30 Haziran 2013 Pazar

Diren Lice - Gezi seninle

AKP karşıtı ve yurtsever olarak bildiğimiz YURT gazetesi, bugün işte bu başlıkla çıktı.

                                                       YURT, 30 Haziran 2013
 
İşte haberin internet sitesindeki başlığı:  http://www.yurtgazetesi.com.tr/gundem/gezi-lice-icin-bulustu-h37586.html :

Binlerce kişi İstiklal Caddesi'nde buluşup Taksim Meydanı'na yürüdü Kadıköy, Karaköy ve Harbiye yönünde de yüzlerce kişi Taksim'e aktı. Gezi'nin sloganı bugün "Diren Lice" oldu. Lice'de ve Gezi eylemlerinde yaşamını yitiren fidanlar anıldı ölümlerin sorumlularının yargılanması istendi.

********
 
"Diren Lice" asla yurtseverlerin sloganı olamaz. Niçin? Çünkü Lice'de "direnen"ler haklı bir gerekçe ile eylem yapmadılar.
Lice hangi amaçla direnecek? Karakol binası yapılmaması için mi? Ve biz de bu haksız amaca destek vereceğiz, öyle mi?
 
Gezi eylemcileri "Hükümet istifa" diyorlar. Lice eylemcilerinin böyle bir talebi yok. Onlar, PKK'nın etkisi, ABD Büyükelçisinin kışkırtıcı gezisindeki konuşmaları ve BDP yetkililerinin karakol inşaatlarına karşı yaptıkları kışkırtma sonucu "karakol istemeyiz" diyorlar.
"Karakol istemeyiz" eyleminin neresi savunulabilir? Bu, haklı bir istek midir? Eğer karakol bir SİT alanına veya köyün verimli, değerli bir arazisine yapılmak istense idi de karşı çıkılsa idi, haklı bir istek olabilirdi. Ancak Lice eylemcileri, karakolun kendisine karşıdırlar.
 
Bunun bir ileri adımı, mevcut karakolların da kaldırılması olacaktır. Bu eylem, AKP'ye "Batı senin, Doğu benim" uyarısıdır. Cizre'de gördüğümüz PKK asayiş örgütü, askerin ve polisin yerini alacak. Eylemin altındaki gizli hedef bu. Bu örgüt sadece Cizre için kurulmadı ki. Oradaki sadece propaganda amacı ile ilan edildi. Diğer il ve ilçelerde de gizli olarak eğitimlerine devam edip diplomalarını alıyorlar.
 
Gezi eylemcileri haklı zeminde, Lice eylemcileri haksız zemindedirler. Bu iki eylem nasıl bir arada düşünülebilir?
 
İşin diğer yönü, eylemin yapılış şeklidir.
Gezi eylemcileri, barışçıl bir eylem biçimi ortaya koydular. Ellerinde silah yoktu. Ağaçları söken iş makinalarına engel olmak için çadır kurup nöbet tuttular. Ancak polis vahşice biber gazı ve copla saldırıp çadırlarını yakınca tepki olarak taş attılar. Polisin saldırısı daha da vahşileşince araba yakma olayları meydana geldi.
Lice eylemcileri ise, daha kendilerine bir müdahale yapılmadan, molotof attılar, işçilerin çadırlarını yaktılar. Bu bakımdan da iki, eylem aynı kefeye konulamaz.
 
********
 
Ancak, jandarmanın müdahalesi onaylanamaz. Bir ölü, iki, ağır yaralı vardır. Tabii ki buna karşı çıkarız. Gezi eylemcilerinin de, jandarmanın tutumunu kınaması ve bu amaçla yürüyüş yapması doğrudur. Ancak, "Diren Lice" sloganı yanlıştır.
 
********
 
Merdan Yanardağ'ın YURT gazetesindeki makalesinin başlığı şöyle: "Gezi-Lice hattından karanfil kokulu günlere"
Yanardağ şöyle yazıyor:
"Lice'deki köylü protestosuna, sivil bir itiraz eylemine yönelik jandarma kurşununa karşı çıktılar alanlara. En önde taşınan “Diren Lice” pankartının hemen arkasında gericiliğin ve faşizmin elindin alınarak bir direniş sancağına dönüşen ay yıldızlı bayraklar vardı.Bu tablo bütün ezberleri bozdu. Liberalizm ve milliyetçilikle lekelenen entelektüel ortamın yarattığı bir ön yargı yıkıldı. Muhafazakârların, liberallerin, bazı 'sol' çevrelerin ve Kürt siyasetçilerin sandıklarının ve iddiaların aksine “ulusalcı” da denilen geniş cumhuriyetçi kitlelerin Kürt düşmanı olmadıkları, tam tersine Kürt sorununun adil, demokratik ve onurlu bir çözümünün sosyal temelini ancak bu kesimlerin oluşturabileceğinin somut bir örneğini sundular."
 
Gezi eylemcilerinin bu yürüyüşünün "Ulusalcılar, Gezi eylemcileri Kürt düşmanıdır" şeklinde kasten yaratılan ve bazı çevrelerde kabul gören tamamen yanlış fikrin yıkılmasında etkili olduğu şüphesizdir. Bu bakımdan, Lice'de sıkılan jandarma kurşununa karşı Türk bayrakları altında yapılan bu yürüyüş, halkımızın birliği açısından çok faydalı olmuştur. Ancak jandarma kurşununa karşı çıkmak, Licelilerin eylemini halkı bulmak anlamına gelmez. O bakımdan yürüyüş kolundaki "Diren Lice" pankartı ne kadar yanlış ise, Merdan Yanardağ'ın "Gezi-Lice hattı" deyimi de o kadar yanlıştır.
 
KESK ve BDP, bu olayı Gezi'yi bölmek için kullandılar. Bütün guruplar Taksim'e yürüdüğü için, Gezi eylemcileri ile bölücülerin ortak eylem yaptığı şeklinde bir görüntü oluştu. Gezi eylemini halkın gözünden düşürmek için bu görüntüyü kullanacaklar.
Ayrıca, halk ayaklanmasını "Hükümet istifa" çizgisinden "Her yer Lice her yer direniş, karakol değil barış" yaygaraları ile "Açılım" çizgisine çekmeye çalışacaklar.
İki çizgi arasında amansız bir mücadele başlamıştır. Başaramayacaklar.
 
********
 
BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık, bugün yaptığı açıklamada bölücülerin Gezi direnişi ile tamamen zıt pozisyonda olduklarını, Gezi eyleminin yani "Hükümet istifa" talebinin "Açılım sürecini sabote ettiğini"  bir kere daha ortaya koymuş oldu:
"Hak talepleri şiddetle baskı ile susturulmamalıdır. Belli kesimler özellikle bu olayları barış sürecine karşı bir duruş olarak sergilediler. Bir tarafta ellerinde bayraklarla, bir taraftan bu bayrakların bir linçe dönüştürüldüğü, bir taraftardan da sloganlarla süreci sabote etmek için bir eylemliye dönüştü. Biz bunu yanlış bulduğumuzu kamuoyu ile paylaştık. Bazı kesimler sandıkta yenişemedikleri iktidar partisini acaba farklı alanlarda nasıl devirebiliriz ne yapabiliriz anlayışı içinde oldular. Askerlere davetiye çıkardılar. Biz AK Parti ile çatışırız kavga ederiz ama bunun yolu yöntemi sandıkta hesap görülür. Gezi olayında çok masumane talepleri olan kesimi bunun dışında tutuyorum. Bir taraftan bayraklarla bayrakların sopalarıyla linç operasyonu gerçekleştirenlerin art niyetli olduğunu düşünüyoruz. Özellikle 'Mustafa Kemal'in Askerleriyiz' diyerek sokakları tetikleyenlerin ulusalcı milliyetçi kesimlerin aslında niyetlerinin iyi olmadığını biz de biliyoruz. 
 
********

 
İşçi Partisi Genel Başkanvekili Hasan Basri Özbey, bir basın açıklamasıyla Diyarbakır Lice'de meydana gelen son olayları değerlendirdi:

Kürt Memo'nun da, işçi Ethem'in de katili ABD - AKP - PKK Şer İttifakıdır. 
Tayyip Erdoğan birinci dereceden sorumludur.
“Barış, barış... Analar ağlamasın” diye yutturulan sürecin ürünü işte budur. 
Bugün Lice'de 2 ana ağlıyor.

Devlet ve Türk Ordusu halkın güvenliği için karakol da yapacak, ihtiyaca göre büyütecek de. Bu Güneydoğu'da yaşayan Kürt yurttaşlarımızın da güvenliği içindir.

Bölgeyi karıştıran ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone'dir. Türk milletinin ayağa kalkmasından duyduğu korku ve telaşla Van'a ve diğer Güneydoğu illerimize gitti.
Hemen ardından PKK, asayiş teşkilatı kurduğunu açıkladı ve çalışmaya başladı.
TÜSİAD da kervana katılmakta gecikmedi. Apar topar Cizre'ye giden TÜSİAD Başkanı Muharrem Yılmaz “Buraya açılım ekonomisi için geldik” dedi.

ABD, Haziran ayaklanmasının karşısına açılımla çıkma gayretinde. Ancak çabası nafiledir. Ayağa kalkan Türk milleti, Tayyip-Öcalan koalisyonunu bozguna uğratmıştır.
Tayyip Erdoğan – Abdullah Gül iktidarı yıkılacak, Türküyle, Kürdüyle Türk Milleti birlik içinde, kardeşçe ve başı dik, Batı Asya’da bölge ülkeleriyle barış ve refah içinde yaşayacaktır.
 
********

29 Haziran 2013 Cumartesi

Üzerine işenen gelin olayının içyüzü

Faiz lobisi, camide bira palavralarından başka bir de bu palavra var. Dindarları kindarlaştırmak için inadına üzerine basarak tekrar tekrar söyleniyor.
 
Vandalların (!) saldırısına uğrayan başörtülü kadının Savcılık ifadesi şöyle:

(Yeni Şafak gaz tenekesinden Abdülkadir Selvi köşesinde açıkladı. Savcılık ifadeyi ona servis etmiş):

(ifadeyi büyütmek için üzerine tıklayınız)


"Grubun önünde yürüyen şahıslardan; tahminen 22-23 yaşlarında, zayıf yapılı, 1.55 - 1.60 boylarında, minyon tipli, siyah renk uzun saçlı, koyu renk sürmeli gözlü, başında siyah bant bulunan, kalın askılı beyaz badi, ön tarafında siyah renk Che Guevere resmi bulunan, altında açık mavi kot pantolon bulunan bayan şahıs vardı, eşkalini bildirmiş olduğum şahıs yanıma gelip durdu, ani bir şekilde benim başörtümü tutarak önce yukarıya doğru kaldırdı ben ne olduğunu anlamadan yüksek sesle, 'Tayyip'in …. Buldum beyler, gelin …' diye bağırmaya başladı. Elimin içinde kızımın bulunduğu bebek arabasını tuttuğumdan dolayı hızlı hareket edemedim. Ancak kafamı çekerek başörtümü bu kızın elinden kurtarmaya çalıştım ancak başaramadım. Ben çabalamaya devam ederken kalabalık grup içerisinden eşkalini göremediğim erkek bir şahıs benim sol yanağıma tokat attı, benim dengem bozulduğundan dolayı bebek arabası elimden kurtuldu, sırt üstü yere düştüm.'
 
'Ben yerden kalkmaya bu şahıslardan kurtulmaya çalıştıysam da çok kalabalık olduğundan başaramadım. Şahıslar beni tekmelerken, 'şerefsizin evladı, o.. çocuğu, eşarplı kaltak, biz devrim yapacağız kökünüzü kazıyacağız Türkiye'den, hayvan kaltak Tayyip'i de seni de … … yollayacağız bu ülkeden şeklinde yüksek sesle bağırıp hakaret ettiler. Bana tekme vuruyorlardı."
 
'Kalabalık arasından bebek arabasının arkasında 28-30 yaşlarında, şişman yapılı, kahverengi kıvırcık saçlı, beyaz tenli, kahverengi gözlü, etli geniş burunlu bir kişi bebek arabasını tutarak sallıyordu, arabasının içerisinde kızım aşağı yukarı zıplıyordu. Kendimi bu şahısların arasından alıp, çocuğumun yanına gidemedim
 
'Yerden kalktım ve 3-4 metre ileride bebek arabasının yanına gittim.6 aylık kızım ağlıyordu. Sol ayak diz altında küçük bir sıyrık vardı kanamıştı, yine sol kolunda morluk vardı…  Yaşadığım korku neticesinde bebeğimi emziremedim, sütüm kesildi, halen de emzirememekteyim" 
 
 
********
 
Saldırıya uğrayan gelin hanım, daha sonra, başından geçenleri Elif Çakır'a şöyle anlatıyor:

   Üzerine işenen gelin (arkası dönük), Elif Çakır'a anlatıyor. Yüzünü gösteren fotoğrafı yok.
 
"Bir anda ‘Bakın Tayyip’in ...... burada gelin onu...’ diyen sesler duydum ve arkama baktığımda 25-30 yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim kadınların bana karşı öfkeli bakışlarını görünce benden bahsettiklerini anladım.
Ne olduğunu anlayamadığım bir anda üzerleri çıplak, elleri deri eldivenli, başlarında tuhaf bantlı 70-100 kadar adamın ortasında kaldım.
Bebek arabam elimden gitti.
Bir kadın “Ne geldiyse bu ülkenin başına bunların başörtüsü üzerinden geldi vurun şuna” deyince, bir adam arkamdan tekme tokat vurmaya başladı.
Sonra bağırmaya başladılar. Devrim yaptıklarını, ihtilal yaptıklarını, ülkeyi bize teslim etmeyeceklerini, Erdoğan’ı asacaklarını, Erdoğan’ı da hepimizi de tek tek .....
Bir taraftan “Bu üllkenin gerçek sahibi biziz anladınız mı ulan” diye bağırıyorlar, bir taraftan tekmeliyorlardı.
‘Kutsal başörtüymüş, görün bakalım kutsalı size neler yapacağız’ diyerek aklınızın bile almayacağı şekilde küfrettiler, vurdular, vurdular... ‘Asacağız Erdoğan’ı anladın mı’ diye bağırdılar.
Hangi birini söyleyeyim nasıl anlatayım yaptıkları küfürleri. Bir amcaydı sanırım müdahale etmeye çalıştı onu da öldüresiye dövdüler kızıyla birlikte.
Sonra uzaklaştılar. İnönü stadına doğru uzaklaştılar. O sırada tamamen kendimi kaybettim. Ondan sonra ne olduğunu hatırlamıyorum. Kendime geldiğimde üzerim idrar kokuyordu. Yerimden kalktım bebeğimi bulmaya çalıştım."


********

Gelin hanımefendi konuştukça batıyor. Yalanı ayrıntılandırdıkça çelişkiler ortaya çıkıyor. Bir söylediği, diğerini yalanlıyor.
Çünkü, yalan söylemek çok zordur. yalan söyleyen kişi çok akıllı olmalı, önceden söylediklerini hatırlamalı ki, daha sonra söyleyecekleri önceki yalanla çelişmesin.

********

Savcılık ifadesinde:
"22-23 yaşlarında ... minyon ...bayan şahıs... başörtümü tutarak... "Tayyip'in ... buldum beyler gelin ..." diye bağırmaya başladı. ... kafamı çekerek başörtümü bu kızın elinden kurtarmaya çalıştım..."

Elif Çakır'a:
"Bir anda "Bakın Tayyip'in ...  burada gelin onu ..." diyen sesler duydum ve arkama baktığımda 25-30 yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim kadınların bana karşı öfkeli bakışlarını görünce benden bahsettiklerini anladım"

Bir kere, iki ifadede duyduğu sözler farklı. Bu kadar ahlaksızca sözleri yanlış hatırlaması olanaksız, çünkü hafızası çok kuvvetli. Savcılık ifadesinde, 22-23 yaşlarındaki minyon bayan kişiyi o kadar ayrıntılı anlatıyor ki, sadece bu bile ifadeden şüphelenmemiz için yeter neden. Gözündeki sürmeyi bile görmüş, sürmenin rengini bile hatırlıyor.

Ancak, bu kadar ayrıntısı ile hatırladığı ve Savcı'ya anlattığı 22-23 yaşındaki minyon bayan kişiyi Elif Çakır'a verdiği demeçte hatırlamıyor. O minyon bayan kişiden bahsetmiyor.
Halbuki, Savcılık ifadesine göre, bağırarak erkekleri "gelin ..." diye çağıran ve başörtüsünü çeken, o minyon bayan kişi. Olayı başlatan o bayanı nasıl unutur? Bu, gerçekten mümkün değil.

Savcılık ifadesine göre, olayı başlatan sözleri söyleyen kişiyi, yani o minyon bayan kişiyi görmüş. Ama, Elif Çakır'a verdiği demece göre, o sözleri söyleyen bir kişi değil birkaç kişi ve onları o sözleri söylerken görmemiş. Sesleri duyup arkasına baktığında 25-30 yaşlarında kadınlar görmüş. Yani o sözleri o kadınlar söylemiş. Minyon bayanın başörtüsünü tutup yukarı kaldırması yalanı da böylece haliyle arada kaynamış.

Hangi ifade doğru? Tabii ikisi de yalan.

********

Savcılık ifadesinde:
"... bu şahıslardan kurtulmaya çalıştıysam da çok kalabalık olduğundan başaramadım..."

Elif Çakır'a:
"Ne olduğunu anlayamadığım bir anda üzerleri çıplak, elleri deri eldivenli, başlarında tuhaf bantlı 70-100 kadar adamın ortasında kaldım."

Savcıya 22-23 yaşındaki bayan kişiyi en ince ayrıntısına kadar anlatan gelin hanımefendi, 70-100 kadar üzerleri çıplak, elleri deri eldivenli, başlarında tuhaf bantlar olan herifleri anlatmayı unutmuş (!). Sadece "bu şahıslar" demiş. Bu, gerçekten mümkün değil. Bu kadar anormal giyimli adamların unutulması mümkün değil.

Gelin hanımın palavra sıktığı bu ifadeden hemen anlaşılır. Çünkü polis, gazeteciler, tarafsız gözlemciler böyle anormal giyimli herifler görmediler. Görselerdi, maskeli çocukları bile haber yapan gazeteciler bunları sürmanşete taşırlardı. Olay Kabataş'ta, Başbakanlık Ofisi'nin yakınlarında geçiyor. Orada birçok mobese kamerası var. Kameralarda kayıt olsaydı, yandaş televizyonlar döne döne verirlerdi.

Bu "Üzerleri çıplak, elleri deri eldivenli, başları tuhaf bantlı" 70-100 anormal adam Kabataş'a gökten zembille indiler ve gelin hanıma saldırıp yerin dibine mi geçtiler? Kabataş'a Anadolu yakasından geçtilerse, çoğunluğu AKP yandaşı olan motorcular ve gemi adamları bunları görmemiş olabilirler mi? Beşiktaş veya Tophane tarafından geldilerse oralardaki mobese kameraları kayıt etmez miydi? Bunlar Taksim'e niçin çıkmadılar? DHA muhabirleri olayların hemen her anını kaydettiler. Böyle tuhaf adamlar hiçbir kayıtta yok.

Bahçelievler Belediye Başkanı Osman Develioğlu, Taksim Gezi Parkı olaylarında altı aylık bebeğiyle birlikte göstericilerin saldırısına uğrayan ve darp edilen 25 yaşındaki gelini Z.D.’nin yaşadığı travmayı ZAMAN gaz tenekesine anlatmış. Olayı görenlerin Savcılığa ifade vermelerini istiyor. Daha çok bekler. O anormal 70-100 kişiden birini bile gören yok bu dünya üzerinde.
 
********
 
Gelin Hanım Savcıya niçin "Üzerime işediler" demedi? Niçin, olaya ait en önemli delil olan üzerine işenmiş elbiseyi polise vermedi? Çişten DNA tespit edilir, suçlunun yakalanması bir adım daha kolaylaşır.
Çünkü, böyle bir olay yok. 70-100 eldivenli çıplak adam gibi, bu işeme işi de sonradan uydurma.
 
********

"Bir amcaydı sanırım müdahale etmeye çalıştı onu da öldüresiye dövdüler kızıyla birlikte."
Elif Çakır'a söylüyor bunu, ama Savcıya söylemeyi nedense(!) unutuyor. Çiş ve çıplak adamlar palavraları gibi.
Bu amca ve kızı neden polise başvurup olayı anlatmıyor, tanıklık etmiyor, çıplak adamlardan şikayetçi olmuyorlar? Çünkü böyle bir amca da yok, kızı da. Bu da palavra.

********

"6 aylık kızım ağlıyordu. Sol ayak diz altında küçük bir sıyrık vardı kanamıştı, yine sol kolunda morluk vardı…"
Peki, hani bu sıyrık ve morluğa ait doktor raporu? Yok tabii. Bu da palavra.

Tekmelenmiş, tokat yemiş, yere düşmüş gelin hanım. Hiçbir yerinde morluk, sıyrık falan yok mu, hani doktor raporu? Yok tabii.
Dayak falan yok. Hepsi senaryo. Ama beceriksizce hazırlanmış. Ergenekon iddianameleri gibi...

Elif Şafak körüğü alınca, gelin hanım gibi o da üfürmeye başlıyor:
"Ve yargıya intikal etmeyen ‘Tayyip’i asacağız bu ülkeyi size bırakmayacağız’ diyerek dövülen, küfredilen onlarca başörtülü kadın."
Vay be... Kim tutar sizi...

"Tayyip istifa" diye haykıran eylemcilerin içinde çok sayıda başörtülü varken, eylemcilerin başörtülüleri dövdüğüne kim inanır. Haydi yallah.

                                            Taksim'de temizlik yapan başörtülü eylemci 


                                               Gezi Parkı içinde başörtülü eylemciler

                                                                        Taksim
                                                                    Gezi Parkı

********
 
arşiv:
Faiz lobisinin içyüzü  23 Haziran 2013
 
Camide bira içme olayının içyüzü 24 Haziran 2013
 

28 Haziran 2013 Cuma

Akil Adamlar'ın raporu Tayyip Bey'in isteklerinden oluşuyor

Sözcü gazetesi, Esad'ı "Diktatör" ilan ederek Tayyip Bey'e ilk büyük desteğini vermişti.
Şimdi, ikinci büyük desteğini veriyor. Akil Adamlar'ın raporu hakkında yaptığı inanılmaz yorumla Tayyip Bey'e adeta can simidi atıyor.



 

SÖZCÜ, 23 Haziran 2013
 
Bugünkü SÖZCÜ şöyle yazıyor:
 
"Apo çıksın, eyalet sistemi gelsin, Kürtçe eğitim olsun" diyen akiller, kendilerine umut bağlayan Tayyip'i ters köşeye yatırdı.
 
İKTİDAR, cani Apo ve PKK'yla pazarlık yaparak terörü bitirmeyi umuyordu. Onların her isteğini "açılım süreci" altında kabul ettiler. Ancak süreç iktidar için bir çuvallamaya dönüştü. Akillerin hazırladığı raporlar da bu çuvallamanın en açık kanıtı.
 
PKK'nın sesi gibi
 
ÇÜNKÜ akil insanlar, sanki halkla değil de PKK'lılarla görüşmüş gibi kabul edilemez taleplerde bulundu. Böylece Erdoğan hiç beklemediği bir gol yemiş, öve öve bitiremediği akil insan politikası da iflas etmiş oldu. Bakalım şimdi ne yapacaklar?
 
********
 
Evet, SÖZCÜ aynen böyle diyor.
 
SÖZCÜ, yurtsever insanlarımızı şu yalana inandırmak istiyor:

"Tayyip Bey'in PKK ile pazarlık yapmasının amacı, terörü bitirmektir. Tayyip Bey, bu amaçla, PKK'nın her isteğini "açılım" diye kabul etti. Akiller ise kabul edilemez taleplerde bulunarak, Tayyip Bey'i ters köşeye yatırarak gol attı."

"Tayyip Bey, akil adamların böyle talepler öne süreceğini hiç beklemiyordu." 
 
********

SÖZCÜ gazetesi de, aynen Tayyip Bey gibi, Türk Milletini avanak Avni yerine koyuyor, bu palavraları yutturmaya çalışıyor.
Madem Tayyip Bey'in amacı terörü bitirmek, SÖZCÜ neden destek olmuyor da sözde muhalefet yapıyor? Amaç şu: Yurtsever insanlara "Tayyip karşıtı" bir görüntü vererek kendini kabul ettirecek ve en kritik anda zehri dayayacak.
 
İngiliz atasözü gibi:
"The Times gazetesi yılın 364 günü doğru haber verir, yılda bir gün vereceği yalan habere inandırıcılık kazandırmak için"
SÖZCÜ, Türkiye'nin "Dı Taymz"ı olmaya adaydır.
 
********
 
Sağır Sultan duydu, artık ilkokul çocuklarının bile ağzında. Tayyip Erdoğan, Büyük Ortadoğu Projesi'nin Eşbaşkanıdır. Amerikan Senatosu tarafından bir kanun olarak kabul edilmiş ve haritaları ABD ordu dergisinde yayımlanmış, NATO toplantılarında duvarlara yansıtılmış olan bu projenin amacı, Türkiye, İran, Irak ve Suriye'den koparılacak topraklar üzerinde Büyük Kürdistan kurmaktır. Teröre son vermek değildir.
Bakınız:
Öcalan, Barzani'ye yazdığı ve MİT eli ile gönderdiği mektubunda, onu "4 parça Kürdistan'ın lideri" ilan etmiştir. Her şey açıkça söylenmektedir.
 
Yani, Tayyip Bey, açılım siyasetini Amerika'nın Büyük Ortadoğu Projesi Eşbaşkanı olarak yürütüyor. SÖZCÜ, "Tayyip Bey PKK'nın her istediğini kabul etti" diyor. Tayyip Bey'in "kabul ettiği" istekler PKK'nın değil, Amerika'nın istekleridir. Bunu kendisi defalarca söylemiştir. Amaç, Diyarbakır'ı bir yıldız, bir merkez yapmaktır. "Diyarbakır nerenin merkezi olur" diye kime sorarsanız, size söyleyecektir. Bakınız: http://www.youtube.com/watch?v=8Ya1bNkqf3Q
 
Oslo görüşmesi tutanakları konuya yeteri kadar açıklık getirmiştir.
Sürecin gelişmesi de hedefin önce özerklik, sonra federasyon ve bağımsızlık olduğunu göstermektedir. BDP ve PKK sözcülerinin demeçleri, Diyarbakır'da Nevruz bahanesi ile yapılan gösteri, son olarak "Kuzey Kürdistan" Konferansı kararları yeterli göstergelerdir. Buralarda öne sürülen istekler Tayyip Bey veya herhangi bir Hükümet yetkilisi tarafından eleştirilmemişi reddedilmemiştir.
 
"Kürtler özerklik-federasyon-bağımsızlık gibi siyasal talepleri belirleme hakkına sahiptir.
Kürtler kendi kaderini tayin hakkının sadece Kürdistan halkının kararına ve onayına bırakılması Konferansımızda ortaklaşılan bir ilkedir.
Konferansımız Kürdistanın bir statüsü olmadan Kürt sorununun nihai olarak çözülemeyeceğini karar altına almıştır."
 
Siz Tayyip Bey'in bu sözlere karşı çıktığını hiç gördünüz mü?
 
********
 
SÖZCÜ, akil insanların kabul edilemez taleplerde bulunduklarını söylüyor. Kime göre kabul edilemez? Tayyip Bey "Bunlar kabul edilemez" demiş mi? Hayır, sadece dinlemiş. Peki, SÖZCÜ nereden biliyor Tayyip Bey'in bu talepleri "kabul edilemez" bulduğunu??? SÖZCÜ'ye demeç mi vermiş? Hayır. O halde? SÖZCÜ, halkın böyle düşünmesini istiyor. Tam zamanında Tayyip'e can simidi...
 
Akil insanları Tayyip Bey bizzat seçti. Seçilen bu kişiler, çalışmalarının sonunda bu talepleri yapacaklarını zaten en başından biliyorlardı. Bu talepleri dillendirmeleri için seçilmişlerdi. Tayyip Bey, kendisinin açık açık söyleyemediği bu talepleri akil adamlara söyletmek için bu tezgahı kurmuştu. "Dolaştılar, halkı dinlediler, halkın isteklerini bana ilettiler." Tayyip Bey "Yahu, bunlar benim taleplerim değil, halk böyle istiyormuş" diyecek.
 
Bu talepler aslında Tayyip Bey'in değil, Amerika'nın BOP kapsamındaki talepleridir. Tayyip Bey, BOP Eşbaşkanı olma sıfatı ile bu talepleri dillendiriyor.
 
Ama, danışıklı dövüş olayını kör parmağım gözüne haline getirmemek için, Tayyip Bey'in karşı çıkacağı bir talebi de araya sıkıştırmışlar: Seçim barajının düşürülmesi. Şaşıran (!) akil Prof. Doğu Ergil ve diğer akiller, Tayyip Bey'in buna karşı çıkması üzerine "Yahu ne oluyoruz" demişler kendi kendilerine. Bu da bir tezgah ve SÖZCÜ bu tezgahı yutturmaya çalışıyor: "Tayyip Bey, akillerin talebine karşı çıktı" algısı yaratmak istiyor.
 
********

İşte akillerin isteklerinden bir demet, kısaltarak, yorumlayarak ve özetleyerek veriyorum:
 
-- Terör örgütü, bebek katili gibi sürece zarar veren dil bırakılmalı.
-- Şeyh Sait, Said-i Nursi, Seyyid Rıza gibi Cumhuriyet düşmanlarının ve devlete silahla isyan eden eşkıyanın itibarı iade edilmeli
-- "Tek dil, tek millet" yerine "Ortak vatan, ortak devlet" denilsin
-- "Türk bayrağı, Türk milleti, Ne mutlu Türküm diyene, Türkiye Türklerindir" gibi deyimlerden vazgeçilsin
-- Yeni Anayasa yapılsın
-- Anadilde eğitim
-- Yerel yönetimlere daha fazla yetki
--Siyasal genel af
-- Öcalan serbest bırakılsın
-- PKK, şeyhler, seydalar muhatap alınsın
-- Karakol yapımları durdurulsun
-- Yol kontrolleri kaldırılsın
-- Koruculuk kaldırılsın
-- Yer isimleri geri verilsin "Dersim, Elaziz, Gever, Çölemerik gibi)
-- Cade, okul, havaalanı gibi yerlerden İnönü, Fevzi Çakmak, Abdullah Alpdoğan, Sabiha Gökçen gibi isimler kaldırılsın.
-- Diyanet İşleri hutbelerde Türk demesin, İslam Ümmeti desin
-- Sınır ticareti açılsın
-- Sınırlar önemsizleştirilsin, Türkiye, Irak ve Suriye'deki Kürt bölgelerinin kaynaşması için serbest dolaşım sağlansın
-- Andımız kaldırılsın
-- Medreseler açılsın
-- Sünni, Alevi, Kürt vesaire gibi guruplar kendi benliklerini bulsunlar.
-- Kürt Dil Kurumu, Kürt Tarih Kurumu kurulsun.
 
Bu rapora ancak İhanet Raporu denilebilir.
AKP'nin gerçek yüzü artık herkes tarafından açıkça görülebilir hale gelmiştir. 
 
(Bu yazının başlığı yanlış. Doğrusu şöyle olmalı idi:
Akil Adamlar'ın raporu, Amerika'nın isteklerinden oluşuyor.)
 
********

27 Haziran 2013 Perşembe

PKK Cizre'de polis örgütü kurdu

İnanmazsanız seyredin, görün. Video kaydı 14 dakika 25 saniye


Kürtçe bilmeyenler için açıklama:
PKK Cizre'de asayiş örgütü kurdu. Eğitimini tamamlayan örgüt elemanlarına törenle diplomaları verildi. Törende şehitler için saygı duruşunda bulunuldu. Cizre halkı töreni izledi ve zılgıt çekerek destek verdi. Diploma alanların kod adları okundu. Bundan sonra Kürdistan'da asayişi siz sağlayacaksınız ey Kürt gençleri anlamında uzunca bir nutuk atıldı. Örgüt yemini edildi. "Bıji serok Apo" kapanış cümlesi oldu. Soldaki sopada sarı zemin üzerine Öcalan resmi, sağdaki sopada KCK bayrağı var. Ortadaki sopanın üzerinde ise büyük boy kırmızı PKK bayrağı.



Nutuktan bir bölüm:
“Diyarbakır’da Nevruz kutlamalarında ilan edilen demokratik kurtuluş ve özgür yaşamı inşa hamlesiyle birlikte yılların özgürlük mücadelesi yeni bir sürece girdi. Kürt ve Kürdistan’ın varlığının kabul edilmeye başlandığı bu süreçle birlikte temel mücadele alanının yeni özgür yaşamı inşa etme olacağı kesindir. Bunun ilk ve temel ayağı şüphesiz öz savunmadır. YDG-H olarak öz savunma endeksli asayiş güçlerini oluşturmayı tarihsel bir sorumluluk olarak üstleniyoruz.”
 
Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi Asayiş  (YDG-H ASAYİŞ) üyeleri, üzerinde Öcalan resmi olan üniformaları içinde idiler ve hepsinin yüzü poşu ile kapatılmıştı. Havai fişekler atılarak kutlama yapıldı. Açılımın ileri aşamalarında özerklik durumunda tam işlerlik kazanacak olan bölücü polis örgütünün kuruluşu yolunda ilk adım atılmış oldu.


