17 Nisan 2014 Perşembe

Ekonomik kriz beklentisi yanılgısı

Gerek CHP gerekse İP cephesinde birçok önemli şahsiyet, önümüzdeki aylarda bir ekonomik kriz beklentisi ve buna bağlı olarak AKP Hükümetinin sarsılması hatta çökmesi beklentisi içine girmişlerdir.

Bu beklentinin nedenleri şunlardır:

Önümüzdeki 1 yıl içinde 107 milyar dolar dış borç ödememiz var.
Uzun vadeden kısa vadeye geçen 50 milyar dolarlık borç ile birlikte, ödememiz gereken tutar 157 milyar dolara çıkıyor.
67 milyar dolar cari açıkla birlikte bu tutar 220 milyar doları geçiyor.
Yani ayda ortalama 18 milyar dolar taze para bulmamız gerekiyor.

T.C. Merkez Bankası’nın “Döviz rezervimiz 100 milyar doları geçti” demesi, AKP döneminde rezerv/borç oranının kötüleştiğini gözden saklama amaçlı.

AKP 2002 yılında iktidara geldiğinde döviz rezervimiz 28,3 milyar dolardı. Borcumuz ise kısa vadeli dış borç ödemesi 16,4 ve cari açık 0,6 olmak üzere toplam 17 milyar dolardı. Rezerv/borç oranı 28,3 / 17 = 1.66 idi. Yani, her 1 dolarlık borca karşılık Merkez Bankasında 1,66 dolar rezerv döviz vardı.

Bu yılın Ocak ayında ise, 107 milyar dolar dış borç, 46,8 milyar dolar cari açık olmak üzere toplam 153.8 milyar dolar kısa vadeli borç ödemesine karşı 125 milyar dolar rezerv döviz var. Oran 125 / 153,8 = 0,81. Yani her 1 dolarlık borcumuza karşı Merkez Bankasında 0,81 dolar rezerv döviz var. Halbuki 2002 yılında 1,66 dolar vardı. Borcumuza göre rezervimiz yarı yarıya azalmış. Kısa vadede ödememiz gereken borcun altına inmiş.

Ayrıntlılı bilgi için bakınız:
Bundan başka, 12 yıllık AKP döneminde dış borcumuz üç katından fazla artmış, iç ve dış borç toplamı 700 milyar doları aşmıştır.
İç borcun çok büyük kısmı dış borçtur. AKP’ye yakın işadamları, yurt dışından aldıkları borcu daha yüksek faizle devlete veriyorlar. İç borç gibi görünen bu borçlar aslında dış borçtur. Yani Tayyip Erdoğan’ın yakındığı “Faiz Lobisi” bizzat AKP iktidarıdır. 
Bu konuda ayrıntılı bilgi için bakınız:
Faiz Lobisinin İçyüzü

Bundan başka, ABD Merkez Bankası (US Federal Reserve, kısaca FED), geçen sene açıkladığı “varlık alımlarını kısma” politikasını yürürlüğe koymaya başlamıştır. Tercümesi: FED daha az dolar basacak, daha az tahvil ve hisse senedi alacak, yani piyasaya sürülen dolar miktarı azalacak.

Bu da, bizim gibi özelleştirmeler ve gümrük vergilerinin azaltılması yoluyla üretimleri baltalanarak eskiden kendi ürettikleri malları şimdi dışardan almak zorunda bırakılan, bu yüzden dövize muhtaç hale getirilmiş ülkelerin döviz bulmasında zorluklar doğuracaktır. (Emperyalizmin kısa tarifi işte budur)

İşte yukarda saydığımız
a) Dış borcun artması
b) Döviz rezervinin dış borcu karşılama oranının azalması
c) Uluslararası piyasadan sıcak döviz tedarikinin zorlaşacağı
olguları, ülkemizde ekonomik kriz ve buna bağlı olarak hükümetin sarsılması, hatta çökmesi beklentisi doğurmaktadır.

Normal şartlar altında, bu durumdaki her emperyalizme bağımlı ülke iktidarının sarsılması kaçınılmazdır. Ne var ki, Türkiye normal şartlar altında bir ülke değildir.

ABD, bölgede etkinliğini sürdürmeyi İsrail ve Türkiye’yi kullanarak başarabilmektedir. İsrail, ABD’nin stratejik müttefikidir. Ama Türkiye tekrar Atatürkçü, bağımsızlıkçı politikalara geri dönme potansiyeline sahip bir ülkedir. Onun için ABD, Türkiye’ye güvenmemektedir.

