28 Şubat 2012 Salı

Atatürk'ten kopana "SOLCU" madalyası

Ali Serdar Bolat   27 Şubat 2012

Amerikancı - Fetocu- liboş - yandaş medya "SOLCU CHP" rüzgarı estiriyor.
Atatürk'ten kopanlar "SOLCU" madalyası ile ödüllendiriliyorlar.
 
"Yeni CHP" yönetiminin Atatürk ilke ve devrimleri karşıtı tutumuna karşı yükselen eleştiriler "CHP solculaşıyor" propagandası ile aşılmaya çalışılıyor.
 
CHP kurultayından iki gün önce yandaş medya "CHP sola kayıyor" şeklindeki haberleri öne çıkardı.
Atatürk'ten ne kadar uzaklaşırsanız, o kadar solculaşmak şerefi kazanıyorsunuz.
 
Cumhuriyet gazetesi manşetten ilan etti:
"Katılım, özgürlük, farklı kültürler öne çıktı.
CHP'ye 'sol' vurgusu" 
Böylece Cumhuriyet, gazete olmaktan çıkıp gaz tenekesi haline gelme yönünde esaslı bir adım daha atmış oldu.
 
Vatan gaz tenekesi:
"Yeni tüzükte radikal değişiklikler.
VE PARTİ SOLA KAYIYOR"
 
Bakalım CHP yönetimi ne yapmış da SOLA kaymış:
 
CHP Genel Başkanı Bay Kemal, Sabahattin Ali'yi "CHP'nin öldürttüğünü" ilan etti.
O zaman CHP Genel Başkanı İsmet İnönü.
Demek ki İsmet İnönü'yü "katil" ilan edince SOLA kaymış oluyorsun.
 
Bay Kemal "Dersim katliamı" nedeniyle özür dilenmesini talep etti.
1937-38 yıllarında Atatürk Cumhurbaşkanı, İnönü ve Bayar Başbakan, Fevzi Çakmak Genelkurmay Başkanı idi
Demek ki Atatürk'ü "katil" ilan edince daha da bir SOLA kaymış oluyorsun.
 
Bay Kemal, 11 Ocak 2012 CHP Gurup Toplantısı'nda:
"Yaşar Büyükanıt da yargılanmalı. Yargılanırsa, o zaman Dolmabahçe'yi de öğreniriz"
13 Ocak gecesi bir televizyon programında:
"Sayın Büyükanıt madem ki muhtıra verdi, onun da bu süreçte yargılanması lazım"
Demek ki Büyükanıt'ı "darbeci" ilan edince deSOLA kaymış oluyorsun.

Bay Kemal 8 Ocak 2012'de:
"Org. Başbuğ görevi kötüye kullanmaktan yargılanmalı. Onu atayanlar da sorumlu" dedi.
Yani Başbuğ suçlu, suçluyu atayan Tayyip Bey de suçlu. Niye darbeciyi Genelkurmay Başkanı olarak atamış?
Demek ki komutanları suçlu ilan edince SOLA kaymış oluyorsun.
 
Bay Kemal:
"27 Mayıs'ı yapanlar şimdi utanıyorlar" dedi. Halbuki utanan falan yok. Bu lafı söylerken utanmadı.
"28 Şubat komutanları hakkında soruşturma yapılacağına inanmıyorum" dedi. Yani "Niçin yapılmıyor" demek istedi.
3 gün sonra Savcı, brifinglere katılanlara 28 Şubat sorgusu yaptı.
Çoktan rafa kaldırılmış olan Devrimcilik okunu resmen küpeşteden attı böylece.
Demek ki, 27 Mayıs Devrimi'ne, 28 Şubat'a düşmanlık yaparsan acayip SOLA kayıyorsun.
Devrimciliğe düşman SOLCU...  Haydeeee...
 
********************
Genel Başkanı Türk Ordusu ile savaşa girişir de, Gürsel Tekin'ciği geri kalır mı?
Alın size dehşetengiz SOLCU bir demeç, nereye mi? Tabii ki SOLCU ZAMAN gaz tenekesine:
"Darbe yapmışlarla hesaplaşalım, darbe yapma olasılığı olanlarla da hesaplaşırız."
"Sizin gözaltına almış olduğunuz Türkiye'de en önemli generaller.
Niçin alıyorsunuz? Belli ki elinizde sabit belgeler ve suçlar vardır.
Alıp cezaevine sokacaksınız. Başka türlü olmaz.
Aldığınız adamları niçin bıraktınız? Kim bıraktırdı?
3'lü zirvenin sonucunda bırakılmadı mı? Varsa bu planlar gereğini yapsınlar.
Eğer bu planlar devletin elinde, Başbakan'ın elindeyse gerçekten bu olumsuzluklar varsa hukuku işletsinler."
******************
Bay Kemal dedi:
"Laiklik tehdit altında değil, irtica tehlikesi yok"
"Siyaset yapmayan tarikat ve cemaatlere saygılıyız"
"Yargıda ve poliste cemaat örgütlenmesi var diyemem”
Sonra Amerika'dan gelen Fethullah Elçilik Heyeti'ni tantana ile kabul etti.
Çoktan rafa kalkmış olan Laiklik oku da hayde küpeşteden aşağı...
Demek ki, Amerikancı tarikatçı yobazlara saygı duyarsan en ala SOLCU oluyorsun.
 
Bay Kemal, CHP Genel Başkanı olur olmaz "liberalizmi savunduğunu" açıkladı.
Çoktan rafa kaldırılmış olan Halkçılık ve Devletçilik oklarını da resmen küpeşteden attı böylece.
Halkçılığa ve Devletçiliğe karşı Liberal SOLCU... Ne SOLCU ama... Parmak ısırtır...
 
Bay Kemal, "AB Yerel Özerklik Şartı'nı kısıtlamasız uygulayacağız" dedi.
Üniter devletin köküne kibrit suyu ekince mükemmel SOLCU olunuyor.
 
Avrupa Birliği'ne katılmaya "evet" deyince zaten Milliyetçilik de güme gütmişti
Ne kaldı Altı Ok'tan geriye? Sadece Cumhuriyetçilik.
Diğer 5 Ok olmadan sadece Cumhuriyetçilik ne anlam ifade eder? Yemen de Cumhuriyet.
 
Bay Kemal "Ben TESEV'i kurarken Soros mu vardı." dedi.
Bir tek Soros'tan vazgeçmiyor.
Ne kadar SOROS'çu, o kadar SOLcu. Haydeee.
 
Doğu Perinçek diyor ki:
"CHP'deki iç savaş, bir AKP-CHP savaşıdır; ama onun da ötesinde Cumhuriyet savaşıdır; Atatürk'ün ve İnönü'nün savaşıdır.
Kılıçdaroğlu, Soros'un çizmelerini giymiştir. Ayağından çıkarmamaya yeminlidir."
 
********
DOĞU PERİNÇEK/ Kılıçdaroğlu kiminle savaşıyor
********
DOĞU PERİNÇEK/ Darbecilerle savaşın mareşali
********

27 Şubat 2012 Pazartesi

Yataktan yatağa savrulan Ergenekon masalcıları


Gazetelerin sayfalarında, kanal kanal dolaşıp televizyonlarda "Darbe yapacaklardı, cami bombalayacaklardı" gibisinden "Ergenekon Terör Örgütü" masalları anlatan ikili birbirine düştü.
 
"Ergenekon Uzmanı" diye piyasada dolaşanlar birbirine düşünce, kirli çamaşırları ortaya döktüler.
AKP Milletvekili Şamil Tayyar, Nazlı Ilıcak'ı "Yataktan yatağa savrulmakla, kocasını aldatmakla" suçladı.
"Namussuz, şerefsiz, ahlaksız" iltifatları da eksik olmadı.

************
Nazlı: "Tayyar rüşvetçi"
Şamil: "Nazlı Ilıcak Ergenekon'u viski markası sanıyor"
Nazlı: "Şamil Ergenekon sayesinde milletvekili oldu"
Şamil: "Ayıkken konuş"
************
 
Nazlı Hanım, MİT yöneticilerinin ifadeye çağırılması üzerine bir yazı yazdı.
Şamil Bey de o yazıya cevaben bir yazı yazdı.
 
