Kıbrıs tek devlet altında birleşecek, KKTC’nin egemenliği ortadan kaldırılacak, ve bu şekilde oluşan Birleşik Kıbrıs, AB’ye üye sayılacak. Yani: KKTC toprağı, üzerindeki Türklerle birlikte AB’ye satılacak. Ne karşılığında? Tayyip Erdoğan’ın bir süre daha iktidarda kalması uğruna.

***********
Tayyip Erdoğan, KKTC Cumhurbaşkanı’nın görüşünü almadan ortak açıklama metnini kabul ederek KKTC yönetimini emrivaki karşısında bırakmıştı.

***********

KKTC Cumhurbaşkanı Eroğlu, ortak açıklama hakkında şöyle konuştu:

"ABD’nin devreye girmesi Doğu Akdeniz ve Ortadoğu'daki kendi menfaatleri içindir. Ortak metne 'Yüzde yüz bayıldım' diyemem. Mesela o metinde, "Hiçbir taraf diğeri üzerinde egemenlik ve otorite iddiasında bulunamaz" ifadesini görmek isterdim. Bu sağlansaydı, o zaman metin ortak açıklama metni olurdu"

"ABD'liler 2004'teki referandumda evet çıkması için 30 milyon dolar harcadı. 2004 yılında Annan Planı’na yüzde 65 evet çıkması Türkiye'nin eseridir. Annan Planı bizim lehimize olsaydı ben de "Evet" derdim. Ama ben, Kıbrıs Türk halkının menfaatine olmadığını düşünerek "Hayır" dedim.”

“Eğer yapacağım anlaşmayla KKTC halkını Rum devletinin altına girmeye ve yama yapmaya mahkum edecekse istemem.. Böyle bir anlaşmaya imza atarsam, önce ben sonra oy verenler lanetlenecektir"

***********



Operasyon var, evdeki paraları kaçırın

17 Şubat yolsuzluk ve rüşvet operasyonu sonrası internete sızdırılan ses kayıtlarına dün akşam 3 ses kaydı daha eklendi.

11 dakika süren ses kayıtlarını dinlemek için tıklayınız:

Dezz Deniz'in "HIRSIZ VAR" şarkısını dinlemek için tıklayınız: (Araya ufaktan Kürtçülük sokuşturmuş ama idare edin)

Aydınlık, 25 Şubat 2014

Bir sosyal paylaşım sitesinden paylaşılan ses kayıtlarının Tayyip Erdoğan ve Bilal Erdoğan'a ait olduğu iddia ediliyor. Görüşme tarihinin operasyonların başladığı 17 Aralık olduğu söyleniyor.


Recep Tayyip Erdoğan ile Bilal Erdoğan arasında geçtiği ileri sürülen ses kayıtlarında şunlar yer aldı:
17 Aralık 2013 tarihinde 08.02'de yapıldığı iddia edilen görüşmenin ses kaydı
(Birinci konuşma)
- Evde misin oğlum
- Evet babacığım
- Sabah şeyler operasyon yaptılar. Bu Ali Ağaoğlu, Reza Zerrab, işte bizim Erdoğan'ın oğlu, Zafer'in oğlu, Muammer'in oğlu filan, bunların şu an evlerinde arama yapıyorlar
- Bir daha söylesene babacığım
- Diyorum ki, Muammer Bey'in oğlu, Zafer'in oğlu, Erdoğan'ın oğlu, Ali Ağaoğlu,, Reza Zerrab gibi filan 18 kişi şu anda büyük yolsuzluk operasyonu şeyiyle evlerinde arama yapıyorlar filan falan
- Evet
- Tamam mı, şimdi diyorum ki, senin evinde ne var ne yok. Sen bunları bir çıkar. Tamam mı?
- Bende ne olabilir baba. Senin para var kasada.
- Onu diyorum işte. Ondan sonra ben şimdi gönderiyorum kardeşini (Sümeyye Erdoğan'ın kastedildiği iddia ediliyor). Tamam mı?
- Kimi gönderiyorsun?
- Kardeşini gönderiyorum diyorum.
- Hı tamam
- Ondan sonra aynı şekilde o bilgiler onda var tamam mı, abinle konuş
- Evet
- Onda... Onu şey yapalım, amcanla filan konuş, o da aynı şekilde çıkarsın. Eniştenle konuş. O da...
- Ne yapalım bunları baba? Nereye koyalım?
- Belirli yerlere, oralara şey yap işte (Arkadan Emine Erdoğan olduğu iddia edilen bir kadın sesi "Berat" diyor)
- Berat'ta da var
- Onu söylüyorum işte. Şimdi biraraya gelin. Amcanı da al, Ziya eniştende var mı yok mu bilmiyorum da, tamam mı. Burak ağabeyine de hemen şey yap. Tamam mı
- Tamam baba. Sümeyye yani çıkarıp Sümeyye bana nereye götüreceğimi mi söyleyecek
- Ya tamam. Hadi şey yap. Sizinkileri düşünün aranızda eniştenle filan
- Ne yapalım diye
- Evet evet, hemen irtibat kuralım saat 10'a kadar. Çünkü....
- Tamam baba
- Tamam mı?
- İrtibatta kalın
- Tamam babacım