ABD bu sorunun kökten çözümü için Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) yapmıştır. ABD Senatosu tarafından da kabul edilerek yasalaştırılmış olan bu projeye göre, bölgede ABD yardımı ile kurulacak ve varlığını devam ettirebilmek için ABD yardımına muhtaç olduğundan körü körüne, kölece ABD’ye bağlı olacak kukla bir devlet kurulacaktır. Bu devlet, Türkiye, İran, Irak ve Suriye’den koparılacak topraklar üzerinde kurulacak olan Büyük Kürdistan’dır. Sadece bu 4 devletin değil, bölgedeki bütün Müslüman devletlerin sınırları değişecektir. Öngörülen sınır değişiklikleri, ABD ordusunun dergisinde yayımlanan haritada açıkça gösterilmiştir. Bakınız:
BOP haritasının İngilizce aslı
Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) haritası
ABD ordusunun Türkiye’yi bölen haritaları


Sadece sınırlar değil, rejimler de değişecektir. Sınırların değişmesini kabul edecek bu rejimler “Ilımlı İslam” yani “ABD’ye Uyumlu İslam” olarak adlandırılmıştır.
ABD, Ilımlı İslam programını yani ABD ile uyum halinde sınırların değişmesi programını kabul eden Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’ü keşfederek Türkiye’nin başına 2002 yılında bir darbe ile geçirmiştir. Bakınız:
2002 darbesi
Türk Milleti değil Yahudi lobisi seçti

Türkiye’nin bölünmesine karşı çıkamaması için Türk Ordusu Ergenekon tertipleri ile sindirilecek, bu suretle bölünmeyi engelleyemeyen Türk Ordusu saygınlığını tamamen kaybedecek ve Güneydoğu’sunu kaybeden Türkiye’nin tekrar Atatürk’ün bağımsızlıkçı politikalarına dönmesi sonsuza kadar engellenmiş olacaktı.

Tayyip Erdoğan, işte bu BOP’un Eşbaşkanı olduğunu mikrofonlar ve kameralar önünde defalarca itiraf etmiştir. Yazının sonunda okuma parçası olarak veriyorum. (“Başka bir devletin projesinde görev almak suçtur” başlıklı yazı)

Abdullah Gül de, BOP içinde ABD ile birlikte hareket ettiklerini defalarca itiraf etmiştir. (“Gül – Powell Gizli Hizmet Sözleşmesi” başlıklı yazı)
Ayrıca bakınız:
Abdullah Gül – Powell gizli anlaşmasının maddeleri
“Vatana ihanet” suçu vesikaya bağlanmıştır


********
Ancak “ABD’ye Uyumlu İslam”, yani AKP iktidarı bu projeyi gerçekleştirebilir. Ne CHP, ne MHP, ne de uygulanabilir olmadığı görülen Gül-Gülen-Kılıçdaroğlu seçeneği bu görev için uygun değildir. Zaten ABD bu gerçeği bildiği için Büyük Ortadoğu Projesi’ni Ilımlı İslam temelinde şekillendirmiştir.

Kılıçdaroğlu’nun “Avrupa Özerklik Şartı” ve “Öcalan’la Müzakere, Açılım” gibi konularda hatta AKP’den daha hevesli görünmesi, AKP’nin önünü açmak içindir sadece. İktidara gelse bölünmeyi tabanına kabul ettiremez. Bunu bildiği için seçimlerde güçbirliğine yan çiziyor ki, AKP ülkeyi bölme görevine devam edebilsin. Devlet Bahçeli de bu konuda Kılıçdaroğlu ile aynı konumdadır.

Bu yüzden, ABD, gerekirse kendi halkının boğazından kesip, AKP Hükümeti’ne sıcak döviz sağlayacaktır. Gerek normal kanallarla, gerekse el altından, o da olmazsa İran’a altınla ödeme – Rıza Zerrab olayında olduğu gibi yasadışı yollara göz yumarak.

Bu yüzden, AKP iktidarının bir ekonomik kriz ile sarsılacağı, yıkılacağı beklentileri gerçekçi değildir.

********
Bu görüşümü destekleyen bir söyleşi, Recep Erçin’in ekonomist Arda Tunca ile söyleşisi, bugünkü Aydınlık’ta yayımlandı.

