31 Ağustos 2013 Cumartesi

Suriye'ye saldırı konusunda ilgili ülkelerin konumları

Tayyip Bey ve Davutoğlu çok kötü durumdalar.
Müdahale olsa bile "sınırlı" olacak. Yani bombardımanla yetinecekler. Obama böyle buyurdu.

Ürdün:
"Suriye'ye karşı bir operasyonda topraklarımı kullandırmam."
(Büyük çaplı saldırıyı kastediyor. Küçük terör guruplarının sınırlarından girip çıkmasına pek ses çıkarmıyor.)

Irak:
Başbakan Maliki: "Suriye'ye askeri müdahaleye kesinikle karşıyız."

Mısır:
Dışişleri Bakanlığı saldırıya karşı çıktı. Mursi'nin devrilmesine önderlik eden Temerrüd hareketi, Suriye'ye saldırı durumunda Süveyş Kanalı'nın ABD gemilerine kapatılmasını önerdi.

Lübnan:
"Müdahaleye karşıyız."

Lübnan Hizbullahı:
"Suriye'ye yapılacak her saldırının karşılığını veririz."

İran:
Devrim Muhafızları Komutanı Caferi: "ABD Suriye'ye saldırırsa tarihinin en utanç verici yenilgisini tadacaktır."

Avusturya:
Başbakan Werner Faymann: "Almanya'daki Ramstein Amerikan Üssü'nden kalkarak Suriye'yi vurmaya gidecek F-16 savaş uçaklarına hava sahamızı açmayacağız."

Almanya:
Dışişleri Bakanı Westerwelle, Noye Oznabrükker (Neue Osnabrücker) gazetesine yaptığı açıklamada, ülkesinin Suriye'ye yönelik bir saldırıya katılmayacağını söyledi.

Muhalefet partileri (Sol Parti ve Sosyal Demokrat Parti) Alman Patriotlarının Türkiye'den çekilmesini istedi. Savunma Bakanı, Patriotların şu an için Suriye krizinde kullanılmasının söz konusu olmadığına dair güvence verdi.

BBC Berlin muhabiri Evans, saygın bir şirket olan Forsa'nın anketine göre halkın %69'unun Suriye saldırısına karşı olduğunu bildirdi.

İngiltere:
Başbakan Cameron, Suriye'yi bombalama yetkisi almak için parlamentoyu topladı, oylamayı 13 oy farkla kaybetti. (272 - 285). İngiltere'de Başbakanın savaş için oylama yapması zorunluluğu yok. Ancak bundan sonra oylama gerekecek ve parlamento daha güçlü olacak. İngiltere'nin ABD ile özel ilişkileri artık eskisi gibi olmayacak. İkinci oylama BM Raporu yayımlandıktan sonra yapılacak.

Galloway (Respect Partisi): "Suriye devletinin yaptığına dair somut deliller yok. Yapacak kadar kötüler, ama yapacak kadar deliler mi?"

David Davis (Muhafazakar Parti): "Bizi savaşa sokmak için yapılan sahtekarlıkları yutmamalıyız. Suriye'deki BM Temsilcisinin bildirdiğine göre, ayaklanmacıların elinde sarin gazı olduğuna dair somut deliller var. Türkiye'de yetkililer 12 Nusra askerini 2 kilo sarin gazı ile yakalamışlar. Beyrut'ta sarin gazından etkilenip hastanede yatan Hizbullah askerleri var."


Adana'da sarin gazı ile yakalanan şeriatçı Nusra teröristleri


Ed Miliband (Ana muhalefet İşçi Partisi): "Deliller karardan önce gelmeli."

Fransa:
Önceki gün operasyona hazır olduklarını kesin bir dille açıklayan ve "Şövalye Paul" adlı son teknolojiyle donatılmış fırkateynini yola çıkaran Cumhurbaşkanı Holland, dün çark etti ve "Politik çözüm için her şey yapılmalı" diye geveledi. Terörist SUK Başkanı ile yaptığı ortak basın toplantısında, Holland'ın gönülsüzlüğü açıkça fark ediliyordu.

Amerika:
Obama "Kesin bir kararımız yok" dedi.
ABD Genelkurmay Başkanı Gen. Martin Dempsey: "Bu iş çok pahalıya patlar, muhalifler başa geçerse bizim çıkarlarımızı desteklemeyecekler" anlamında mektuplar yazarak müdahaleye karşı çıktı.

ABD Hazine Bakanı Jack Lew "Ekim ortasında para bitiyor" konulu mektup yayımladı. Hazinenin elinde sadece 50 milyar dolar kalacaktı. Yani savaşa para yoktu!
Ekonomiyi savaşla düzeltme yöntemi de artık geçerli değil. Çünkü Çin Komünist Partisi son genel kongresinde ülke içindeki gelir farklılıklarını azaltmak amacıyla kaynakları dışarda değil içerde değerlendirme kararı aldı. Bu karar, Obama'nın Çin'den borç alma olanağının önünü kapattı. Zaten müdahaleye sıcak bakmayan Obama, ipin ucunu iyice koyverdi.
Obama, müdahale isteyen karşıtlarını bu olgularla susturmaya çalışıyor.

New York Times: "Askeri olan olmayan her türlü eylemin, Esad rejimi ile muhalefet arasında siyasi bir anlaşma kurmak için planlanması gerekiyor" diyerek Obama'ya destek çıktı.

Beyaz Saray Sözcüsü Jay Carney durumu özetledi: "Suriye'de rejimi değiştirmeye değil, Esad'ın kimyasal silah kullanma eylemine yanıt vermeye odaklandık."

İsrail:
Bu işten Suriye'den sonra en fazla endişe duyan ülke İsrail.
Çünkü, işgalle neticelenmeyecek dar ve kısıtlı hava saldırılarının ikinci kurbanı İsrail olacak. HAMAS Filistin'den, Hizbullah ise Lübnan'dan İsrail'e saldıracaklar. ABD'deki İsrail lobisi, İsrail'in güvenliğini riske atacak bu kısa süreli saldırıya itiraz ettiler.
İsrail "Asker çıkarıp Esad'ı ve Hizbullah'ı yok etmeyecekseniz iki çatapat atıp beni burada zor durumda bırakmayın" diyor Amerika'ya vesselam.

HAMAS:
HAMAS Şefi Halit Meşal'in ihanetini anlatmıştım. Tayyip Bey'in zorlaması ile, Meşal Esad'a ihanet etmişti. Bakınız: http://aliserdarbolat.blogspot.com/2013/08/hamas-sefi-halit-mesalin-ihaneti.html.

Aradan geçen günlerde Abu Mazrık inisiyatif aldı, hain Meşal geri plana düştü. HAMAS şimdi Mısır'da Mursi ile Sisi arasında taraf tutmuyor, ayrıca şeriatçı teröristlerin Esad'a yaptıkları saldırılara da destek vermiyor. Hatta, Suriye'ye ABD-Avrupa saldırısı olursa Esad'a destek amacı ile İsrail'e saldıracak. 

Böylece Tayyip Erdoğan, en büyük siyasi yatırımlarından biri olan HAMAS'tan da darbe yemiş oldu. Men dakka dukka diyordu Tayyip Bey. Dediği başına geldi. Başkasına ihanet ettirirsen, döner bir gün sana da ihanet eder.

***********
arşiv:
Yobazların son çırpınışı: Şam'da kimyasal silah 24 Ağustos 2013
Amerika'ya dua ediyorlar 28 Ağustos 2013
***********

30 Ağustos 2013 Cuma

Kimyasal bomba bulgusu yok. Çocukları teröristler öldürdü.

Şam Üniversitesi Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Mehmet Yuva ve Dr. Bessam Ebu Abdullah, Aydınlık gazetesi adına, Birleşmiş Milletler Heyeti ile Şam'da görüştüler.

Aydınlık, 29 Ağustos 2013

Şam'da kaldıkları Four Seasons Oteli'nde görüştüğümüz Angela Kane başkanlığındaki BM Heyeti 2 önemli saptama yaptı:

"1) Doğu Guta'da kimyasal bomba kullanıldığına dair herhangi bir bulgu yok.
2) Nasıl öldükleri henüz anlaşılamayan çocuklar, ailelerinin ifadesi ile, Özgür Suriye Ordusu'nun (yani teröristlerin) rehinesi idiler.

Şam yönetimi bizimle tam bir işbirliği içinde.
Ölenlere enjekte edilen veya solutulan maddenin ne olduğunu anlamak için doku nümunelerinin sonuçlarını bekliyoruz."

Suriye Devletinin daveti üzerine, BM Heyeti, teröristlerin 19 Mart 2013'te Halep'teki Han Esal Köyü'nde yapmış oldukları 26 kişinin ölümü ile sonuçlanan kimyasal silah saldırısını araştırmak üzere Şam'a geldi.

Ancak, terör gurupları, "BM Heyetini köye sokmayacağız" diye tehdit açıklamaları yaptıkları için, Heyet o bölgeye bir türlü gidemedi. Teröristler, Han Esal'de görgü tanıklarını da katlettiler.

Tam bu sırada, teröristler ve bilumum Haçlı tayfası, "Esad Şam'ın Doğu Guta bölgesinde 21 Ağustos'ta kimyasal silah kullandı, 1300 kişi öldü" yaygarası kopardılar.
Suriye Devleti, Han Esal için gelmiş olan BM Heyetine Doğu Guta'yı da araştırması için izin verdi.
Araştırma için Doğu Guta'ya yaklaşan BM konvoyuna teröristler keskin nişancılar kullanarak ateş açtı. Bunun üzerine geri dönen BM Heyeti, ertesi gün, 27 Ağustos'ta, Suriye Devleti'nin verdiği zırhlı araçlara binerek ilk incelemelerini yaptılar.
İlk belirlemelere göre ölenler 1300 değil, 300 kişi civarında.

BM Heyetinin cevap aradığı sorular şunlar:

1)
Kimyasal silah kullanıldığı iddia edilen Duma, Raybin, Ayn Torma ve Maadamiya semtlerinde ordu ile tröristler arasında yoğun çatışmalar sürüyor iken, yapılaşmanın hemen hemen bulunmadığı bu bölgede o kadar çocuk ne arıyordu.
2)
Eğer bir kimyasal saldırı oldu ise, Suriye Ordusu askerleri ve teröristler neden etkilenmedi? 21 Ağustos'ta rüzgar Şam'da saatte 23 - 25 km. hızla esiyordu. Bu hava şartı, teknik olarak, kimyasal silah kullanımına uygun değil. Eğer o gün kimyasal silah kullanılmış olsa idi, Şam'ın diğer bölgelerine de rüzgarla taşınacak ve ölümlere yol açacaktı. Halbuki, olayın vuku bulduğu iddia edilen bölgeye birkaç yüz metre mesafede olanlar bile etkilenmemişlerdi.
3)
BM Heyeti, ölen çocukların bazılarının aileleri ile görüştü. Aileler, çocuklarının ölümünü haber aldıktan çok kısa bir süre sonra olay yerine gittiklerini söylediler. Çocukları öldüren kimyasal silahlar aileleri nasıl etkilemedi? Fotoğraflarda, sivillerin ve doktor olduğu iddia edilen kişilerin cesetlerin vücutlarına ve elbiselerine dokundukları, korumasız olarak gezdikleri görülüyor. Halbuki bunları yapmak intiharla eşdeğerdir.
4)
Çocuklar başka bir yerde kapalı bir mekanda öldürülmüş olup cesetleri Doğu Guta'ya getirilmiş olabilir mi? Çocuklara bir madde enjekte edilmiş olabilir mi?
5)
Çevrede atıldığı iddia edilen kimyasal silahtan etkilenen, ölen diğer canlılar (hayvan, böcek, mikroskobik canlı) var mı?

Heyet üyeleri, bu sorulara cevap bulmak için, çevreden alınan örneklerin ve ölenlerin doku örneklerinin inceleneceğini söylediler.

***********
Ancak teröristlerin araştırmaya karşı koymaları olgusu bile, ölümlerden hangi tarafın sorumlu olduğunu açıkça göstermektedir.
Öyle ya, Esad kimyasal silah kullandı ise, bırak BM Heyeti incelesin, suçlu Esad ise bulsun. Sen suçsuz isen, neden engel oluyorsun?
Amerika, Avrupa "Esad BM Heyetine izin versin" diye yaygara koparırken, Esad'ın izin verdiği BM heyeti teröristler tarafından engellenmektedir. İkiyüzlülük, tuzak apaçıktır.

Prof. Dr. Mehmet Yuva                       

Dr. Bessam Ebu Abdullah

Suriye muhalefetinin Paris'te yayımladığı El Hakika da iddialara kuşku ile yaklaşıyor ve soruyor:

"Bir okulda, kreşte veya oyun sahasında bile bu kadar çocuğu bir araya getirmek zor iken, bu kadar çocuk ölmek için aynı anda nasıl ve niçin bir araya gelmiş? Konvansiyonel silahlarla günlerdir çatışmaların sürdüğü bu bölgelerden bir tek çocuk ölümü görülmezken ve bölge çatışmalar yüzünden sivillerden arınmış iken nasıl oluyor da bu bölgede onlarca çocuğun cesedi zuhur etmektedir? Nasıl oluyor da aileleri cesetlerin başında ağıt yakmakta ve foz vermektedir? Bu silahlar sadece çocukları öldüren, aileleri sağ tutan özel geliştirilmiş silahlar mıdır?"

***********

Teknik bilgi:

"Kimyasal bir saldırıda kullanılan maddeler olay yerindeki etkilerini uzun zaman muhafaza ederler. Dolayısıyla, böyle bir yere KBRN denilen özel yalıtım kıyafetleri giyilmeden gidilemez."

Bu teknik bilgi ışığında, verilen fotoğraflara baktığımızda, cesetlere korkusuzca yanaşıldığı ve dokunulduğu görüldüğünde, kurbanların başka bir yerde öldürüldükten sonra görüntülerin çekildiği alana getirilmiş olmaları olasılığı kuvvet kazanmaktadır.

Ayrıca, ABD ve Batılı devletler, sahip oldukları gözetleme teknikleri sayesinde kimyasal saldırıları anında tespit edebilme kabiliyetine sahiptir. Böyle bir görüntü basına verilememiştir.

Yaygaralar, gerçekleri örtme kabiliyetine sahip değildirler.

***********

Dr. Abdullah, şu iki noktaya dikkat çekiyor:
1)
Türkiye sınırına yakın, dağlık, derin vadier ve ormanlık alanlardan oluşan Cebel El-Zaviye bölgesinden sızan 3 bine yakın ağır silahlarla donatılmış terör gurupları ile klasik askeri çatışmaya girilmiş, günlerce süren çarpışmalarda Suriye Ordusu onlarca şehit vermişti.
Suriye Devleti eğer kimyasal silah kullanacak olsaydı, burada kullanırdı ve bu çukurda bu terör gurubunu birkaç saat içinde yok ederdi. Niçin birkaç gün içinde alabileceği bir bölgenin teröristlerin olmadığı bir bölümüne sivil öldürmek için kimyasal bomba atsın? Bunun hiçbir askeri getirisi yok.
2)
Kimyasal gazın atıldığı iddia eden 21 Ağustos'tan bir gün önce, onlarca internet sayfasında "Esad kimyasal silah kullandı, katliam" haberleri çikmıştı. Bir gün önceden saldırıyı nasıl biliyorlardı?
21 Ağustos'ta ise, Haçlı cephesi hep bir ağızdan, daha bir tahkikat yapılmamışken, ortak bir merkezden operasyon yürütür gibi Suriye Devletini suçlayarak savaş çığırtkanlığına girişmişti.

***********

Tezgah apaçık ortadadır. Bilumum AKP yöneticileri, bu arada Bayan Bakanemiz de timsah gözyaşları dökmüşlerdir. Bakane gerçekten içi yanan bir ana ise, bu katliamların destekçisi AKP'den bir an önce istifa etmelidir.  

***********

arşiv:
Yobazların son çırpınışı: Şam'da kimyasal silah     24 Ağustos 2013

Tutuklu Komutanların 30 Ağustos Mesajları

Tutuklu Komutanlarımızın Aydınlık aracılığı ile Silivri'den gönderdikleri mesajlar şöyle:

(Büyütmek için fotoğrafların üzerine tıklayınız)




***********


26 Ağustos 1922 sabahı 06.30'da Afyon Kocatepe'den başlayan Büyük Taarruz, 30 Ağustos 1922 akşamı saat 19.30'da Başkomutanlık diğer adı Dumlupınar Meydan Muharebesi ile son bulmuştur.

Meydan savaşından sonra, çevreyi gezen Gazi Mustafa Kemal Paşa, düşmanın ağır yenilgisini, savaş alanında bıraktığı silah, cephane ve savaş malzemesini, 100 bini aşkın ölülerini, sürü sürü esirin kafilelerle geriye götürülmesini gördükten sonra çok duygulanmış ve yanındaki silah arkadaşlarına:

"Bu manzara insanlık için utanç vericidir. Ama biz burada vatanımızı savunuyoruz. Sorumluluk bize ait değildir" demiştir.İşte Türkiye Cumhuriyeti böyle bir ecdadın eseridir.

Savaştan hemen sonra, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa, Ordulara şu ünlü emri vermiştir:
"Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz'dir. İleri!"


Bu emir doğrultusunda üç koldan İzmir'e ilerleyen Türk Ordusu;
* 1 Eylül'de Uşak'ı
* 2 Eylül'de Eskişehir'i
* 6 Eylül'de Balıkesir ve Bilecik'i
* 7 Eylül'de Aydın'ı
* 8 Eylül'de Manisa'yı geri almış,
* 9 Eylül'de İzmir'e girmiştir.

Sonuç;
Gazi Mustafa Kemal Paşa komutasında yeniden toparlanan Türk Milletinin bu kadar kısa süre içerisinde kendisinden kat kat üstünlüğe ve desteğe sahip Yunan ordusunu hezimete uğratmasını hala çekemeyenler var.Bunların başında hilafeti geri getirmek isteyen, milli mücadeleye katılmayan, Yunanla, İngilizle işbirliği yapan bağnaz hainler vardı.

Bugün onların torunlarını ülkemizin yönetim kadrolarında kaygıyla, esefle izlemekteyiz. Ve bunun sebebi ne yazık ki bizleriz. Atatürk'ün kurup, bizlere emanet ettiği Cumhuriyeti sarsılmaz sandık, rehavete kapıldık. Tehlike anında Atatürk'ün askerleri var diyerek, tüm sorumluluğu orduya yükledik. Siyasete girip, ülke kalkınmasında yer almak yerine yazlıklarımızda keyif sürdük, kışlıklarımızda eğlenmekten geri kalmadık.

Zaferin yıldönümlerini bizlere yaşatmamaya, unutturmaya çalışanların yaptığı tüm engellemelere lanet yağdırıyoruz.
Onlar kendilerine göre inandıkları görevlerini tamamlamak üzereler. Peki, bizler neler yaptık, nerede hata yaptık diye kendimizi sorgulayabiliyor muyuz?



***********

28 Ağustos 2013 Çarşamba

Amerika'ya dua ediyorlar

Amerika'ya dua ediyorlar. Çünkü Allahları Amerika, peygamberleri ABD Başkanı, Kabeleri Beyaz Saray, Kur'an'ları dolardır.

Hadis kitapları ise ABD ile yapılan ikili anlaşmalar, NATO Üyelik Sözleşmesi ve Avrupa Birliği Müzakere Çerçeve Belgesi'dir.


Müslüman ülkelerin halkları Kabe'ye dönüp secde ederken, Amerikancı sözde Müslüman liderler Beyaz Saray'a dönerek secde etmektedirler.
Sadece liderler değil, yandaş ve yalakaları ile basın yayın organları da Amerika'ya tapmakta, duacı olmaktadırlar.


***********

Ama, Tayyip Erdoğan bakın ne diyor:
"Binlerce kilometreden gelip Ortadoğu coğrafyasına müdahale ediyorlar. Ortadoğu'da kan ve petrol içiyorlar."

Hayır, dalga geçmiyorum, bu sözleri söyleyen gerçekten Tayyip Bey.
Demek istiyor ki: Amerika ve Avrupa ülkeleri binlerce kllometre uzaktan gelip Ortadoğu'yu kana buluyor, petrole el koyuyor.
Buradan anlıyoruz ki, Tayyip Bey milleti salak, aptal, cahil, hödük yerine koyuyor. Çünkü söylediği bu sözlere ancak salaklar ve zırcahiller inanabilir.

ABD askerlerinin Türkiye üzerinden Irak'a girmesine karşı çıkan Ecevit Hükümeti'ni yıkıp AKP'yi başımıza geçiren Amerika değil miydi?
Amerika binlerce kilometre öteden gelip Irak'ta Müslüman kanı döksün, petrol içsin diye Meclis'ten tezkere çıkarmak isteyen, "Tezkereye evet diyen benden yana, hayır diyen Doğu Perinçek'ten yana oy kullanmış olur" diye AKP Milletvekillerini tehdit eden Tayyip bey değil miydi?
Tezkere Meclis'ten geçmeyince Yüce Divan'da yargılanmayı göze alarak Meclis'i devre dışı bırakıp Amerikan silahlarının Türkiye üzerinden Irak'a gönderilmesine izin veren, ABD Özel Kuvvetlerine Türk topraklarını kullandıran Tayyip Bey değil miydi?

Libya'da Müslüman kanı dökmeleri ve Libya'nın petrollerine el koymaları için Amerika'ya ve Avrupa ülkelerine yardım eden, Libya'ya saldırı için NATO'nun İzmir'de karargah kurmasına izin veren Tayyip Bey değil miydi?

Amerika'nın Büyük Ortadoğu Projesi'nin Eşbaşkanı olduğunu en az 30 kere kameralar karşısında iftiharla açıklayan Tayyip Bey değil miydi?

Avrupa Birliği Anayasası'nı Türk düşmanı Papa'nın heykeli altında imzalayan ben miydim?

Geçmişte gençlerin Amerikan 6. Filosu'na karşı mücadelesine saldıranlar, saldırı emrini verenler sonradan AKP kurucu çekirdek kadrolarını oluşturanlar değil miydi?

Tayyip Bey şimdi de kan dökmeleri, Suriye'nin petrolüne el koymaları için ABD ve Avrupa'ya çağrı yapmıyor mu?

Demek ki millet bunların hiç birisini bilmiyor, Tayyip Bey'i Amerika ve Avrupa Birliği ile çarpışan bir İslam savaşçısı zannediyor, öyle mi?

Bir halk ancak bu kadar aptal yerine konulabilir.

***********

Bu da halkı salak yerine koyan yandaş basın:



***********

26 Ağustos 2013 Pazartesi

Çözüm: Toprak ağalığını, tarikat şeyhliğini, tasfiye etmek

Topraksız köylüler ve toprağı elinden alınan köylüler

Sırtını AKP iktidarına dayamış olan ağalar, köylünün ekip biçmekte olduğu arazilere hile ile, sahte evrak düzenleyerek el koyuyorlar. 2B kanunu ve hazine arazilerinin bu uygulama kapsamına alınması, ağaların işini kolaylaştırıyor. "Bakanlıklarda, her yerde ağaların adamları var. Sesimizi kimselere duyuramıyoruz"

Eskiden beri devam etmekte olan topraksız köylü - ağa çemberine, AKP iktidara geldikten sonra toprakları ellerinden alınan yeni köylü kitleleri katılıyor.Böylece ülkemiz Ortaçağ artıklarından tamamen kurtulup uygar ülkeler arasına aktılacağı yerde, yani ağalık tasfiye edilip topraksız köylüye toprak verileceği yerde, tam tersine, toprağı olan köylülerin elindeki topraklar da alınıp ağalara veriliyor ve ülkemiz Ortaçağ çukuruna biraz daha batıyor.

Toprak ağalığı ve onun ideolojisi olan şeyhlik, tarikatçılık, yobazlık, bu düzenin bekçisi olan AKP iktidarının desteği ile beraberce yükseliyor, toplumu zehirliyor.

***********


Bismil'de Alevi Türkmen köyünün topraklarına el konuldu

Aydınlık, 9 Ağustos 2013

Türkmenacı köylülerinin 500 yıllık arazileri 2006 yılında bir günde hile ile habersizce el değiştirdi. 7 yıldır çalmadıkları kapı kalmadı. Köylülerin deyimiylr "Sırtını AKP iktidarına dayamış bir çete", Avukat Fuat Demir'in deyimiyle "Organize bir suç örgütü", köyün 630 dönüm arazisini bir gün içinde üzerine geçirmiş. Noter sahte, mühür sahte, her şey sahte. Araziye el koyan Mehmet Faruk Altay habire ikametgah değiştiriyor, bu yüzden mahkeme çağrısı bir türlü tebliğ edilemiyor. Fabrikası, benzinlikleri var. 20 bin dönüm arazisi var. "Kimse dokunamaz, arkamda hükümet var" diyor. Üzerinde TC yazan çok kuruma gittik, ama içinde Cumhuriyet'i bulamadık."

***********

İşçi Partisi heyeti bölgeye gitti

Topraksız köylünün ağalara karşı mücadelesini örgütlemek amacıyla, İşçi Partisi (İP) heyeti, 23 Ağustos günü Diyarbakır'a ulaştı.
Heyet üyeleri:
Dr. Serhan Bolluk, İP Genel Sekreteri, Aydınlık Eski Genel Yayın Yönetmeni
Av. Nusret Senem, İP Genel Başkan Yardımcısı
Ali Mercan, İP Kardeşlik Bürosu Başkanı
Av. Şakir Keçeli, Bektaşi Babası
Kamer Genç, CHP Tunceli Milletvekili

***********

Açılım - çözüm süreci sorusu

Gazeteciler basın toplantısında köylünün toprak davasını bir kenara bırakıp "çözüm" sürecinin durumunu sordular.

İşçi Partisi Genel Sekreteri Serhan Bolluk'un cevabı:
"Evet, biz çözüm süreci için buradayız. Çözüm; toprak ağalığı ve şeyhlik düzenini tasfiye etmek, topraksız köylüye toprak dağıtmaktır. İşte o zaman çözüm gerçekleşir."

***********

Köylünün kararı

Önce Diyarbakır Bismil kazasının Türkmenacı Köyüne gidildi. Burası Alevi Türkmen köyü. Yüzyıllardır çekilen acılar köyün adına karışmış.
Sonra Şanlıurfa'nın Yediyol Köyü'ne gidildi. Diğer yedi köyden gelenlerle birlikte toplantı yapıldı.

Serhan Bolluk: Mücadeleyi başlattınız, biz de destek olmak için geldik. Kararlıyız. Siz de kararlı mısınız?
Köylüler: Kararlıyız. Kahrolsun ağalar.

Karar:
"Topraksız Köylüler Derneği" kurulacak.
Öncelikle Şanlıurfa ve Diyarbakır olmak üzere, bölgedeki tüm topraksız köylüler bir araya getirilecek.
Uzun süreli ve zorluklarla dolu bir mücadeleye girişilecek.
İşçi Partisi avukatları göreve hazır.
Kamera kaydı 2 dakika 39 saniye:

***********

Şanlıurfa köylüsünün toprakları elinden alındı

Aydınlık, 16 Ağustos 2013

Toprak ağaları AKP'nin yeni torba yasası ile Hazine arazilerini kiralayınca, Şanlıurfa köylüleri topraksız kaldı.
Ecevit döneminde dağıtılan araziler, Özal döneminde ellerinden alınmıştı. 12 yıl kirasını ödeyip işlettiler, torba yasa ile bu yol da kapandı. Tümden topraksız kaldılar.

Akçakale yolunda eylem yapan 500 köylünün feryadı:
"Eşitlik istiyoruz. Törelik ve ağalık bitsin istiyoruz.
Köle değiliz, toprak reformu istiyoruz."

Karar: Örgütlenme ve uzun soluklu mücadele

Aydınlık, 25 Ağustos 2013

25 Ağustos 2013 Pazar

Öldüren Balyoz Timi kamerada ve mahkeme dosyasında

Demokrasilerde olaylara resmi veya sivil giyimli polisler müdahale eder.

Resmi veya sivil giyimli polisler, Emniyet'in envanterinde olan silahları kullanabilirler. Muşta, demir sopa, zincir, meşe odunu gibi envanter dışı silahlar kullanamazlar.

Sivil giyimli polisler, vatandaşı dövmek, sakatlamak, öldürmek için yasa dışı, sözlü emirle kurulan ve envanter dışı silah kullanan timler oluşturamazlar.

Toplumsal olaylara müdahale, vatandaşı dövme, yaralama, öldürme amacı ile polis olmayan sivil kişilerden oluşmuş sopalı, muştalı timler kurulamaz.

Böyle timlerin kurulduğu, kullanıldığı rejimlere demokrasi değil, faşizm denir.

Eskişehir'de öldürülen Ali İsmail Korkmaz'ı darp eden şahısların mahkemede verdikleri ifadeler ve kamera görüntüleri, AKP iktidarının polis ve sivillerden oluşmuş faşist timler kurduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Bundan önce de sivil sopalı faşist timlerin polisle birlikte görüldüğü kamera kayıtları ortaya çıkmıştı. Şimdi, bu durum mahkeme kayıtlarına geçmiştir.
Faşizmin, diktanın belgesi olur mu derseniz, işte oldu: Kapı gibi mahkeme kayıtları.

***********

Ali İsmail Korkmaz

Radikal'den İsmail Saymaz'ın özel haberi:
Eskişehir'de Gezi Parkı direnişi sırasında darp edilen ve beyin kanaması geçirerek hayatını kaybeden üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz'ın dövülme anındaki görüntüleri yayınlandı.
Ali'nin başına 3-4 tekme atan polisin ve sopalı faşist tim üyelerinin görüntüleri mahkeme dosyasına girdi.
2 dakika 18 saniyelik görüntü için tıklayınız:

Aydınlık'ın 9 Ağustos'ta verdiği haberi Radikal 13 gün sonra "özel haber" olarak veriyor. Yeni, olan tek şey, kamera kaydı:

Tutuklanan dördüncü sivil kişi olan Harlar'ın Eskişehir 6. Sulh Ceza Mahkemesi'ne 15 Ağustos'ta verdiği ifade:
"Bir pide fırınında ocakçı olarak çalışıyorum. Olay günü Sanayi Sokak'taki Harman Ekmek Fırını'na girip bekledim. O gece fırına polisler girip çıkıyordu. Normalde fırın o saate kadar açık olmaz. Polisler, Gezi eylemcileri fırına zarar vermesin, yağma yapmasın diye bekliyorlardı. Saat 23:57'de Ali İsmail Korkmaz sokağa koşarak girdi. Tutuklu sanık polis Mevlüt Saldoğan "Yakalayın" diye bağırdı. Birinin fırın sahibi olduğunu düşündüğüm, diğer ikisi ise fırında gördüğüm kişiler Ali İsmail'e hamle yaptılar. Ben de ayağına çelme takarak düşürdüm, ancak vurmadım. Fırındaki üç kişi elleri ve ayakları ile vurdular. Bunun üzerine şahıs (Ali İsmail) bir süre yerde yattı. Hızlı adımlarla yerde yatan şahsa doğru yürüyen ve üç dört tekme ile şahsın başına vuran kişi, bize "Yakalayın" diyen sivil giyimli polisti. Polis tekme atarken "Kimmiş o.ç. şimdi söyle" diye bağırıyordu. Görüntülerdeki eli sopalılar bildiğim kadarıyla sivil giyimli polis memurlarıydı."

Fırındaki üç sivil Muhammet Vatansever, fırıncı İsmail Koyuncu ve kuzeni Ramazan Koyuncu "Polislere yardımcı olmak kastıyla yaptık" dediler. Muhammet: "Polis olduğunu düşündüğüm şahsın elinde 40-50 cm.lik bir sopa vardı." dedi.

Terörle Mücadele Şubesi'nde görevli polis Y.A.'nın ifadesi:
"Yanımda meşe odunu ile dolaşan ve tutuklanıp serbest bırakılan Serkan Kavak'ı tanıyorum. Dört sivil kişi eylemcilere müdahale etti ama ben eylemcilerin dövülmesi veya yakalanması için kimseye emir vermedim"

Sonuç:
Aydınlık'ın haberleştirdiği "Balyoz Timi"nin ve sivillerden oluşturulmuş faşist AK-kıtaların varlığı resmen tespit edilmiş oldu.

***********

İşte Balyoz Timi'nin adım adım keşfi:

Aydınlık, 18 Temmuz 2013

Ali İsmail Korkmaz ile aynı yer ve saatte saldırıya uğrayan ve saldırı anı kameraya yakalanan Doğukan Bilir:
"Saldıranlar, içlerinden birine "Komiserim" diye hitap ediyorlardı. Çeneme yumruk attılar. Siviller de, polisler de vurdu.10 gün pipetle yemek yedim."

Aydınlık, 19 Temmuz 2013

Eskişehir'de Gezi eylemleri için Emniyet içinde özel bir tim kuruldu. Görevi eylemci dövmek.
Aydınlık'a konuşan Eskişehir'de görevli bir polis:
"Bu tim özel ve gayrı resmi bir emirle kuruldu, görevlilerin çoğu TEM şubelerinden seçildi."

Aydınlık, 9 Ağustos 2013

Tutuklanan TEM polisi Mevlüt Saldoğan'ın ifadesi, polis içinde kurulan Balyoz Timi'nin gerçekliğini bir kez daha doğruladı.
Jandarmanın kurtardığı görüntüler Balyoz Timi'ni açıkça tespit ediyor.

Tutuklanan polis Mevlüt Sağalman (Saldoğan?)'ın ifadesi:
"Sözlü talimat üzerine çevik kuvvet güçlerinin arkasında bekledik. Biz gerektiğinde yardımcı oluyorduk... Ali İsmail yattığı yerden "hepiniz o.ç." dedi. Ben de karın bölgesine doğru tekme attım."

Sözlü talimatla sopalı muştalı Balyoz Timi kurulmuş. Yasa dışı. Faşist yöntem.
Yalan da söylüyor karın bölgesine tekme attım diye. Kamera kaydında kafasına 3-4 yekme attığı görülüyor, sivil faşist tim üyesi Harlar ifadesinde görüntüyü teyit ediyor.

Aydınlık, 10 Ağustos 2013

Polis içinde kurulan Balyoz Timi sadece Eskişehir'de değil, 2006 yılında büyük illerde kuruldu.
Üst düzey Emniyet görevlisi timi şöyle anlattı:
"Emniyet Müdürü'nün talimatıyla yasa dışı olarak kurulur. Sivil araçlarla gezerler. Plakaları sahte olur. Polisin kullandığı materyalleri kullanmazlar. Sopa, muşta, zincir, demir cop ve göz yaşartıcı sprey bulunur. 5 li guruplar halinde dolaşırlar, genellikle iri yapılılardan oluşur. O çevrede yaşayanlar tarafından bilinmeyen yüzlerden oluşur. Timin amacı gözaltına almak değil. Sadece şiddet uygular. Yaptığı yasa dışı hiç bir uygulamadan ceza almaz. 1-2 ay sonra yerlerini başka polislere bırakırlar."
"Balyoz Timi adeta sınırsız yetkilere sahip"

Antalya'da otoparkta 3 genci döven 17 polis, Çallı'da demir çubuk ve sopalarla gösterivcilere vuran polisler kameralara yakalandıkları halde tespit edilemediler. İzmir'de kameralara yakalanan polis ile birlikte hareket eden eli sopalılarla ilgili soruşturma kapatıldı. Ethem Sarısülük'ün katili olan polis korunuyor. Eskişehir Valisi Tuna hala daha "Polis yapmaz, arkadaşları yaptı" sözünde ısrarlı.

Hanefi Avcı ne demişti:
"Savcı savcı değil, polis polis değil, vali vali değil. Hepsi bir örgütün elemenları"

Berkin Elvan'ın kamera kayıtlarına hala ulaşılamadı, üstelik daha kendine gelmeden hastaneden atmaya kalktılar. 14 yaşındaki bir çocuk, yoğun bakım servisinde bitkisel hayatta yatarken, ailesini çağırıp: "Alın götürün, evde bakın" diyorlar.
Demek ki, doktor da doktor değil, hastane de hastane değil. Hepsi bir örgütün elemanları.

Kaşif Kozinoğlu, Aydınlık'a gönderdiği mektupta ne diyordu:
"Öldürmek dahil her şeyi yaptırabilir"

Yaptırdı ve yaptırıyor.

***********