17 Aralık 2013 tarihinde saat 11.17'de yapıldığı görüşmenin ses kaydı
(İkinci konuşma)
- Baba Hasan ağabey ile filan biraraya geldik. Abim Berat, amcam beraber, bir şeyler düşünüyoruz. Bu arada bir fikir daha geldi Berat'a. Bir kısmını diyor Faruk'a (Kalyoncu) diğer işle ilgili hemen vereyim diyor. Öbür paraları işlediği gibi işlesin zaten konuşmuşsunuz önceden. Onu yapalım mı? Ciddi bir miktarı o şekilde halledebiliriz.
- Olabilir
- Tamam. Öbür bir kısmını da Mehmet Gür ile ortak işe başladığımız için, bir kısmını al sende dursun. Projeler geldikçe oradan kullanırsın diye verelim mi diyoruz. Böylelikle azaltıp geri kalanı da başka bir yere taşıyacağız.
- Tamam işte onları şey yapın da
- Tamam
- Sümeyye geldi mi?
- Sümeyye eve gelmiş. Şimdi buraya gelecek, yanımıza gelecek. Tamam babacım. Hallediyoruz bugün inşallah. Başka bir şey var mı?
- Şey yapmanızda fayda var. (Parayı kastettiği ileri sürülüyor) Tamamiyle sıfırlamanızda fayda var
- Evet tamamiyle sıfırlayacağız inşallah
17 Aralık 2013 tarihinde saat 15.39'da yapıldığı iddia edilen görüşmenin ses kaydı
- Sana diğer verdiği görevler tamam mı
- İşte akşam bitirmiş oluyoruz. Bir kısmını hallettik. Berat ile ilgili olan kısmını hallettik. Şimdi Mehmet Gür ile ilgili olan kısmı herhalde önce halledeceğiz. Geri kalan kısmını da artık karanlık olunca halledeceğiz
- ....
- İnşallah
- Sümeyye ne yaptı?
- Sümeyye de işte onları çıkardı getirdi filan, konuştuk filan
- Her iki tarafı da halletti mi?
- Verdi herhalde babacağım, ikisini de boşalttım dedi
- Her iki tarafı
- Evet. İkisini de boşalttım dedi ama iki taraf derken onu diyorsun değil mi?
- Neyse tamam
- Siz kaçta geliyorsunuz
- On ikiyi filan bulur
- Yolunuz açık olsun
- Telefonlarla konuşmayın

17 Aralık 2013 tarihinde 23.15'te yapıldığı iddia edilen görüşmenin ses kaydı
(Üçüncü konuşma)
- Şimdi babacım şey için aradım. Büyük ölçüde şey yaptık. Siz mi aradınız babacığım şimdi beni
- Yo ben aramadım sen aradın
- Gizli numaradan arandım
- Büyük ölçüde derken sıfırladınız mı yoksa
- Sıfırlamadık henüz babacığım. Şöyle ki, bi 30 milyon Avro gibi bir miktar daha var. Şey yapamadık, eritemedik henüz. Bu şey geldi aklına Berat'ın. Ahmet Çalık'ın alacağı ekstra bir 25 milyon dolar kalmış. Onu oraya verip o para gelince onu şey yaparız diyorlar, üstüyle de Şehrizar'dan daire alabiliriz diyor. Sen nasıl bakarsın baba?
- ....
- Hı Babacığım
- Sümeyye yanında mı?
- Yanımda, çağırayım mı?
- Yok ses karıştı da onun için dedim
- Hıı, yani 25 milyon dolar Çalık'a aktarıp, geri kalan kısımla da Şehrizar'dan daire alabilir
- Neyse şey yaparız, hallederiz
- Öyle mi yapalım
- Tamam yapın
- Tamamen sıfır kalsın mı baba? Yoksa senin elinde biraz para kalsın mı?
- Kalsın. Olmaz zaten oğlum. Şeye öbür tarafa, Mehmet'le şey yapsaydınız, onu da oraya aktarsaydınız
- He onlara verdik tamam, 20 (milyon olduğu ileri sürülüyor) dolar verdik
- He onlara verdik tamam. 20 dolar verdik
- Allah Allah. Ya aktarsaydınız sonra şey yapardınız
- Ya ne bileyim. Şimdi bu kadar verebildik baba. Zaten zor yer kaplıyor. Falan başka bir kısmını başka bir yere koyuyoruz. Bir kısmını bizim şeye verdik. İşte Tunç ağabeye verdik. Ondan sonra...
- Tunç'a tamamını aktardın mı?
- Nereye baba?
- Tunç'a diyorum tamamını aktardın mı?
- Ya sormuşlar. 10 milyon Avro alabiliriz demişler herhalde
- Neyse Neyse bu kadar şeyleri konuşma şeyde. Böyle de olsa konuşma
- Tamam biz hallediyoruz o zaman
- Halledin şimdi tabi ben bu akşam ben gelemiyorum. Ankara'da kalacağım
- Tamam biz hallediyoruz sen merak etme
18 Aralık 2013 tarihinde 10.58'de yapıldığı iddia edilen görüşme
- Bir arayayım dedim. Bir şey var mı yok mu diye.
- Yani herhangi bir şey yok. Verdiğin işleri bitirdik Allah'ın izniyle
- Tamamen sıfırlandı mı?
- Tamamen. Yani sıfırlandı derken, nasıl diyeyim. İşte bende bir, Samandıra ve Maltepe'nin paraları vardı. 730 bin dolar ve 300 bin lira. Onları da şey yapacağım. Bizim Faik Işık'a borcumuz vardı. Bir milyon lira, ona vereceğim, üstünü de akademiye aktar diyeceğim
- Şey konuşma. Açık açık konuşma
- Konuşmayayım mı?
- Konuşma, tamam mı
- Tamam babacığım
- Yani şeyi Samandıra vs. nerenin olursa olsun üzerinde tutma, yerine gönder. Niye üzerinde tutuyorsun
- Tamam babacığım, ama güncel olarak herhalde takip altındayız, güncel olarak takip edildiğimi düşünüyorum
- Biz sana ne diyoruz, ta baştan beri sana
- Ama işte koruma ekibi mi yapıyor. Kim takip ediyor bizi?
- Oğlum dinleniyorsunuz
- Ama görüntülü de takip ediyorlarmış
- Doğrudur. Şimdi işte İstanbul'da Emniyette bazı şeyler şu anda yaptık
Başbakanlık'tan ses kaydı açıklaması

Başbakan Tayyip Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan arasında geçtiği iddia edilen ses kayıtlarıyla ilgili Başbakanlık şu açıklamayı yaptı;
İnternet aracılığıyla servis edilen ahlaksızca ses kayıtları..
Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile oğlu arasında bir telefon görüşmesi olduğu iddiası eşliğinde, bu akşam internet aracılığıyla servis edilmiş olan ses kayıtları, ahlaksızca bir montaj ürünü olup tümüyle gerçek dışıdır.
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nı hedef alan bu kirli tezgâhı kuranlardan hukuk içinde hesap sorulacaktır.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.


***********