Batılı kuruluşlar Türkiye ekonomisi hakkında olumsuz raporlar verir, kredi notumuzu düşürür, ABD bankası Morgan Stanley yatırımcılara “Türkiye’deki hisselerinizi azaltın” önerisi yaparken, “Borsa İstanbul 100” endeksi 63 bin puandan 74 bin puana yükselmiş ve döviz kurları düşmüştür.

Arda Tunca, buna bir anlam veremediğini söylüyor. Bu durumun “Net Hata Noksan” kaleminin son 2 ayda 4.4 milyar dolar fazla vermesi (yani ülkeye kaynağı belli olmayan 4.4 milyar dolar girmiş olması) durumuna benzetiyor.

Arda Tunca şöyle diyor: “Bu ortamda borsadaki yükselişe bir anlam veremiyorum. Dışardan öyle çok bir kaynak gelmedi. İçeride (yani borsada çalışan) arkadaşlarıma soruyorum, onlar da bir anlam veremiyorlar. Acaba borsadaki durum da Net Hata Noksan kalemindeki gibi bir şey mi? Çünkü bunu açıklayan reel hiçbir durum yok.”

Ekonomide anlamsız şey olmaz. İşin içinde sihir ve büyü de yoktur, mucize de. Hem kaynağı belirsiz para girişi, hem de borsanın açıklanamaz yükselişi ABD’nin gizlice yaptığı destekten kaynaklanmaktadır.

Bu destek, Türkiye’nin bölünüp Kürdistan’ın ayrılmasına kadar devam edecektir. Ondan sonra ABD tahsilata başlayacaktır. Fil gelecek yerden civciv esirgemek olmaz.

********
arşiv:
Başka bir devletin projesinde görev almak suçtur.
++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++

Ali Serdar Bolat 31 Ağustos 2010

T.C. Başbakanlık koltuğunu işgal eden Tayyip Erdoğan, Ortadoğu'yu işgal eden ABD'nin kendisine verdiği "BOP'un alt biriminde Eşbaşkanlık" görevini kabul etmiştir.
Böylece yabancı bir devletin emir komuta zinciri içinde, alt birimde görev almıştır.

Türkiye Cumhuriyeti'nin hiçbir yöneticisi ve memuru başka bir devletin projesinde görev alamaz.
Bu, yasadışıdır ve suçtur.

Tayyip Erdoğan, BOP içinde görev aldığını 34 ayrı yerde mikrofonlar ve kameralar karşısında itiraf etmişti.
İşte onlardan üçü:

KANAL D / TEKE TEK (16 Şubat 2004)
"Ben özellikle Diyarbakır'a çok farklı bakıyorum. Ben istiyorum ki, hani şu anda Amerika'nın da 'Büyük Ortadoğu Projesi' var ya 'Genişletilmiş Ortadoğu', yani bu proje içerisinde Diyarbakır bir yıldız olabilir, bir merkez olabilir. Bunu başarmamız lazım".

İSTANBUL BAYRAMPAŞA AKP İLÇE KONGRESİ (4 Mart 2006)
"Türkiye'nin Ortadoğu'da bir görevi var. Nedir o görev? Biz, Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi'nin Eşbaşkanlarından bir tanesiyiz. Bu görevi yapıyoruz biz.".

Meclis Gurubunda konuşma: (18 Ocak 2009)
"T.C. Başbakanı Büyük Ortadoğu Projesi'nde görevlidir, oradan çekilsin diyorlar. BOP'un amaçları bellidir. Ve burada Türkiye'ye de bir görev verildi ve biz bu görevi üstlendik"


2007'de AKP kapatma davası İddianamesi'nde BOP Eşbaşkanlığı suçlama konusu yapılınca altında Tayyip Erdoğan'ın imzası olan savunmada Tayyip Bey'in BOP Eşbaşkanı olmadığı yazılarak gerçekler gizlendi.

Daha sonra Meclis çatısı altında Nazım Ekren de Tayyip Bey'in BOP Eşbaşkanı olmadığını söyledi. Yalan rüzgarı. Dizi film gibi...

Ancak AKP kapatılmayıp kendisini emniyette hissedince, 2009'de bu defa Meclis çatısı altında BOP Eşbaşkanı olduğunu tekrar itiraf etti.

Şimdi de kameralar karşısında "BOP Eşbaşkanı olduğumu ispat edemezlerse alçaktırlar, namussuzdurlar" diyor.