Törenden sonra sözde asayiş birliği Cizre merkezine inerek yol ve kimlik kontrolü yaptı. Lastik yakıp yolu kapattı. Polis sözde müdahale etmek istedi ama başarılı olamadı. Böylece ilçede kontrol fiilen PKK'ya geçti. Polis karakolu artık göstermelik.
"Polis müdahale etti, gaz bombası attı" da ne oldu? Göstermelik bu oyundan sonra kimlik kontrolü devam etti:


Yukarıdaki fotoğraflarda ve videoda PKK bayrağı net görülmüyor. İşte net görüntü:


BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş: "Konuyu araştırıyoruz" dedi. Aptal kandırmaca oyununa çıkmışlar. Sözde haberi yok.
İşte söyledikleri:
 "İşin özü nedir, ne değildir, kimlerdir, amacı nedir, bütün bunları belki soruşturma sonucunda biz de öğrenmiş olacağız. Ama şu anda bizim yani Kürt gençliğinin, Kürt politik gençliğinin merkezi olarak böyle bir niyetinin, böyle bir planlamasının olacağını tahmin etmiyorum. Böyle bir dönemde kim böyle bir çalışmaya neden ihtiyaç duyar, amacı nedir, daha doğrusu biz de araştırıyoruz."
 
Şırnak valisi: 
Ya Cizre İlçesi'nin bağlı olduğu Şırnak İli'nin Valisine ne demeli? Efendi hazretleri "Araştırıyoruz" buyurmuşlar.
Devlet de, PKK da olayı "araştırıyor". Her zaman olduğu gibi, burada da birlikteler.
 
Bakın valilik açıklamasında neler deniyor:
"Normalleşme sürecini ve huzur ortamını bozmak amacıyla karanlık odaklarca yürütülen bu tür eylemlere yönelik mücadelemiz kararlılıkla sürdürülecektir."
Karanlık odak dediğin, birlikte "Açılım" yaptığınız PKK. Kimi kandırıyorsun?
 
Bakan Sadullah Ergin, olayı Ergenekon ile ilişkilendiren bir konuşma yaptı. PKK'nın etkin olduğu  bir bölgede, PKK dışında birileri PKK bayrağı altında örgüt kuracaklar, halkı bir meydana toplayıp tören yapacaklar, bundan PKK'nın haberi olmayacak. Komik bile değil. Bunlar gerçekten halkı aklı fikri düşüncesi olmayan ebleh koyun sürüsü mü zannediyorlar.
 
PKK da üzerine alınmadı.
PKK şeflerinden Zeki Şangali, PKK denetimindeki Nuçe TV'ye konuştu:
"Bizimle alakalı değil. Gençler inisiyatif kullanarak yapmış olabilirler. Bizim talimatımızla yapılan bir şey değil. O kadar abartmaya da gerek yok."
 
Plan şöyle:
PKK eylemlerine devam edecek, ama bunu kendisinin yaptığını kabul etmeyecek. "Bu, açılıma zarar vermek isteyenlerin işi" deyip çamura yatacaklar.
Hükümet de "Açılımı bozmak isteyen karanlık odaklar, Ergenekoncular" edebiyatına sarılacak.
Halkımız bir sağdan, bir soldan atılan  bu tokatlardan kurtulabilecek mi, gerçekleri görecek mi. Sorun burada.
 
********

PKK nasıl bu kadar kendilerinden emin bir şekilde hareket edebiliyor?
Selahattin Demirtaş'ın beyanını okursanız anlayacaksınız:
"Bazı bölgelerde komutanlar operasyon için defalarca izin istedi, ancak valilik ve savcılıklardan izin çıkmadı."
 
Öcalan, İmralı'dan "İkinci aşamaya geçiyoruz" müjdeli talimatını gönderdi. Talimat her zaman olduğu gibi MİT'in yani AKP'nin bilgisi dahilinde gönderildi. İkinci aşama ayrı asayiş örgütü kurulması ile başladı.
 
Kandil şefi Karayılan, Alman Di Velt (Die Welt yazılıyor) gazetesi'ne yaptığı açıklamada "Üçüncü aşamada Öcalan serbest" müjdesini verdi.
 
Geçen hafta salı günü Ankara Hakimevi'nde bir araya gelen AKP hükümeti yetkilileri ve BDP yöneticileri sürecin ilerlemesi için neler yapılacağını masaya yatırmışlardı.
Bu zirveden sonra, BDP yetkilileri, PKK'nın yasal hale getirilmesi yönünde adımlar atılacağına dair açıklamalarda bulunmaya başladılar.
 
Diyarbakır'da konuşan BDP Eş Genel Başkanı Gültan Kışanak:
"Çözüm için Öcalan'a demokratik mücadele içerisinde yer açma zorunluluğu bulunuyor. Eğer güçlü bir şekilde bu süreci ilerletebilirsek, normalleşmeye geçebilirsek PKK de yasal siyaset yapacak"
 
Hükümet-BDP zirvesinde konuşulanları aktarmak ve yeni talimatları almak üzere BDP heyeti dün İmralı'ya hareket etti.
 
********
 
Şu tesadüfe (!) bakın ki, PKK'nın asayiş örgütünü dünyaya ilan ettiği gün, TÜSİAD da Cizre'de toplantı yaptı.
Aşağıdaki fotoğrafa dikkatle bakınız. Ne Türk bayrağı var, ne de Atatürk posteri.
TÜSİAD Başkanı Muharrem Yılmaz, sözlerine "Selam Cizire Botani" diye Kürtçe olarak başladı.


Rıfat Serdaroğlu soruyor:
"Bursa'da Arnavutça- Boşnakça- Pomakça, Karadeniz'de Lazca-Gürcüce mi selamlama yaparsınız? Böyle bir saçmalığı şimdiye kadar yapmadığınıza göre, Cizre'de niçin Kürtçe selamlama yaptınız? Orasını siz de PKK gibi Kürdistan'ın bir ilçesi olarak mı görüyorsunuz? PKK'ya "Ayrı güvenlik örgütü kurarak ne yapıyorsunuz, ayrı devlet mi kuruyorsunuz" diyemediniz mi?" ( facebook.com/rifatserdaroglu35 )
 
Toplantıda Ümit Boyner:
"Barış süreciyle birlikte burada hayat çok değişecek. Hepimiz bu sürece sahip çıkmalıyız."
dedi. Evet, hayat çoktan değişmişti. Orada artık Türk bayrağı, Atatürk posteri asılamıyordu.
Evet, açılım gereği Güneydoğu'yu PKK'ya bırakmışlardır. Oralarda PKK bayrakları, Öcalan posterleri açılması AKP Hükümeti'ni hiç rahatsız etmemektedir. Diyarbakır'daki Nevruz mitinginden beri bu daha da açık bir şekilde görülmektedir. Türk bayrakları, Atatürk posterleri taşıyan Gezi direnişçilerine vahşice saldıran iktidar, Güneydoğu'daki PKK bayraklarını, Öcalan posterlerini görmezden gelmektedir.
 