Bu cevaba fazlasıyla sinirlenen Nazlı Hanım, Samanyolu Haber'de Şamil Bey hakkında şunları söyledi:
 
"Şike yasasında Başbakan’la ters düştü ya şimdi sözüm ona göze görmek için beni kullanıyor.
Bir zamanlar DSP’den aday gösterilmek için partinin kapısını aşındırıyordu...
Zaten, 28 Şubat sürecinde de MİT’le ortak çalışmıştı..."

 ******************

Şamil Bey bunun üzerine twitter'den Nazlı Hanım'a şöyle cikcikledi:
 
"İspatlamazsa namussuzdur, şerefsizdir, ahlaksızdır.
1999’da DSP’den adaylık teklifini, cemaatten dostlarımın telkiniyle kabul ettim, o dönemde ağırlıklı olarak DSP destekleniyordu.
Şimdi Nazlı Ilıcak'a soruyorum
28 Şubat'ta kurmaya çalıştığınız MİT ilişkisi cemaati de bağlar mı?
Cemaat MİT'le ilişki içinde miydi? Haydi..."
 
"Yataktan yatağa savrulanlar dahil tüm gazeteciler, kim elinde ne bilgi ve kayıt varsa açıklasın, arşivler dökülsün, hodri meydan"
 
“Hakkımda ufacık bir bilgi ortaya dökülsün vekillik dahil her şeyi bırakırım.
Aksi halde iddia sahibinden tek talebim şu: Ayıkken konuş
“Geçmişten ders almadan yaftalayarak susturacağını sananlar şunu bilsinler:
En az namussuzlar kadar cesurum...”

“İt ürür, kervan yürür...”
"Nazlı müfterisine son sorum:
Emin Şirin ile ilişkiniz başladığında Kemal Ilıcak sağ mıydı.
Kemal Bey niye öldü"

***************

Mustafa Mutlu diyor ki:

"Lütfen dikkat edin:
Bu kavga, bir kenar mahallesindeki iki çirkefin kavgası değil...
Hem gazeteci, hem yazar, hem de yüce parlamentoda görev yapma onurunu yakalamış sözüm ona iki aydının “seviyeli tartışması...”
Birbirlerine tahammülsüzlükleri; Başbakan’a yaranma yarışından kaynaklanıyor...
Sırf bu yüzden vurdukça vuruyorlar...
Hani; Ahmed Arif, Adiloş Bebe’ye seslenirken, “Tanı bunları, tanı da büyü” diyor ya...
Siz de tanıyın bunları artık...
Tanıyın da; en azından ekranlarda gördüğünüzde “Ne söylüyorlar” diye ciddiye alıp, zamanınızı telef etmeyin!
Gazetecilik yaptığı dönemde, yayınlanması yasak hazırlık soruşturmalarıyla Ergenekon sanıklarını yargılanmadan infaz eden Şamil Tayyar, Nazlı Ilıcak’a saydırırken bir de itirafta bulunmuş: “1999’da DSP’den adaylık teklifini, cemaatten dostlarımın telkiniyle kabul ettim...”

Acaba küfür ve hakaret etmeden şu iki basit soruyu yanıtlayabilir mi?
Bir: Önce Star Gazetesi Ankara Temsilcisi, sonra da AKP Milletvekili olmasını, yine o “cemaatçi dostları” mı sağladı?
İki: Ankara temsilcisiyken yayınladığı o çok gizli polis tutanaklarını aynı dostları mı servis etti?"


26 Şubat 2012 Pazar

MİT operasyonu, Suriye sorunu ile ilişkili

Ali Serdar Bolat    26 Şubat 2012
 
"MİT operasyonu, Suriye'ye saldırmayı bir türlü beceremeyen AKP Hükümeti'ni bu göreve davet etmek için yapılan bir ihtardır".
Bu gerçeği sadece Aydınlık açıkladı.
 
Doğrudan Hükümetin sesi sayılabilecek Star gaz tenekesinin pazar eki Açık Görüş, geçen hafta (19 Şubat) aynı gerçeği dillendirdi.
 
Tam sayfa basılan yazının başlığı: "Suriye MİT krizinin neresinde".
Yazarı: George Mason Üniversitesi'nden Nuh Yılmaz
Yazıda şu saptama yapılıyor:
"Krizin nedenlerinden birinin de, Türkiye'nin Suriye'ye askeri müdahalesine sıcak bakmayan siyasi irade üzerinde baskı kurmak olduğu görülür"
 
(Sanki Hükümet "Yallah Suriye'ye" deyince ordu "Emret ya seydi" diyecekmiş gibi...
Özal "Yallah Irak'a" deyince Org.Torumtay: "İstifa ettim ya seydi" demişti.
Org. Özel de ikinci Torumtay olabilir. Bu da Hükümetin sonu olur.
Torumtay sendromu, AKP Hükümetinin uykularını kaçırıyor.)
 
Yazının devamında şöyle deniyor:
"İran, Ankara'nın alanını daraltmak isteyince, Türkiye'nin cevabı, Hür Suriye Ordusu'na koruma/hapis sağlamak şeklinde oldu."
 
Gerçekte sadece koruma sağlamıyorlar, "hapis" de doğru değil, AKP Hükümeti bunları eğitiyor, silahlandırıyor, Libyalı, Yemenli ve Suudi Arabistanlı cihadcı teröristleri de bunların yanına katıyor, Türkiye-Suriye sınırını geçerek Suriye içinde saldırılar yapmalarını ve Türkiye'ye geri dönmelerini sağlıyorlar.
 
Geçen sene Cisreşşuğur'da 120 polis ve askeri öldüren teröristler Türkiye'den gidip geri dönmüşlerdi.
En son 22 Şubat 2012'de  Altınözü'nden sınırı geçerek Suriye karakoluna saldıran teröristler ağır kayıp vererek geri kaçtılar.

Serhan Bolluk, 21 Şubat günlü Aydınlık Başyazısında diyor ki:
"AKP Hükümeti'nin Suriyeli teröristleri barındırdığını, eğittiğini sağır sultan bile duymuştu, ama hiç bu kadar açık söylenmemişti.
Star'daki yazının toplamı "Suriye'ye askeri müdahalede yokuz ama içini karıştırmaya devam ederiz" şeklinde özetlenebilir.
Tek kelime mi? "Kıvranıyor" diyebiliriz"

Nuh Yılmaz'ın yazısının önemli bölümleri şöyle:
 
"Türkiye'ye yaz aylarından beri Batı başkentleri başta olmak üzere Suriye'ye askeri müdahale baskıları da artmaya başladı.
Türk medyasında .... Suriye'de yaşananlarla ilgili..... doğruluğu ispatlanamaz iddialar, Hükümeti müdahaleye iknaya dönük köşe yazıları artış gösterdi."
 
(İşte kendi ağızları ile itiraf ediyorlar.
Amerikancı Arap Birliği'nin "Gidin Suriye'deki katliamları görüp rapor edin" diye Suriye'ye gönderdiği Gözlemci Heyetin bile göremediği (!) acayip uydurma katliam haberlerini demek ki bizim Amerikancı gaz tenekeleri niçin yazıp duruyorlarmış? Hükümeti müdahaleye ikna etmek için. Bu katliam haberlerinin niteliği neymiş? "Doğruluğu ispatlanamaz iddialar". Bunu yazan hangi gaz tenekesi? Hükümete bağlı Star gaz tenekesi.)
 
"MİT ile ilgili tartışmanın, Türk dış politikasının kritik dönemlerinden birinde ortaya çıkması, bu krizdeki dış politika etkisinin yabana atılamayacak önemde olduğunu gösteriyor.
....
Hatay'da tamamen başka bir şekilde gerçekleşen bir olayın, "MİT'in Esad yanlısı olduğu" imajı verilmeye çalışılarak sızdırılması, krizin dış politika ile ilişkisi konusunda ipucu veriyordu.
Bu gelişmeler birlikte ele alındığında, krizin nedenlerinden birinin de, Türkiye'nin Suriye'ye askeri müdahalesine sıcak bakmayan siyasi irade üzerinde baskı kurmak olduğu görülür."
 
 (Demek ki Silahlı Fethullah Örgütü, ABD adına, "Katar'dan, Suudilerden paraları cukkaladınız. Suriye ile hır çıkarmaya söz verdiniz. Ne duruyorsunuz? Yallah Suriye'ye" baskısı yapmak için MİT operasyonunu, bu yetmeyince de KİK (ihale) operasyonunun düğmesine basmıştı.
Ancak Tayyip Bey umdukları gibi geri çekilmedi, aksine Silahlı Feto Örgütü'nü ufak çapta dağıttı.
İlk raund Tayyip Bey'in. Silahlı Feto örgütü karşı saldırı için toparlanmak üzere tam siper.)

25 Şubat 2012 Cumartesi

Perinçek'e 20 yıl ceza

İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Ergenekon davasında yaptığı savunma nedeniyle Silivri 1. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından, 2 yıl 2 ay cezaya çaptırıldı.

Bu cezayla birlikte Doğu Perinçek’in Ergenekon davasında yaptığı savunmalardan aldığı cezaların toplamı 20 yılı buldu.


Yine aynı nedenlerle açılan ve devam etmekte olan diğer davalarda, 20 yılı aşkın hapis cezası daha isteniyor.



Doğu Perinçek’e verilen bu ceza kararlarının hepsinin altında, AKP Hükümetinin oluşturduğu yeni HSYK tarafından atanan yargıçların imzası var.
Bu kararlar Türk Yargısının, Türk Hukukunun kararları değildir.
Uygulanan Gladyo hukukudur, faşizmin kurallarıdır.


Perinçek, Türkiye’nin milli güçlerine karşı düzenlenen ve bir düşman operasyonu olan tertip kapsamında yaklaşık 4 yıldır tutuklu, 11 aydan bu yana 3,5 metrekarelik hücrede!


Sürdürülen yargılamada, iddialar, uydurmalar, iftiralar tek tek çürütüldü. Artık, bu iddialara dayalı olarak ceza verilmesi mümkün değil.


Öyleyse, tutuklu bulundurulduğu süreyi, hücrede gerçekleştirilen bu yargısız infazı karşılayacak başkaca cezalar üretilmesi gerekiyor.
İşte "Savunma yaparken ona buna hakaret ettin" diye verilen 20 yıllık hapis cezasının ve davam eden benzer davaların nedeni bu.

Ayrıca Özel Görevli Mahkeme birkaç gün önce Doğu Perinçek’e 16 duruşmadan men cezası vermişti.

Silivri’den yürütülen mücadele siyasi saflaşmanın eksenini oluşturuyor ve mücadele edenlerin birleşeceği bir ana muhalefet merkezi haline geliyor.

Doğu Perinçek’e daha savunma aşamasında 20 yıla yakın ceza verilmesinin nedeni, işte bu gelişen milli gücün karşısında duyulan korkudur.

Ancak korkunun ecele faydası yoktur. Halkımız geçmişteki zalim iktidarları nasıl yıkmışsa AKP iktidarını da öyle yıkacaktır.

AKP iktidarını yıkacak güç halkın kuvvetidir. Bugün bütün yurtseverlerin görevi AKP iktidarına karşı halkın mücadelesini örgütlemektir. AKP iktidarına karşı halkın mücadelesini örgütlemeyen her tutum iktidara güç verir.

Bütün halkımızı, siyasi partileri, kitle örgütlerini Özel Görevli Mahkemelere ve AKP iktidarına karşı birleşmeye ve mücadeleyi örgütlemeye çağırıyoruz.

AKP iktidarı mutlaka yıkılacak, yurtseverler serbest bırakılacaktır.
Türkiye halkı Atatürk’ün başlattığı devrimi, Milli Hükümetiyle tamamlayacak, bağımsız ve özgür Cumhuriyetimizi yeniden kuracaktır.

24 Şubat 2012 Cuma

1923 ve 2012 Liderler ve eşleri


                                                      Aydınlık, 22 Şubat 2012
Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan Huber Köşkü'nde görüştüler.
Basına dağıtılan fotoğraflarda eşleri Hayrünisa Gül ve Emine Erdoğan da var.
Bugünün Türkiyesi'nde kendilerine layık görülen yer kocalarının arkasında, ayakta ellerini kavuşturmuş, hizmete hazır durmak.
İki kadını bu fotoğraftan silseniz bir eksiklik olmayacak.

Diğer fotoğraf henüz Cumhuriyet'in arifesinde çekilmiş.
Cariye ve kul kültüründen kurtulup kişilikli, bağımsızlıkçı, özgürlükçü Cumhuriyet kadını ve erkeği yaratma hedefiyle büyük yürüyüş başlamış.
Fotoğrafta o dönemin Meclis Başkanı Gazi Mustafa Kemal ve eşi Latife Hanım ile Başbakan Fethi Okyar ve eşi Galibe Hanım'ı görüyoruz.
İyi eğitim görmüş, takıp takıştırmaktan çok söyleyecek sözleri olan, yabancı gazetecilerin, düşman ülke diplomatlarının bile takdirle söz ettiği iki kadın.
Oturdukları koltuğa yayılmamışlar, eğreti oturmamışlar.
Kocaları da onurla, dimdik duruyor arkalarında.
Latife ve Galibe Hanımları bu fotoğraftan silseniz eksiklikleri hemen hissedilecek.


Fotoğrafın aslı için tıklayınız:
http://www.facebook.com/note.php?note_id=10150566371198157

"Seçilmişleri atanmışlara kul etmeyiz" şifresinin çözümü


Ali Serdar Bolat   22 Şubat 2012
 
Silahlı Feto Örgütü'ne bağlı Savcı ve polislerin önce MİT'e, sonra Kamu İhale Kurumu'na (KİK) karşı başlattıkları operasyonla ilgili konuşma yaparken Tayyip Erdoğan "Seçilmişleri atanmışlara kul etmeyiz" dedi.
 
Önce bu sözlere bir anlam verilemedi.
Çünkü atanmış Savcı ve polislerin ham etmek istediği MİT ve KİK yöneticileri de seçilmiş değil, atanmış kişilerdi.
 
Ancak, MİT ve KİK soruşturmasının ucu, seçilmiş bir kişi olan Tayyip Erdoğan'a dayanıyordu.
Çünkü MİT yönetimini tayin eden, Hakan Fidan'a "Başbakanlık Özel Temsilcisi" yetkisi vererek PKK ile görüşmeye gönderen Tayyip Bey idi.
PKK ile görüşmelere katılan Afet Güneş: "Bizi ifadeye çağıran Başbakan'ı da çağırır" demişti.
Abdülkadir Selvi, AKP'nin yarı resmi organı Yeni Şafak gaz tenekesindeki köşesinde açıkladı: "MİT operasyonunun künyesinde "Hedef Erdoğan" yazıyor"
 
KİK'e yapılan ihale baskınının ucu da Tayyip Bey'e uzanıyordu.
ZAMAN gaz tenekesi, Kasımpaşaspor 2. Başkanı'nın AKP bağlantısına işaret etti.
Orhan Nurdoğan'ın sahibi olduğu Nursoy Holding 2007 yılında Irak'ta 1 milyar dolarlık ihale almıştı, Türkiye'deki birçok ihalelerde yolsuzluğu tesbit edildi.
Liste böyle uzayıp gidiyor.
 
Demek ki, Tayyip Bey "Seçilmişleri atanmışlara kul etmeyiz" demekle, "Fetocu atanmışlar bana dokunamazlar, buna izin vermem" demek istiyordu.
Fetocu Savcı ve polisler, Tayyip Bey'in de düşman olduğu Atatürkçülere, yurtseverlere, ABD ve NATO karşıtlarına karşı her türlü tertibi yapabilirlerdi, bu Tayyip Bey'in de işine gelirdi.
Ama Tayyip Bey'in yakın çevresine haklı veya haksız olarak kimse dokunamazdı.
Nasıl yurtsever savcıların Deniz Feneri vesaire gibi soruşturmalar yapmasına izin vermediyse, Fetocuların da MİT soruşturması yapmasına izin vermezdi.
 
AKP kulislerinde bu konuda şu yorumlar yapılıyor:
"Başbakan seçilmişler ve atanmışlardan söz etti. Olay doğru algılanmalı.
Bu olayda asıl hedef Hakan Fidan değildir, Başbakandır.
Başbakan, burada bazı emniyet ve yargı mensuplarının kendisini hedef aldığını açıkça söylüyor.
Başbakanımız birilerini açıkça anayasa ve yasalar önünde gayrımeşru ilan etti.
Hiçbir sorumluluğu olmayanların sürekli talepte bulunması artık bardağı taşırdı.
Herkes haddini bilecek"
 
AKP çevresi, bu yorumla, "Hiçbir sorumluluğu olmayanlar" diye adlandırdığı Fetocuların haddini bilmesi gerektiğini ilan etti.
Haddini bilmeyen Fetocular görevden alınacak, sürgün edileceklerdi.
 
AKP kulislerinde, KİK operasyonun da MİT soruşturması ile bağlantılı olduğu, Başbakan'a yakın kişilerin hedef alındığı ifade ediliyor.
Kulislerde, yolsuzluk yapan firmaların gizli ortakları bulunduğu ve bu kişilerin Başbakan'a yakın Bakan ve yöneticiler olduğu öne sürülüyor.
 
MİT soruşturmasına yeltenen Savcı ve 2 Emniyet Müdüründen sonra, 700 Fetocu polis de sürgün ediliyordu.
700 polisin sürgün kararı, tam da Başbakan "Aramızda çatışma yok, her kurum görevini uyum içinde yapıyor" şeklinde uyutma açıklaması yaparken alınıyordu.
 
Başbakan, AKP İstanbul Gençlik Kongresi'ndeki konuşmasında Silahlı Feto Örgütü'nü kastederek:
"Kimsenin önünde boynumuzu bükmeyiz, kimseye eyvallah demeyiz.
Biz bu ülkede gayrı meşruluğa izin vermeyiz."
demişti.
 
Silahlı Feto Örgütü, Başbakan'ın bu sözlerini:
"Erdoğan bizi gayrımeşru ilan etti, ağır saldırı yaptı" şeklinde değerlendiriyor.
 
Bu arada, Başbakan'a yakın gazete ve köşe yazarları, Özel Yetkili Mahkemeleri ve bu mahkemelerde görev yapan Hakim ve Savcıları hedef almaya başladılar.
AKP kulislerinde ve yandaş medyada "Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılması" tartışmasının başlaması, F tipi örgüte (Silahlı Feto Örgütü'ne) gözdağı olarak değerlendiriliyor.
 
Emniyet Genel Müdürü Mehmet Kılıçlar, "Teşkilatı gereksiz tartışmaların içine çekecek davranışlarda bulunan personel" olarak nitelediği Fetocu personelin "ayıklanacağı"nı söyledi.
                                                               Aydınlık, 21 Şubat 2012
 
Nazlı Ilıcak Hanımefendi, SABAH gaz tenekesindeki köşesinden feryadı bastı:
Cemaatçi (yani Silahlı Feto Örgütü mensubu) polis ve Savcılar AKP tarafından fişleniyormuş.
Aynen 28 Şubatçıların yaptığı gibi, AKP Hükümeti de, okudukları gazetelere, görüştükleri insanlara bakıp herkesi fişliyormuş.
Sürgün edilen 700 polis mutlaka fişlenmiş imiş, yoksa bunların Fetocu olduğu nasıl bilinip de anında sürgün kararı çıkıverirmiş.
Men dakka dukka Hanımefendi, hani fişleme "andıç" demokrasiye aykırı idi, AKP de "İleri Demokrat" idi, "ne oldu boyle?"
Nazlı Hanım şöyle yazıyor:
"Bir polis ya da savcının Cemaatçi olduğu nasıl anlaşılır?
Herhalde 28 Şubat'ta gördüğümüz gibi, okudukları gazetelere bakılıyor, görüştükleri insanlar inceleniyor.
Bunun adı fişleme değil mi?
Benim duyduğuma göre Gülen'e yakın isimler bu konudaki bilgileri Erdoğan'a aktarmış. Erdoğan, böyle bir fişlemeden haberi olmadığını söylemiş.
Bence de Erdoğan'ın MİT'in "Cemaatçi avı"na çıktığından haberi yoktur."
 
Ruşen Çakır ise Vatan gaz tenekesindeki köşesinden F Tipi Örgüte "geri çekilip tam siper olmasını" öğütlüyor:
"Birileri "yiyorlar birbirlerini" diye ellerini oğuşturuyor, ama, AKP Hükümeti ile Gülen hareketinin bu krizin kronikleşmesinin önünü birlikte almaları imkansız değil.
Bu da ancak, devlet içindeki Gülen camiasına mensup etkili isimlerin artık devrin değiştiğini kabul etmeleri, ülkenin normalleşmesini engellemekten vazgeçmeleriyle olacağa benzer.
Sanıyorum Fethullah Gülen, hareketini kademeli bir şekilde bu çizgiye çekecek ve bu stratejik hatayı telafi edecektir"
 
 
 
********
 
Arşiv için eski yazıları ekliyorum:
 
1 Ocak 2012    Fethullahçılar tam kadro Tayyip Bey'e saldırıya geçti
 
9 Şubat  2102  Fethullah - Tayyip Erdoğan zıtlaşması
 
11 Şubat 2012   Tayyip Bey'e karşı İsrail + Fethullah işbirliği
 
15 Şubat 2012  İhale baskını da Tayyip'e uzanıyor
 

Suriye'de tutuklu 49 MİT'çinin iadesi için anlaşma sağlandı


Ali Serdar Bolat   22 Şubat 2012

Bu ne İsrail hayranlığıdır, ne Aydınlık korkusudur, şaştım kaldım.
Aydınlık gazetesi, 11 Aralık 2011 gününden bu yana 6 manşet yaptı, 3 iç sayfa haberi bastı.
Bu haber sadece Aydınlık'ta çıktı. Diğer gazeteler bu kadar önemli haberi görmediler, duymadılar.
Ta ki aynı haber İsrail'in Haaretz gazetesinde 4 gün önce yayımlanana kadar.
Posta, Akşam, Vatan gaz tenekeleri "Haaretz böyle yazdı" diye yaygarayı bastılar.
Demek ki bu gaz tenekelerinin bir habere inanması için, o haberin İsrail gazetelerinde yayımlanması gerek.
"Aydınlık bir aydır yazıyordu ama inanmamıştık" demeyi bile zül sayıyorlar.
Aydınlık lanetli çünkü.



Aydınlık, 17 Şubat 2012
AKP ile Şam yönetimi arasında Rusya'nın gözetiminde yapılan pazarlıklar anlaşma ile sonuçlandı.
Şam'da görev yapan Fransız gazeteci Thierry Meyssan, pazarlığın son aşamasının Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ve Dış İstihbarat bakanı Fradkov'un 7 Şubat günlü Şam ziyareti sırasında gerçekleştiğini kendi sitesi olan voltaire.net'de yazdı.
Suriye, Türkiye, İran ve Rusya heyetleri arasında Beşar Esad'ın Şam'daki Başkanlık Konutu'nda varılan dörtlü anlaşmaya göre, 49 MİT'çinin Türkiye'ye iadesi karşılığında AKP Hükümeti Hatay'daki kamplarda koruma altına aldığı isyancı "Özgür Suriye Ordusu"na desteğini kesecek ve isyancıların komutanı Albay Riyad Esad'ı Suriye'ye teslim edecek.
İncirlik Üssü'nde ABD'nin denetimi altındaki Suriyeli isyancı kampı hariç diğer bütün isyancı kampları kapatılacak. (Sivil sığınmacı kampları değil, silahlı isyancıların kampları söz konusu)
7 Şubat günlü bu anlaşmadan sonra, 10 Şubat'ta Suriye Milletvekili Abbud'un, isyancı ordu komutanı Albay Riyad Esad'ın ele geçirildiğini açıklaması, tarafların anlaşmaya uygun hareket ettiğini gösterdi.
Kasyum Dağı Dinleme İstasyonu
++++++++++++++++++++++++++++
Dörtlü anlaşmada başka maddeler de var.
Anlaşmanın garantörü konumundaki Rus tarafı, Kasyum Dağı'ndaki eski Sovyet dinleme istasyonunu yeniden hizmete açtı.
Bu istasyon aracılığı ile Rusya, Suriye'ye teknik istihbarat akışını başlattı. Uzaydan tesbit edilen isyancı hareketleri Şam yönetimi'ne bildiriliyor.
Anlaşmadan sonraki 2 gün içinde Suriye ve Lübnan'da geniş kapsamlı askeri harekat yapıldı.
General Asıf Şevket'in Suriye içinde bizzat yönettiği harekat sonucunda 100 den fazla isyancı öldü, 1500 isyancı yakalandı.
Yakalanlar arasında Suriye'ye dışarıdan sokulmuş paralı askerler, çeşitli ülkelerin vatandaşları ve Fransız İstihbarat Servisi DGSE'nin iletim teknolojisi uzmanı bir albay da vardı.
Lübnan'ın kuzeyinde "Vahhabi Lejyonu" adlı askeri yapılanma çökertildi.
Trablus'da büyük bir cephanelik bulundu, 4 üst düzey subay tutuklandı ve isyancıların Lübnan'daki ana karargahı ele geçirildi.
Anlaşmanın ertesi günü, yani 8 Şubat'ta, ABD Dışişleri Bakanlığı, Suriye dışındaki Esad karşıtı çevrelere bundan böyle askeri destek vermeyeceğini bildirdi.
Bu açıklama ile ABD'den ümidini kesen isyancı Suriye Ulusal Konseyi, İsrail Başbakanı Netenyahu'ya bir mektup yazarak İsrail ordusunun Suriye'ye girmesini istedi.
(Aydınlık, 17 Şubat 2012)
Olayın geçmişi için tıklayınız:
http://www.facebook.com/note.php?note_id=10150551558358157
http://aliserdarbolat.blogspot.com/2012/02/mit-isyanc-komutanlar-suriyeye-teslim.html

Yeni Şafak: "Ergenekon'da sahte delil üretildi"

Tayyip Erdoğan ile Silahlı Fethullah Örgütü'nün kapışmasının bize de bir faydası oldu.
 
Ali Bayramoğlu, 21 Şubat'ta HaberTürk televizyonundaki "Akşam Raporu" programında, 22 Şubat'ta da Yeni Şafak'daki köşesinde Fethullahçı Savcı  ve polislerin Ergenekon Davası'nda sahte delil ürettiğini açıkladı.
 
Yıllardır "Deliller sahte, bunları Savcı ve polisler üretti" diye feryat ediyorduk, kimse duymak istemiyordu.
Aynı Savcı ve polisler MİT'e (başbakan'a) çullanınca, Bayramoğlu eski müttefiklerinin suçlarını ifşa etti.

Bayramoğlu HaberTürk'te şöyle dedi:
"Balyoz ve Kafes'te karşımıza çıkan kimi şüpheli deliller davaların üzerine gölge düşürdü"
Yeni Şafak'ta ise şöyle yazdı:
"Adliye ve Polis içindeki "otonom yapı" şüpheli delillerle davalara gölge düşürdü."
 
"Otonom yapı" yani "kendi kendini idare eden", "hükümetten bağımsız hareket eden" bir yapı.
Bayramoğlu, Silahlı Fethullah Örgütü'nün Adliye ve Polis içindeki gizli yapılanmasını işte böyle adlandırıyor.
 
Yani Fethullahçı Savcı ve polislerin sahte deliller ürettiklerini kabul etti.
Delillerin sahte olduğu tüm sanıklar tarafından tek tek gösterildi.
Abdullah Gül, "Savcı bulun, delillendirin (delil üretin)" demişti. İşte o emir üzerine Savcı bulundu, Savcı ve polisler dahte deliller hazırladılar, bunlara dayanarak Ergenekon Balyoz tutuklamalarını yaptılar.
Bu sahte delilleri hazırlayanların kimliğini Ali Bayramoğlu işte böyle açıkladı.
 
Sahte deliller o kadar aptalca düzenlenmişti ki, savunulacak yanları kalmamıştı.
Bayramoğlu "sahte" yerine "şüpheli" diyor. Aynı şey.
 
Bayramoğlu, buna rağmen davaları savunuyor, "şüpheli deliller davalara gölge düşürdü" diyor.
Ama şüpheli yani sahte deliller olmasaydı, Ergenekon Balyoz davaları nasıl açılacaktı?
Delilsiz dava açılır mı? Sahte olmayan delil yok ki...
 
"Hükümet ile Gülen cemaati arasındaki ittifakın sona erdiğini" açıklayan Bayramoğlu, HaberTürk'de şunları söyledi:
 
"Ergenekon, Balyoz ve KCK davalarını yürüten emniyet birimleri 6-7 yıldır hemen hemen aynı kadrolar.
Yetki kullanımında ve operasyonların çapının belirlenmesinde bir yargı ve emniyet mekanizmasını görmek lazım.
Bu yapının özerk bir şekilde çalıştığını ifade ettim.
Bu yapı kendi güçlenmesinin pekişmesini sağlamak için yetki gaspına giden bir yol izlemeye başladı"
 
Hükümet tarafından Fethullahçı yapılanmaya yüklenen Bayramoğlu, şu hususları görmezden geliyor:
--Bu yapıyı oluşturanlar gökten zembille inmediler, onları atayan Hükümet
--Ergenekon Balyoz sanıklarının tüm sahte delil ve kanunsuz uygulama şikayetlerine rağmen onları bu makamlarda tutmaya devam eden de Hükümet
--Ergenekon Savcı ve Hakimlerinin Anayasa Mahkemesi'nin ve Askeri Mahkemelerin yetkilerini gasp etmelerini sevinçle karşılayan da Hükümet.
--Bunların eli MİT'e yani Başbakan'a uzanınca "yetki gaspı" diye feryat ediyor. Tam bir çifte standart.
 
Bayramoğlu, Hükümetin Fethullahçı Adliye-Polis yapılanmasını tasfiye edeceğini açıklıyor:
 
"İktidar bundan böyle kendi alanına müdahale edecek hiçbir girişime izin vermeyecektir.
Böyle bir müdahale imkanı olmaması için gerekli önlemleri alacaktır.
Bunun karşılığı tasfiyedir. Önce çeşitli polisler alındı, üst düzey müdürler alındı.
Muhtemelen devamı da gelecektir.
Kendisine karşı kalkışan guruplarla Hükümetin çalışması mümkün değildir.
Kavga görüntüsü verilmek istenmiyor, ama burada inisiyatif Hükümettedir ve Hükümet alan temizliği yapmaktadır ve bir ittifak sona ermiştir"
 
Bayramoğlu, Yeni Şafak'taki köşesinde "Demokratikleşme ve tasfiye" başlığı altında şöyle yazdı:
 
"Balyoz, Kafes gibi kimi davalarda yine aynı otonom yapının sorumluluğunda olan şüpheli deliller, demokratikleşme sürecine gölge düşürmeye başladı."

 

21 Şubat 2012 Salı

Perinçek'e ve avukatına duruşmaya alınmama cezası

Ali Serdar Bolat    21 Şubat 2012
 
Görülmemiş duyulmamış cezalar.
Savunma yapmak suç.
 
Daha önce Avukat Mehmet Cengiz, "Mahkemeyi etkilemek" suçlamasıyla tutuklanmıştı.
Böyle saçma suçlama olur mu? Dünya kurulduğundan beri görülmemiş bir saçmalık.
Avukatın asli görevi mahkemeyi etkileyerek müvekkilinin ceza almasını önlemek değil midir?
Büyük tepki üzerine avukat serbest bırakıldı.
 
Sonra, Perinçek'in avukatı Hasan Basri Özbey için 16 celse duruşmaya alınmama kararı verildi.
Bu süre geçti, tekrar duruşmaya katılmaya başlayan avukata bu defa da "esas hakkındaki savunmalar alınana kadar" kadar duruşmaya alınmama cezası verildi.
Nerede kaldı savunma hakkı?
Avukat duruşmaya girmezse nasıl savunma yapacak?
 
Özel görevli mahkeme, Özbey'in "savunma sınırını aştığını ve mahkemeyi zan altında bırakabilecek söz ve davranışlar içerisinde olduğunu" iddia etti.
Mahkeme Hasan Basri Özbey'in duruşma düzenini bozduğunu ileri sürdü.
Aynı ceza Sevgi Erenerol'un avukatı Vural Ergül de verildi.
 
Doğu Perinçek, mahkemede yaptığı savunmada ona buna hakaret olduğu bahanesi ile 16 yıl hapse mahkum edildi.
Perinçek'e savunmasındaki ifadeler nedeniyle 26 yıl hapis istemiyle açılan diğer davalar da sürüyor
 
Perinçek şimdi de 16 celse duruşmaya giremeyecek.
 
Anlayacağınız, hakimler ve savcılar savunma duymak istemiyorlar.
Mahkemeyi kendi aralarında, sanıklar ve avukatlar olmaksızın yapacaklar.
Hitler ve Mussolini dönemlerinde, 12 Eylül mahkemelerinde bile görülmemiş uygulamalar bunlar.
O faşist mahkemeler bile savunmaları sonuna kadar dinlediler.
Demek ki ileri demokrasi dedikleri şey, faşizm ötesi bir şey.
 
Kararı değerlendiren İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Avukat Mehmet Cengiz;
"Silivri'de savunma yapmak suç olmuştur. Hedefte sadece savunmanın olmadığı açıktır. İşçi Partisi de hedeftedir" dedi.
 
Avukat Hasan Basri Özbey, duruşmaya alınmama cezasını "Ergenekon davasında Türk hukukunun olmadığı tescil edilmiştir" sözleriyle değerlendirdi.
 
Özbey, ceza aldığı duruşmanın tutanağını medya ile paylaştı.
Oturum Başkanı Hasan Hüseyin Özese'nin, Özbey'in konuşmasını 15 dakikada tam 75 defa kestiği ortaya çıktı.
Yani hakim, avukatı konuşturmuyor.
15 dakikada 75 defa avukatın sözünü kesmesi tam bir ileri demokratik hakimlik örneği.
Rekorlar kitabına girmeye aday.

ABD'ye "Suriye işini beceremiyoruz" mesajı


BOP Eşbaşkanlığı kıvranıp duruyor, bir türlü telefonu açıp BOP Başkanlığı'na "Yapamıyoruz, olmuyor" diyemiyordu.
 
Tezkerede de böyle olmuştu. Tezkereyi Meclis'e getirmişler, fakat kabul ettirememişlerdi.
İşte şimdi ikinci fiyasko.
Bildiğimiz ve bilmediğimiz nedenlerden dolayı AKP hükümeti Suriye ile bir türlü hır çıkaramıyor, NATO Sözleşmesi'nin 5. maddesinin hayata geçirilmesi için bahane yaratamıyordu.
Birleşmiş Milletler'den Libya benzeri bir kınama kararını Rusya ve Çin vetosu yüzünden çıkaramayan ABD, bütün ümidini Türkiye'ye bağlamıştı.
Türkiye Suriye ile hır çıkaracak, NATO da 5. maddeye dayanarak "NATO üyesine saldırı var, Türkiye'ye yardıma gidiyoruz" bahanesi ile Suriye'ye saldıracaktı.
Ama Türkiye bir türlü hır çıkaramıyordu.
 
Bildiğimiz nedenlerden biri doğalgaz idi.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun İran ve Rusya ziyaretininden sonra hem Rusya yüzde 10 indirim yaptı, hem de Azerbaycan ve İran'daki teknik arızalar (!) gideriliverdi ve Türkiye'ye doğalgaz akışı yeniden başladı.
 
Bakanın İran ve Rusya ziyaretlerinin ardından Suriye konusunda bölgesel çözüm gayretleri hız kazandı.
 
AKP yeni formüller icat ederek durumu kurtarmaya çalışıyor.
Son olarak "Türkiye sınırından Suriye'ye koridor açmak zor görünüyor, halbuki Akdeniz'den kolayca koridor açılabilir" önerisini ortaya atarak topu Akdeniz'deki ABD ve AB donanma güçlerine havale etme kurnazlığını denedi AKP Hükümeti.
 
Arkasından, Anadolu Ajansı üzerinden ABD'ye mesaj gönderildi.
 
Hükümet kontrolündeki Anadolu Ajansı (AA) şu haberi geçti:
 
"Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, Beşar Esad'a:
"Suriye sorunu için Rusya, İran ve Türkiye ortak girişim hazırlığında" dedi.
 
Devlete ait Anadolu Ajansı'nın servise koyduğu habere göre Lavrov Esad'a:
"Rusya, İran ve Türkiye arasında, Türkiye'nin tarafsız kalması için çaba gösterildiğini"
belirtti.
 
AA'nın haberi aynen şöyle:
"Görüşmenin ilerleyen dakikalarında Lavrov, Rusya'nın Suriye meselesinde Rusya, Türkiye ve İran arasında gerçekleştirilecek bir bölgesel işbirliği üzerinde çalıştığını ve Türk yetkililerle temas halinde olan İranlıların Türkiye'nin tarafsız kalması için çaba göstermekte olduklarını söyleyerek, bu konuda Türkiye, Rusya ve İran arasında bir sürecin başlaması için gayretler bulunduğunu belirtti."
 
Anadolu Ajansı, Lavrov-Esad görüşmesinin tutanaklarını eksiksiz ve tahrif etmeden yayımladı.
Başlıbaşına bu husus bile ABD'ye bir mesaj niteliğinde.
 
ABD planlarına karşı bölgede direnç arttıkça, AKP, Amerikan planlarını uygulamada sürekli geri adım atmak zorunda kalıyor.
AKP içinden ve ordudan nasıl bir direnç geldiğini ise şu anda tam olarak kestiremiyoruz.
 
Yorumcular, Anadolu Ajansı'nın bu haberi servis etmesini:
"Suriye krizinde Rusya ve İran'ın bölgesel inisiyatifi güçleniyor"
sözleri ile değerlendiriyorlar.
 
Son MİT operasyonu da ABD'nin Silahlı Feto Örgütü vasıtasıyla bu duruma yanıtı olarak görülüyor.
"Bana ne kardeşim, Rusya İran ve Azerbaycan doğalgazı mı keser, başınıza başka dertler mi açılır, ne olursa olur. Orduyu ikna etmek de senin görevin, ver saldırı emrini, karşı çıkan komutan olursa Ergenekon'dan tutukla gitsin. Senin sonun da umurumda değil, yeter ki hır çıkar, biz de NATO olarak müdahale edelim. Seni bugünler için BOP Eşbaşkanı ilan ettik." diyor Amerika.
 
ABD yönetimi, BOP Eşbaşkanı'nın içinde bulunduğu güçlükleri duymak istemiyor.
Doğu Perinçek'in tespitine göre:
BOP Eşbaşkanı Suriye’ye bugüne kadar yaptığının ötesinde bir müdahaleye kalkışacak iktidara sahip değildir;
kalkışırsa Beşar Esad değil, Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül yıkılır. 
ABD ise gaddardır, ve Tayyip Erdoğan’ın aczini anlama konumunda değildir.
Bir bakıma Tayyip Erdoğan’a ölmeyi emretmektedir.Tayyip Erdoğan ise, ayak sürtüyor; durumu idare etmeye çalışıyor. 
 
Durum şimdilik budur.

Pakistan: "ABD kararı, egemenliğimize saldırıdır"

ABD Temsilciler Meclisi'nin geçen gün aldığı kararda:
"Pakistan, İran ve Afganistan arasında bölünmüş olan Belucistan'ın egemenliğini kaybettiği, Belucilerin şiddete ve hesapsız katliamlara maruz kaldığı"
öne sürüldü. (Aydınlık, 19 Şubat 2012)

İran, Pakistan ve Afganistan Devlet Başkanları, önceki gün sona eren zirve toplantısında, bölgede teröre karşı ortak mücadele kararı almışlardı.
"Bölgede terör" ifadesinin anlamı, her üç ülkede de ABD tarafından silahlandırılan Beluci ayrılıkçı teröristlerin faaliyetleri idi.
ABD Temsilciler Meclisi'nin kararı, bu üç ülkenin ortak eylem kararına karşı bir irade beyanı idi.

Türkiye, Irak, İran ve Suriye'den parçalar kopararak "Özgür Kürdistan" kurmak isteyen ABD, aynı şekilde Pakistan, İran ve Afganistan'dan parçalar kopararak "Özgür Belucistan" kurmak istiyordu.

"Özgür Kürdistan" ve "Özgür Belucistan", Amerika'nın bölgeyi denetleme ve saldırı üsleri olarak hizmet vereceklerdi.
ABD, bir nevi "İkinci İsrail" ve "Üçüncü İsrail" kurma peşindeydi.

Bu istek yeni ortaya çıkmış değildi. ABD yönetimi tarafından hazırlanan ve Yarbay Ralph Peters imzasıyla 2006'da ABD ordu dergisinde yayımlanan Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) haritasında hem "Özgür Kürdistan", hem de "Özgür Belucistan" açıkça yer almaktaydı.
Harita aşağıda.

Pakistan Başbakanı Yusuf Rıza Gilani, karar hakkında şunları söyledi:
"ABD Temsilciler Meclisi'nin Belucistan kararı, Pakistan'ın egemenliğine saldırıdır.
Pakistan'ın milli çıkarları gereğince Afganistan'daki NATO birliklerine Pakistan üzerinden yapılmakta olan malzeme sevkiyatı durdurulmuştur.
ABD insansız uçakları da Şemsi Hava Üssü'nden çıkarılmıştır.
İran ile Pakistan arasında doğalgaz boru hattı inşasına yakında başlanacaktır.
Pakistan, komşuları olan İran, Afganistan, Hindistan ve Çin ile bölgenin istikrarı temelinde yakın ilişkiler kurmaktadır."

Pakistan Haberleşme Bakanı Firdevs Aşık Avan:
"ABD Temsilciler Meclisi'nin kararı Pakistan'ın iç işlerine müdahaledir, kabul edilemez.
Hükümetimiz Pakistan'ın ülke bütünlüğünü dış tehditlere karşı koruyacaktır."
Pakistan, böylece, ABD'nin ülkesini bölmek istediğini tüm dünyaya açıklamış oldu.

İşte Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) haritası
Yukarda: Bölgenin şu andaki durumu

Emniyet'e boş giren dolu çıkıyor


                                                            Aydınlık, 19 Şubat 2012

Delil CD’sine poliste yükleme yapıldığı belgelendi

İstanbul Emniyet Müdürlüğü bir skandala daha imza attı.

Örgütsel irtibatın delili olduğu iddia edilen CD’nin içrisine polis tarafından veri yüklendiği ortaya çıktı

Emekli Kurmay Albay İlyas Çınar, Ergenekon soruşurması kapsamında 7 Şubat 2009 günü gözaltına alındı.
Çınar'ın evinde bulunan bir CD'nin içinde Islak İmza davasından tutuklu yargılanan Gazi Üsteğmen Serdar Öztürk ile örgütsel irtibatı olduğunu gösteren delil bulunduğu açıklandı.
Öztürk, duruşmalarda ısrarla CD'ye polis tarafından ekleme yapıldığını öne sürdü, mahkemeden bilirkişi incelemesi talep etti.
 
Mahkeme talebi kabul etti.
Bilirkişi Hayretdin Bahşi 3 Şubat 2012 günü CD'yi inceledi, hash değerinin 40.472.576 olduğunu rapora bağladı.
 
Halbuki, dönemin İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürü Yurt Atayün (MİT yöneticileri hakkında polis fezlekesini hazırlayan ve bu nedenle Tayyip Erdoğan tarafından görevden alınan F tipi yönetici) tarafından mahkemeye gönderilen 17 Haziran 2009 günlü inceleme ve değerlendirme raporunda, CD'nin hash değeri 40.468.480 olarak verilmişti.
 
Böylece, polisin el koymasından sonra CD'ye 4096 baytlık veri yüklendiği ortaya çıktı.
 
Bunun üzerine Serdar Öztürk mahkemeye dilekçe vererek İstanbul Emniyet Müdürlüğü görevlileri hakkında soruşturma başlatılmasını talep etti.
 
"hash değeri" nedir
+++++++++++++++++
 
Bir CD'nin, DVD'nin ya da harddiskin içerisindeki verilerin bir bütün olarak oluşturduğu sayısal veriye hash değeri denir.
CD, DVD veya harddiskin üzerinde bir işlem yapıldığı zaman (silme, değiştirme, ekleme gibi) bu değer değişir.
Ergenekon tipi davalarda el konan CD ve benzerlerinin hash değeri alınması gerekirken alınmıyor. Bu yüzden polisin yaptığı veri yüklemeleri gizlenmiş oluyor.
Tutukluların yaptıkları şikayetler dikkate alınmıyor.
Bu defa yakalandılar.
 

19 Şubat 2012 Pazar

Tayyip Erdoğan, "şiddetli ihtar" ile karşı karşıyadır

Doğu Perinçek, 17 Şubat günlü Aydınlık köşe yazısında iki yanlışı düzeltiyor.
Birincisi: Çete değil, Gladyo
İkincisi: Cemaat değil, Silahlı Fethullah Örgütü

Çete değil, Gladyo
+++++++++++++++

NATO'nun her üye ülkede bir gizli örgütü var.
Bu gizli örgüt, üye ülkelerin yönetimlerinin Amerika güdümünden çıkmasını önlemek amacıyla kuruldu.
Genel olarak bu gizli örgüt SüperNATO olarak adlandırılır.
Her ülkede değişik bir ismi var. İtalya'da Gladyo, Türkiye'de Kontrgerilla vesaire.
Fakt tüm dünyada Gladyo olarak biliniyor. İtalya'daki örgüt hakkında çok haber çıktığı için.
Bu yüzden Perinçek de bu gizli örgütü "Gladyo" olarak yazıyor.

Tayyip Erdoğan'ın özel olarak MİT yöneticilerini, genel olarak da görev verdiği tüm devlet görevlilerini dokunulmazlık zırhına bürümek için çıkardığı yasayı Kılıçdaroğlu "Çetesini kuruyor" diye açıkladı.

Doğu Perinçek, bu açıklamayı şöyle eleştiriyor:

"Önce adını doğru koyalım: Çete değil Gladyo!
Tayyip Erdoğan, Kemal Kılıçdaroğlu’nun söylediği gibi “Çetesini kuruyor” değil.
NATO ülkelerinde Başbakanlık koltuğunda oturanlar “Çete” kurmaz; Gladyo’da görev üstlenir.
Atlantik ittifakının bir raconu var. İtalyan Cumhurbaşkanı Cossiga, Nur Batur’a uzun uzun anlatmıştı:
"Gladyo, sanıldığı gibi generallerin yönetiminde değildir; tepesinde Cumhurbaşkanları, Başbakanlar bulunur, siyasal iktidar sahipleri vardır"
(Sabah, 17,18,19 Şubat 2009).

İkincisi, Kılıçdaroğlu'nun "Çete" dediği Gladyo, yeni mi kuruluyor?
O zaman Danıştay suikastından TSK komuta kademesinin esir alınmasına kadar Türkiye tarihinin en büyük tertibini rufailer mi yaptı? Günaydın!