İşte kendi konuşmaları ile ispat ettik. Ne olacak şimdi?
Bu Başbakan'ın yaptığı Anayasa'ya hala evet diyecek misiniz?

Tayyip Bey "Diyarbakır bir merkez olabilir, bunu başarmamız lazım" diyordu.Haritada Diyarbakır'ın nerenin merkezi olduğu gösterilmiş.
Kendi ülkesinin bölünmesini öngören Amerikan projesinin Eşbaşkanı olan bir Başbakan gayrimeşrudur, gayrimillidir.
Türkiye'yi bölmekle görevlendirilen bir kişi, Türkiye'nin Başbakanı olamaz.

********
Arşiv:

Gül - Powell Gizli Hizmet Sözleşmesi
+++++++++++++++++++++++++++++++

Ali Serdar Bolat 31 Ağustos 2010

Dışişleri Bakanlığı, Gül'ün, Dışişleri Bakanı iken, ABD Dışişleri Bakanı Powell ile bir gizli anlaşma yapmadığını, bu gibi haberlerin "asılsız" olduğunu iddia etti. (Aralık 2007)

Yapılan açıklamada "2003 Nisan ayında Gül ile Powell savaş sonrası Irak'a insani yardım ve oradaki Türk şirketleri ile ilgili olarak görüştü, söz konusu görüşmede hiçbir gizli anlaşma yapılmamıştır" denildi.

++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++

Tayyip Erdoğan defalarca "BOP Eşbaşkanıyım" diye övündükten sonra sıkışınca "değilim" demişti.
Abdullah Gül de aynı. Önce gizli anlaşma yaptığını övünerek açıklıyor, sıkışınca inkar ediyor.
Bunların hepsi aynı kumaştan dokunmuş.
İşte Gül'ün gizli anlaşma itirafları:

++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++

24 Mayıs 2003, Vatan gazetesi, Abdullah Gül - Sedat Sertoğlu söyleşisi.
Gül, Sertoğlu'na aynen şöyle diyor: (Gazete kupürü ekte)


"Şimdi senin oturduğun koltukta (eliyle koltuğa vurdu) ABD Dışişleri Bakanı Powell oturuyordu. Onunla 2 sayfalık 9 maddelik bir plan üzerinde anlaştık. Ama ben her yaptığımı kalkıp açıklayamam ki... Powell Suriye'ye giderken de benimle konuştu. Gizli olan bir sürü görüşme var.
....
Irak'ta yaşananlar bölge liderlerine örnek olsun. Halklarına tam özgürlük vermedikçe sistemlerinin yürümesi mümkün değil. Ortadoğu'da tüm rejimler değişecek."

Gül, BOP Eşbaşkanı Tayyip Bey ile aynı ifadeleri kullanıyor, Irak'ı örnek gösterip Ortadoğu ülkelerini ABD adına tehdit ediyor.

++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++

Gül, 17 Temmuz 2003 günü, Filistin Dışişleri Bakanı Nebil Şaat ile görüşmesinde, gizli anlaşmayı bir kere daha itiraf etmişti:
"Tezkerenin reddinden sonra Powell'ın Türkiye'ye yaptığı ziyarette bölgede yapılması gerekenleri beraber kararlaştırdık."

+++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++

14 Mart 2006 tarihinde Gül, Radikal Gazetesi'ne konuşuyor:
"BOP içinde ABD ile birlikte hareket ediyoruz.
Büyük Ortadoğu Projesi, Türkiye'nin dış politika ilkelerine uygun, ABD ile ortak hareket ediyoruz. Amacımız İslam ülkelerine özgürlük ve demokrasi getirmek."
Evelallah Irak'a özgürlük ve demokrasi getiriverdiler. Sıra diğer Müslüman ülkelerde...

++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++

2 Temmuz 2007, Milliyet Gazetesi:
Abdullah Gül:
"ABD ile gizli anlaşma olduğu iftiradır, yalandır. Aslı yoktur. ABD ile bir anlaşma olursa devletin zabıtlarında olur."