Özerklik - federasyon - ayrılma çizgisini fiilen başlatmış olan Açılım siyaseti, tam gaz devam etmektedir.
 
********
 
Son haber: Gece 03 sularında Nuh Mahallesi'ne yapılan operasyon sırasında polise taş, molotof kokteyli ve patlayıcı atıldı. Vücuduna şarapnel parçaları saplanan komiser yardımcısı hastaneye kaldırıldı.
Hiçbir şey ispat edemeyecekler. Tutuklama yapsalar bile serbest bırakmak zorunda kalacaklar. Çünkü eylemcilerin hepsi poşulu idi ve mikrofona ses bozma aleti takılmıştı. Konuşmacının sesini bile saptayamazlar. Eğer polis gerçekten failleri yakalamak istese idi, ya tören anında veya kimlik kontrolü yaptıkları sırada eylemcileri yakalardı. Gece yarısı operasyona kargalar bile güler. Bir de yaralı verdik. Yazıklar olsun.
 
********

25 Haziran 2013 Salı

Camide bira içme olayının içyüzü - 2

Camide bira içilmediği anlaşıldıktan sonra bile Tayyip Bey'in bu kuyruklu yalanı dillendirmeye devam ettiğini göstermiştik.
Ancak, olmayan şeyler için feryat eden Tayyip Bey, geçmişte gerçek saldırılar karşısında dut yemiş bülbül gibi susmuştu.
Hatırlayalım:


********

Amerikan askerleri işgal ettikleri Irak'ta camileri kışlaya çevirmişler, ama Tayyip Bey'in sesi çıkmamıştı. "Ayakkabı ile girdiler, içki içtiler" diye feryat etmemişti. Tayyip Bey'in okuduğu şiirdeki "Camiler kışlamız" ifadesini ABD askerleri hayata geçirmişti.



 Coniler, "Direnişçi arama" bahanesi ile gördükleri her camiye kasten girip her yere basıyorlar, pis ayakları ile kirletiyorlardı. Hemen hemen bütün camilere bu şekilde defalarca daldılar. Tayyip Bey'in sesi çıkmadı.



********

Amerikan askerleri, Irak'ta, Hanefi fıkhının kurucusu İmam-ı Azam (Büyük İmam) Ebu Hanife'nin 500 yıllık türbesi ve camisini bombaladılar.
Türkiye'deki Müslümanların çoğunluğu Hanefi olduğu için, herkesin ayağa kalkması gerekirdi değil mi? Ne gezer. Amerikalılar Kabe'yi bile bombalasalar bizim Gazze sevdalısı aslanlarımızın sesi çıkmaz.
Tayyip Bey, dut yemiş bülbüle döndü, gözlerini kapadı, kulaklarını tıkadı. Yandaş basın tek kelime yazmadı.

                                                             Ebu Hanife Türbesi
********

Amerikan askerleri Irak'ta camileri top ateşi ile yıkarken "Hu huuuu" diye, "Yeaaa" diye bağırıyorlar.
2 dakika 13 saniyelik görüntülü kayıt için tıklayınız:
O zaman Tayyip Bey "Cami bombalıyorlar" diye feryat etmemişti.

********

"Hahhahhahha dı mosk iz davn" (Cami yıkıldı) Amerikan askeri işte böyle gülüp söylüyor.
20 saniyelik görüntü için tıklayınız:
Tayyip Bey tam siper...


********

Amerikan askerleri eğlenmek amacıyla Irak'ta minarelere makineli tüfeklerle ateş ediyorlardı. Dünya basınında bu olaylar "ABD askerinin yeni oyunu" olarak yankılandı. Bizim yandaş medya görmedi. Tayyip Bey görmemek için gözlerini kapattı.


********

Askeri bir gereklilik olmadığı halde yüzlerce camiyi yerle bir ettiler. Tayyip Bey "Üç maymunlar"ı oynadı.
Amerika Irak’ı işgal ettikten 10 gün sonra Tayyip Erdoğan Vol Strit Curnıl (Wall Street Journal) gazetesine şu demeci vermişti: (31 Mart 2003)
“Irak’ta savaşan Amerikalı kahraman bay ve bayan askerlere, en az zayiatla, mümkün olan en kısa zamanda ülkelerine dönmeleri için dua ediyoruz.”
İşte kahraman Amerikalı askerlerin Irak’ta yaptıkları kahramanlıklardan birkaç örnek:
Bombalayıp yıktıkları yüzlerce camiden ikisi:
Tayyip Erdoğan Atatürk ve İnönü dönemlerinde camilerin depo olarak kullanıldığını, ahır yapıldığını söyledi.


Tayyip Erdoğan Atatürk ve İnönü dönemlerinde camilerin depo olarak kullanıldığını, ahır yapıldığını söyledi.
Ama camileri işgal döneminde Rumlar ahır yapmış, CHP yönetimi onarıp ibadete açmıştı.
2. Dünya savaşı döneminde ise kutsal emanetler İstanbul’dan kaçırılmış, Anadolu’daki bazı camilerde saklanmıştı. Depo olayı bu.
Gerçekleri böyle tersyüz eden Tayyip Erdoğan, Amerikalıların Irak’ta yüzlerce camiyi yıkmasını, minareleri hedef tahtası gibi kullanmasını hiç gündeme getirmedi.
Hatta bunları yapan Amerikalı askerlere”kahraman” dedi, dua etti.


Samanyolu TV’de Tarihçi (!) Yazar Mustafa Armağan:
“Sultan Ahmet Camisi 1939-45 arasında 6 yıl asker alma dairesi yapıldı. İçeriye askerleri alıyorlar yatakhane yapmışlar ve dışarıya bırakmıyorlar, tuvalete gitmeye afedersiniz caminin içine ihtiyaçlarını karşılıyorlar.”
“Caminin içine yapıyorlar” imiş. Hem yatıyorlar, hem de içine yapıyorlarmış.
Tarihçi (!) utanmaz kişi, Türk askerini işte böyle hayvan yerine koyuyor.
Peki, Irak’ta camileri aşağıdaki fotoda görüldüğü gibi kışla olarak kullanan Amerikan askerleri için herhangi bir şey söylemiş mi bu tarihçi (!) yazarımız?
Asla. Neden? Çünkü Amerikan askerleri camiye saygılı olduklarından “Caminin içine yapmıyorlar”mış. :))))
Amerikalı bunların yüzüne tükürse “Yağmur yağdı” derler.



********

Ebu Garip Hapishanesi'nden yazdığı mektupta Nur Hanım haykırıyordu:
“…Siz sıcak evlerinizde karınlarınızı doyurup, sevdiklerinizle bir arada otururken bizim maruz kaldığımız aşağılanma ve çektiğimiz açlığı, sizler su içerken çektiğimiz susuzluğu, sizler derin uykuda iken Amerikalıların bize yaşattığı uykusuz geceleri, sizler giyinikken, bizim yaşadığımız çıplaklığı, bizi soyup önlerinde sıraya dizmelerini nasıl anlatabilir, nasıl kelimelere dökebilirim... 
Siz ey bizim dini liderlerimiz olarak ortalarda tozup, gezenler! Amerikalıların bize reva gördüğü bu cinsel ve hayvani eziyetler karşısında hâlâ nasıl oluyor da açık alınla ortalarda görünebiliyorsunuz? 
Peygamber Efendimizin en değerli hazineniz buyurduğu haysiyet ve şerefinizi çiğnetmekten pek sıkılmış gibi görünmüyorsunuz. Bizi ve kendinizi birkaç dolar kırıntısı karşılığında pazarlardaki köleler gibi Amerikalılara ve Siyonistlere mi sattınız? Haysiyet ve şerefinizi ne çabuk kaybettiniz?.. 
Gelin ve kurtarın bizi! Elinize geçen bütün silahlarla bu hapishaneye saldırın! Hem onları hem de bizleri öldürün!!! Biz çoktan ölüme razıyız. Burayı yerle bir edin! 
Hepimizin karnında onların piçleri var! Çoğumuz hamileyiz! Biz dünden ölüme razıyız!.. Bizi öldürün! Size yalvarıyorum; Allah için bizleri, Amerikalıları ve onların piçlerini öldürün! Allah rızası için! Size yalvarıyoruz...” 
Tayyip Bey bu feryatları duymuyor, Buş abisi ile Oval Ofis'te muhabbet yapıyordu. "Van minıt Buş Bey... Müslüman bacılarımız bu yaptıklarınız nedir? Siz savunmasız kadınların, kızların ırzına geçmeyi çok iyi bilirsiniz" diyemiyordu.

********

Amerikan askerleri İncirlik'teki camiye 2013 yılbaşı gecesi sarhoş girdiler, iki camı kırdılar, minberi yıktılar, Kur'an yırttılar. Tayyip Bey'in gıkı bile çıkmadı.

10 Ocak 2013
10 Ocak 2013


********

Suriyeli sığınmacılar Gaziantep'te kaldıkları caminin Kur'an Kursu salonunda içki içtikleri ve mahallede olay çıkardıkları için mahalle sakinleri tarafından oradan atıldılar.
Tayip Bey duymadı, görmedi.
Bakınız:


                                                 Antep Suriyelilere karşı nöbette
********

Rodos Adası'ndaki camiyi Yunanlılar meyhane olarak kullanıyor, Tayyip Bey'in çıtı çıkmıyor. Buyurun:




Demokrat Parti Yüksek Danışma Kurulu üyesi Ümit Yalım:
“Gezi Parkı’nda meydana gelen olaylar sırasında, göstericilerin Dolmabahçe’deki camiye girerek içki içtikleri iddia edildi ancak bu iddia doğrulanamadı. Peki içerisinde içki içilen cami var mı? Evet var!.. Halihazırda Yunanistan’ın egemenliğinde bulunan Rodos Adası’nda,  Osmanlı’dan kalma Türk camisinde içki içiliyor. Cami, Rodos limanının hemen yanında, surlar ile çevrili olan Eski Kasaba’nın merkezinde bulunuyor. İbadete kapalı olan cami iki katlı ve caminin birinci katı alışveriş merkezi haline dönüştürülmüş. Caminin birinci katında çeşitli eşya satan dükkanlar ile kafe bar da bulunuyor. Kafe barda her cins içki mevcut ve müşteriler içki içiyor. Cami 2004 yılında, Avrupa Birliği tarafından restore edilmiş. Caminin girişine konulan levhada, Syntrivan Mosque yazıyor. Yani Avrupa Birliği, Osmanlı’dan kalan Türk camisini, 2004 yılında restore ederek AVM ve meyhaneye dönüştürmüş.” 
Peki Rodos’a gidip de bu acı fotoğrafı gören bir yetkili olmamış mı? Ümit Yalım’dan dinlemeye devam edelim;
“AKP Hükümeti’nin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu 2010 yılının Ağustos ayında Rodos Adası’na gidiyor ama Türk camisinin içinde işletilen meyhaneyi görmezden geliyor. Rodos Adası’nda T.C. Dışişleri Bakanlığı’nın Başkonsolosluğu görev yapıyor. Başkonsoloslar da bu durumu görmezden geliyor. 2012 Eylül ayından bu yana Başkonsolos Hakan Aytek. Anlaşılan o da bu durumu görmezden geliyor.
Bugünlerde Avrupa Birliği’ne posta koyan AB Bakanı Egemen Bağış da AB’nin, Rodos’taki Türk camisini meyhaneye çevirdiğini  görmezden geliyor. 2013 Yılı Haziran ayı itibarı ile Rodos Adası’nda 4 bin soydaşımız yaşıyor. Adada 27 Türk camisi var. Camilerden bir tanesi, sadece Cuma günleri ibadete açık. Cami müezzininin minareden ezan okumasına müsaade edilmiyor. Diğer 26 Türk camisinin kapısına kilit vurulmuş, hem ibadete hem de ziyarete kapatılmış. Soydaşlarımızın çocuklarının eğitimi için bir tek Türk okulu yok. 1972 yılından beri adada müftü de yok.” 
Yalım’ın Diyanet İşleri Başkanı’na da sorusu var;
“Yunanistan topraklarında bulunan Türk ve Müslüman soydaşlarımıza her türlü eziyet ve zulüm yapılırken, camilerimiz AVM ve meyhaneye dönüştürülürken Diyanet İşleri Başkanlığı ve Başkan Mehmet Görmez ne yapıyor? Diyanet İşleri Başkanlığı ve Mehmet  Görmez bütün bu olup bitenleri görmezden geliyor ve Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasına destek veriyor.” 
Terörle mücadelede bir dönem önemli görevler üstlenen emekli Kurmay Albay Ümit Yalım acı bir gerçeği daha gözler önüne seriyor.
********

Öldürdükleri Müslümanların cesetlerine işeyen, Guantanamo'da Müslüman esirler üzerine yapsın diye tuvalete Kur'an atan Amerikalılar ve daha niceleri var, ama hepsini yazmaya kalksam kitap olur. Bu kadarı yeter.
Tayyip Bey, Amerikalıların camilere, kendinin de dahil olduğu Hanefi mezhebinin kurucusunun mezarına, Müslüman hanımlara, Kur'an'a karşı Amerikalıların yaptığı sayısız saldırıların hiçbirini duymamış, görmemiş, söylememiş, karşı çıkmamıştır.
Ama, Atatürkçü insanlarımıza haksız yere suçlama yöneltmekte, kışkırtma yapmaktadır.
Durum tüm çıplaklığı ile ortadadır.


********
arşiv:
Faiz lobisinin içyüzü  23 Haziran 2013
********