Bu “Çete” kavramını, Ufuk Uras türünden Ergenekon tertibinde aktif eleman görevi yapmış olanlar ortaya atmışlardı.
Amaç, ABD’nin ve NATO’nun amir rolünü perdelemektir.
Tezgâhtaki MİT yasasına İşçi Partisi Genel Başkan Vekili Hasan Basri Özbey doğru tanıyı koydu:
“Tayyip Erdoğan, Gladyosunu zırhlandırıyor.” (Aydınlık, 14 Şubat 2012)"

Perinçek, yazısına şöyle devam ediyor:

“Cemaat” değil, "Silahlı Fethullah Örgütü" 
+++++++++++++++++++++++++++++++++++

Diğer önemli yanlış, “cemaat” kavramı. Türkiye’de o kadar çok cemaat var ki! 
Ayrıca kastedilen oluşum, cemaat değil, yasa dışı silahlı F örgütlenmesidir.
Eski Bakanlarımızdan Ufuk Söylemez çok haklı,
“Cemaat sözcüğünü kullanmayalım, bunun adı, F silahlı örgütüdür.” diyor.
(Ulusal Kanal, 11 Şubat 2012 Sabahattin Önkibar’ın Alternatif programı)
“Cemaat” derseniz, kendisini o “cemaatin” mensubu sayan sıradan yurttaşı da içine katarsınız. 
Oysa bunlar, CIA güdümlü, devlet içine yuvalanmış, silahlı bir terör örgütüdür.

Mesele “paylaşımın” ötesinde
+++++++++++++++++++++++++

 Peki olay nedir?  

F örgütü ile Tayyip Erdoğan’ın Gladyosu mu çarpışıyor?  
Zaten bunlar 6 yıldır Gladyo’nun Ergenekon tertibini el ele yürütmediler mi? 
 Doğrudur, birlikte yürüttüler
 Peki F örgütü, BOP Eşbaşkanı’na karşı niçin saldırıya geçti, bunun bir anlamı olmalı.
“Yağmanın paylaşılması”, “sermaye kavgası”,”iktidar paylaşımı” gibi genel yaklaşımlar fazlasıyla ciddiyetsiz.  
Çünkü bu kavga “paylaşıma” zarar veriyor.
Ayrıca her siyasal kavga, en sonunda iktidar ve rant kavgasıdır. Bunu söylemek, hiçbir şey söylememek anlamına geliyor.
Bu kavgayı iki tarafın çıkarıyla açıklamak zor.
Kendileri de söylüyor: "İki vazo da kırılıyor."
Tarafların öz çıkarlarının ötesinde bir üçüncü güç olması lazım.

BOP Eşbaşkanına Üst Makamdan Şiddetli İhtar
+++++++++++++++++++++++++++++++++++++++

BOP Eşbaşkanı, bağlı olduğu makamın (BOP Başkanlığı'nın, yani ABD yönetiminin) şiddetli ihtarıyla karşı karşıyadır.

"Niçin ihtar, ihtara ne gerek var, talimat yetmez mi" denecektir.
BOP Eşbaşkanlığı, yapamayacağı bir görevle yüz yüzedir.


Zor Görev
+++++++++

Türkiye’yi Suriye’nin üzerine sürmek, Tayyip Erdoğan’ın elinde değil.  
TSK, bu görevi yapamaz. Genelkurmay Başkanı emretse yine yapamaz!
Komutanlar bu nedenle tutuklanıyor ve ifadeye çağırılıyor.
İkincisi, Suriye’ye müdahalenin karşısında çok güçlü bir kamuoyu var:
AKP tabanı da bu kamuoyuna dahildir.
Üçüncüsü, doğalgaz Rusya ve İran’dan geliyor. 
Tayyip’in bölge ülkeleri ve halklarına ihanetinin sonuçları çok ağır!  

Tayyip Esad’ı değil
Esad Tayyip’i Götürür
++++++++++++++++++

 Toplam olarak bakarsanız, BOP Eşbaşkanı Suriye’ye bugüne kadar yaptığının ötesinde bir müdahaleye kalkışacak iktidara sahip değildir; kalkışırsa Beşar Esad değil, Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül yıkılır. 

                      ABD ise gaddar!    
      Tayyip Erdoğan’ın aczini anlama konumunda değildir. 
       Bir bakıma Tayyip Erdoğan’a ölmeyi emretmektedir.
Tayyip Erdoğan ise, ayak sürtüyor; durumu idare etmeye çalışıyor. 


O zaman ABD, BOP Eşbaşkanını göreve zorlayacak aleti (Silahlı F Örgütü'nü) harekete geçirmiştir. Sırada başka aletler de var!



F örgütü üzerinden yürütülen operasyonun bir boyutu da, Güneydoğu’da kalkışmalara hazırlık olarak gözüküyor.

ABD emperyalizmi KCK içindeki MİT örgütlenmesini açığa çıkartarak kurgulanan iç çatışmaların boyutlarını derinleştiriyor.

Asıl Zorda Olan ABD
+++++++++++++++++

Bu operasyon, Tayyip’i indirme operasyonu değil; 
                  Tayyip’i göreve mecbur etme operasyonudur.
ABD’nin durumu da zor.
Çünkü Tayyip Erdoğan’ın yerine koyacağı bir BOP Eşbaşkanı yok.
ABD Tayyip Erdoğan’a mecbur. Her ikisi de çaresizliğe mecbur!

Aman birbirinizi yemeyin!
+++++++++++++++++++++

Çeşitli güçlere bakıyoruz, “Biz taraf değiliz” diyorlar. “Yiyin birbirinizi” manşetleri atılıyor.
Tayyip Erdoğan ile F örgütünün “birbirini yemesi” için gazete manşetlerine gerek yok.
Hatta o manşetleri şöyle de anlayabiliriz: “Aman birbirinizi yemeyin!”
Çarpışan tarafların o manşetlerden alacağı esin budur. 
TÜSİAD da, “ Birbirinizi yemeyin” diyor zaten.
Ferit İlsever arkadaşım burada çok önemli bir soru soruyor:
Peki biz, Türkiye güçleri seyirci miyiz? Bütün bu olayların bizi ilgilendiren bir yönü yok mu?

Emekçiler, bütün olarak halk, ayağı Türkiye toprağına basan güçler bu sürece kayıtsız mı kalacak?

Binbir bela kapıda!
++++++++++++++++

Türkiye’nin geleceğini belirleyecek olan, ABD’nin Suriye harekâtıdır.
Bu harekâta alet olmak, hatta şu veya bu ölçüde destek olmak, Türkiye için çok ağır sonuçlar doğuracaktır:

Bölünme, ekonomik çöküş, iç çatışmalar, faşist dikta; bela adına ne varsa, Türkiye’yi beklemektedir.

“İki tarafa da karşıyız” demek yetmiyor
++++++++++++++++++++++++++++++++

Türkiye elbette kendi tarafında olacaktır. Biz Türkiye cephesindeyiz; tarafız! Cephemiz var! Savaşıyoruz!
“İki tarafa da karşıyız” demek yetmiyor!


Üç Maddede Türkiye Cephesi
+++++++++++++++++++++++++
 Bir!  Suriye’ye karşı her müdahaleye karşıyız!  İki! İran’a her müdahaleye karşıyız! Üç! Irak’a her müdahaleye karşıyız! Türkiye cephesinde olmak bugün bu üç maddede özetlenir.

Türkiye Cephesinde Birleşelim!
++++++++++++++++++++++++++

 Tarafız!
 Seyirci değiliz!
 Türkiye Cephesindeyiz!
 Herkesi Türkiye Cephesine çağırıyoruz.
 Türkiye Cephesi bugün somut olarak, Suriye’nin, İran’ın, Irak’ın, Lübnan’ın bağımsızlık ve güvenlik cephesidir.
 
Türkiye Cephesinde yer alan herkesin geçmiş günahlarını sileriz!

********
********