+++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++

İşte asıl sorun da budur.
Tayyip ve Gül ikilisinin hiçbir uluslararası görüşmesi devletin zabıtlarında yoktur.
Bu ikili, devlet anlayışı ile bağdaşmayan uğursuz bir uygulamayı yıllardır inatla sürdürüyorlar.
Her ciddi devlette, bakanlar, başbakanlar, devlet başkanları, yabancı devletlerle yaptıkları görüşmelerde yeminli tercüman kullanırlar ve bu görüşmeler devlet zabıtlarına geçer.
Yabancı ülkelerde yapılan toplantılara da o ülkedeki büyükelçi veya bir elçilik görevlisi mutlaka katılır.
İlk AKP hükümeti kurulana kadar, ülkemizde de bu böyle uygulanagelmiş idi.
Ancak Tayyip - Gül ikilisi hükümeti kurar kurmaz bu kuralı bozdular.
Yeminli tercüman çoğu zaman kullanılmıyor, konuşmalar kayıt altına alınlıyor, devlet kayıtlarına geçmiyor.
Görüşmelere katılması teamül haline gelen makam sahipleri görüşmelere alınmıyor
Hatırladığım iki örnek: Yunanistan'daki toplantıya girmeye hazırlanan büyükelçimiz yaka paça toplantı salonundan çıkarıldı, 2007'de Buş ile yapılan toplantıya Genelkurmay temsilcisi alınmadı

Evet, Gül haklı.
Powell ile yapılan şey, gizli anlaşma değildir.
Çünkü gizli bile olsa, eğer anlaşma ise, devletin kayıtlarına geçmesi lazımdı.
Ancak kayıtlara geçmemiş, sadece Tayyip Bey ile bir iki bakanın bilgisi dahilinde kalmıştır.
Gül'ün yapmış olduğu şey, özel hizmet sözleşmesidir. Gül, ABD'nin Dışişleri Bakanlığı ile özel hizmet sözleşmesi akdetmiştir.
Sözleşmeli ABD personeli konumuna düşmüştür.

Ama hazin olan şey şu ki, bu özel hizmet sözleşmenin maddelerini T.C. Hükümeti uygulamaktadır.
Bu da Yüce divanlık bir suçtur.
Artık Tayyip ve Gül gibi ABD görevlilerinden kurtulmak Türkiye için bir güvenlik sorunu haline gelmiştir.

+++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++

Gül - Powell gizli sözleşmesinin maddeleri

Doğu Perinçek 13 Temmuz 2003 günü yaptığı basın toplantısında sözleşme maddelerini açıklamıştı.
Geçen 7 yıl içinde bu maddeler birer birer uygulamaya konuldu, konulmaya devam ediliyor

İşte o maddeler:
1
Türk askeri Irak'ın kuzeyinden çekilecek, sınır harekatlarına son verilecek.
PKK'ya askeri harekat için ABD'den izin alınacak.
2
TSK, PKK'ya karşı ABD'den habersiz ve izinsiz harekat yaparsa ABD hükümeti Kürt halkına karşı şiddet uygulandığı ve soykırım uygulandığı çerçevesi içinde uyarıda bulunma hakkını kullanabilecektir.
3
Türkiye ABD'nin İran ve diğer Ortadoğu ülkelerine karşı uygulayacağı harekatlara üs ve taşıma kolaylığı sağlayacak, asker verecektir.
4
Türk Ordusu'nun asker sayısı ve silah kuvveti, ABD'nin uygun bulduğu sayı ve kabiliyete indirilecektir.
5
Irak'ın kuzeyinde kurulmuş olan Kürdistan, resmen ilan edildikten sonra Türkiye tarafından tanınacaktır.
Türk devletinin bu oluşumu savaş nedeni sayan kararları kaldırılacaktır.
6
PKK - KADEK elamanlarına geniş kapsamlı af çıkarılacaktır
7
Güneydoğu bölgelerine özerklik verilecek ve federasyona geçilecektir
8
Kıbrıs'ta Denktaş devre dışı bırakılacak, Annan Planı küçük değişikliklerle uygulanacak ve Ege'de Yunanistan'ın taleplerine esnek tavır alınacaktır.
9
Ermenistan'a yönelik kısıtlamalar kaldırılacak, Ermenistan ile ilişkiler normalleştirilecektir.

İcraat:

Anlaşmaya uymamakta direnen Türk askerinin başına çuval geçirildi.
Türk askeri Kuzey Irak'tan çekildi
PKK'ya karşı mücadele eden komutanlar hapse atılıyor.
Barzani devletine "Kürdistan" denilerek, toplantıda Irak bayrağı asılmayarak tanıma yolunda adım atıldı.
Kıbrıs, Ermenistan, Güneydoğu'da özerklik, sınır polisi vs... olaylarını biliyorsunuz.

+++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder